Solingen Faciası, 29 Mayıs 1993 gecesi Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine bağlı Solingen kentinde gerçekleşen ve beş Türk kadının ve kız çocuğunun ölümüne yol açan ırkçı bir saldırıdır. Genç ailesinin evinin kundaklanmasıyla meydana gelen olay, Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinde II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en ağır ırkçı saldırılardan biri olarak kayıtlara geçmiştir.

Solingen Faciası İnfografiği (Anadolu Ajansı)
Tarihsel ve Toplumsal Arka Plan
1990’lı yılların başı, Almanya’nın hem siyasal hem de toplumsal bakımdan köklü dönüşümler yaşadığı bir dönemdi. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve 1990’da Almanya’nın yeniden birleşmesiyle birlikte, ekonomik yapıda ve toplumsal dengelerde önemli değişiklikler meydana geldi. Bu süreçte, Doğu Almanya’dan Batı’ya göç, artan işsizlik oranları ve refah devletinin yeniden yapılanması, toplumsal huzursuzlukları beraberinde getirdi. Aynı dönemde, eski Yugoslavya’daki iç savaş, Doğu Avrupa’daki rejim değişiklikleri ve Ortadoğu’daki istikrarsızlıklar nedeniyle Almanya’ya yönelen sığınmacı sayısında belirgin bir artış gözlendi.
Bu gelişmeler, kamuoyunda ve siyasette “iltica krizi” olarak tanımlanan yoğun tartışmalara yol açtı. Federal Meclis’te ve medyada yürütülen tartışmalarda, artan sığınmacı sayısı genellikle bir “sosyal yük” veya “güvenlik tehdidi” olarak sunuldu. 1991–1993 yılları arasında Almanya genelinde sığınma hakkının kısıtlanması yönündeki talepler artarken, göç ve entegrasyon politikaları kamusal tartışmanın merkezine yerleşti. Dönemin önde gelen basın organlarında “Das Boot ist voll” (“Gemi doldu”) gibi başlıklar sıkça kullanılarak, toplumda yabancılara yönelik olumsuz algıların güçlenmesine katkı sağlandı.
Bu atmosfer içinde, ülkede ırkçı saldırıların sayısı da yükseldi. 1991’de Hoyerswerda’da mülteci yurtlarına yönelik saldırılar, 1992’de Rostock-Lichtenhagen’deki pogrom niteliğindeki olaylar ve yine aynı yıl Schleswig-Holstein eyaletindeki Mölln kasabasında iki Türk ailesinin evlerinin kundaklanması, toplumsal tansiyonun ulaştığı noktayı gösterdi. Bu olaylarda birçok kişi yaralanmış, aralarında çocukların da bulunduğu insanlar yaşamını yitirmişti.
Siyasi düzeyde ise, yabancı karşıtı eylemlerle artan toplumsal baskı sonucunda, Almanya’da iltica hakkını sınırlayan anayasa değişikliği gündeme geldi. Federal Meclis, 26 Mayıs 1993’te “Asylkompromiss” olarak bilinen anayasa değişikliğini kabul ederek, Almanya’nın sığınma politikasını kısıtladı. Bu kararın ardından ülkede göçmenlere ve yabancılara yönelik saldırılar yeni bir dalga halinde arttı.
Bu dönemin genel özelliği, göçmenlerin özellikle Türk kökenli toplulukların, artan toplumsal kutuplaşma içinde hedef haline gelmesiydi. Almanya’da 1960’lardan itibaren “misafir işçi” (Gastarbeiter) programı kapsamında gelen Türk nüfusun büyük bölümü ikinci kuşak olarak ülkede kalıcı hale gelmişti. Ancak bu gruplar, bazı çevrelerde “kültürel uyumsuzluk” ve “yabancılaşma” söylemleriyle karşı karşıya kaldı.
