Taşlıcalı Yahyâ Bey’in (ö. 1582) Şehzâde Mustafa Mersiyesi, Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzâde Mustafa’nın 1553’te idamı üzerine kaleme alınmış, Klasik Türk edebiyatının en bilinen mersiyelerinden biridir. Eser, dönemin siyasî atmosferine eleştiri yöneltmesi ve toplumsal infiali şiir diline taşımasıyla öne çıkar. Kanûnî Hicviyesi nitelemesiyle de anılır.
Biçim ve Ölçü
Mersiye, onar mısralık yedi bentten oluşan bir terkîb-i benddir. Mefâ‘ilün / fe‘ilâtün / mefâ‘ilün / fe‘ilün vezniyle yazılmıştır. Bu teknik tercih, şiirde yükselip alçalan duygusal dalgalanmayı taşıyan ahengi desteklemek için kullanılmıştır.
Tarihî Bağlam
Mustafa’nın öldürülmesi yeniçeriler, aydınlar ve halk arasında büyük üzüntü ve tepki doğurmuş; şairlerce birçok mersiye yazılmış, bunlar içinde Yahyâ Bey’in mersiyesi en dikkat çeken yankıyı uyandırmıştır. Şair, özellikle Sadrazam Rüstem Paşa’yı, dolaylı olarak da Kanûnî’yi sorumlu tutan ifadeler kullanarak dönemin hissiyatına tercüman olmuştur.
Şehzâde Mustafa Mersiyesi veya Kanûnî Hicviyesi
Şiirin orijinal sözleri ve günümüz Türkçesiyle açıklaması şöyledir:
1. Bent
Meded meded bu cihânuñ yıkıldı bir yanı
Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Han’ı
İmdat! Yardım edin! Bu cihanın bir yanı yıkıldı (zira)
Ölüm eşkıyaları Mustafa Han’ı aldı
Tulundı mihr-i cemâli bozuldı dîvânı
Vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı
Yüzünün güneşi battı, divanı dağıldı
Osmanlı sultanını hile ile vebale soktular
Geçerler idi geçende o merd-i meydânı
Felek o cânibe döndürdi şâh-ı devrânı
O savaş meydanının yiğidini adı geçtikçe çekiştirirlerdi
Felek (gökyüzü), devrin şahını o (iftiracılardan) yana döndürdü
Yalancınuñ kuru bühtânı bugz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı
Yalancının kuru iftirası, gizli kini
Gözyaşımızı akıttı, ayrılık ateşini yaktı
Cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı
Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
O (şehzade) bir cani gibi cinayet işlemedi
(Fakat) kendi canı bela selinde boğuldu, erkanı dağıldı
N’olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm
Yazuklar aña revâ görmedi bu râyı gözüm
Ne olurdu bu olayı gözüm görmeseydi
Yazıklar olsun! Bu muameleyi gözüm ona reva görmedi
2. Bent
Ṭonandı aġlar ile nûrdan menâra dönüp
Güşâde-ḫâṭır idi şevḳ ile nehâra dönüp
Nurdan bir minare gibi ak (giysiler) ile donandı
Açık gönülü şevk ile gündüz gibiydi
Göründi ḫalḳa dıraḫt-ı şükûfedâra dönüp
Yüridi ḳulları yanınca lâlezâra dönüp
Çiçek açmış bir ağaç gibi halka göründü
Kulları bir lale bahçesi gibi önünde yürüyorlardı
Ṭururdı ḥiddet ile şâh-ı cihân nâra dönüp
Otaġı ḫaymeleri ḳarlu kûhsâra dönüp
Cihan Sultanı kızgınlığından ateşe dönmüş duruyordu
Otağının çadırları karlı dağlara benziyordu
Müzeyyen idi bedenlerle Aḳḥiṣâra dönüp
El öpmege yüridi mihr-i bî-ḳarâra dönüp
Bedenlerle süslenmiş beyaz bir hisara benziyordu
Yerinde duramayan güneş gibi el öpmeye yürüdü
Ṭutuldı gelmedi çünkim o mâh-pâre dönüp
Görenler aġladılar ebr-i nev-bahâra dönüp
O ay parçası tutuldu, dönüp gelmedi
Görenler ilkbahar bulutu gibi ağladılar
Bir ejdehâ-yı dü-serdür bu ḫayme-i dünyâ
Dehânına düşen olur hemîşe nâ-peydâ
Bu dünya çadırı iki başlı bir ejderhadır
Onun ağzına düşen elbette görünmez olur
3. Bent
Ol bedr-i kâmil ü ol âşinâ-yı baḥr-i ‘ulûm
Fenâya vardı telef itdi anı ṭâliʿ-i şûm
O olgun dolunay, o ilimler denizinin aşinası
Yok oldu, onu uğursuz talih telef etti
