Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Şeb-i Arus

fav gif
Kaydet
kure star outline
Tür
Dinî–tasavvufî anma töreni
Adlar
Mevlânâ’nın Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma TörenleriMevlânâ İhtifalleriVuslat TörenleriLeyle-i ArûsŞeb-i Arûs
Anma Sebebi
Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî'nin vefatı
Anma Tarihi
Hicri 5 Cemâziyelâhir 672Miladi 17 Aralık 12737-17 Aralık Arası Etkinlikler (Cumhuriyet Dönemi)
Tarihsel Merkez
Konya Asitânesi (Mevlânâ Dergâhı)
Etkinlikler
Kur’an-ı Kerîm TilâvetiMevlânâ’nın Eserlerinden Seçme OkumalarNaat - ilahi ve Mevlevî mûsikî eserleriMevlevî (Sema) âyini / MukabeleDua ve NiyazlarModern Dönemde Eklenen Konferans ve Etkinlikler
Düzenleyiciler
Kültür ve Turizm BakanlığıKonya İl Kültür ve Turizm MüdürlüğüKonya Büyükşehir Belediyesiİlgili Kamu KurumlarıÜniversitelerKültür - Sanat KuruluşlarıYerel Sivil Toplum Örgütleri

Şeb-i Arûs, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin 17 Aralık 1273 Pazar günü Konya’da gerçekleşen vefatının yıldönümünde, başta Konya olmak üzere çeşitli merkezlerde icra edilen ve zamanla hem tasavvufî bir anma ritüeli hem de ulusal ve uluslararası ölçekli bir kültürel etkinlik niteliği kazanan törenler bütününü ifade eder.【1】  Etimolojk olarak “Düğün gecesi” anlamına gelen bu terim, Mevlânâ’nın ölümü bir son değil, ilahî olana kavuşma ve “vuslat” olarak yorumlayan anlayışının simgesel ifadesi olarak benimsenmiştir.


Şeb-i Arûs törenlerinin tarihsel kökleri, Mevlânâ’nın yaşadığı 13. yüzyılda şekillenmeye başlayan ve vefatından sonra kurumsallaşan Mevlevîlik tarikatının zikir ve âyin pratiğine dayanmaktadır. Mevlevîhanelerde sema, Mevlânâ’nın şahsî vecd hâlini aşarak belirli bir erkân, musiki ve mekân düzenine bağlanmış; Mevlânâ’nın vefat gecesi de bu çerçevede özel bir gün olarak öne çıkmıştır. Osmanlı döneminde Konya Asitânesi başta olmak üzere İstanbul, Bursa, Halep ve Şam gibi önemli merkezlerde her yıl Aralık ayı içinde gerçekleştirilen Mevlevî âyinleri (sema) ve anma toplantıları, Şeb-i Arûs geleneğini hem tarikat içi bir ritüel hem de şehirlerin dinî - kültürel hayatına temas eden kamusal bir merasim hâline getirmiştir.


Mevlânâ Camii ve Müzesi (Flickr)

Cumhuriyet’in ilk yıllarında tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla beraber Mevlevî kurumlarının resmî statüsü ortadan kalkmıştır. Yine de Mevlânâ’nın şahsında biriken tarihsel ve kültürel mirasın etkisi devam etmiştir. Konya’daki Mevlânâ Dergâhı’nın müze olarak düzenlenmesiyle birlikte, anma törenleri farklı biçim ve adlar altında yeniden kamusal alanda görünür olmaya başlamıştır. Özellikle 1950’li yıllardan itibaren, Konya’da Aralık ayına yayılan programlar çerçevesinde sema gösterileri, konferanslar, konserler ve sergiler düzenlenmiş; Şeb-i Arûs, zamanla “Hz. Mevlânâ’nın Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri” adıyla kurumsallaşan, protokol katılımı yüksek, yoğun ziyaretçi çeken bir etkinlikler dizisine dönüşmüştür.


Günümüzde Şeb-i Arûs, inanç turizmi ve kültür turizmi kesişiminde yer alan, Konya’nın kent kimliğini belirgin biçimde etkileyen bir olgu olarak öne çıkmaktadır. Aralık ayında düzenlenen törenler her yıl çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçiyi Konya’ya çekerken, Mevlânâ Müzesi ve türbesi bu hareketliliğin merkezinde yer almaktadır. Mevlevî âyininin somut olmayan kültürel mirasın korunmasına ilişkin uluslararası çerçeveler içinde tescil edilmesi ve 2007 yılının Mevlânâ yılı olarak tanınması, Şeb-i Arûs’u Türkiye’nin kültürel diplomasi araçları, turizm politikaları ve “Mevlânâ - Konya” imgesi etrafında şekillenen anlatılarıyla da yakından ilişkili hâle getirmiştir.

Kavram, Adlandırma ve Etimoloji

Şeb-i Arûs terkibi, köken bakımından Farsça ve Arapçanın bir araya geldiği bir tamlamadır. Şeb kelimesi Farsçada “gece” anlamına gelir; arûs ise Arapçada hem “gelin”i hem de düğün ve nikâh merasimiyle ilgili çağrışımları içinde barındıran bir kelimedir.【2】 Tasavvufî literatürde bu kelime, yalnızca evlenme törenini değil, iki tarafın birbirine kavuşmasını, vuslatı ve sevilenle birleşme anını da ima eden bir anlam alanına sahiptir. Dolayısıyla “Şeb-i Arûs” ifadesi, kelime anlamıyla “düğün gecesi”dir ve bu tamlama, Mevlânâ’nın ölüm gecesini “sevgiliye kavuşma” olarak yorumlayan yaklaşımın dildeki ifadesi hâline gelmiştir.


Mevlânâ’ya nispet edilen “ebedî düğündür bizim ölümümüz” ifadesi, ölümün bir ayrılık değil, Allah’a dönüş ve hakikî hayata geçiş olarak tasavvur edildiğini gösterir.【3】  Bu bağlamda, Şeb-i Arûs yalnızca tarihsel bir anma günü değil, nefsânî varoluşun son bulduğu, kulun Hakk’la kavuştuğu “vuslat ânı”nı ifade eden tasavvufî bir kavrayışın simgesel adıdır. Mevlânâ’nın Divân-ı Kebîr ve Mesnevî’de ölüm, ayrılık, kavuşma ve sevgili metaforları etrafında kurduğu dil, daha sonraki Mevlevî geleneğin Şeb-i Arûs etrafında şekillenmesinde belirleyici olmuştur.


Terkibin tarihî dolaşımı açısından bakıldığında, “Şeb-i Arûs” ifadesinin Mevlânâ’nın hayatta olduğu dönemde kullanılmadığı, ilk Mevlevî kaynaklarda ise daha çok ölümün “vuslat” olarak nitelenmesi üzerinden dolaylı biçimde kurulduğu görülür. Erken dönem menâkıbnâmelerde Mevlânâ’nın vefat gecesi, dostların ve müridlerin gözyaşıyla hatırlanan, ancak Mevlânâ’nın kendi bakış açısından bakıldığında “sevinç” ve “kavuşma” anlamı taşıyan bir vakit olarak tasvir edilir. Burada vurgulanan mesele, özellikle “düğün” mecazıdır; sevilenle evlilik bağı kuran gelinin sevinci, dervişin Hakk’la kavuşma sevinciyle özdeşleştirilir.


Osmanlı dönemine gelindiğinde, farklı metin ve belgelerde aynı anlam alanını işaret eden çeşitli adlandırmalara rastlanır. Konya’daki Mevlevî Asitânesi ve diğer dergâhlarda Mevlânâ’nın vefat yıldönümü için kimi zaman “Şeb-i Arûs”, kimi zaman “Leyle-i Arûs” (düğün gecesi) veya “Leyle-i Vuslat” (kavuşma gecesi) tabirleri kullanılmıştır. Arapça ağırlıklı metinlerde “leyle” kelimesinin, Farsça ağırlıklı söyleyişlerde ise “şeb” kelimesinin tercih edilmesi, Mevlevîliğin beslendiği iki dil havzasının birlikte işleyişini gösteren bir ayrıntıdır. Aynı kökten türetilmiş “urs/‘urs” kelimesinin nikâh merasimini ifade etmesi de, hem Arapça hem Osmanlıca metinlerde ölüm-gece-vuslat ilişkisini “düğün” metaforu etrafında kurmaya imkân tanımıştır.


Mevlânâ Müzesi - Şadırvanın Hemen Çaprazında Erken Dönemde Etrafında Mevlevî ayini Yapılan Şeb-i Arûs Havuzu Görünüyor (Kültür Portalı)

Adlandırmanın zaman içinde kazandığı çağrışımlar da dikkate değerdir. Erken Mevlevîlikte Şeb-i Arûs öncelikle bir “tarikat içi” anma ve zikir gecesini ifade ederken, sonraki yüzyıllarda kelime giderek daha geniş bir içerik kazanmış; Mevlânâ’nın ölüm yıldönümü etrafında düzenlenen bütün merasim, âyin ve toplantıların genel adı hâline gelmiştir. Özellikle 19. yüzyıldan itibaren, İstanbul başta olmak üzere imparatorluğun çeşitli merkezlerinde Şeb-i Arûs vesilesiyle düzenlenen Mevlevî âyinleri, hatim merasimleri ve sohbet toplantıları, bu terkibi daha görünür kılmış; şehir kronikleri, hatıralar ve seyahatnâmelerde “Şeb-i Arûs” veya “Leyle-i Arûs” şeklinde kaydedilen ifadeler yaygınlaşmıştır.


Cumhuriyet döneminde ise, resmî dilde uzun süre “Mevlânâ İhtifalleri”, “Mevlânâ’yı Anma Törenleri” ya da “Vuslat Yıldönümü Törenleri” gibi adlandırmalar öne çıkmış; “Şeb-i Arûs” daha çok geleneksel Mevlevî çevrelerin ve tasavvuf literatürünün içinde kullanılan bir terim olarak varlığını sürdürmüştür. Zamanla turizm, kültürel diplomasi ve uluslararası tanıtım faaliyetlerinde “Şeb-i Arûs” ifadesi yeniden ön plana çıkmış; hem Türkçe hem de farklı dillerde hazırlanan tanıtım metinlerinde, bu terkibin “wedding night”, “nuptial night” veya “night of union” gibi çeviri karşılıklarıyla birlikte kullanıldığı görülmüştür. Böylece kavram, sadece Mevlevîliğe içkin bir ritüel adından, Mevlânâ ile özdeşleşmiş küresel bir kültürel simgeye dönüşmüştür.


Yazım ve telaffuz bakımından da bazı farklılıklar söz konusudur. Latin harflerine geçişten sonra kelime zaman zaman “Şeb-i Arus”, “Şeb-i Arus gecesi” gibi sadeleştirilmiş biçimlerle yazılmış; akademik çalışmalarda ise hem Osmanlıca asla, hem de Arapça–Farsça okunuşa daha yakın olan “Şeb-i Arûs” biçimi tercih edilmeye başlanmıştır. Günümüzde Türkiye Türkçesi bağlamında, hem anlamın hem de tarihsel sürekliliğin daha doğru karşılanabilmesi için uzun ünlüyü gösteren “Şeb-i Arûs” yazımı yaygın bir bilimsel tercih hâlini almıştır.