1990’ların başında Almanya’da yaşanan ekonomik kaygılar, ulusal kimlik tartışmaları ve göçmen karşıtı politik söylemler, ırkçı şiddetin toplumsal zeminde güç kazanmasına elverişli bir ortam yaratmıştır.
Solingen Faciası Belgeseli (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı)
Saldırının Gerçekleşmesi
Solingen Faciası, 29 Mayıs 1993’ü 30 Mayıs’a bağlayan gece yarısından sonra, Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine bağlı Solingen kentinde meydana geldi. Olay, Untere Wernerstraße 81 numarada bulunan ve Türk kökenli Genç ailesine ait üç katlı müstakil evin kundaklanmasıyla başladı. O sırada evde ailenin dört kuşaktan fertleri dahil olmak üzere toplam 18 kişi bulunuyordu. Tanık beyanlarına ve itfaiye raporlarına göre yangın yaklaşık saat 01.00 sularında fark edildi.
Yapılan teknik incelemelerde, binanın giriş bölümüne benzin ya da benzeri bir yanıcı sıvı döküldüğü ve bunun ateşe verilmesi sonucu yangının başladığı tespit edildi. Binanın ön cephesindeki ahşap veranda kısa sürede tutuşarak yangının üst katlara yayılmasına neden oldu. Alevler merdiven boşluğunu tamamen sardığı için üst katlarda bulunan aile bireyleri kısa sürede binada mahsur kaldı.
Yangın sırasında evdeki birçok kişi derin uykudaydı. Alevlerin hızla yayılmasıyla birlikte üst katlarda yoğun duman oluştu. Olay yerinde yapılan tıbbi incelemelerde, ölenlerin çoğunun karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu hayatını kaybettiği, bazı kurbanların ise doğrudan alevlere maruz kaldığı tespit edilmiştir. Olayda Gürsün İnce (28), Hatice Genç (19), Gülüstan Öztürk (12), Hülya Genç (9) ve Saime Genç (4) yaşamını yitirdi.
Evde bulunan diğer 13 kişi ise çeşitli derecelerde yanıklar ve yaralanmalarla kurtuldu. Bazıları, pencerelerden atlayarak ya da çevredekilerin yardımıyla dışarı çıkmayı başardı. Yangını fark eden komşuların ihbarı üzerine kısa sürede olay yerine ulaşan itfaiye ekipleri, yangını kontrol altına alana kadar evin büyük bölümü kullanılamaz hale geldi.
Saldırıdan sonra olay yeri inceleme birimleri tarafından yapılan kriminal araştırmalarda, kapı girişinde ve merdiven bölgesinde yanıcı madde kalıntılarına rastlandı. Bu bulgular, olayın teknik açıdan bir kundaklama (Brandstiftung) olduğunu kesinleştirdi.
Polis, saldırının ardından bölgedeki Neonazi çevrelerini ve ırkçı eğilimli gençlik gruplarını yakın takibe aldı. İlk günlerde soruşturma, olası kaza ihtimali dahil farklı senaryoları da değerlendirdi; ancak olay yerinde bulunan kanıtlar ve görgü tanıklarının ifadeleri sonucunda ırkçı saiklerle işlenmiş organize bir kundaklama eylemi olduğu kanaatine varıldı.

Solingen Faciası Anıtı (Anadolu Ajansı)
Failler ve Yargı Süreci
Solingen Faciası’nın ardından başlatılan soruşturma, yerel polis birimleri ve Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet Kriminal Dairesi tarafından yürütüldü. Olay yerinde yapılan kriminal incelemelerde, binanın giriş kısmında hızla tutuşan yanıcı madde kalıntılarına rastlanması, yangının kasıtlı olarak çıkarıldığı yönündeki ilk bulguları güçlendirdi. Tanık ifadeleri ve olay yerinde elde edilen deliller doğrultusunda, saldırının hemen ardından şehirdeki aşırı sağcı çevrelerle bağlantılı bazı gençler takibe alındı.