Dögündi ḳaldı hemân dâġ-ı ḥasret ile nücûm
Göyündi şâm-ı firâḳında ṭoldı yaş ile Rûm
Yıldızlar dövündü, tamamen hasret yarasıyla kaldı
Anadolu onun ayrılığı akşamında yandı, yaşla doldu
Ḳara geyürdi Ḳaramana ġuṣṣa itdi hücûm
O mâhı ince ḫayâl ile ḳıldılar maʿdûm
Gam Karaman’a hücum etti, karalar giydirdi
O ayı, ustaca hilelerle yok ettiler
Ṭolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm
Rıẓâ-yı Ḥaḳ ne ise râżî oldı ol merḥûm
Zehirli yılan (gibi kement) boynuna hale gibi dolandı
O merhum (şehzade), Allah’ın takdiri ne ise razı oldu
Haṭâsı ġayr-ı muʿayyen günâhı nâ-maʿlûm
Zihî saʿîd ü şehîd ü zihî şeh-i maẓlûm
Suçu belirsiz, günahı malum değil
Ne kutlu bir şehit ve ne zulme uğramış bir şah
Yıḳıldı yer yüzine aṣlına rücuʿ itdi
Saʿâdet ile hemân ḳurb-ı ḥażrete gitdi
O ay, yüzünü toprağa koydu, aslına döndü
Saadet ile hemen Allah’ın huzuruna gitti
4. Bent
Getürdi arḳasını yire Zâl-i devr-i zamân
Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân
Devrin Zal’i (şehzadenin) arkasını yere getirdi
Vücudana Rüstem’in zülmu ile zarar geldi
Döküldi gözyaşı yılduzları çoġaldı fiġân
Dem-i memâtı ḳıyâmet güninden oldı nişân
Gözyaşı yıldızları döküldü, feryat çoğaldı
Ölüm saati kıyamet gününü andırdı
Ġırîv ü nale vü zâr ile ṭoldı kevn ü mekân
Aḳar ṣu gibi müdâm aġlamakda pîr ü cuvân
Kainat feryat, figan ve inilti ile doldu
Genç, ihtiyar akarsu gibi durmadan ağlamakta
Vücûd iline aḳın ṣaldı aḳdı eşk-i revân
Eya serîr-i saʿâdetde padişâh-ı cihân
Dökülen gözyaşları vücut iline akın salıp aktılar
Ey saadet tahtında oturan cihan padişahı!
O cân-ı âdemiyân oldı ḫâk ile yeksân
Diri ḳala ne revâdur fesâd iden şeyṭân
O insanların canı toprakla bir oldu
Fesat edip (fitne çıkaran) şeytanın diri kalması reva mıdır?
Nesim-i ṣubḥ gibi yerde ḳoma âhumuzı
Ḥaḳâret eylediler nesl-i padişâhumuzı
Sabah rüzgarı gibi ahımızı yerde bırakma
Padişahımızın soyunu hor gördüler (aşağıladılar)
5. Bent
Bir iki egri fesâd ehli nitekim şemşîr
Bir iki nâme-i tezvîri ḳıldı ḳatlime tîr
Kılıç gibi eğri birkaç fesatçı
Birkaç sahte mektubu (şehzadeyi) öldürmek için ok gibi kullandı
Gelür ezelde muḳadder olan ḳalîl kesîr
Hezâr ḳayserüñ oldı leyâl-i ‘ömri ḳaṣîr
Ezelde az ve çok tayin edilen gelir
Binlerce kayserin ömür geceleri kısa oldu
Eceldür âdeme derbend-i teng ü târ-ı ‘asîr
Ẓarûrîdür bu ki uġrar aña cuvân ile pîr
Ecel insan için dar ve karanlık zorlu bir geçittir
Ona genç ve yaşlı herkesin uğraması zorunludur
Yirini zîr-i zemîn eyledi o mihr-i münîr
Yirini gitdi cihândan niteki merd-i faḳîr
O parlak güneş yer altına yerleşti
Dünyadan fakir bir yiğit gibi yerinerek gitti
Bu vaḳı’a olımaz ḫalḳa ḳâbil-i taʿbîr
Ki Erdişîr-i vilâyetde ola ‘âdet-i şîr
Bu olayın halka açıklanması mümkün değildir
Ki Erdeşir’in vilayetinde arslan adeti olsun
Bunuñ gibi işi kim gördi kim işitdi ‘aceb
Ki oġlına ḳıya bir server-i ‘Ömer-meşreb
Acaba böyle bir işi kim gördü kim işitti
Ki Ömer tabiatlı bir hükümdar oğluna kıysın
6. Bent
Ferîd-i ‘âlem idi ‘âlim idi a’lem idi
Muḥammed ümmetine mevti mevt-i ‘âlem idi
Alemde biricik idi, alim idi, çok alim idi
Onun ölümü Muhammed ümmetine alemin ölümü gibiydi
Ziyade mâtem idi ḫaylî emr-i mu’ẓam idi
Ṣalâh u zühdi ḳavî i‘tiḳâdı muḥkem idi
Şehzadenin ölümü) çok büyük bir yas son derece önemliydi
O iyilik, zühd ve takva sahibi idi, inancı sağlam idi
Meşâyiḫ ile muṣâḥib ricâle hem-dem idi
Kerâmet ile kerîmü’l-ḫıṣâl âdem idi
