İnsan sindirim sistemi besinlerin fiziksel ve kimyasal olarak parçalanması, emilimi ve atıkların uzaklaştırılması süreçlerini gerçekleştiren karmaşık bir yapıdır. Sindirim sistemi, ağızdan anüse kadar uzanan yaklaşık 8–9 metre uzunluğunda bir sindirim kanalından ve buna yardımcı organlardan oluşur. Sindirim kanalında farinks, yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaklar bulunurken; yardımcı organlar dişler, dil, tükürük bezleri, karaciğer, safra kesesi ve pankreastır. Bu yapıların tümü sinir sistemi ve hormonlar tarafından kontrol edilir. Gıdaların bileşimi ve yapısı, sindirim sırasında besin maddelerinin serbest bırakılmasını ve vücuttaki hedef noktalara taşınmasını doğrudan etkiler. Bu nedenle besin bileşenlerinin serbestleşmesini etkileyen mekanizmaların anlaşılması sağlık açısından büyük önem taşır.
Sindirim Süreci ve Mekanik Parçalanma
Sindirim süreci gıdanın alınması, parçalanarak uygun forma getirilmesi, temel besin birimlerinin emilmesi, ilgili organlara taşınması ve kalan atıkların dışarı atılmasını içeren çok ölçekli fiziksel ve kimyasal olayların birleşimidir. Ağızda başlayan mekanik sindirim çiğneme ile gerçekleşir. İnsan çenesi yaklaşık 100–400 N kuvvet uygulayabilirken, midede bu kuvvet 0.2–2 N arasında değişir. Besin parçalanması sırasında iki ana mekanizma olan parçalanma (fragmentasyon) ve aşınma (erozyon) devreye girer. Mekanik kuvvetler gıda matrisini bir arada tutan iç kuvvetlerden büyükse parçalanma, küçükse aşınma baskın olur. Besin yapısı, sertlik derecesi, tükürük ve mide salgılarıyla yumuşama gibi faktörler bu süreci etkiler.

Yardımcı Organlar (Yapay Zeka ile Üretilmiştir.)
Sindirim Organları
Ağız
Sindirim ağızda başlar. Dişler, dil ve tükürük bezleri, besinleri mekanik olarak parçalar ve tükürükteki enzimler (özellikle amilaz) nişastanın kimyasal sindirimini başlatır. Ağız, besinleri çiğneyerek küçük parçalara ayırır, tükürük ile karıştırır ve yutma için hazır hâle getirir. Tükürükte bulunan mukus, yiyeceklerin kayganlaşmasını sağlayarak yutmayı kolaylaştırır.
Yemek Borusu (Özofagus)
Yaklaşık 25 cm uzunluğunda ve 1.5–2 cm çapında kaslı bir tüptür. Peristaltik kasılmalar ile lokmayı 8–10 saniyede mideye ulaştırır. Sıvılar, yerçekiminin etkisiyle daha hızlı ilerler ancak mideye girebilmek için alt özofagus sfinkterinin gevşemesini bekler. Sfinkter, mide asidinin yemek borusuna kaçmasını önler.
Mide
J şeklinde kaslı bir kese olan mide, gıdayı mekanik olarak öğütür ve mide özsuyu ile kimyasal sindirimi başlatır. Mide üç ana bölgeden oluşur: fundus, korpus ve antrum. Kas katmanlarının kasılmasıyla gıdalar karıştırılır, partikül boyutu 1–2 mm altına indirilir ve kimus (chyme) adı verilen yarı sıvı karışım oluşur. Boşken hacmi 25–50 mL iken yemek sonrası 1–1.5 L’ye, maksimumda 4 L’ye kadar genişleyebilir. pH değeri açlıkta 1–3, yemek sonrası 5.5–7, boşalmanın ortalarında ise 4–5 arasında değişir.
İnce Bağırsak
Yaklaşık 6–7 metre uzunluğunda olan ince bağırsak, sindirimin ve besin emiliminin en yoğun gerçekleştiği yerdir. Duodenum (onikiparmak bağırsağı), jejunum ve ileum olmak üzere üç kısımdan oluşur. Duodenumda pankreas enzimleri ve safra salgıları besinleri parçalamaya devam eder. Jejunum ve ileumda ise sindirilmiş besin maddelerinin büyük çoğunluğu kana emilir.
Kalın Bağırsak
Yaklaşık 150 cm uzunluğunda ve 6 cm çapındadır. İnce bağırsaktan gelen kimustaki suyun büyük kısmını emer ve hacmi yaklaşık 1.5–2 L’den 150 mL’ye düşürür. Kalın bağırsakta yaşayan yoğun mikrobiyota, sindirilmemiş diyet liflerini fermente eder, safra tuzlarını ve enzimleri metabolize eder, ayrıca niasin, B1 ve K vitaminlerini sentezler.【1】