Soruşturmanın ilerleyen günlerinde, yaşları 16 ile 23 arasında değişen dört Alman vatandaşı — Felix Köhnen, Christian Reher, Christian Buchholz ve Markus Gartmann — gözaltına alındı. Bu kişilerin Solingen’deki yerel Neonazi gruplarıyla irtibatlı oldukları, yabancı karşıtı görüşlere sahip oldukları ve geçmişte ırkçı eylemlerde bulundukları tespit edildi. Zanlılardan biri olay gecesi saldırı mahalline yakın bir bölgede oturuyordu ve daha önce de kundaklama girişimlerine karıştığı iddia edilmişti.
Soruşturma dosyası, delillerin büyük ölçüde dolaylı ve teknik bulgulara dayanması nedeniyle dikkatle hazırlandı. Zanlıların olayla doğrudan bağlantılarını gösteren bir itiraf bulunmamakla birlikte, mahkeme, saldırının örgütlü biçimde ve ırkçı saiklerle işlendiği sonucuna vardı. 1994 yılında Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde başlayan dava, toplam 127 duruşma günü sürdü. Duruşmalar sırasında olayın planlanma süreci, kullanılan maddeler ve sanıkların Neonazi çevreleriyle olan bağlantıları detaylı biçimde incelendi.
Mahkeme 13 Ekim 1995 tarihinde kararını açıkladı. Sanıklardan üçü 15 yıl, biri ise 10 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Yargı kararı, olayın “ırkçı ve yabancı düşmanı saiklerle” işlendiğini resmen tescil etti. Ancak zanlıların tamamının genç yaşta olması nedeniyle cezalar, Alman Gençlik Ceza Yasası (Jugendstrafrecht) kapsamında değerlendirildi.
Sanıklar cezalarını farklı cezaevlerinde çektikten sonra, 2000’li yılların başında tahliye edildi. Kimlikleri güvenlik gerekçesiyle değiştirilerek kamuoyundan gizlendi. Bu durum, özellikle mağdur aileler ve Almanya’daki Türk toplumu arasında tartışmalara neden oldu. Birçok sivil toplum kuruluşu ve hukukçu, cezaların ağırlığının suçun niteliğiyle orantısız olduğunu savundu.
Yargı süreci, Almanya’da ırkçı suçların soruşturulması ve cezalandırılmasında hukuki ve toplumsal tartışmaların önünü açtı. Solingen davası, sonraki yıllarda benzer vakalarda — özellikle NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) davası gibi — yargı organlarının ırkçı motivasyonları daha açık biçimde değerlendirmesi açısından bir emsal teşkil etti.

Solingen Faciası Şehitleri (Anadolu Ajansı)
Kurbanlar
Solingen Faciası’nda yaşamını yitiren beş kişi, Türk kökenli Genç ailesine mensuptu. Aile, 1970’li yılların başında Türkiye’den Almanya’ya “misafir işçi” (Gastarbeiter) programı kapsamında göç etmiş, Solingen kentinde uzun yıllardır ikamet etmekteydi. Baba Durmuş Genç ve eşi Mevlüde Genç, çocukları ve torunlarıyla birlikte çok kuşaklı bir hane düzeninde yaşamlarını sürdürüyordu. Olay gecesi, aynı çatı altında dört kuşaktan 18 aile bireyi bulunmaktaydı. Saldırıda hayatını kaybedenler şunlardı:
- Gürsün İnce (28 yaşında) – Ailenin büyük kızıydı. Yangın sırasında üst katta bulunan yakınlarını kurtarmaya çalıştı. Alevlerin arasında kalarak hayatını kaybetti.
- Hatice Genç (19 yaşında) – Ailenin ikinci kızıydı. Evin ikinci katında bulunuyordu ve yoğun duman nedeniyle dışarı çıkamadı.
- Gülüstan Öztürk (12 yaşında) – Gürsün İnce’nin yeğeniydi ve Türkiye’den kısa süreli misafirlik için gelmişti. Evin üçüncü katında bulunduğu sırada yangından kaçamadı.