Özetle Şeb-i Arûs, etimolojik olarak “düğün gecesi” anlamına gelen bir terkibin, tasavvufî ölüm–vuslat anlayışıyla birleşerek Mevlânâ’nın vefat gecesini ifade eden özel bir terime dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu terim, tarihsel süreç içinde Mevlevî tarikatının iç ritüel dilinden Osmanlı şehir hayatına, oradan Cumhuriyet Türkiye’sinin kültürel ve turistik söylemine taşınmış olup, bugün hem Mevlânâ’nın ölüm yıldönümünü, hem de bu yıldönümü etrafında şekillenen çok katmanlı tören ve etkinlikler bütününü karşılayan geniş bir kavram olarak kullanılmaktadır.

Mevlânâ’nın Vefatı ve Erken Mevlevî Geleneğinde Şeb-i Arûs

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, 5 Cemâziyelâhir 672 / 17 Aralık 1273 Pazar günü Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasî ve kültürel merkezi olan Konya’da, akşam saatlerine doğru vefat etmiştir. Vefat ettiğinde yaklaşık altmış altı yaşındadır. Mevlânâ, babası Bahâeddîn Veled’in daha önce defnedildiği, Konya’nın merkezindeki aile kabristanına gömülmüş; kısa süre sonra kabrinin üzerine zaman içinde “Kubbe-i Hadra” adıyla anılacak olan türbe inşa edilmiştir.


Türbenin çevresinde semâhâne, derviş hücreleri, matbah, mescid ve çeşitli müştemilatıyla bir dergâh kompleksi oluşmuş; Konya’daki bu merkez, hem Mevlevî tarikatının asitânesi hem de Mevlânâ’nın hatırasının odak noktası hâline gelmiştir. Mevlânâ’nın vefat yıldönümünde yapılan anma ritüelleri, doğal olarak bu türbe ve dergâhın etrafında yoğunlaşmış; zamanla Konya’nın dinî ve toplumsal hayatının önemli bir unsuru hâline gelmiştir.


Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî'nin Sandukası (Kültür Portalı)

Mevlânâ’nın cenaze merasimi, menkıbe geleneğinde farklı din ve topluluklardan geniş bir kalabalığın katıldığı bir tören olarak tasvir edilir. Bu tasvirlerde, Müslümanların yanı sıra gayrimüslim grupların da cenazeye iştirak ettiği, herkesin onu kendi inancı içinde velî ve bilge bir şahsiyet olarak gördüğü vurgulanır. Bu anlatım, Mevlânâ’nın Konya’da yalnızca dar bir derviş çevresinin değil, şehir halkının ve farklı toplulukların da saygı gösterdiği bir isim hâline geldiğini göstermektedir.【4】 


Konya’daki türbe ve dergâh, Mevlânâ’nın vefatından itibaren hem sürekli ziyaret edilen bir mekân, hem de yılın belirli zamanlarında özel törenlerin icra edildiği bir merkezdir. Mevlânâ’nın vefat ettiği gün, ölüm anlayışının niteliği nedeniyle “düğün gecesi” anlamına gelen Şeb-i Arûs adıyla anılmış; bu gece, türbe çevresinde Kur’an tilâveti, ilâhiler ve sema eşliğinde yapılan anmalarla bir geleneğe dönüşmüştür.

Sultân Veled, Ulu Ârif Çelebi ve İlk Mevlevî Çevrede Ölüm - Vuslat

Mevlânâ’nın vefatından sonra ortaya çıkan Mevlevîlik tarikatı, öncelikle oğlu Sultan Veled’in, ardından torunu Ulu Ârif Çelebi’nin ve yakın haleflerin faaliyetleriyle kurumsallaşmıştır. Tarikatın idaresi, Konya’daki asitânede bulunan ve “makam çelebisi” adıyla anılan Mevlânâ soyundan gelen çelebiler eliyle yürütülmüş; böylece hem soy bağı hem de ruhânî silsile bir arada korunmuştur.


Bu çevrede ölüm, sıradan bir yok oluş olarak değil, Hakk’a dönüş ve ilahî sevgiyle kavuşma ânı olarak anlaşılır.【5】  Mevlânâ’nın kendi sözleri ve şiirlerinde ölüm, “sevgiliye kavuşma”, “perdenin kalkması” ve “asıl yurda dönüş” gibi mecazlarla anlatılır.  Ölüm gününün “düğün gecesi” olarak adlandırılması, bu tasavvufî kavrayışın özetidir: insan, dünya hayatını bir imtihan ve hazırlık dönemi olarak yaşar; ölüm, sevilenle, yani Allah ile kavuşmanın gerçekleştiği vakittir.


Mevlevî Ayininden Bir Kare (Anadolu Ajansı)

Erken Mevlevî çevrede şekillenen sema anlayışı da bu ölüm–vuslat yorumuyla yakından ilişkilidir. Mevlânâ’nın hayatında sema, belirli bir mekâna ve programa bağlı olmaksızın, ilahî aşkın coşkunluğuna bağlı anlarda ortaya çıkan bir vecd hâli olarak yaşanmıştır. Vefatından sonra, Mevlevîlik tarikatında sema, dergâhlarda yapılan bir zikir biçimi olarak sistemleştirilmiş; Mevlevî âyininin bugünkü formuna yakın yapısı, 15. yüzyılın ortalarında Pîr Âdil Çelebi döneminde kazanılmıştır. Bu süreçte sema, semâhâne denilen özel mekânda, postnişinin yönettiği, dervişlerin belirli bir sıra ve hareket düzeni izlediği, Mevlevî mûsikîsi eşliğinde icra edilen bir erkâna dönüşmüştür.


Mevlevî geleneğinde ölüm, sema ve vuslat kavramları birbirini tamamlar. Derviş, dünyaya bağlılıktan sıyrılmayı, nefsin dar kabuğunu kırmayı ve Hakk’a yönelmeyi hedefler; sema bu yönelişin bedende ve hareketlerde somutlaştığı zikir biçimidir. Mevlânâ’nın vefat gecesine Şeb-i Arûs adının verilmesi, ölümün bu çerçevede bir “son” değil, uzun bir seyr u sülûkün tamamlanma noktası olarak görülmesinden kaynaklanır.【6】 

Erken Menâkıbnâmelerde Mevlânâ’nın Ölüm Gecesinin Tasviri

Mevlevî geleneğin erken dönemi, menâkıbnâmeler ve Mevlânâ merkezli tasavvufî hikâyelerle kuşatılmıştır. Bu metinlerde Mevlânâ’nın ölüm gecesi, hem şehir hem de tarikat hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olarak anlatılır. Anlatılarda, Mevlânâ’nın hastalığı süresince etrafında dervişlerin, talebelerin ve yakın çevresinin toplandığı; vefatına yakın anlarda zikir ve niyazların yoğunlaştığı belirtilir.


Menâkıbnâmelerde cenaze gecesi, evin ve dergâhın önünün kalabalıklarla dolduğu; farklı mesleklerden ve inanç gruplarından insanların, ilim ve tasavvuf çevrelerinin, şehrin ileri gelenlerinin bir araya geldiği bir zaman dilimi olarak tasvir edilir. Bu tasvirlerde Mevlânâ’nın şahsiyeti, yalnızca bir tarikat şeyhi olarak değil, şehrin ortak hafızasında yer etmiş bir bilge ve mürşid olarak öne çıkar. Ölüm günü, bu nedenle yalnızca dar bir derviş halkasının değil, bütün Konya’nın üzüntü ve aynı zamanda sevinç duygularının iç içe geçtiği bir “gece” olarak tasvir edilir.【7】 


Mesnevi'nin Bir Nüshası (Kültür Portalı)

Erken metinlerde ölüm, sık sık benzetmeler ve karşılaştırmalarla açıklanır. Ölümü “sevgiliyle buluşma” olarak gören kişi için o ânın sevinçli bir düğün gecesi olduğu; ölümü korku ve karanlıkla özdeşleştiren kişi için ise bunun acı verici bir ayrılık anlamı taşıdığı vurgulanır. Ölümün nasıl yaşandığını belirleyen şeyin, kişinin dünyaya ve Hakk’a karşı tutumu olduğu; iyi amellerin ve iç arınmasının ölümü “nusret”, günah ve gaflet hâlinin ise onu “azap” gibi gösterdiği ifade edilir. Bu bakış açısı, Şeb-i Arûs kavramının merkezinde yer alır: ölüm gecesi, sevgiliye kavuşmanın sevincini taşır.


Mevlevî çevrelerde cenaze ve defin uygulamaları da bu anlayışla uyumludur. Ağırlaşan bir dervişin yanında İsm-i Celâl’in okunması (Lafza-i Celâl), vefatın ardından belirli dualar ve ilâhilerle zikir halkalarının oluşturulması, postnişinin nezaretinde cenazenin hazırlanması ve dergâh çevresindeki kabristana defnedilmesi, yaygın bir uygulama olarak görülür. Mevlânâ’nın vefat gecesinin, bu bütünlük içinde “Şeb-i Arûs” adıyla anılması, hem ölümün anlamına ilişkin tasavvufî yorumun, hem de Konya’daki türbe ve dergâh etrafında şekillenen anma ritüellerinin temel dayanağı olmuştur.


Bu çerçevede, Mevlânâ’nın vefatı ve onu izleyen ilk Mevlevî nesillerin ölüm–vuslat anlayışı, Şeb-i Arûs’un yalnızca belli bir tarihte yapılan bir törenler dizisi değil, Mevlevîliğin dünya, insan ve ahiret tasavvurunu yansıtan temel bir kavram hâline gelmesinde belirleyici rol oynamıştır.

Osmanlı Döneminde Şeb-i Arûs Merâsimleri

Osmanlı döneminde Mevlânâ’nın vefat gecesi, Mevlevî takviminin en önemli tarihlerinden biri olarak kabul edilmiş ve Konya Asitânesi başta olmak üzere imparatorluğun farklı bölgelerindeki Mevlevîhanelerde her yıl düzenli biçimde anma merasimleriyle karşılanmıştır. Erken kaynaklarda doğrudan “Şeb-i Arûs” terkibi geçmese de, Mevlânâ’nın ölüm gününü "kavuşma gecesi” olarak nitelendiren yaklaşımı, Mevlevîliğin gelişimiyle birlikte ölüm yıldönümünü tasavvufî içerikli, semâ ağırlıklı bir merasim hâline getirmiştir.


Osmanlı coğrafyasında Mevlevîliğin yayılması, mevlevîhanelerin birer dinî-kültürel merkez olarak örgütlenmesi ve devletle kurulan yakın ilişkiler, Şeb-i Arûs gecesini hem tarikat içi bir ritüel, hem de şehir hayatını etkileyen kamusal bir olay hâline dönüştürmüştür.

