Sinema XIX. yüzyılda ortaya çıkan, ışıkla bir perdeye düşürülerek hareketli görüntüler elde edilmesi temeline dayanan bir sanattır. Günümüzde toplumların kültürleriyle iç içe geçmiş, bireyler üzerinde son derece etkili olan sanat dallarından biridir. İlk zamanlarda daha çok bir eğlence aracı olarak kullanılan sinema, daha sonraları toplumsal değişmeler için bir araç haline gelmiştir. Amaç, etki ve işlevleri açısından bakıldığında sinema, filmler aracılığı ile eğlenceden ideoloji aktarımına, askerî amaçlardan eğitime kadar birçok alanda kullanılmıştır. Filmler "Toplumların kılık-kıyafetini, kullandığı kelimeleri, ahlakî edinimler, günlük alışkanlıklar ve reflekslerini doğrudan etkilemekte ve güçlü kurgu ve gerçekçi sahneleriyle insanların ve toplumların karakterlerini şekillendirebilmektedir." Türkiye'de Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte, özellikle yeni rejimin ilk yıllarında, devlet sinemaya daha yakın bir ilgi göstermiş ve onu kullanmaya başlamıştır.
Filmler birçok açıdan olduğu gibi pedagojik açıdan da bir içeriğe ve işlevselliğe sahiptir. Eğitimin konu olarak birçok filmde işlendiği, hatta filmlerin eğitim amaçlı olarak kayda değer bir şekilde kullanıldığı düşünüldüğünde, eğitim sineması, eğitici sinema yahut eğitsel sinemanın bir tür olarak mevcut olup olmadığı sorusu önem kazanmaktadır. Eğitici sinema, eğitim sineması veya eğitsel sinema kavramları "pedagoji, öğretici, okul, derslik, terbiye filmleri gibi muhtelif anlamlarda birbirlerinin yerine geçen" ifadelerle de kullanılmaktadır (Yalanız, 2018: 146). Her toplumda sayısız filme konu olan eğitim unsurları, eğitim kurumlarının işleyişi, etkileri ve işlevleri filmlerde konu olarak işlense de eğitsel sinema/eğitim sinemasının henüz bir tür olarak kabul görmediği söylenebilir (bk. Pedagoji).
Türkiye tarihine bakıldığında kurulan yeni Cumhuriyet'in "bir ulus devlet olarak şekillenmesinde ve oluşumunda, bütün benzer örneklerinde olduğu gibi, temel enstrümanın eğitim" olduğu ifade edilebilir (Hesapçıoğlu, 2009: 122). Cumhuriyet rejimi de devrimlerini savaşlardan bitap çıkmış Türk halkı içinde sağlamlaştırmak ve halkı hızlı bir biçimde ayağa kaldırmak için modernleşmenin ideolojik aracı olarak eğitimi görmüştür. En önemli kitle iletişim araçlarından biri olan sinema, eğitim olgusuyla doğrudan ya da dolaylı sürekli bir ilişki içindedir. Filmlerin eğitim faaliyetlerinde kullanılmasının yararları üzerine çalışmalar yapılmışken; toplumların filmlerde eğitim olgusunu hangi tema, tasvir ve kalıplarla yansıttığına dair yapılan çalışmaların sayısı oldukça azdır. İçerik olarak bakıldığında eğitim konulu filmler eğitimin birçok öğesini barındırabilir. Eğitimciler, eğitim ortamları ve bu ortamı oluşturan müdür, öğretmen, öğrenci, veli, müfredatlar ve eğitim ritüelleri bu filmlerde kendilerine yer bulurlar.
Eğitim öğretimle uğraşan, öğretmenleri ve öğrencileri karakter olarak kullanan sinema, yalnızca didaktik veya pedagojik ideolojinin daha iyi hale getirilmesi amacıyla inşa edilmemiştir. Devletler kendi ideolojilerini, çıkar ve hedeflerini de sinema filmlerinde korumaya çalışmıştır. Türk sinemasında eğitim içerikli filmlere bakıldığında özellikle Cumhuriyet'in ilk zamanlarında devletin ve milletin değerlerinin yanında öğretmen, okul müdürü, öğrenci, eğitim ortamları gibi unsurların da olumsuz yorumlanmasına yol açacak görüntü ve söylemlere izin verilmemiş, bu tür söylem ve sahne içeren filmlere sansür uygulanmıştır. Devletin ortak değerleriyle ilgili konularda bu hassasiyet hâlâ devam etse de öğretmen, öğrenci ve okul müdürü ile ilgili farklı eleştirel filmler de sinemamızda kendine sıkça yer bulmaya başlamıştır.
