Sedefkârlık, istiridye ve midye gibi kabuklu deniz canlılarının iç yüzeylerindeki parlak tabakadan elde edilen sedefin, ahşap yüzeylere kakma yöntemiyle yerleştirilmesiyle yapılan bir ahşap süsleme sanatıdır. “Sedef” kelimesi Arapça sadef kökünden gelir ve Kur’an’da inciyle birlikte saflık, güzellik ve berraklığın simgesi olarak geçer. Osmanlı kültüründe sedef, temizliğin ve zarafetin sembolü sayılmış; Hz. Peygamber’in doğumunu anlatan Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde “Ol Sadeften Doğdu Ol Dür Dânesi” ifadesiyle Hz. Muhammed sedef içinde doğan inciye benzetilmiştir.

Sedefkârlık (T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı)
Sedefkârlık, temel olarak ahşap üzerine açılan yuvalara sedef, bağa, fildişi, kemik, pirinç ya da gümüş tellerin kakılmasıyla oluşturulur. Bu teknik, tarih boyunca hem işlevsel hem de estetik amaçlarla kullanılmış; mobilya, sandık, ayna, rahle, kapı kanadı, minber, Kur’an mahfazası gibi eşyaları süslemeye yarayan bir sanat dalı olmuştur
Sedefin süsleme malzemesi olarak kullanımı Mezopotamya ve Sümer uygarlıklarına kadar uzanır; Ur kentinde yapılan kazılarda, ahşap eşyalara ziftle yapıştırılmış sedef kakmalı oyun tahtaları ve çalgılar bulunmuştur. İslam sanatında sedef kullanımına ilk kez IX. yüzyılda Sâmerrâ Sarayı’ndaki mozaik bezemelerde rastlanır. XV. yüzyılda Edirne II. Bayezid Camii kapılarında geometrik sedef kakmalar görülür; XVI. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı saray atölyelerinde bu sanat olgunlaşarak Türk-Osmanlı sedefkârlığı adını almıştır.
Osmanlı döneminde Dalgıç Ahmed, Sedefkâr Mehmed Ağa, II. Abdülhamid gibi isimler hem mimar hem sedef ustası olarak öne çıkmıştır. Topkapı Sarayı, Sultan Ahmed Camii ve Yenicami’nin kapıları; IV. Murad’ın Bağdat Seferi tahtı; Hırka-i Saadet Dairesi kapıları bu sanatın doruk örnekleridir. XIX. yüzyılda II. Abdülhamid’in kurduğu Yıldız Sarayı Sedef Atölyesi, modern dönemde kurumsal sedef üretiminin merkezidir
Sedefkârlığın Türkiye’de en yoğun biçimde yaşadığı merkez Gaziantep’tir. Bu sanatın kentteki kökleri, araştırmalara göre 1963 yılına dayanır. İlk örnekler, tabanca kabzalarının sedefle tamir edilmesi sırasında ortaya çıkmıştır. Zamanla bu uygulama bağımsız bir zanaat haline gelmiş, 1970’lerden itibaren şehirde onlarca atölye faaliyete geçmiştir
Teknik Özellikler
Sedefkârlıkta en çok kullanılan ahşap türü ceviz ağacıdır; kolay işlenebilmesi, düzgün lif yapısı ve dayanıklılığı sebebiyle tercih edilir. Bunun yanında abanoz, gürgen ve maun da kullanılır. Sedefin yanı sıra pirinç, bakır, gümüş teller, kadife kumaş (özellikle sandık içlerinde), tutkal ve kezzap da üretim sürecinin temel unsurlarıdır
Sedef elde etme süreci; midye veya istiridye kabuklarının iç kısmının çıkarılıp asitle temizlenmesi, plaka haline getirilmesi, ardından kıl testereyle motiflere uygun biçimde kesilmesiyle başlar. Bu parçalar, istiridye tozu ve yumurta akından yapılan geleneksel bir tutkalla yerine sabitlenir. Yüzey zımparalanıp cilalanarak son rötuş yapılır.

Sedefkârlık (T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı)
Sedefkârîde kullanılan motifler genellikle geometrik, bitkisel ve kaligrafik niteliktedir. On kollu yıldızlar, şemse, rûmî ve palmet dizileri, lale, gül ve karanfil gibi bitkisel bezemeler ile kûfî hat kuşakları en yaygın örneklerdir.
Üslup bakımından eserler “İstanbul işi, Şam işi, Kudüs işi, Viyana işi” gibi adlarla sınıflandırılır. Bu tanımlar, hem teknik hem de kompozisyon anlayışındaki yerel farklılıkları belirtir. Gaziantep işi sedefkârî, Osmanlı geleneğini sürdürmekle birlikte ceviz ağacı, pirinç tel ve yoğun geometrik düzen kullanımıyla ayırt edilir
Günümüzde Sedefkârlık ve UNESCO Tescili
Sedef kakma sanatı, Türkiye’de özellikle Gaziantep, Şam, Kudüs ve Viyana etkili ekollerinin devamı olarak varlığını sürdürmektedir. Günümüzde geleneksel yöntemlerle üretim yapan az sayıda usta kalmıştır. Ancak yerel yönetimler, üniversiteler ve mesleki eğitim merkezleri bu sanatı yaşatmak amacıyla kurslar açmakta, ürünler turistik pazarlarda değerlendirilmektedir.
Bu sanatın evrensel değeri, 2023 yılında Türkiye ve Azerbaycan ortak dosyasıyla UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydedilmesiyle uluslararası düzeyde tescillenmiştir. Böylece sedefkârlık hem Anadolu zanaatkârlığının ustalığını hem de Türk-İslam estetik mirasının sürekliliğini temsil eden bir sanat olarak koruma altına alınmıştır.