Konya Asitanesi’nde Merasim Düzeni ve Katılımcılar

Osmanlı döneminde Şeb-i Arûs merasimlerinin odağı Konya’daki Mevlânâ Dergâhı, diğer adıyla Konya Asitânesi’ydi. Mevlevîler nezdinde Mevlânâ’nın vefat günü olarak kabul edilen 5 Cemâziyelevvel 672 tarihi (miladî 17 Aralık 1273), uzun süre hicrî takvime göre takip edilmiş; ölüm yıldönümü, dergâhın yıllık ritüel takvimi içinde özel bir gün olarak korunmuştur.


Dergâhtaki törenin merkezinde, Mevlânâ’nın türbesi ve semâhâne bulunuyordu. Gün, genellikle gündüz saatlerinde türbe ziyaretiyle başlar; Konya halkı, dervişler ve şehir dışından gelen misafirler türbeyi ziyaret eder, sanduka başında Kur’an tilâveti ve dua edilirdi. Vefat yıldönümünün asıl merasimi ise ikindi namazından sonra icra edilirdi. Akabinde Kur’an-ı Kerîm okunur, ilgili sûre ve bölümler tilâvet edilir, ardından Mevlevî mûsikîsi eşliğinde Mevlevî âyini icra edilirdi.


Osmanlı'da Mevlevi Dervişler (DİA)

Konya Asitânesi’ne ilişkin anlatımlar, semânın mümkün olduğunda dergâh avlusunda, matbah-ı şerif önünde yer alan küçük mermer havuzun etrafında yapıldığını belirtir.  Yaklaşık iki asırlık bir geçmişi olduğu tahmin edilen bu havuz, 1925’te tekke ve zaviyeler kapatılıncaya kadar Mevlânâ’nın vefat yıldönümü merasimlerinde sembolik bir odak noktası olarak kullanılmış; hava şartları uygun olmadığında ise semâhâne içi tercih edilmiştir. Semâ, klasik Mevlevî geleneğinde olduğu gibi dairesel hareketlerin, selâmların ve ney eşliğinde ilâhîlerin birleştiği bir zikir niteliği taşımaktaydı; Şeb-i Arûs gecesi bu düzen, Mevlânâ’nın “vuslat gecesi” anlayışıyla ilişkilendirilerek daha yoğun bir anlam kazanmıştır.


Törenin sonunda okunan gülbang, merasimin dinî çerçevesini yansıtır. Kaynaklarda, Şeb-i Arûs gecesinin “Vakt-i şerif hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def ola…” diye başlayan bir dua ve niyazla tamamlandığı, bu gülbangda “Leyle-i Arûs-i Rabbânî” ve “vuslat” kavramlarının özellikle vurgulandığı aktarılır.【8】  Böylece vefat yıldönümü, sıradan bir matem günü değil, Mevlânâ’nın Hakk’a kavuşmasının hatırlandığı, müslümanlar için dua ve niyaz vesilesi kabul edilen bir gece olarak anlam kazanmıştır.


Katılımcı profili yalnızca dervişlerle sınırlı değildi. Konya halkı, şehir eşrafı, ulema mensupları ve zaman zaman civar kazalardan gelen misafirler de törenlere katılırdı. Merasimin iç halkasını çelebi/postnişin, semâzenler, mutrıp heyeti ve dergâh görevlileri oluştursa da, dış halkada Konya’nın sivil-askerî bürokrasi temsilcileri ile esnaf ve zanaatkârların yer alması, Şeb-i Arûs’u şehir yaşamının ortak bir dini-kültürel deneyimi hâline getiriyordu.

Konya ve Taşra Mevlevîhânelerinde Şeb-i Arûs Uygulamaları

Mevlevîlik, Osmanlı döneminde yalnızca Konya ile sınırlı kalmamış; Anadolu, Balkanlar ve Arap vilâyetlerine yayılan geniş bir mevlevîhane ağı üzerinden örgütlenmiştir. Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren Batı ve İç-Batı Anadolu’da (Kütahya, Bursa, Ayasuluğ/Selçuk ve çevresindeki köyler dâhil) Mevlevîliğin güçlü biçimde benimsendiği; bazı köylerde halkın tamamına yakınının Mevlevî olduğu belirtilmektedir. Aynı yüzyıllardan itibaren vezirler ve yerel beyler tarafından çok sayıda mevlevîhane inşa ettirilmiş; İstanbul’da Galata ve Yenikapı gibi merkezler, Konya Asitânesi’ne bağlı önemli şubeler hâline gelmiştir.


Bu genişleme, Şeb-i Arûs merasimlerinin de yalnızca Konya’ya mahsus bir uygulama olmaktan çıkıp bütün Mevlevî ağına yayılan bir takvim olayı hâline gelmesine zemin hazırlamıştır. Konya’daki tören modeli, diğer mevlevîhanelerde yerel imkânlara uyarlanarak tekrar edilmiştir: Mevlânâ’nın vefat gecesinde dergâhların türbe, semâhâne veya meydan bölümlerinde Kur’an tilâveti, Mevlânâ’nın şiir ve beyitlerinden seçmeler, ilâhiler ve semâ yer almış; törenler çoğu merkezde gece saatlerine kadar sürmüştür.


Mevlevî Ayininden Bir Kare (Anadolu Ajansı)

İstanbul’daki Galata ve Yenikapı mevlevîhaneleri gibi büyük şehir tekkelerinde Şeb-i Arûs gecesi, aynı zamanda kent seçkinlerinin bir araya geldiği bir merasim işlevi görmüştür. Bu dergâhlarda düzenlenen Mevlevî âyinleri, hem Mevlevî dervişlerinin ritüel hayatının bir parçası, hem de şehir halkının “seyirlik” nitelik de içeren dinî tecrübesi olarak algılanmıştır. Rumeli’de Serez gibi merkezlere ait tahrir ve vakıf kayıtlarında, mevlevîhanelerin gelirlerinin başka şehirlerdeki mevlevî merkezlerine (örneğin Galata Mevlevîhanesi’ne) tahsis edildiği görülür; bu durum, Şeb-i Arûs gibi belli tarihlerde bütün ağın senkronize biçimde harekete geçebildiğine işaret etmektedir.


Halep ve Şam gibi Arap vilâyetlerindeki mevlevîhaneler de aynı takvime bağlıydı. Bu merkezlerde, Mevlânâ’nın şahsına duyulan saygı, özellikle semâ ve Mesnevî okumaları üzerinden şekillenmiş; Şeb-i Arûs gecesi, hem yerel Müslüman halkın hem de Osmanlı bürokrasisi içinde Mevlevî çevrelere mensup kişilerin katıldığı bir zikir ve anma günü hâline gelmiştir. Böylece Konya Asitânesi, hem tarihî meşruiyet hem de ritüel model açısından “örnek merkez” işlevi görürken, diğer mevlevîhaneler bu modeli kendi yerel bağlamlarına taşımıştır.

Devlet Erkanı, Saray Çevresi ve Yerel İdarecilerin Törenlere Katılımı

Mevlevîlik, Osmanlı devlet yapısıyla erken dönemlerden itibaren yakın ilişki içinde olmuştur. Mevlevî şeyhlerinin saray ve merkez bürokrasiyle kurduğu bağlar, özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren güçlenmiş; III. Selim ve II. Mahmud dönemleri başta olmak üzere son devir Osmanlı tarihinde Mevlevîlik, sultanların yakından iltifat ettiği tarikatlardan biri hâline gelmiştir. Bu yakınlık, Şeb-i Arûs merasimlerinin de siyasî ve toplumsal görünürlüğünü artırmıştır.


Konya Asitânesi’nde düzenlenen Şeb-i Arûs törenlerine, Mevlevî dervişlerin yanı sıra Konya’da görev yapan valiler, kadılar, askerî kumandanlar ve mülkiye memurları da katılmıştır. Hatırat ve mahallî anlatımlarda, Mevlânâ Dergâhı’nın “Âsitâne-i ‘aliyye” diye anıldığı; Mevlevîlerle birlikte “bölgenin ileri gelen devlet büyükleri ile şehir eşrafının” da vuslat yıldönümü merasimlerine iştirâk ettiği belirtilir.【9】  Bu çerçevede Şeb-i Arûs, hem tarikat içi bir zikir ve anma gecesi, hem de devlet temsilcileri ile yerel toplumun aynı mekânda buluştuğu bir kamusal merasim niteliği kazanmıştır.


Şeb-i Arûs Töreni (T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı)

İstanbul’daki mevlevîhanelerde de benzer bir tablo görülür. Galata, Yenikapı ve Beşiktaş gibi mevlevî merkezleri, saray çevresine yakın konumları sebebiyle Şeb-i Arûs gecelerinde sivil ve askerî bürokrasinin, kalemiyye ve ilmiyye sınıfından kişilerin ve zaman zaman saray mensuplarının ziyaretine sahne olmuştur. Mevlevîlik üzerine yapılan araştırmalarda, sultanların mevlevîhaneleri ziyaret ederek Mevlevî âyinlerine katıldığı; Mevlevî çelebilerle yakın kişisel ilişkiler kurduğu; dergâhların tamiri, ilaveleri ve vakıfları için irade ve fermanlar çıkardığı ortaya konulmuştur. Bu bütünlük içinde düşünüldüğünde, Şeb-i Arûs gecesi, Mevlevîlik-devlet ilişkisini görünür kılan yıllık bir merasim halkası hâlini almıştır.


Taşrada ise, özellikle Anadolu şehirlerindeki mevlevîhanelerde Şeb-i Arûs merasimleri, sancak ve kaza merkezlerinin yöneticileri ile yerel eşrafın katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Böylece Mevlevîlik, Konya dışındaki merkezlerde de hem dinî-tasavvufî bir çerçeve sunmuş, hem de yerel yönetici elit ile şehir halkı arasında sembolik bir buluşma zemini oluşturmuştur.

Arşiv Belgeleri, Seyahatnâmeler ve Gözlemci Anlatılarında Şeb-i Arûs

Osmanlı dönemindeki Şeb-i Arûs merasimlerine dair bilgiler, doğrudan “tören tarifnamesi” türünden metinlerden ziyade, farklı türde kaynakların bir arada değerlendirilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Arşiv belgeleri, özellikle de vakıf kayıtları, irade ve beratlar, mevlevîhanelerin teşkilâtlanması, gelir kaynakları ve onarımları hakkında ayrıntılı bilgiler sunar; bu belgeler üzerinden Mevlânâ Dergâhı’nın ve diğer mevlevîhanelerin, Şeb-i Arûs gibi belli tarihlerde artan faaliyetleri taşıyabilecek mali ve fizikî kapasiteye sahip oldukları anlaşılmaktadır. Konya’daki Mevlânâ mamuresinin XIX. yüzyılda Osmanlı sultanları tarafından tamir ettirilmesi ve ek yapılarla genişletilmesi, bu tür merasimlerin devlet nezdindeki öneminin dolaylı göstergeleri arasında yer alır.【10】 


Mevlevî çevrelerin kaleme aldığı menâkıbnâmeler, risâleler ve daha geç dönem hatırat metinleri, Mevlânâ’nın ölüm günü ve buna bağlı ritüeller hakkında doğrudan gözlem içeren kayıtlar sunar. Bu anlatılarda, Mevlânâ’nın cenazesine farklı din ve mezhep mensuplarının katıldığı; dergâhta semâ ve Kur’an tilâvetinin, Mevlânâ’nın şahsına saygının başlıca ifadesi olduğu vurgulanır.