Eğitim sineması dünyada ve Türkiye sinema kültüründe belirli bir yer tutmaktadır. Eğitici filmlerin hedef kitlesini sadece "okul temelli bir sınırlama ile öğrenciler, bir bakıma da çocuk veya gençler değil aralarında herhangi bir fark gözetilmeksizin toplumun tamamı" oluşturur. Dünyadaki eğitim filmlerine bakıldığında genel olarak millî eğitim üst yapılarının tartışma konusu yapılmadığı belirtilebilir. Devletler genellikle millî eğitim politika yapıcılarını mahrem tutmuş, kendi görev ve sorumluluklarını dahi "öğretmenler üzerinden pazarlamayı ulusal bir çıkar" gibi görmüştür (Yalanız, 2018: 146-156). Yine öğretmenler genelde iş bulmakta zorlanan, sistemin getirdiği sorunlara direnen, öğrencilerine doğru yolu göstermeye kendini adamış idealist kişilerdir. Müdürler ise çoğunlukla disiplinli, despot, egoist niteliklere sahiptir.
Türk sinemasında eğitim temasına bakıldığında ise 1949 yılında çekilen Vurun Kahpeye filminde Aliye öğretmenin taassup ve cehalete karşı savaşının sonraki filmlere de ilham kaynağı olduğu belirtilebilir. Eğitim içerikli filmlerde ana karakter yahut yan rol farketmeksizin en az bir öğretmen rolü olduğu görülmektedir. İlk zamanlarda çekilen filmlerde eğitim olgusu daha çok üniversiteden mezun, kültürlü ve diplomalı karakterler üzerinden işlenmiş; eğitimin unsur ve sorunlarıyla alakalı içeriğe yeterince yer verilmemiştir. Türkiye'de eğitimsel filmlerin asıl sıçramayı 1970'lerde yaptığı söylenebilir. Siyasî şartlarında etkisiyle güldürü kültürü filmlerde yerini almış ve toplumsal meselelere daha geniş değinilmiştir. Özellikle Rifat Ilgaz'ın romanından 1974'te uyarlanan Hababam Sınıfı bu konuda bir mihenk taşıdır.
Filmler genel olarak değerlendirildiğinde, Türk sinemasında doğrudan eğitimi merkeze alan, felsefî içeriğe sahip bir film bulunduğunu söylemek oldukça zordur. Bu durum "Ülkemizde eğitim sistemimizin yerleşik bir felsefesi var mıdır?" sorusu ile doğrudan ilgilidir. Türkiye'de Tanzimat'tan bu yana eğitime yaklaşımlar sürekli değişmektedir. Cumhuriyet rejimi Batılılaşma'yı öncelik olarak belirlemiş, geçmişle bağlar koparılmaya çalışılmıştır. Bu durum ülkenin eğitim felsefesine de yansımış eğitimde bir "millîlik" sorunu ortaya çıkmış ve Türk eğitim sistemi de sürekli bir buhran ve çıkmaz içinde olmuştur (Gündüz, 2016: 68). Dolayısıyla bu yaklaşımları da "felsefe" olarak adlandırmak mümkün olmamaktadır. Özellikle Cumhuriyet sonrası hükümetlere göre değişen eğitim politikaları ve eğitim sistemindeki sorunlar 1980 sonrası filmlerde de oldukça fazla eleştirilmektedir.
