Halep’te doğdu. Dedesine nisbetle İbn Sellûm ve Türkçe literatürde daha çok Halebî Sâlih Efendi diye tanınır. Hayatının ilk dönemi hakkında fazla bilgi yoktur; özellikle yeni çalışmalarda mühtedi olduğu ve Katolik bir aileden geldiği söylenmektedir. Tıp tahsilini Halep’te Bîmâristânü’l-Argūnî el-Kâmilî’de yaptı ve hekimbaşılığa kadar yükseldi. Sadrazamlığa getirilen Vali İpşir Mustafa Paşa ile birlikte İstanbul’a gitti (1064/1654). Tayin edildiği Fâtih Dârüşşifâsı’ndaki başhekimliği sırasında hasta tedavisinde gösterdiği başarıları duyan IV. Mehmed’in takdirini kazanarak ihsanlarına nâil oldu ve etıbbâ-i hâssa arasına alındı. İki yıl sonra hekimbaşılığa getirildi; kendisine Tekfurdağı (Tekirdağ) arpalığı, ardından Mekke kadılığı, İstanbul kadılığı ve Anadolu kazaskerliği pâyeleri verildi. Osmanlı Devleti’nde on dört yıldan fazla bir süre hekimbaşılık görevini yürüten yedi kişiden biridir. Şiirle ilgilenen ve dönemin bazı şairleri tarafından hakkında methiyeler yazılan Sâlih Efendi sesinin güzelliği ve mûsikiye olan ilgisiyle de tanınmıştı. Onun, bir ara Müneccimbaşı derviş Ahmed Dede’nin öğrencisi olduğu Şeyhülislâm Minkārîzâde Yahyâ Efendi’nin Beyzâvî Tefsiri derslerine katıldığı ve yapılan ilmî tartışmalarda takdir gördüğü bilinmektedir. 3 Rebîülâhir 1080 (31 Ağustos 1669) tarihinde IV. Mehmed’in maiyetinde bulunduğu bir sırada Tesalya Yenişehri’nde (Lárissa) öldü ve orada defnedildi.
Latince’yi iyi bildiği anlaşılan Sâlih Efendi, XVII. yüzyıla kadar gelen klasik İslâm tıp ve eczacılık uygulamalarının günümüze ulaşmasına katkıda bulunmuş, 600 yıl boyunca Doğu ve Batı tıbbına hükmeden İbn Sînâ modelinin Doğu’daki son temsilcisi olmuştur. Batı tıbbından geleneksel tıp teorilerini reddeden, inorganik birleşikleri dahilen kullanıp kimyasal tedavinin öncüsü olan, birçok yeni sentetik ve bitkisel maddenin bulunarak tedavi alanına sokulmasını sağlayan Paracelsus’un (ö. 1541) ekol oluşturan görüşlerini benimsemiş ve eṭ-Ṭıbbü’l-cedîd el-kîmyâʾî adlı eserinde onun teorilerinin yanı sıra takipçileri Oswald Crollius, Daniel Sennert ve Johann Jacob Wecher gibi hekimlerin görüşlerini ele alıp yorumlayarak Osmanlı tıbbının modernleşmesine öncülük etmiştir.
Eserleri. 1. Gāyetü’l-beyân fî tedbîri bedeni’l-insân. 1075’te (1664-65) IV. Mehmed’e sunulan bu Türkçe eser bir mukaddime ile dört bölüm (makale) ve bir hâtimeden meydana gelmiştir. Mukaddimede tıp ilminin konusu, kapsamı ve tanımı, insan vücudunun değeri, tıp ilminin saygınlığı ve insan sağlığının korunmasındaki önemi ele alınmış, özellikle koruyucu hekimlik ve sağlıklı hayat kavramlarına işaret edilmiştir. Birinci bölümde sağlıklı yaşayabilmenin şartları ve bunu etkileyen başlıca faktörler, ikinci bölümde müfret ve mürekkep ilâçların insan sağlığının korunmasında ve tedavideki yeri anlatılmıştır. Üçüncü bölümde bazı organlarda görülen başlıca hastalıklar, bunların sebepleri ve tedavilerinde kullanılacak ilâçlar, dördüncü bölümde bütün vücudu etkileyen genel hastalıklar ve tedavileri ele alınır. Örnek gösterilen ilâçların etkileri ve ham maddesi olan bitki ve kimyasalların Türkçe ve Latince isimlerinin kaydedildiği eserde bazı formülasyonların kaynağının verilmesi önemli bir özelliktir. Köprülü Kütüphanesi’ndeki (nr. 975) müellif hattı olması muhtemel nüshasından başka pek çok nüshası bulunan eser Abdi Özkök tarafından günümüz Türkçe’sine çevrilmiş (Gayetülbeyan Fi Tedbiri Bedenil İnsan-İnsan Sağlığını Koruma Yöntemleri, I-II, Ankara 1992), ayrıca çeşitli araştırmalara konu olmuştur.