Şeb-i Arûs'un Uluslararası Alanda Tanıtımı (TRT World)

Daha geç yüzyıllara ait Mevlevî hatıratında ise, Konya Asitânesi’nde vefat yıldönümünde icra edilen semâ, havuz etrafındaki merasim düzeni, okunan gülbang ve tören sırasında dergâhın dolup taşması gibi ayrıntılar yer alır. Bu kayıtlar, Şeb-i Arûs’un içeriğinin yalnızca teorik bir kavram olarak değil, somut mekânsal ve ritüel unsurlar üzerinden şekillendiğini göstermektedir.


Böylece arşiv belgeleri, menâkıbnâmeler, risâleler ve geç dönem gözlemci anlatıları birlikte değerlendirildiğinde, Osmanlı dönemi boyunca Şeb-i Arûs’un Konya Asitânesi’nden taşraya yayılan, düzenli, semâ ağırlıklı ve geniş katılımlı bir merasimler bütünü olduğu anlaşılmaktadır.

Ritüel Yapı, Takvim ve Sembolik Anlamlar

MMevlevî Âyini, Mukâbele Düzeni ve Mevlevî Musikîsi

Mevlevî gelenekte Şeb-i Arûs gecesinin merkezinde Mevlevî âyini (sema) yer alır. Sema, Mevlevî literatüründe çoğu zaman “mukabele” olarak da adlandırılır ve belli bir mûsikî, hareket ve dua düzenine bağlı, baştan sona planlı bir zikir merasimidir.


Klasik Mevlevî mukabelesi, Mevlânâ’nın şiir ve düşüncesini temel alan bir anlam örgüsü içinde şekillenmiştir. Âyin, genellikle Naat-ı Şerif ile başlar; Hz. Peygamber’i öven bu naat, Mevlevî mûsikî repertuvarında özel bir konuma sahip olup, sema öncesinde “söz” ile kurulan ilk zikir halkasını oluşturur. Ardından ney taksimi gelir; ney, Mevlânâ’nın Mesnevî’de “kamışlıktan koparıldığı günden beri ayrılığın feryadını dile getiren” bir enstrüman olarak tasvir ettiği saz olduğu için, semanın başlamasından önce dinî-tasavvufî hazırlık işlevi görür.【11】 


Şeb-i Arûs Töreninden Bir Kare (Anadolu Ajansı)

Ney taksiminden sonra Devr-i Veledî icra edilir. Dervişler, semâhâne zemininde belirlenmiş bir hattı izleyerek üç kez dolaşır, her dönüşte postun önünden geçerken hafifçe eğilerek postnişîni selamlarlar. Devr-i Veledî, Mevlevî yorumda insanın varlık âlemine gelişi, Hakk’ı arayışı ve bu arayış sırasında mürşide yönelişiyle ilişkilendirilir.

Ardından semanın asıl bölümü olan dört selâm kısmı başlar. Bu kısımda her selâm, dervişin mânevî yolculuğunun bir safhasını temsil edecek biçimde yorumlanır:


  • Birinci selâm, insanın mahlûk olduğunu idrak etmesi ve Hakk’ın kudreti karşısında hayret hâline girmesiyle;
  • İkinci selâm, kulu Hakk’a yaklaştıran aşk ve mârifet bilincinin doğuşuyla;
  • Üçüncü selâm, benliğin aşama aşama aşınması ve “fenâ” idrakiyle;
  • Dördüncü selâm ise kulun Hakk ile kurduğu bu ilişkinin ardından yeniden halka yönelişi, “bekā” hâli ve hizmet bilinciyle ilişkilendirilir.


Her selâmda dervişler, postnişînin bulunduğu posta yaklaşır, başlarını hafifçe eğer ve semaya devam ederler. Post, Mevlânâ’nın makamını temsil ettiği için, bu hareket sembolik olarak Mevlânâ üzerinden Hakk’a yönelişi ifade eder.


Mevlevî mûsikîsi, Şeb-i Arûs gecesindeki âyinin vazgeçilmez bir unsurudur. Ney, kudüm, rebab, bazen tanbur ve kanun gibi sazlardan oluşan mutrıp heyeti, usûl ve makam bakımından çeşitliliği yoğun bir repertuvar icra eder. Mevlevî âyinleri çoğu zaman “âyin-i şerif” başlığıyla bestelenmiş, sözlerini Mevlânâ’nın şiirlerinden veya Mesnevî’den alan, belirli usûl kalıplarına bağlı uzun eserlerdir. Böylece Şeb-i Arûs gecesinde sema, salt bir hareket dizisi değil, söz (ayet, hadis, beyit), musiki ve beden hareketinin birlikte oluşturduğu bir ritüel bütünlüğü hâline gelir.

Mekân Düzeni: Dergâh, Semâhâne, Post, Hiyerarşi ve Görevler

Şeb-i Arûs merasimlerinin ritüel yapısını anlamak için, Mevlevî dergâhının ve özellikle semâhânenin mekânsal düzeni önemlidir. Konya Asitânesi’ndeki yapılaşma, daha sonra pek çok mevlevîhaneye örnek olmuştur. Dergâh; türbe, semâhâne, mescid, matbah, derviş hücreleri, misafirhane ve hizmet birimlerinden oluşan bir külliye niteliğindedir.


Semâhâne, genellikle dairesel veya çokgen bir plan üzerine kuruludur. Zemin bölümü “meydan” olarak adlandırılır; semazenler bu meydanda dönüşlerini icra eder. Meydanın bir kenarında Mevlânâ’yı ve tarikatın pîrlerini sembolik olarak temsil eden kırmızı post bulunur. Postun üzerinde oturan şeyh ya da çelebi, “postnişîn” olarak anılır ve Mevlevî âyinini yönetir.


Mevlevî Ayini'nde Mutrıp Heyeti ve Alanın En Ucunda Post-nişîn Görülüyor (Anadolu Ajansı)

Meydana bitişik bölümde mutrıp yer alır. Neyzenler, kudümzen, rebabzen ve âyinhanlar burada oturur; böylece hem dervişlerle aynı mekânda bulunur, hem de belli bir mesafeyi koruyarak ses ve hareket arasında uyum sağlarlar. Dervişler, semaya katılmadıkları zamanlarda semâhânenin kenarlarında ya da üst galerilerde oturur; dergâha gelen seyirciler (tarikat mensubu olmayan misafirler) ise çoğunlukla üst galeride veya ayrılmış seyir bölümlerinde bulunur. Ritüel hiyerarşi açısından bakıldığında, Şeb-i Arûs gecesindeki görevler açık biçimde tanımlanmıştır.


  • Postnişîn: Âyini idare eder, semanın başlangıç ve bitiş işaretlerini verir, gülbang ve duaları okur.
  • Semazenbaşı: Sema edecek dervişlerin sırasını ve düzenini takip eder, selâmlar arasındaki geçişleri kontrol eder.
  • Meydancı: Post ile meydan arasındaki geçişlerde ve Devr-i Veledî sırasında düzeni sağlar, gerektiğinde dervişlere işaretlerle yardımcı olur.
  • Mutrıp heyeti: Neyzenbaşı, kudümzenbaşı, âyinhan ve diğer sazende ve hanendelerden oluşur; usûl ve makam sürekliliğini sağlar.


Bu hiyerarşi, Şeb-i Arûs gecesindeki Mevlevî âyinini sadece içsel bir vecd hâli olmaktan çıkarıp, sürekliliği olan, kuşaktan kuşağa aktarılan bir ritüel düzen hâline getirir. Mekânın fiziksel sınırları (postun yeri, mutrıp bölümü, galeriler) ile görev dağılımı (postnişîn, semazenbaşı, meydancı, mutrıp) bir araya geldiğinde, sema hem iç deneyimi hem de disiplin ve eğitim süreçlerini yansıtan bir ibadet biçimi olarak görünür.

Tören Takvimi

Mevlânâ’nın vefatı klasik kaynaklarda 5 Cemâziyelâhir 672 olarak kaydedilmiştir. Bu tarih, miladî takvime göre 17 Aralık 1273’e tekabül etmektedir. Mevlevî gelenekte vefat yıldönümü aslen hicrî takvime göre takip edilmiş; Asitâne ve bağlı mevlevîhanelerde Şeb-i Arûs, her yıl 5 Cemâziyelâhir gününe denk gelen gecede ihya edilmiştir.


Cumhuriyet döneminde takvim uygulamalarının bütünüyle miladî sisteme bağlanması ve Mevlânâ anma törenlerinin resmî bir çerçeveye kavuşturulmasıyla birlikte, 17 Aralık tarihi “vuslat yıldönümü” için sabit bir referans hâline gelmiştir. Böylece artık ay takvimine göre yıldan yıla kaymayan, her yıl 17 Aralık’ta tekrarlanan bir anma günü ortaya çıkmıştır.


Şeb-i Arus Haftasında Mevlânâ Müzesi (Anadolu Ajansı)

Zaman içinde Konya’da düzenlenen programların yalnızca tek bir geceyle sınırlı kalmaması; konferanslar, sempozyumlar, konserler, sergiler, paneller ve toplu sema gösterilerini içeren daha geniş kapsamlı bir takvime dönüşmesiyle, 17 Aralık’ın da içinde yer aldığı bir “anma haftası” uygulamasına geçilmiştir. Bu çerçevede, günümüzde yaygın biçimde kullanılan 7–17 Aralık aralığı, Mevlânâ’nın vefatının esas alındığı 17 Aralık tarihini merkezde tutarken, öncesine yerleştirilen kültürel, ilmî ve sanatsal etkinliklerle haftalık bir program oluşturma amacına dayanır.


Bu on günlük zaman diliminde, farklı kurumlar (yerel yönetimler, üniversiteler, kültür ve turizm birimleri, sivil toplum kuruluşları) tarafından çeşitli etkinlikler düzenlenir; sema gösterileri belirli günlere yayılır, son gün olan 17 Aralık gecesi ise çoğu programda “Şeb-i Arûs” başlığıyla vurgulanır. Böylece tarihsel olarak hicrî takvime bağlı bir vefat yıldönümü uygulaması, modern dönemde sabit bir miladî tarihe ve haftalık bir etkinlik çerçevesine uyarlanmış olur.

