Şâhî, şâhin, şain olarak da adlandırılır. Timur’un oğlu Şâhruh’un adına nisbetle önce şâhruhî şeklinde anılırken daha sonra kısaca şâhî diye yaygınlaşmıştır. Şâhî kelimesi İran menşeli olup ilk defa Şâhruh zamanında tenge-yi nukranın 4,72 grama indirilmesinin ardından halk arasında şâhruhî (şâhî) adıyla meşhur olmuştur. Safevî Hükümdarı Şah İsmâil 908-923 (1502-1517) yılları arasında 1, 2 ve 4 miskal ağırlığında gümüş sikkeler bastırmıştı. Bunlardan 1 miskal olanın ağırlığı 1 şâhruhîye eşitti. I. Şah Tahmasb zamanında 1 şâhî 0,5, Kerim Han Zend döneminde ise çeyrek miskaldi (yaklaşık 1,15 gr.). Zendler’in son devrinde 1 şâhî 0,96 grama kadar düşmüştür. Bu dönemde gümüş para basımı azaldı ve eyaletlerde 1 miskal tutan bakır paraya da şâhî adı verildi. Kaçarlar’dan Feth Ali Şah zamanına (1797-1834) kadar 2 şâhîye “muhammedî”, 4 şâhîye “abbâsî” denilirdi. Feth Ali Şah devrinde tedavüldeki en küçük şâhîye “şâhî-yi sefîd” adı verilirdi. Nâsırüddin Şah döneminde 100 dinara “dû şâhî”, 50 dinara şâhî denilirdi. Nevruz kutlamaları dolayısıyla basılan küçük gümüş sikkeler de bu adla anılırdı. Rızâ Şah Pehlevî 1930’da 1 tümeni 10 riyale, 10 riyali 100 dinara, 1 şâhîyi 5 dinara eşitledi. 1935’te 0,5 riyal (100 dinar) 10 şâhî kabul edildi. Son şâhî sikkeler, 50 dinar şeklinde İran İslâm Cumhuriyeti’nin ilânından (1979) sonra yeni rejimin ilk parası olarak bir defaya mahsus basılmıştır.
Şâhî, Bâbürlüler’den önce ve Bâbürlüler zamanında Hindistan’da da kullanılmıştır. XV. yüzyılda Doğu Anadolu ve Bursa piyasalarında dolaşan şâhruhîler, Osmanlılar’da ise XVI. yüzyılda Bursa sicillerinde gümüş paralar şâhî olarak geçmeye başlar. Öte yandan Yavuz Sultan Selim tarafından bastırılan altın para da şâhî diye bilinir. Yapılan araştırmalardan yazılı kaynaklarda geçen şâhî, pâdişâhî, selîmî denen sikkenin gümüş para olduğu anlaşılmaktadır (Maxim, Cercetǎri Numismatice, V, 129-152). Osmanlılar, Akkoyunlu ve Safevî İran topraklarında basılan şâhruhî (şâhî) gümüş sikkesini Osmanlı parası olarak Yavuz Sultan Selim zamanında şâhî, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde süleymânî, II. Selim devrinde selîmî, III. Murad’ın saltanatında pâdişâhî (halk ağzında ise şâhî) şeklinde adlandırmıştır.
Osmanlı gümüş parası olarak şâhî-dirhem nümismatik kataloglara göre ilk defa 921 (1515) yılında, yani Yavuz Sultan Selim’in İran seferi ve yeni doğu fetihlerinden sonra Gence’de darbedilmiştir (Schaendlinger, s. 73). Bu sikkenin bugünkü ağırlığı (kullanıldıktan sonra) adı geçen kataloga göre 3,40 gramdır. Halil Sahillioğlu’na göre 919’da (1513) Bursa davalarında zikredilen şâhîler 1 miskal (4,608 gr.) ağırlığındaydı (Studies in Ottoman Economic, s. 45). Fakat o sırada Doğu Anadolu henüz fethedilmediği için Bursa’daki şâhîler Osmanlı basımı bir para değil İran parasıydı. Her iki sikkenin ağırlığı göz önüne alınırsa Osmanlılar’ın İran sikkesini örnek aldığı ortaya çıkar. 1566’da Bağdat Darphânesi 12 kırat (3,840 gr.) ağırlığında şâhîleri basmaya başlamıştır (a.g.e., s. 45).
Yeni sikkenin Osmanlı piyasasındaki tesiri ve rolü gittikçe arttı. Bunun sebepleri, bir taraftan bu paranın, 1584-1586 yılı büyük devalüasyonundan sonra 0,384 gr. gümüş ağırlığında gelen akçeden on kat daha fazla gümüş tutarı olması, diğer taraftan Bursa ve İstanbul büyük atölyelerine ham madde olan İran ipeğinin bu para ile daha rahat satın alınması idi. Nihayet İran seferlerine (1578-1590) katılan askerlerin maaşları da bu parayla kısmen de olsa ödenebiliyordu (BA, MD, nr. 40, s. 271, hk. 633). Osmanlı hazinesi ve piyasasında pâdişâhînin rayici Yavuz Sultan Selim zamanında 6-6,5 akçe, 991 (1583) yılına doğru 7 akçe (vergilerin alınmasında), 7,5 akçe (maaşların ödenmesinde), bu yılın son aylarından itibaren tek kur olarak 8 akçe oldu. Sultan İbrâhim döneminde ise 10 akçe idi (BA, KK, nr. 1772, s. 30, 55, 58).