- Hülya Genç (9 yaşında) – Kamil ve Mevlüde Genç’in torunuydu. Çocuk odasında bulunuyordu ve karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirdi.
- Saime Genç (5 yaşında) – Ailenin en küçük ferdiydi. Yangın sırasında anne ve babasıyla birlikte binadan çıkmaya çalışırken hayatını kaybetti.

Solingen Faciası Şehitleri (Anadolu Ajansı)
Yangından kurtulanlar arasında Mevlüde Genç ve eşi Kamil Genç de yer aldı. Kamil Genç, ciddi yanıklar nedeniyle uzun süre hastanede tedavi gördü. Mevlüde Genç, iki kızını, iki torununu ve bir yeğenini kaybetmesine rağmen olay sonrasında barış ve diyalog çağrılarıyla dikkat çekti. Toplumun geniş kesimlerinde birleştirici bir figür haline gelen, 2022’de hayatını kaybeden Mevlüde Genç, saldırıdan sonraki yıllarda ırkçılığa karşı hoşgörüyü savunan açıklamalarıyla tanındı ve bu tutumu nedeniyle Almanya Federal Liyakat Nişanı ile onurlandırıldı.
Hayatını kaybeden beş kişinin cenazeleri, binlerce kişinin katıldığı bir törenle Almanya’daki ve Türkiye’deki toplulukların ortak katılımıyla anıldı. Kurbanların bir kısmı Solingen’de, bazıları ise Türkiye’de toprağa verildi. Olay, yalnızca bir ailenin trajedisi olarak değil, Almanya’daki göçmen toplulukların kırılgan güven duygusunun sembolü olarak da tarihe geçti.
Bugün Untere Wernerstraße 81 adresinde, saldırıda yaşamını yitiren beş kişinin anısına bir anı plaketi ve anıt alanı bulunmaktadır. Her yıl 29 Mayıs tarihinde düzenlenen anma törenlerinde kurbanların isimleri okunmakta hem Almanya’dan hem Türkiye’den temsilciler katılım göstermektedir. Böylece Solingen Faciası’nın kurbanları, ırkçı şiddete karşı toplumsal hafızada kalıcı bir yer edinmiştir.
Solingen Faciası (TRT Haber)
Toplumsal ve Siyasi Tepkiler
Saldırının hemen ardından hem Almanya’da hem de Türkiye’de geniş çaplı tepkiler oluştu. Olay, yalnızca bir aileye yönelik ırkçı saldırı olarak değil, aynı zamanda Almanya’daki göçmenlerin güvenliğine ve toplumsal uyuma ilişkin kaygıların somutlaştığı bir dönüm noktası olarak algılandı.
Saldırıdan sonraki ilk günlerde, Solingen ve çevresinde yaşayan göçmen topluluklar arasında korku ve öfke hâkimdi. Binlerce kişi, kundaklanan evin önünde ve şehir merkezinde ırkçılığı protesto eden sessiz yürüyüşler düzenledi. Aynı zamanda Almanya’nın birçok kentinde — özellikle Berlin, Köln, Hamburg ve Frankfurt’ta — yabancı düşmanlığına karşı gösteriler yapıldı. Sendikalar, kiliseler, sivil toplum örgütleri ve insan hakları dernekleri ortak bildiriler yayımlayarak demokratik toplumun temel değerleriyle bağdaşmayan ırkçı şiddeti kınadı.
Alman siyasetinin önde gelen temsilcileri de saldırıyı sert biçimde eleştirdi. Dönemin Cumhurbaşkanı Richard von Weizsäcker olaydan kısa süre sonra yaptığı açıklamada, toplumun her kesimini sorumluluk almaya çağırdı. Federal Meclis Başkanı Rita Süssmuth ve birçok federal bakan, saldırının ardından Solingen’e giderek aileye taziye ziyaretinde bulundu. Buna karşın, dönemin şansölyesi Helmut Kohl’ün “Ben Solingen'e gelmeyeceğim çünkü ben başsağlığı turizmine karşıyım”【1】 ifadesi kamuoyunda tepkiyle karşılandı ve Türk-Alman ilişkilerinde kısa süreli bir diplomatik gerginliğe yol açtı.