Vücudun İkinci Beyini (Yapay Zeka ile Üretilmiştir.)
Gut Mikrobiyota ve Sindirim Sistemi
İnsan ve diğer memelilerde bağırsak, başta bakteriler olmak üzere arkeler, mayalar, helmint parazitleri, virüsler ve protozoalar dahil olmak üzere trilyonlarca mikroptan oluşan çeşitli bir ekosisteme ev sahipliği yapar. Bakteriyel bağırsak mikrobiyomu ağırlıklı olarak Bacteroidetes ve Firmicutes filotipleri tarafından tanımlanırken, Proteobacteria, Actinobacteria, Fusobacteria ve Verrucomicrobia daha düşük oranlarda bulunur. Mikrobiyal hücrelerin toplam ağırlığı 1–2 kg olup insan beyninin ağırlığı ile karşılaştırılabilir düzeydedir. İnsan bağırsak kolonizasyonu doğum sırasında başlar; doğum kanalı yoluyla anneden geçen mikroorganizmalar, bireyin yaşam boyu mikrobiyal yapısının şekillenmesinde kritik rol oynar. Erken gelişim dönemindeki mikrobiyota bileşimi, organizmanın yaşam boyu fizyolojisinin birçok yönünü etkiler ve stres yanıtları, özellikle nörogelişimsel kritik dönemlerde mikrobiyota tarafından şekillendirilebilir.【2】
Mikrobiyota, Bağırsak-Beyin Ekseni ve Metabolik Düzenleme
Bağırsak mikrobiyotası, enerji ve glukoz homeostazını düzenleyen bağırsak–beyin ekseni üzerinde etkili olup enteroendokrin hücreler ve vagal afferentler aracılığıyla hormon ve metabolit sinyalleri gönderir. Mikrobiyal metabolitler, özellikle kısa zincirli yağ asitleri ve safra asitleri, enerji dengesi ve glukoz üretimi üzerinde önemli rol oynar. Bağırsak-beyin ekseni, gıda alımı, enerji harcaması ve karaciğer glukoz üretimi üzerinde etkili olup mikrobiyota manipülasyonları ile bu süreçlerin terapötik olarak düzenlenmesi mümkündür.【3】

Sindirim Sistemi Hastalıkları (Yapay Zeka ile Üretilmiştir.)
Mikrobiyom ve Stres Etkileri
Bağırsak mikrobiyotası, organizmanın stres yanıtları ve stresle ilişkili davranışların düzenlenmesinde merkezi bir rol oynar. Mikrobiyota kompozisyonu, hipotalamik-pituiter-adrenal eksen aktivitesini, nörotransmitter düzeylerini ve nöroplastisiteyi etkileyerek anksiyete ve depresyon benzeri davranışları şekillendirebilir. Germ-free fare modelleri ve antibiyotik ile mikrobiyota deplesyonu yapılan çalışmalar, mikrobiyota eksikliğinin veya değişiminin stres yanıtını artırabileceğini ve beyin gelişimi ile fonksiyonlarını etkileyebileceğini göstermektedir. Probiyotik ve prebiyotik müdahaleler, mikrobiyota yoluyla stres kaynaklı davranış değişikliklerini azaltabilmekte ve beyin bölgelerinin yapısal ve fonksiyonel bütünlüğünü koruyabilmektedir.【4】
Mikrobiyom, Bağırsak-Beyin Ekseni ve Metabolik Hastalıklar
Bağırsak mikrobiyotası ve bağırsak–beyin ekseni, enerji ve glukoz homeostazının düzenlenmesinde rol oynar. Enteroendokrin hücreler ve vagal afferentler aracılığıyla bağırsaktan beyne iletilen sinyaller, gıda alımı, enerji harcaması ve karaciğer glukoz üretimini etkileyebilir. Mikrobiyal metabolitler, özellikle kısa zincirli yağ asitleri ve safra asitleri, metabolik düzenlemede önemli işlevler üstlenir. Obezite ve diyabet hastalarında bağırsak–beyin iletişiminde bozulmalar gözlemlenmiş olup, cerrahi ve farmakolojik tedaviler kısmen bu eksenin yeniden düzenlenmesine bağlı olarak etki gösterir. Mikrobiyota manipülasyonları, diyet, probiyotik, prebiyotik ve genetik mühendislik yaklaşımları ile enerji ve glukoz dengesi üzerinde terapötik potansiyele sahiptir.【5】