Akçeye karşı daha üstün gelen pâdişâhî, 1582-1583 malî yılında Osmanlı dış hazinesinin gelirlerinin % 17,11’ini oluşturuyordu (Sahillioğlu, Gel.D, tablo 5). 1578-1590 yılları İran savaşları sonrasında bu para yalnız Anadolu piyasalarına değil Balkanlar’a, hatta Tuna kuzeyindeki tâbi Eflak ve Boğdan voyvodalıklarına da yayıldı. 993’te (1585) Erdel’e firar eden Eflak Voyvodası Petru Cercel’in haracının birçoğu pâdişâhîden oluşuyordu (Documente privitoare, III, 29-30). 1589’da Eflak’tan geçen İngiliz seyyahı Fox yerli fiyatlardan bahsederken bunu “şâhiye” denilen parayla ifade eder (Cǎlǎtori strǎini, III, 295); yani Eflak piyasasında pâdişâhî akçeden daha önemli, daha aranan bir para haline gelmişti. Rûznâmçe defterlerindeki kayıtlara göre 996-997 (1588-1589) malî yılında Eflak haracının % 93,76’sı ve Boğdan haracının % 36,3’ü pâdişâhî olarak ödenmişti. Ayrıca 1586, 1587 ve 1588 yıllarında Eflak ve Boğdan voyvodaları tarafından verilen sikke tashih akçesi tamamen pâdişâhî olarak (1 pâdişâhî = 8 akçe) tediye edilmişti (BA, KK, nr. 1772, s. 30, 74, 125). Tuna’nın kuzeyindeki piyasalarda pâdişâhînin hareketi son zamanlarda nümismatik buluntularla da doğrulanmaktadır.
Pâdişâhî/şâhînin bu ilerlemesi karşısında Osmanlı idarecileri 998’de (1590) bu paranın tedavülünü Eflak ve Boğdan dahil genellikle yasaklamıştı (BA, MD, nr. 66, s. 220, hk. 465). Nitekim bu tarihten sonraki hazine rûznâmçe defterlerinde bu paranın ismine rastlanmaz (BA, KK, nr. 1871, 1873, 1877). Yasağın sebebi, aynı yıl Boğdan ve Eflak voyvodalarına gönderilen hükümde İran seferinin açılmasından beri bu taraftan gelen ve Osmanlı piyasasına yayılan şâhînin çoğunlukla sağlam ayarlı olmaması (bakır karışık) şeklinde açıklanmıştır (BA, MD, nr. 66, s. 220, hk. 465). Şâhîlerin kalp ve vezniyle ayarının bozuk olduğu hakkında birçok şikâyetin hükümet merkezine ulaştığı resmî kayıtlardan anlaşılmaktadır (BA, MD, nr. 12, hk. 953; Canca Darphânesi’nde basılan kalp şâhî: MD, nr. 48, s. 90, hk. 244; Rusçuk kasabasında basılan kalp kuruş, şâhî ve akçe hakkında: MD, nr. 48, s. 291, hk. 853; Erzurum, Diyarbekir, Halep ve Bağdat dolaylarında basılan kalp, vezni ve ayarı bozuk şâhîler: MD, nr. 55, s. 202, hk. 366). Ayrıca kalp şâhînin basılmasında ham madde kaynağı olan Macaristan, Karatova ve diğer Rumeli bölgeleri bakırının Anadolu’ya ve İran’a götürülmesi de yasaklanmıştı (BA, MD, nr. 28, s. 174, hk. 404).
Şâhîlerin 1590’da tedavüldeki bu resmî yasaklanması geçici oldu. Pâdişâhîlerin Osmanlı piyasalarında gayri resmî tedavülü sürdü. Bu durum karşısında (pâdi)şâhîler için 1015-1024 (1606-1615) yılları arasında 5 akçe olarak tek rayiç konuldu (Sahillioğlu, TTK Belgeler, I/1-2 [1964], s. 232-233). Osmanlı akçesinin büyük Avrupa gümüş kuruşları ve hatta normal ağırlıkta (pâdi)şâhîler karşısında yetersiz oluşu bu zorunluluğu ortaya koymuş olmalıdır. Bunun için 1027’den (1618) sonra II. Osman 3 gr. ağırlığında (10 akçelik) onluk sikkeyi ve 1098’den (1687) sonra II. Süleyman Osmanlı kuruşunu darbettirdi. Bu açıdan İran kökenli (pâdi)şâhînin tarihi Mısır kökenli pâre/paranın kaderiyle benzerlik gösterir.