Törende Okunan Metinler, Yapılan Konuşmalar ve Dua/Niyaz Örüntüleri

Şeb-i Arûs merasimlerinin içeriği, klasik tasavvufî metinlerle modern dönemin konferans, konuşma ve kültürel sunumlarını bir araya getiren katmanlı bir yapı sergiler. Törenlerde yer alan metin ve konuşma örüntüsünü ana hatlarıyla şu şekilde özetlemek mümkündür:


  • Kur’an Tilâveti: Programların hemen tamamında Kur’an-ı Kerîm tilâveti bulunur. Özellikle ölüm, ahiret, rahmet ve mağfiret temalarını içeren sûre ve bölümler tercih edilir. Bu tilâvet, hem klasik tekke düzeninin bir devamı, hem de törenin dinî çerçevesini belirleyen ana unsurdur.
  • Mevlânâ’nın Eserlerinden Seçmeler: Mesnevî, Fîhi mâ fîh, Mektûbât ve Dîvân-ı Kebîr’den seçilen beyitler, vecizeler veya kısa pasajlar okunur. Okunan parçalar çoğu zaman ölüm–vuslat, aşk, tevhid ve insanın dönüşümü gibi temalar etrafında seçilir. Modern programlarda Türkçe çeviri veya özet eşliğinde sunulmaları, metinlerin geniş kitleler tarafından anlaşılmasına imkân sağlar.
  • İlahiler, Naatlar ve Mevlevî Mûsikîsi: Mevlevî âyinine eşlik eden Mevlevî mûsikî repertuvarı, hem klasik besteleri hem de ilahi formundaki eserleri içerir. Naat-ı Şerif, tevhitler, Mevlânâ veya Mevlevî şeyhlerinin şiirleri üzerine bestelenmiş ilahiler, program boyunca sözlü zikir ve tefekkür alanı yaratır.
  • Mevlevî Âyini (Mukabele): Sema düzeni, Şeb-i Arûs gecesindeki törenin merkezini oluşturur. Modern uygulamalarda sema, kimi zaman geleneğin dışına çıksa da, genel uygulamada Mevlevî erkânına bağlı unsurlar (Devr-i Veledî, dört selâm, gülbang) korunmaya çalışılır.
  • Konuşmalar ve Sunumlar: Cumhuriyet dönemi programlarında, resmî protokol konuşmaları (valilik, belediye, ilgili bakanlık temsilcileri), akademik sunumlar ve Mevlânâ’nın hayatı ile düşüncesine dair kısa tanıtıcı konuşmalar sıkça yer alır. Bu konuşmalarda Mevlânâ, çoğu zaman “hoşgörü, insan sevgisi, barış” gibi kavramlarla ilişkilendirilir; Türkiye’nin kültür hayatı ve uluslararası imajı bağlamında ele alınır.
  • Dua, Gülbang ve Niyaz: Törenlerin sonunda genellikle hem klasik gülbang metinleri hem de güncel dua metinleri kullanılır. Mevlevî gülbangında, Mevlânâ’nın ve Mevlevî büyüklerin ruhlarına rahmet, hazır bulunanlara hayır ve bereket, memleket ve ümmet için esenlik niyaz edilir; “Şeb-i Arûs” ifadesi açıkça zikredilerek bu gecenin “vuslat yıldönümü” olduğuna işaret edilir.


Bu yapı sayesinde Şeb-i Arûs, yalnızca tek bir ibadet biçimine indirgenmeyen; Kur’an tilâveti, Mevlânâ metinleri, ilahi ve mûsikî icrası, Mevlevî âyini, konuşmalar ve duaların bir araya geldiği, hem dinî-tasavvufî hem de kültürel-entelektüel boyutları olan bir merasimler bütünü hâlinde sürdürülmektedir.

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Şeb-i Arûs

Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasının Mevlevî Pratiklere Etkisi

Cumhuriyet’in ilanından sonra yürürlüğe giren kanunlar, Mevlevîliğin kurumsal varlığını doğrudan etkileyen bir dizi düzenlemeyi beraberinde getirdi. 1925 tarihli kanunla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; şeyhlik, dervişlik, çelebilik gibi tarikat unvan ve kisvelerinin kullanılması, tarikat ayinlerinin icrası ve bu amaçla mekân tahsisi yasaklandı. Karar, yalnızca Konya Asitânesi’ni değil, Anadolu, Rumeli ve Arap vilâyetlerine yayılmış bütün mevlevîhane ağını etkilemiştir.【12】 


Bu tarihe gelinceye kadar Osmanlı ve erken Cumhuriyet coğrafyasında yüzün üzerinde mevlevîhane faal durumdaydı; tekke faaliyetlerinin yasaklandığı 1925 yılı itibarıyla bunlardan önemli bir kısmının (tespit edilebilen 80’i aşkın merkez) hâlâ işlediği bilinmektedir. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanun, bu yapıları ya cami ve mescid olarak kullanılmak üzere Diyanet teşkilatına devrediyor ya da farklı sivil fonksiyonlara (lojman, idari birim vb.) dönüştürüyor, tarikat merkezi olma vasfını ortadan kaldırıyordu.【13】 


Mevlevîlik açısından bu düzenlemenin sonuçları iki düzeyde ortaya çıktı. Birincisi, kurumsal yapı dağıldı: çelebi/postnişinlik makamı, resmî açıdan tanınan bir tarikat otoritesi olmaktan çıktı; mevlevîhanelerin vakıf nizamı ve gelir kaynakları çözüldü; düzenli Mevlevî âyinleri ve Şeb-i Arûs gibi takvimlenmiş merasimler, kamusal alanda icra edilemez hâle geldi. İkincisi, Mevlevî pratikler kamusal alandan özel alana çekildi: sema, zikir ve Mesnevî dersleri, artık açıkça “tarikat faaliyeti” olarak tanımlanabilecek biçimde yürütülemedi; dervişler ve şeyh aileleri, gelenekle bağlarını daha çok aile içi aktarım ve bireysel dindarlık üzerinden sürdürdü.


Bu dönemde Mevlevîlik, resmî söylemde bir “tarikat” olmaktan çok, giderek Mevlânâ’nın şahsı ve eserleri etrafında şekillenen bir “kültürel miras” konusu olarak ele alınmaya başladı. Şeb-i Arûs’un tarikat takvimi içindeki merkezi konumu ise, kurumların dağılması sebebiyle açık merasimlerden çok hatıralarda ve yazılı anlatılarda yaşamaya devam etti.

Mevlânâ Dergâhı’nın Müzeye Dönüştürülmesi ve Resmî Yaklaşım

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının hemen ardından Konya’daki Mevlânâ Dergâhı, kültür politikaları çerçevesinde yeniden konumlandırıldı. Dergâh, Mevlevî tarikatının faal merkezi olmaktan çıkarılarak “müze” statüsü kazandı; türbe, semâhâne, matbah ve diğer bölümler, devletin gözetiminde korunacak tarihî ve sanatsal eserlerin sergilendiği bir külliye hâline getirildi.【14】  Bu dönüşüm, Mevlânâ’nın “tarikat pîri” kimliğinden ziyade, Türk–İslâm sanat ve kültür tarihinin önemli bir şahsiyeti, türbesinin ise taşınabilir ve taşınamaz eserleriyle birlikte bir “millî miras mekânı” olarak sunulmasını öne çıkardı.


Mevlânâ Dergâhı’nın müzeye dönüştürülmesi, resmî yaklaşımın iki yönünü aynı anda yansıtıyordu. Bir yandan, Mevlevîlik tarikat faaliyeti olarak yasaklanıyor; sema, zikir ve şeyhlik kurumları kamusal hayattan çekiliyordu. Öte yandan, Mevlânâ’ya ve Mevlevî geleneğin maddi mirasına ait eserler –türbe, semâhâne, hat levhaları, yazma eserler, sikke ve hırkalar– korunması gereken tarihî ve sanatsal değerler olarak tanımlanıyordu. Böylece, aynı mekân içinde ritüel boyutu durdurulmuş, kültürel ve estetik boyutu ise devlet eliyle sahiplenilmiş bir Mevlânâ imgesi ortaya çıktı.


Mevlânâ Müzesi (Kültür Portalı)

1940’lı yılların ortalarına kadar Mevlevîlik adına kamusal düzeyde kaydedilebilen faaliyet neredeyse yalnızca Mevlânâ Müzesinin açık olmasıyla sınırlıdır. Müzeyi ziyaret eden yerli ve yabancı konuklar, Mevlânâ’nın türbesini ve Mevlevî eşyasını görebilmekte; bazı Mevlevî aileler ise kendi dar çevrelerinde gelenklerini sürdürmekteydiler. Ancak bu dönemde Şeb-i Arûs başlığı altında resmî veya yarı-resmî bir programdan söz etmek mümkün değildir.


Bu durum, Şeb-i Arûs’un anlam haritasını da değiştirdi. Osmanlı döneminde Konya Asitânesi ve diğer mevlevîhanelerde Mevlevî âyini, gülbang ve toplu zikirle karşılanan vefat gecesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında müze statüsündeki türbe ziyaretleri, bireysel dua ve tefekkür, nadiren de özel sohbet halkaları aracılığıyla hatırlanan bir “gece”ye dönüştü. Ritüel çerçeve daralırken, mekânın sembolik ağırlığı ve müze kimliği öne çıktı.

Gayriresmî / Yerel Düzeyde Devam Eden Anma Pratikleri

Resmî düzeyde tekke faaliyetleri yasaklanmış ve Mevlevî kurumlar kapatılmış olmakla birlikte, Mevlevî hafızanın bütünüyle ortadan kalktığı söylenemez. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Şeb-i Arûs, daha çok gayriresmî ve yerel düzlemde, eski dervişler, şeyh aileleri ve Mevlânâ’ya bağlılıklarını sürdüren çevreler aracılığıyla hatırlandı.

Konya’da ve İstanbul başta olmak üzere bazı şehirlerde, Mevlevî kökenli ailelerin evlerinde; kimi zaman da cami veya mescid gibi resmî ibadet mekânlarının görece esnek kullanım alanlarında, Mesnevî okumaları ve Mevlânâ’nın beyitleri etrafında küçük toplantılar yapıldığı bilinmektedir.


Bu toplantılar, açıkça “tarikat ayini” olarak tanımlanmayan; ama Mevlânâ’nın hayatı, ölümü ve eserleri üzerinde duran sohbet halkaları niteliğindeydi. Şeb-i Arûs gecesi, bu sohbetler için doğal bir odak noktası olarak görülmüş; ancak bu vurgunun çoğu zaman sözlü ve aile içi bir gelenek sınırlarını aşmadığı anlaşılmaktadır.


Böylece Şeb-i Arûs, Cumhuriyet’in ilk yıllarında iki katmanlı bir hâl almıştır. Bir yanda, hukuken kapatılmış tekke düzeni ve kaldırılmış tarikat erkânı; diğer yanda, Mevlânâ’nın türbesi etrafında süren ziyaretler, aile içi ve yerel hafızada korunmuş eski merasim hatıraları ve yazılı hatırat üzerinden aktarılan bir gelenek vardır. Bu ikili yapı, 1940’ların ortalarından itibaren yeniden şekillenecek olan “Mevlânâ İhtifalleri”nin ve modern anlamda Şeb-i Arûs programlarının zeminini hazırlamıştır.