Şeyhlerle sohbet ederdi, rical ile birlikte idi
Kerem ve ihsanıyla şerefli huylara sahip biriydi
Nücûm gibi cihân-dîde vü mükerrem idi
Vücûdı muḥteşem ü şevketi mu’aẓẓam idi
Yıldızlar gibi dünya görmüş ve muhteremdi
Vücudu ihtişamlı ve heybeti azametli idi
Tevaẓuʿ ile selâmında ḫod müsellem idi
‘Aceb o bedr-i tamâmuñ ne ‘âdeti kem idi
Şehzadenin) tevazu ile selam alıp vermesi de (herkes tarafından) bilinirdi
Acaba o tam dolunayın ne huyu kötüydü (kusurlu idi)
Hayflar oldı aña iftirâ ile gitdi
Ḥużûr-ı Ḥaḳḳa duʿa vü senâ ile gitdi
Yazık oldu ona ki iftira ile gitti
Allah’ın huzuruna dua ve övgülerle gitti
7. Bent
Sipihrüñ âyinesinde göründi ruy-i fenâ
Ḳodı bu kesret-i dünyâyı ḳıldı ‘azm-i baḳâ
Feleğin aynasında yokluğun yüzü göründü
Bu dünya kesretini bırakarak beka alemine gitti
Ġarîbler gibi gitdi o yollara tenhâ
Çekildi ‘âlem-i bâlâya hemçü murġ-ı hümâ
Kimsesizler gibi o yollara yalnız gitti
Hüma kuşu gibi yüce aleme çekildi
Ḥaḳîkaten sebeb-i rif’at oldı düşman aña
Naṣîbi olmasa ṭañ mı bu cîfe-i dünyâ
Hakikatte düşman onun yücelmesini sağladı
Bu dünya leşi onun kısmeti olmasa buna şaşılır mı
Ḥayât-ı bâḳîye irişdi rûḥı ey Yaḥyâ
Şefîḳi rûḥ-ı Muḥammed refîḳı zat-ı Ḫudâ
Ey Yahya! (Şehzadenin) ruhu sonsuz hayata erişti
Şefkatçisi Muhammed’in ruhu, yoldaşı ise Allah’ın zatı
Enîsi gâyib erenler celîsi ehl-i ṣafâ
Ziyâde ide yaşum gibi raḥmetin Mevlâ
Dostu gayb erenleri, oturup kalktıkları safa ehli
Allah rahmetini yaşım gibi çok etsin
İlâhî cennet-i Firdevs ana ṭuraġ olsun
Niẓâm-ı ‘âlem olan pâdişâh saġ olsun
Allah’ım! Mekanı Firdevs cenneti olsun
Aleme nizam veren padişah sağ olsun【1】
Mersiyenin Etkisi
Çağdaş toplumsal yankı: Mersiye, yazıldığı anda özellikle kışla/yeniçeri ocağı başta olmak üzere asker ve sivil çevrelerde hızla elden ele, ağızdan ağıza dolaşmış; dönemin infialini şiir diline taşıyan başyapıt olarak anılmıştır.
Kamu vicdanının tercümanı: Yahyâ Bey, “o zamana dek bir mersiyede söylenememiş” sözleriyle Rüstem Paşa’yı (dolaylı olarak Kanûnî’yi) hedef gösterip fitne tertibine dikkat çekerek geniş kitlelerin duygularına tercüman olmuştur. Böylelikle toplumdaki yas ve adalet talebini görünür kılmıştır.
Resmî tepki ve yaptırım: Bu söyleyiş, idarenin gözünde “askerî isyana teşvik” eden bir çıkış olarak okunmuş; şair, Rüstem Paşa’nın yeniden sadrazam oluşu sonrasında İzvornik sancağına zeametle sürülmüştür. Böylece eser, şiirin siyasi bedelinin somut örneğine dönüşmüştür.
Metnin dolaşımı ve otosansür: Mersiye, halk ve asker mahfillerinde korku ve heyecanla dolaşırken, şair Kanûnî ve Rüstem Paşa’nın ölümlerinden sonra dahi metni Divan’ına almaya cesaret edememiştir. Ayrıca eser, “sarayın baskısıyla geri planda kalabilecek tarih kayıtlarının unutuşuna” karşı hafızayı diri tutan bir metin işlevi görmüştür.
Modern çalışmalardaki etkisi: Mersiye, güncel çalışmalarda hem metaforik çözümleme (kavramsal metaforlar üzerinden toplumun öfke ve yasının işlenişi) hem de ontolojik analiz (katmanlı yapı ve değer dünyası) için paradigmatik örnek olarak incelenmeye devam etmektedir. Bu da metnin çağdaş akademideki yansımasına örnektir.
Ayrıca şiirde geçen unsurlar, çağdaş tarih dizisi Muhteşem Yüzyıl'da Şehzade Mustafa’nın ölümü, Yahyâ Bey’in mersiyesindeki fitne–otağa çağrı–dönüşsüzlük eksenini ve kolektif yas duygusunu çağrıştıracak biçimde dramatize edilmiştir. Mersiye, modern kültürde de etkisini sürdürerek sinemaya anlatı kurucu bir kaynak sağlamaya devam etmektedir.