Türkiye’de saldırı büyük yankı uyandırdı. Dönemin hükümeti olayı resmî düzeyde protesto etti ve Alman makamlarından kapsamlı bir soruşturma yürütülmesini talep etti. Türk basınında, olay “Solingen Katliamı” başlıklarıyla manşetlere taşındı. Ankara ve İstanbul’da Alman temsilcilikleri önünde gösteriler düzenlenirken Türkiye Büyük Millet Meclisinde de saldırı gündeme getirildi.
Almanya’daki siyasi partiler saldırı karşısında ortak bir tutum sergileme çabası gösterdi. Federal ve eyalet düzeyinde yapılan açıklamalarda, demokratik düzeni tehdit eden aşırı sağcı oluşumlara karşı kararlı bir mücadelenin gerekliliği vurgulandı. Bu süreçte özellikle sivil toplum inisiyatifleri, toplumun farklı kesimlerini ırkçılığa karşı dayanışmaya çağırdı. Solingen’de yerel halk, “Solinger Appell” ve “SOS Rassismus” adlı hareketleri kurarak uzun vadeli farkındalık kampanyaları başlattı.
Saldırı, Almanya’da yaşayan Türk kökenli nüfusun devlete ve topluma duyduğu güvenin sarsılmasına yol açtı. Bununla birlikte, olay sonrasında yürütülen dayanışma faaliyetleri, sivil toplumun ırkçılığa karşı refleks geliştirme kapasitesinin güçlendiğini gösterdi. Kiliselerden sendikalara, öğrenci birliklerinden yerel yönetimlere kadar çok sayıda kurum, göçmenlerin toplumsal katılımını destekleyen programlar başlattı.
Uluslararası düzeyde de olay dikkat çekti. Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Almanya’daki yabancı düşmanlığına karşı kapsamlı önlemler alınması çağrısında bulundu.

Solingen Faciası Anıtı (Anadolu Ajansı)
Almanya-Türkiye İlişkilerine Etkisi
Olay, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri de geçici olarak gerginleştirdi. Türkiye’de kamuoyu ve medya, Alman devletini göçmenleri yeterince korumamakla eleştirdi, saldırının faillerinin adalet önüne çıkarılmasını talep etti. Türk basınında saldırı uzun süre manşetlerde yer aldı; Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde Alman diplomatik temsilcilikleri önünde protesto gösterileri düzenlendi. Türk hükümeti Almanya’dan etkin soruşturma ve adalet talebinde bulundu.
Olay sonrasında Türkiye, Almanya’da yaşayan yaklaşık iki milyon Türk kökenli göçmenin güvenliğine dair kaygılarını diplomatik kanallar aracılığıyla dile getirdi. Türk hükümeti, Almanya’dan göçmenlerin korunmasına yönelik yapısal önlemler alınmasını istedi. Aynı dönemde Almanya’daki Türk dernekleri, cami birlikleri ve işçi federasyonları, Alman makamlarıyla diyalog çağrısında bulundu.
Solingen Faciası, Almanya’nın yakın tarihinde hem ırkçı şiddetin hem de toplumsal yüzleşmenin sembollerinden biri haline gelmiştir. Olay, yalnızca beş insanın ölümüne yol açmakla kalmamış, göç, kimlik, vatandaşlık ve entegrasyon konularında uzun vadeli bir kamuoyu tartışmasını da başlatmıştır.
Bugün Solingen, Almanya’nın demokrasi, hoşgörü ve çokkültürlülük konularındaki ilerlemesinin hem sembolü hem de sınavı olarak anılmaya devam etmektedir.