1950–1980 Arasında Mevlânâ İhtifalleri ve Kurumsallaşma

Mevlânâ Anma Törenlerinin Yeniden Başlaması

Tekke ve zaviyelerin 1925 tarihli kanunla kapatılmasının ardından, Mevlevî ayinleri ve sema icrası kesintiye uğramış; Mevlânâ’nın vefat yıldönümü uzun süre yalnızca türbenin müze statüsü içinde, bireysel ziyaret ve dua çerçevesinde hatırlanmıştır. Buna karşılık 1930’ların sonlarından itibaren Konya Halkevi çatısı altında, konferans ve anma toplantıları yoluyla Mevlânâ’nın yeniden kamu gündemine girmeye başladığı görülmektedir. Ekekon gazetesi haberleri, 1940’lı yıllarda Halkevinde yapılan konferans ve anma toplantılarıyla Mevlânâ’nın ölüm yıldönümünün şehir ölçeğinde hatırlandığını göstermektedir.【15】 


1951 yılında Konya’da, Şeb-i Arûs adıyla düzenlenen ve Konya Türk Milliyetçiler Derneği lokali gibi modern bir kapalı mekânda gerçekleştirilen program, Cumhuriyet döneminde törensel anma geleneğinin yeniden başlaması bakımından bir eşik olarak kaydedilmektedir.【16】  Mevcut çalışmalarda, bu programda konuşmalar, musiki icraları ve Mevlânâ’ya dair metin okumalarının yer aldığı; törenin biletli bir etkinlik olarak tertip edilmesinin, anmanın hem resmî hem de kamusal kültür alanına taşındığını gösterdiği vurgulanmaktadır.


1952’de toplanan Konya Turizm Kongresi, Mevlânâ merkezli anma programlarını kent turizmiyle ilişkilendiren yeni bir çerçeve ortaya koymuştur. Kongrede Konya’da bir turizm derneği kurulması kararlaştırılmış, kongre programına Mevlânâ’nın ölüm yıldönümüne denk düşen günlerde Mevlevî musikisi, na‘t ve konferanslardan oluşan bir gece programı eklenmiştir.


1950’lerin başında Milliyetçiler Derneği’nin de devreye girmesiyle, anma törenleri Konya Halkevi, Milliyetçiler Derneği ve giderek Konya Turizm Derneği arasında paylaşılan bir organizasyon alanına dönüşmüştür. Özetle 1950–1959 dönemi, Halkevi geleneğinden turizm derneklerine uzanan ve tasavvufî pratiklerin kontrollü bir “kültürel anma” formatına taşındığı geçiş evresi olarak görünmektedir.

Konya Turizm Derneği, Yerel Belediyeler ve Kültür Bakanlığı’nın Rolü

1957 ve özellikle 1958 Mevlânâ İhtifalleri, Konya Turizm Derneği’nin öncülüğünde düzenlenmiş ve derneğin sonraki on yıllarda üstleneceği kurumsal rolün başlangıç örnekleri olmuştur. 1958 programı, Mithat Bahârî Beytur başkanlığındaki bir heyet tarafından hazırlanmış; sema heyetinde Gavsi ve Rusuhi Baykara, Selman ve Hüseyin Tüzün gibi isimler yer almış, Köçek Mustafa Derviş’in okuduğu Bayâtî âyini yalnızca dört semazenle icra edilmiştir.


1958 törenleri sonrasında Konya’da Mevlevî geleneği içinde yetişmiş Süleyman Hayâti Loras Dede ile dergâhların kapatıldığı yıllarda çocuk yaşta sema öğrenmiş olan Ali Karadağ’ın, Mustafa Holat, Celâleddin Loras ve Ethem Karadağ gibi isimlere sema meşkini sistemli biçimde öğretmeye başlaması, ihtifallerin kurumsallaşmasında belirleyici bir adım olmuştur.【17】  Bu yetişme süreci, 1960’lar ve 1970’lerde giderek kalabalıklaşan sema heyetlerinin ortaya çıkmasına imkân vermiştir.


Şeb-i Arus Törenleri Tanıtımı (Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü)

1960’lardan itibaren Mevlânâ’yı anma programlarının tertip edilmesinde Konya Turizm Derneği’nin başat rol üstlendiği bilinmektedir. Yerel belediye, salon tahsisi ve lojistik destek; Milli Eğitim Bakanlığı ve daha sonra Kültür Bakanlığı ise özellikle açılış konuşmaları ve protokol düzeyindeki temsil yoluyla törenlerde görünür hâle gelmiştir. 1969 yılı anma törenlerinde açılış konuşmasının Milli Eğitim Bakanı Prof. Cahit Oğuz tarafından yapılması, devlet erkânının törensel yapı içindeki varlığını göstermektedir.


1975–1980 yılları arasında Mevlânâ’yı Anma Törenleri’nin resmî organizatörü Konya Turizm Derneği olmuştur. Bu dönemde post makamında çoğunlukla Selman Tüzün’ün bulunduğu, sema heyetinin ise Süleyman Hayâti Loras ve çevresinde yetişen derviş ve semazenlerden oluştuğu kaydedilmektedir. Böylece 1950’lerin sınırlı ve daha çok yerel nitelikli programları, 1970’lere gelindiğinde dernek, belediye ve bakanlıkların birlikte yer aldığı, protokol ve seyirci kapasitesi artmış, kurumsal bir çerçeveye kavuşmuştur.

Tören Programlarının Yapısı ve Katılımcı Profili

1950’li yıllardaki Mevlânâ İhtifalleri, konferans, şiir ve musiki icrasının bir arada yer aldığı programlar olarak şekillenmiştir. 1958 törenlerinde, bayram niteliğindeki programda Abdülbaki Gölpınarlı, Halide Edip Zorlutuna ve Refik Cevad Ulunay gibi dönemin tanınmış yazar ve araştırmacıları konuşmacı olarak yer almış; na‘t-ı şerifler okunmuş, ardından Bayâtî âyini temel alınarak kısa bir sema meşki icra edilmiştir.【18】  Bu yapı, hem ilmî/edebî konuşmaları hem de Mevlevî musikisiyle semayı içeren karma bir formatın erken örneği olarak dikkat çekmektedir.


1959’dan itibaren törenlerin “Mevlâna Haftası” adı altında hafta boyu süren programlara dönüştüğü, Semiha Ayverdi, Nihat Sami Banarlı, Prof. Nihat Tarlan, Nedim Ökmen ve Refik Cevad Ulunay gibi isimlerin konuşmalar yaptığı belirtilmektedir. Böylece anma törenleri, klasik Mevlevî ayinlerinin ötesinde, modern Türkiye’nin edebiyat, ilahiyat ve fikir dünyasından konuşmacıların davet edildiği geniş katılımlı kültürel toplantılar hâlini almıştır.


1960’lı yıllarda gündüz ve gece seanslarıyla düzenlenen programlarda, Mesnevî şerhi ve konferanslar, Mevlevî musikisi konserleri ve sema meşki bir bütün olarak planlanmıştır. 1961 Vuslat Törenleri’nin 10–17 Aralık tarihleri arasında hem gündüz hem gece icra edilmesi; Sadi Irmak, Abdülbaki Gölpınarlı, Tahsin Yazıcı, Meliha Anbarcıoğlu ve Mehmet Önder gibi akademisyen ve yazarların konferanslar vermesi; sema heyetinde Mithat Bahârî Beytur, Gavsi Baykara, Ahmet Bican Kasapoğlu gibi isimlerin yer alması bu bütünlüklü yapıyı göstermektedir.


1970’lere gelindiğinde programların süresi ve içeriği daha da genişlemiştir. 699. Anma Törenleri, 2–17 Aralık 1972 tarihleri arasında yirmi bir ayrı program olarak düzenlenmiş; Mevlevî âyininde post makamını Selman Tüzün ve Süleyman Hayâti Loras paylaşmıştır. 1973’te, Mevlânâ’nın vefatının 700. yıldönümü vesilesiyle, UNESCO’nun “Mevlâna Yılı” ilanı çerçevesinde yine 1–17 Aralık tarihlerinde yirmi bir programlık bir dizi gerçekleştirilmiş; postnişînlik görevini Selman Tüzün ve Süleyman Hayâti Loras üstlenmiş, semazenbaşı Ahmet Bican Kasapoğlu’nun yönettiği heyette Faruk Hemdem Çelebi, Mustafa Holat, Hasan Ertekin, Mehmet Susamış ve Mehmet Özçakıl gibi isimler görev almıştır. Bu yıllarda sema, belirli bir repertuvara ve kadroya sahip, düzenli prova edilen ve her akşam tekrarlanan bir âyin formuna kavuşmuştur.


1974 törenleri 5–17 Aralık tarihleri arasında yapılmış; Kapalı Spor Salonu’ndaki Mevlevî âyinlerinin ardından Alaaddin Düğün Salonu’nda sabaha kadar süren programlar düzenlenmiştir. Açılış konuşmasını dönemin Kültür Bakanı Rıfkı Danışman yapmış; Prof. Mehmet Kaplan ve Dr. Müjgan Cumbur gibi isimler konuşmalarıyla programa katılmış; postnişînlik yine Selman Tüzün ve Süleyman Hayâti Loras tarafından paylaşılmıştır. Böylece 1970’ler boyunca Mevlânâ İhtifalleri, düzenli Mevlevî âyinleriyle birlikte konferans ve panellerden oluşan, protokolün de yer aldığı geniş kapsamlı kültürel etkinlikler bütününe dönüşmüştür.

Basın, Radyo ve Erken Televizyon Yayınlarında Mevlânâ İhtifalleri

1950–1980 arasında Mevlânâ İhtifalleri’ne dair en ayrıntılı bilgiler, başta Yeni Konya, Yeni Meram ve Ekekon olmak üzere yerel gazetelerin haber ve ilanlarında izlenebilmektedir. Programların tarihleri, salonları, konuşmacıları ve sema heyetlerinde görev alan isimler büyük ölçüde bu haberler aracılığıyla takip edilmektedir. Gazete kupürlerinde kullanılan “Mevlâna İhtifal Törenleri”, “Vuslat Yıldönümü”, “Vuslat Törenleri” gibi başlıklar, anma programlarının hem dinî-tasavvufî hem de kültürel etkinlik olarak algılandığını göstermektedir.


1960’lardan itibaren törenler yalnızca yazılı basında değil, radyo ve özellikle yabancı televizyon ekiplerinin ilgisiyle görsel medyada da yer almaya başlamıştır. 1961 yılı anma törenlerinde programı filme çekmek üzere bir Fransız televizyon ekibinin Konya’ya gelmesi, uluslararası medyanın Mevlânâ ve sema törenlerine yönelen erken ilgisini göstermektedir. 1969 ve 1970 yıllarına ait haberlerde ise, törenler nedeniyle şehrin turistlerle dolduğuna ve programların yerel basında geniş yer bulduğuna dair ifadeler bulunmaktadır.【19】 


UNESCO’nun 1973 yılını Mevlânâ’nın vefatının 700. yıldönümü dolayısıyla “Mevlânâ Yılı” ilan etmesi, anma törenlerinin uluslararası görünürlüğünü artıran bir başka dönüm noktasıdır. Bu kararın ardından hem Türkiye’de hem de yurt dışında Mevlânâ ve Mevlevîlikle ilgili çeşitli yayın ve programların arttığı, Konya’daki törenlerin de ulusal basında daha geniş şekilde yer aldığı anlaşılmaktadır.