2. Ġāyetü’l-itḳān fî tedbîri bedeni’l-insân. Müellifin ölümü üzerine müsvedde halinde kalan bu Arapça eser (orijinal nüshası Kudüs Rum Ortodoks Patrikhânesi Kitaplığı’ndadır; bk. Şehsuvaroğlu, s. 295; diğer yazmalar için bk. Brockelmann, GAL, II, 595; Suppl., II, 666-667; Şeşen, s. 44-45) bir mukaddime ile patoloji, farmakoloji, akrâbâzîn ve biyokimyaya ait dört bölümden ibarettir. Birinci bölümün beyaz humma (klorotik anemi, chlorosis), iskorbüt ve plica polonicaya dair (saçların birbirine yapışmasına sebep olan bir deri hastalığı) üç faslı Ernst Seidel tarafından Almanca’ya (“Europaische Krankheiten als literarische Gaste im vorderen Orient”, Archiv für die Geschichte der Naturwissenschaften und der Technik, VI [Leipzig 1913], s. 372-386), aynı fasıllarla frengiden bahseden faslı Max Meyerhof ve M. Monnerot-Dumaine tarafından Fransızca’ya (“Quelques maladies d’Europe dans une encyclopédie médicale arabe du XVIIe siècle”, Bulletin institut Egypte, XXIV [Caire 1941-1942], s. 36-42) çevrilmiş, ayrıca eser hakkında çeşitli araştırmalar yapılmıştır. İki fasıldan oluşan ve ayrı bir kitap olarak da kabul edilen son bölümün ilk faslı, Latince kaynaklardan yararlanılarak kaleme alınan ve Paracelsus’un fikir ve teorilerine geniş yer veren “eṭ-Ṭıbbü’l-cedîd el-kîmyâʾî” adını taşımaktadır. Makale ve fasıl adlarını Almanca’ya çevirerek eserle ilgili açıklamalarda bulunan Paul Richter ilk defa, bu faslın sadece Paracelsus’tan tercüme olmayıp diğer Alman hekimlerinin eserlerine de yer verilmesine dayanarak İbn Sellûm’un aynı zamanda Paracelsus’un görüşlerini şerhettiğini ileri sürmüş ve hangi kısımları Paracelsus’tan veya diğer Alman hekimlerinin eserlerinden aldığını göstermeye çalışmıştır (bk. bibl.). Daha önce üç defa Türkçe’ye çevrilen eṭ-Ṭıbbü’l-cedîd el-kîmyâʾî ile onu işleyen, Sâlih Efendi’nin adını el-Kîmyâʾü’l-melekiyye şeklinde verdiği son fasıl (aslı Alman hekimi Oswald Crollius’a ait Chymica Basilica, Frankfurt 1608) Kemâl Şehâde tarafından tahkik ve tahlil edilerek yayımlanmıştır (Halep 1417/1997).
3. Akrâbâzîn. Eczacılık hakkında Türkçe kaleme alınmış ilk müstakil eser olan bu kitabında müellif “eczacı” anlamında “ispençiyar” tabirini kullanmakta, eczacının tanımını, niteliklerini ve uyması gereken kuralları verdikten sonra tıp bilimi içindeki yerinin hekim gibi bağımsız olduğunu belirtmektedir (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, TY, nr. 28; Süleymaniye Ktp., Âtıf Efendi, nr. 2819/4).
4. Bür’ü’s-sâa (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 5524/2, vr. 53-55). Brockelmann, Sâlih Efendi’nin Mürekkebât adlı bir başka eserinden de söz etmektedir (GAL Suppl., II, 667).


