Siloam Yazıtı, Kudüs’teki Siloam Tüneli’nin (Hizkiya Tüneli) duvarına kazınmış olan İbranice bir kitabe olup Eski Ahit dönemi Yahuda Krallığı’na ait arkeolojik belgelerden biridir. MÖ. 8. yüzyıla tarihlendirilen metin, Paleo-İbrani (Fenike kökenli) alfabenin erken bir örneğini temsil etmekte, dönemin yazı stili ve dil özelliklerini göstermektedir.
Siloam Yazıtı【1】
Bulunduğu Yer ve Keşif Süreci
Yazıt, Kudüs’ün güneydoğusunda yer alan ve Kral Hizkiya döneminde açıldığı düşünülen Siloam Tüneli’nde keşfedilmiştir. Tünel, şehrin su ihtiyacını güvence altına almak ve dış saldırılar sırasında su kaynaklarını düşmandan korumak amacıyla yapılmıştır. 1837’de Edward Robinson tarafından tespit edilen tünel, daha sonraki araştırmalarda “Siloam Tüneli” olarak adlandırılmıştır.
Siloam Yazıtı, 1880 yılında Kudüs’te bir Alman mimar olan Conrad Schick’in öğrencisinin, Siloam (Silvan) Tüneli’nde oynarken kayarak suya düşmesi sonucu tesadüfen fark edilmiştir. Öğrencinin kaya yüzeyinde harf benzeri işaretleri görmesi üzerine Schick, bölgeye giderek yazıyı kopyalamıştır. Kısa süre içinde Archibald Sayce, Claude Conder ve diğer araştırmacılar yazıtın farklı kopyalarını üretmişlerdir.
Yazıt, tünelin çıkışına yaklaşık altı metre mesafede, doğu duvarında yer almakta ve altı satırdan oluşmaktadır. 1890’da kayadan sökülerek İstanbul’a götürülmüştür ve bugün İstanbul Arkeoloji Müzelerine bağlı Eski Şark Eserleri Müzesinde korunmaktadır.
Yazıtın Bulunduğu Tünelin Başlangıç Noktası【2】
Tarihlendirmesi
Yazıt, paleografik özelliklerine dayanarak MÖ. 8. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Bu dönem Yahuda Kralı Hizkiya’nın (MÖ. 715–687) Asur tehdidine karşı Kudüs’ün su kaynaklarını güvence altına almak için yaptığı hazırlıklarla ilişkilendirilmektedir. Bununla birlikte bazı araştırmacılar tarafından yazıtın daha sonraki Hasmon Hanedanı döneminde hazırlanmış olabileceği de öne sürülmüştür.
Paleografi incelemeleri, yazıtın Kral Hizkiya’nın hâkimiyeti dönemine ait olduğu görüşünü desteklemektedir. 2000’li yıllarda yapılan radyokarbon ve uranyum-toryum analizleri sonucu yazıtın MÖ. 700 civarında yapıldığını göstermiştir.
Yazıtın İçeriği
Yazıt, iki kazı ekibinin karşılıklı olarak tünel kazarken buluştukları anı tasvir eder. Metin, işçilerin kayayı yontma yöntemlerini, kazı sırasında duyulan sesleri ve nihayet iki grubun birbirine ulaşmasını anlatır. Metinde şu ifadeler yer almaktadır:
“Kazma işi bu şekilde yapıldı. Taş ustaları karşılıklı olarak aynı doğrultuda kazma ile vururken, hâlâ kazmak için üç endaze vardı; karşılıklı bağıran adamların sesi duyuldu… Ve kazma günü taş ustaları vurdu, her bir arkadaş ve kazma karşılaştı. Sonra sular kaynaktan 1200 endazedeki havuza aktı.”【3】
Yazıttaki İbranice Metnin Kopyası【4】
Tarihî ve Kültürel Önemi
Siloam Yazıtı, Yahuda Krallığı’nın altyapı çalışmalarına dair en somut epigrafik belgelerden biridir. Antik dönemde su mühendisliği ve şehir savunması için yapılan çalışmalar hakkında doğrudan bilgi sağlamaktadır. Eski Ahit’te Hizkiya’nın su sistemlerini inşa ettirdiğine dair anlatılarla paralellik göstermektedir.
Yazıtın dil özellikleri, İbrani alfabesinin evrim sürecini ve kelime ayırma yöntemlerini de yansıtmaktadır. Ayrıca yazıt, Kutsal Kitap İbranicesinin konuşma diline yakın varyantlarını belgeleyen en eski kaynaklardan biridir.
Güncel Tartışmalar
Siloam Yazıtı, yalnızca arkeolojik değeriyle değil, günümüzdeki diplomatik ve politik tartışmalarla da gündeme gelmektedir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçmişte dönemin Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz ile yaptığı görüşmede yazıtı talep ettiğini, hatta Osmanlı eserlerinden herhangi biriyle değiş tokuş teklifinde bulunduğunu ifade etmiştir. Ancak bu öneri kabul görmemiştir.
İsrail’in bu yazıtı Türkiye’den talep girişimleri yeni değildir. Daha önce de Tel Aviv yönetimi aynı talebi birçok kez gündeme getirmiş, ancak Türkiye tarafından her defasında reddedilmiştir. Türkiye, 1880’de bulunduğu sırada Kudüs’ün Osmanlı toprağı olduğunu ve günümüzde buranın İsrail’in değil, Filistin’in parçası sayılması gerektiğini belirterek iade taleplerini reddetmektedir. Bu çerçevede yazıt, kültürel mirasın mülkiyeti ve aidiyeti konularında süregelen uluslararası tartışmaların odak noktalarından biri hâline gelmiştir.【5】