Türk sinemasında eğitimsel filmlerdeki öğretmen imajı incelendiğinde genel olarak "1960'larda sosyoekonomik, idealist; 1970'lerde mizahi, 1980'ler ve 1990'larda siyasî ve dinî, 2000'lerde ise geçmiş yılların bayağı bir taklidi" oluşu dikkat çekmektedir (Efendioğlu, 2013). Öğretmenler yeni rejimin ilk dönemlerinde taşralı, kalkınmanın temsilcisi-kurtarıcı, cehalete karşı, fakir ama mutlu, idealist-mesleğine adanmış, güvenilir, öğrenciye dokunabilen, resmî ideolojinin temsilcisi, otoriter temalarıyla yoğun olarak karakterize edilmiştir. Vurun Kahpeye (1949), Hepimiz Kardeşiz (1964), Fedakâr Öğretmen (1964), Çalıkuşu (1966), Bir Dağ Masalı (1967), Paydos (1968), Hasret (1971), Tatlı Dillim (1972), Öğretmen Zeynep (1989), Öğretmen Kemal (1981), Hakkâri'de Bir Mevsim (1983), Sürgün (1992), İki Dil Bir Bavul (2009), Umut Üzümleri (2012) ve Mucize (2015) gibi filmler öğretmenin cehalete karşı savaşı, güvenilirliği, birçok konuda bilirkişi olarak görülmesi üzerinde dururken Elveda Dostum (1982), Öğretmen (1988) ve Memleket Meselesi (2010) gibi filmlerde öğretmenlerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar aktarılmıştır. Bununla birlikte öğrenci karşıtı ve özellikle 2000 yılı sonrasında maskara öğretmen tiplemeleri de mevcuttur. Hababam Sınıfı serisi (1974-1978), Kızlar Sınıfı (1984), Bana Şans Dile (2001), Okul (2004), Sınav (2006) ve Çılgın Dersane (2007) ve filmlerinde öğretmenlerin birçoğu başrollerde olmasalar dahi, söylemleriyle öğrenciye karşı olumsuz bakış açılarını yansıtırlar. Özellikle XX. yüzyılda Türkiye'de geçmişte vesayet unsurlarının "irtica tehlikesine" karşı başlattıkları Türk toplumunu kategorize edici kavramsallaştırmaların XXI. yüzyılda terkedilmeye başlandığı düşünüldüğünde, toplumdan beslenen filmlerdeki bu değişim de beklendik bir gelişmedir.
Okul yöneticilerine bakıldığında otoriter, bürokrat, öğrenci karşıtı, maskara, paragöz, öğrenci dostu ve idealist/mesleğe adanmış gibi temalarla sinema yapımlarındaki tezahürünün daha çok olumsuz imajlarla olduğu söylenebilir. Sevgili Öğretmenim (1965), Çıtkırıldım (1966), Paydos (1968), Bitirimler Sınıfı (1975), Hababam Sınıfı serisi (1974-78) müdür imajı, Kızlar Sınıfı (1984) serisi, Okul (2004) ve Sınav (2006) gibi filmlerindeki okul yöneticileri olumsuz imaja örnek verilebilir. Olumlu imaj oluşturan yapımlara bakıldığında Hababam Sınıfı serisinde "Kel Mahmut" lakaplı müdür muavini Mahmut Hoca babacan ve idealist yönleriyle izleyicilerin hafızalarında unutulmaz hale gelmiştir.
Öğrenci tasvirlerinde özel lise/kolej öğrencileri kötülük yapmaya meyilli, acımasız ve derslerini önemsemeyen öğrenciler olarak tasvir edilirken devlet lisesi öğrencileri çoğunlukla fakir ama gururlu, arkadaşlık kavramının bilincine sahip öğrenci imajı çizmişlerdir. Eğitim davranışları üniforma, selamlaşma, klasik sıra oturma düzeni, cezalandırma, marş/ant/şiir ve resmî törenler/anma törenleri şeklinde filmlerde kendine yer bulmuştur. 2000 sonrası çekilen eğitim içerikli filmlerde dahi aynı eğitim unsurlarının kullanılmaya devam edildiği gözlemlenebilir. Eğitim ortamları ise çoğunlukla ilkokul ve lise/kolej kademelerinden oluşmaktadır (Altınbaş, 2018). Ortaokul kademelerine filmlerde neredeyse hiç değinilmemiştir.
Sonuç olarak eğitim ve sinema kurumlarının birbirleriyle olan ilişkisi sinemanın doğuşundan bu yana artarak sürmüştür. Devletlerin ve güç odaklarının etki alanlarını genişletmek için eğitime verdikleri önem ve sinema endüstrisinin gücü düşünüldüğünde, bu iki alanın nasıl bütünleştiği daha net anlaşılabilir. Sinema, eğitime dair sorun ve bakış açılarını toplumun diğer muhtelif meseleleriyle harmanlayıp verir ve izleyiciye sosyolojik, psikolojik, tarihî ve politik çıkarımlar yapması için fırsatlar sunar.