Sonuç olarak 1950–1980 dönemi, Mevlânâ İhtifalleri’nin yerel ölçekte yeniden başlamasından, Konya Turizm Derneği, belediyeler ve bakanlıkların katılımıyla ulusal ve uluslararası ölçekte tanınan, basın ve görsel medya tarafından düzenli biçimde izlenen kurumsal bir etkinlikler dizisine dönüşmesine kadar uzanan süreci kapsamaktadır.

Ulusal ve Uluslararası Bir Etkinlik Olarak Şeb-i Arûs

Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri

1980’lerden itibaren Konya’daki Mevlânâ anma törenleri, hem devlet kurumlarının hem de yerel yönetimlerin daha belirgin olarak dâhil olduğu kurumsal bir çerçeve içinde yürütülmeye başlamıştır. 1950’lerde yeniden başlatılan ve uzun süre büyük ölçüde yerel inisiyatiflerle sürdürülen ihtifaller, zamanla Kültür Bakanlığı, Konya Belediyesi ve sivil toplum kuruluşları arasında paylaşılan bir görev alanı hâline gelmiştir. Özellikle 1990’lı yıllarda, Mevlânâ anma programlarının belediyeden alınarak Kültür Bakanlığı’nın ilgili birimlerine devredilmesi ve Konya’da resmî bir Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu’nun kurulması, törenlerin hem içerik hem de icra bakımından bakanlık sorumluluğu altında yürütüldüğü yeni bir dönemi başlatmıştır.


Güncel durumda Şeb-i Arûs haftasının organizasyonunda Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bakanlığın Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Konya Büyükşehir Belediyesi, Mevlâna Kültür Merkezi, ilgili STK’lar ve üniversiteler birlikte rol oynamaktadır. Resmî programlarda etkinlikler çoğunlukla “Hz. Mevlânâ’nın Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri” başlığı altında duyurulmakta; halk arasında ise tarihsel kullanım devam ederek “Şeb-i Arûs” adı yaygınlığını sürdürmektedir.


UNESCO’nun 2005’te Mevlânâ anma törenlerini “İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Kültürel Mirası Başyapıtı” programı çerçevesinde tescil etmesi ve 2008’de Mevlevî sema törenlerinin Somut Olmayan Kültürel Mirasın Temsili Listesi’ne kaydedilmesi, organizasyonun resmî söyleminde “uluslararası” vurgusunu daha görünür kılmış; Konya dışındaki pek çok kurumun da tören haftasına kendi etkinlikleriyle katılmasının önünü açmıştır.

Salon, Mekan ve Lojistik: Konya’daki Başlıca Etkinlik Alanları

1980 sonrası süreçte Şeb-i Arûs, yalnızca dergâh-müze çevresinde icra edilen sınırlı törenlerden, kente yayılmış çok merkezli bir etkinlikler dizisine dönüşmüştür. Mevlânâ Müzesi ve türbe alanı, törenlerin tarihsel çekirdeğini oluşturmaya devam ederken; Mevlevî âyinlerinin ana icra mekânı olarak önce Konya Kapalı Spor Salonu, daha sonra ise Mevlâna Kültür Merkezi ve büyük ölçekli spor/kongre salonları öne çıkmıştır. Mevlâna Kültür Merkezi Sema Salonu’nda yıl boyunca her Cumartesi günü halka açık sema törenlerinin gerçekleştirilmesi, Şeb-i Arûs haftasını aşan sürekli bir ritüel ve gösteri takvimi yaratmıştır.


Tropikal Kelebek Bahçesi Her Şeb-i Arûs'ta Binlerce Kelebek Kozasından Aynı Anda Çıkacak Şekilde Düzenleniyor (Anadolu Ajansı)

Güncel programlarda törenler, Mevlâna Meydanı, Mevlâna Müzesi, Şems-i Tebrîzî Camii ve Türbesi, Mevlâna Kültür Merkezi ve çeşitli kültür merkezleri arasında dağılmış durumdadır. Açılış yürüyüşleri, gülbang duaları ve türbe ziyaretleri genellikle açık alanlarda; konferans, panel ve konserler ise kapalı salonlarda düzenlenmektedir. Ziyaretçi yoğunluğunu yönetebilmek için ulaşım, güvenlik, yönlendirme tabelaları ve konaklama gibi alanlarda yerel yönetim birimleri ile emniyet, turizm ve sağlık teşkilatları arasında koordinasyon sağlanmakta; şehir içi toplu taşıma hatlarında ek seferler, otel ve misafirhane kapasitesinde geçici düzenlemeler yapılmaktadır.

Yabancı Konuklar ve Protokol Katılımı

Kültür turizmi literatüründe, Türkiye’nin özellikle son yirmi yılda hem doğal hem de somut/somut olmayan kültürel mirasa dayalı turizm türleriyle yabancı ziyaretçiler açısından ilk on ülke arasında anıldığı; kutsal kabul edilen mekânların her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret edildiği vurgulanmaktadır. Bu çerçevede Mevlânâ Türbesi ve Şeb-i Arûs törenleri, Konya’yı ziyaret eden yerli ve yabancı turist akımının en önemli odaklarından biri hâline gelmiştir. Mevlevî sema törenlerinin UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dâhil edilmesi, “Dünya Mevlânâ Yılı” gibi uluslararası kampanyalar ve düzenli tanıtım çalışmaları, Şeb-i Arûs haftasına farklı kıtalardan ziyaretçi katılımını güçlendirmiştir.【20】 


Şeb-i Arûs haftasının özellikle yabancı ziyaretçilerin İslâm ve Türkiye algısı açısından örnek bir “kültürel turizm” deneyimi olarak ele alındığı görülmektedir. Nitel ve nicel bulgular, Konya’ya hem turistik merak hem de dinî/kültürel ilgiyle gelen geniş bir yabancı ziyaretçi profili bulunduğuna işaret eder. Ulusal basında yer alan haberler ise, törenlere devlet erkânının, hükümet üyelerinin, muhalefet temsilcilerinin ve yabancı misyon mensuplarının birlikte katıldığını; böylece Şeb-i Arûs’un aynı zamanda resmî protokol takviminde yer alan bir etkinlik konumuna geldiğini göstermektedir.

Medya ve Popüler Kültürde Şeb-i Arûs

1980 sonrası dönemde Şeb-i Arûs, yazılı basının yanı sıra radyo, televizyon ve dijital medya aracılığıyla ülke çapında ve uluslararası ölçekte görünürlük kazanan bir etkinlik olmuştur. Mevlevî sema törenlerinin yıl boyunca ve özellikle 7–17 Aralık tarihleri arasında farklı illerde de icra edilmesi; belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumlarınca sempozyum, panel, konferans, sergi, festival, film ve belgesel gösterimleriyle desteklenmesi, Şeb-i Arûs haftasını geniş bir kültürel programlar bütünü hâline getirmiştir.


İletişim ve halkla ilişkiler odaklı çalışmalarda, törenlerin her yıl belirli bir tema ve slogan etrafında duyurulmasının, hem kurumsal örgütlenme hem de tanıtım açısından stratejik bir tercih olduğu belirtilmektedir. Bu tema ve sloganlar, açık hava reklamları, toplu taşıma araçları, kamu binaları, oteller ve şehirler arası ulaşım araçlarında kullanılan görsel materyallerde tekrar edilerek farkındalık ve hatırlanabilirlik sağlamayı amaçlamaktadır.

Güncel Tören Programı

Güncel program örnekleri, Şeb-i Arûs haftasının genellikle 7 veya 10 günlük bir takvim hâlinde planlandığını göstermektedir. Törenler çoğu yıl, Şems-i Tebrîzî Türbesi ziyareti ve temaya uygun bir yürüyüşle açılmakta; ardından Mevlânâ Müzesi’nde sanduka başında gülbang duası okunmakta, Mevlânâ Kültür Merkezi’nde ise akşam Mevlevî âyini ve tasavvuf müziği icra edilmektedir. Hafta boyunca farklı günlere dağıtılmış konferanslar, panel ve sempozyumlar, sergiler, şiir dinletileri, film ve belgesel gösterimleri, Mevlevî mutfağı sunumları ve çeşitli yarışmalar (fotoğraf, kompozisyon vb.) programı tamamlamaktadır.


Şeb-i Arûs Töreni (Diyanet TV)

Uluslararası bisiklet turu ve yol koşusu gibi spor etkinliklerinin de zaman zaman Şeb-i Arûs haftasıyla ilişkilendirildiğini; böylece anma törenlerinin yalnızca kapalı mekânlarda icra edilen ritüellerden ibaret olmayıp, kentin geneline yayılan kültürel ve kamusal faaliyetler olarak tasarlandığını göstermektedir. Bu çerçevede, 1980 sonrası Şeb-i Arûs programları, Mevlevî âyini ve klasik ritüel unsurları etrafında örgütlenen; ancak konferans, konser, sergi, spor organizasyonu ve tematik yürüyüşler gibi farklı etkinlik türleriyle genişleyen çok katmanlı bir yapıya kavuşmuştur.

Kaynakça

Akay, Nimetullah. “Osmanlı Devletinin Son Döneminde Mevlevîlik.” Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 34, sy. 34 (Aralık 2015): 122–152. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://dergipark.org.tr/tr/pub/harranilahiyatdergisi/issue/26261/276655.

Akgün, Aişe Hümeyra ve Asya Setinay Karagül. “Hazreti Mevlana'yı Anma ve Şeb-i Arus Törenleri 7-17 Aralık'ta Gerçekleştirilecek.” Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/hazreti-mevlanayi-anma-ve-seb-i-arus-torenleri-7-17-aralikta-gerceklestirilecek/3750228.

Akkanat, Orhan. “Uluslararası Bir Düğün: Şeb-i Arus.” Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.aa.com.tr/tr/pg/foto-galeri/uluslararasi-bir-dugun-seb-i-arus.

Burubatur, Ebru. “Şeb-i Arus Törenlerinde Otellerin Halkla İlişkiler Uygulamaları.” Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2019. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=FgmkGchPKo23qQqBeqzVZrQAW4t5ZOHhcWh-FZBZnuqjnEX33uBCBWJ7Rg8S2-5S.

Çelebi, Celâleddin Bâkır. “Hz. Mevlâna'nın Manâ Dili ve Şeb-i Arus.” Mevlâna Sevgisi içinde, 15–23. Konya, 1981. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://isamveri.org/pdfdrg/D062815/1981/1981_CELEBICB.pdf.

Çetinkaya, Serhat. “Mevlana, Farklı İnanç ve Kültürden İnsanları 'Huzur Vakti' Temasıyla Buluşturacak.” Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.aa.com.tr/tr/kultur/mevlana-farkli-inanc-ve-kulturden-insanlari-huzur-vakti-temasiyla-bulusturacak/3762808.

Çetinkaya, Serhat. “Tropikal Bahçede 10 Bin Kelebek Şeb-i Arus'ta Kozasından Çıkacak.” Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.aa.com.tr/tr/pg/foto-galeri/tropikal-bahcede-10-bin-kelebek-sebiarusta-kozasindan-cikacak.

Dumlu, Mikail, Emrullah Bolat ve Serdar Yayatıcı, ed. Mevlânâ ve İslâm Tasavvuru. İstanbul: Rumi Yayınları, 2023. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://isamveri.org/pdfdrg/G01779/2023/2023_ENGIN.pdf.

Dülgeroğlu, Selma. “Cumhuriyet Dönemi Konya'daki Şeb-i Arûs Törenleri Postnişînleri.” Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2016. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=OykDDeWBWTL9-Wm52sZBrKEMSWnQqiWmJAKJZeEbntHPpm26oUYi5FY5ZrIjP1VT.

Elmalı, Abdurrahman ve Ali Bakkal, ed. Uluslararası Mevlâna ve Mevlevîlik Sempozyumu Bildirileri I. Şanlıurfa: Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2007. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://ilahiyat.harran.edu.tr/assets/uploads/other/files/ilahiyat/files/mevlana_sempozyumu_c1.pdf.

Ersoy, Ruhi ve Büşra Baysal. “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri.” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024): 16–27. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://millifolklordergisi.com/PdfViewer.aspx?Sayi=144&Sayfa=18.

Fındıklar, Çiğdem. “The Role of Festivals in Urban Identity: A Study on the Relationship between Perception and Experience of Place; Case of Şeb-i Arus.” Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 2017. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=7lOJX8w_8PRQU1mSHU6-jsE5fMw-4nAPX3HqqS9NyCs-8dAGwty7tfUJxmIwHzwj.

Göyünç, Nejat. “Osmanlı Devleti'nde Mevleviler.” Belleten 55, sy. 213 (Ağustos 1991): 351–358. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://belleten.gov.tr/tam-metin-pdf/2186/tur.

Halaç, Hicran Hanım. “Şeb-i Arus'da Sille 1 (Sille in the Time of Şeb-i Arus Ceremony).” The Journal of Academic Social Science Studies, sy. 64 (Kış III 2017): 203–210. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://doi.org/10.9761/JASSS7376.

Küçük, Sezai. “Geçmişten Günümüze Mevlevilik.” Demokrasi Platformu 2, sy. 6 (2006): 77–122. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://isamveri.org/pdfdrg/D02703/2006_6/2006_6_KUCUKS.pdf.

Öngören, Reşat. “Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://islamansiklopedisi.org.tr/mevlana-celaleddin-i-rumi.

Özçoban, Ertan. “Türkiye'de Kültür Turizminin Yabancı Ziyaretçilerin İslam Algısı Üzerindeki Etkileri: Şeb-i Arus Örneği.” Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2018. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=fS4sqEZr79C_n60Rk6MjFTlwTv9inqiLAx4QwP_YiIJ6DqEXvSyq2wGohstjDdxj.

Sarıoğlu, Halil İbrahim. “Rubâî ve Mevlânâ’nın Rubâilerinde Ölüm Teması.” Uluslararası Mevlânâ Sempozyumu Bildirileri içinde, c. 2, 803–810. 2010. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://isamveri.org/pdfdrg/D128228/2010_c2/2010_c2_SARIOGLUHI.pdf.

Seçim, Yılmaz. “Şeb-i Arus Etkinliğine Katılan Turistlerin Mevlevi Mutfağı Yemek Taleplerinin Tespit Edilmesi.” Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 35 (2020): 778–796. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://dergipark.org.tr/tr/pub/adyusbd/issue/56518/518010.

Şimşekler, Nuri. “Şeb-i Arus.” Konyapedia. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.konyapedia.com/makale/3271/seb-i-arus.

Tanrıkorur, Ş. Barihüda. “Mevleviyye.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://islamansiklopedisi.org.tr/mevleviyye.

Toklu, Seher ve Yeliz Pekerşen. “Ziyaretçilerin Şeb-i Arus Mevlana’yı Anma Törenlerine Katılım Nedenlerinin Demografik Özellikler Açısından İncelenmesi.” Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi 24, sy. 2 (Ağustos 2020): 289–311. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://dergipark.org.tr/tr/pub/tsadergisi/issue/56373/604907.

Tok, Eda. “17. Yüzyıl Mevlevî Şairlerinde Ney.” Mediterranean Journal of Humanities 4, sy. 2 (2014): 261–278. https://doi.org/10.13114/MJH.201428445.

Türkiye Kültür Portalı. “Mevlâna Müzesi - Konya.” Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/konya/gezilecekyer/mevlna-muzesi.

Kuru, Anıl. “Şebiarus Ziyaretçileri Kelebeklerin Tropikal Dünyasını da Keşfedecek.” Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.aa.com.tr/tr/yasam/sebiarus-ziyaretcileri-kelebeklerin-tropikal-dunyasini-da-kesfedecek/3763681.

Salt Research. “Mevlana Museum in Konya.” Flickr. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.flickr.com/photos/saltonline/32636363543.

DiyanetTV. “Şeb-i Arus Anma Törenleri.” YouTube. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.youtube.com/watch?v=pWbcNrclu4o.

Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. “Hz. Mevlâna'nın 752. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri (Şeb-i Arûs).” YouTube. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.youtube.com/watch?v=H73nZnepFEw.

TRT World. “My Türkiye: Mevlana Jelaluddin Rumi’s wedding day, Seb-i Arus.” YouTube. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.youtube.com/watch?v=8NKIp-RLXDw.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. “Hz. Mevlânâ'nın 743. Vuslat Yıldönümü Şeb-i Arus Töreni.” YouTube. Erişim tarihi: 6 Aralık 2025. https://www.youtube.com/watch?v=YvoGCqUOuDE.

Dipnotlar

[1]

Ertan Özçoban, “Türkiye'de Kültür Turizminin Yabancı Ziyaretçilerin İslam Algısı Üzerindeki Etkileri: Şeb-i Arus Örneği” (Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2018), s. 11.

[2]

Nuri Şimşekler. “Şeb-i Arus.” Konyapedia, Erişim 6 Aralık 2025. https://www.konyapedia.com/makale/3271/seb-i-arus.

[3]

Nuri Şimşekler. “Şeb-i Arus.” Konyapedia, Erişim 6 Aralık 2025. https://www.konyapedia.com/makale/3271/seb-i-arus.

[4]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 25.

[5]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 16.

[6]

Nuri Şimşekler. “Şeb-i Arus.” Konyapedia, Erişim 6 Aralık 2025. https://www.konyapedia.com/makale/3271/seb-i-arus.

[7]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 25.

[8]

Nuri Şimşekler. “Şeb-i Arus.” Konyapedia, Erişim 6 Aralık 2025. https://www.konyapedia.com/makale/3271/seb-i-arus.

[9]

Tanrıkorur, Ş. Barihüda. “Mevleviyye.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi içinde, c. 29, 468–475. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2004. s. 471.

[10]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 19–20.

[11]

Eda Tok, “17. Yüzyıl Mevlevî Şairlerinde Ney,” Mediterranean Journal of Humanities 4, sy. 2 (2014), s. 262.

[12]

Ertan Özçoban, “Türkiye'de Kültür Turizminin Yabancı Ziyaretçilerin İslam Algısı Üzerindeki Etkileri: Şeb-i Arus Örneği” (Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2018), s. 63.

[13]

Ertan Özçoban, “Türkiye'de Kültür Turizminin Yabancı Ziyaretçilerin İslam Algısı Üzerindeki Etkileri: Şeb-i Arus Örneği” (Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2018), s. 75.

[14]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 20.

[15]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 16, 18.

[16]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 16.

[17]

Selma Dülgeroğlu, “Cumhuriyet Dönemi Konya'daki Şeb-i Arûs Törenleri Postnişînleri” (Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2016), s. 18.

[18]

Selma Dülgeroğlu, “Cumhuriyet Dönemi Konya'daki Şeb-i Arûs Törenleri Postnişînleri” (Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2016), s. 18.

[19]

Selma Dülgeroğlu, “Cumhuriyet Dönemi Konya'daki Şeb-i Arûs Törenleri Postnişînleri” (Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2016), s. 22.

[20]

Ruhi Ersoy ve Büşra Baysal, “Şeb-i Arûs Törenleri’nin Politik ve Kültürel İşlevleri,” Milli Folklor 18, sy. 144 (2024), s. 18, 22.

Ayrıca Bakınız

Yazarın Önerileri

Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı ( Film)
Mevlana'nın 7 Öğüdü

Mevlana'nın 7 Öğüdü

Genel Kültür +1
Mevlana
Mevlana Müzesi

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
YazarOnur Çolak5 Aralık 2025 09:29

İçindekiler

  • Kavram, Adlandırma ve Etimoloji

  • Mevlânâ’nın Vefatı ve Erken Mevlevî Geleneğinde Şeb-i Arûs

    • Sultân Veled, Ulu Ârif Çelebi ve İlk Mevlevî Çevrede Ölüm - Vuslat

    • Erken Menâkıbnâmelerde Mevlânâ’nın Ölüm Gecesinin Tasviri

  • Osmanlı Döneminde Şeb-i Arûs Merâsimleri

    • Konya Asitanesi’nde Merasim Düzeni ve Katılımcılar

    • Konya ve Taşra Mevlevîhânelerinde Şeb-i Arûs Uygulamaları

    • Devlet Erkanı, Saray Çevresi ve Yerel İdarecilerin Törenlere Katılımı

    • Arşiv Belgeleri, Seyahatnâmeler ve Gözlemci Anlatılarında Şeb-i Arûs

  • Ritüel Yapı, Takvim ve Sembolik Anlamlar

    • MMevlevî Âyini, Mukâbele Düzeni ve Mevlevî Musikîsi

    • Mekân Düzeni: Dergâh, Semâhâne, Post, Hiyerarşi ve Görevler

    • Tören Takvimi

    • Törende Okunan Metinler, Yapılan Konuşmalar ve Dua/Niyaz Örüntüleri

  • Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Şeb-i Arûs

    • Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasının Mevlevî Pratiklere Etkisi

    • Mevlânâ Dergâhı’nın Müzeye Dönüştürülmesi ve Resmî Yaklaşım

    • Gayriresmî / Yerel Düzeyde Devam Eden Anma Pratikleri

  • 1950–1980 Arasında Mevlânâ İhtifalleri ve Kurumsallaşma

    • Mevlânâ Anma Törenlerinin Yeniden Başlaması

    • Konya Turizm Derneği, Yerel Belediyeler ve Kültür Bakanlığı’nın Rolü

    • Tören Programlarının Yapısı ve Katılımcı Profili

    • Basın, Radyo ve Erken Televizyon Yayınlarında Mevlânâ İhtifalleri

  • Ulusal ve Uluslararası Bir Etkinlik Olarak Şeb-i Arûs

    • Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri

    • Salon, Mekan ve Lojistik: Konya’daki Başlıca Etkinlik Alanları

    • Yabancı Konuklar ve Protokol Katılımı

    • Medya ve Popüler Kültürde Şeb-i Arûs

    • Güncel Tören Programı

Tartışmalar

Henüz Tartışma Girilmemiştir

"Şeb-i Arus" maddesi için tartışma başlatın

Tartışmaları Görüntüle
KÜRE'ye Sor