Tercüman Gazetesi, İsmail Gaspıralı tarafından Kırım’ın Bahçesaray şehrinde 10 Nisan 1883’te yayımlanmaya başlayan; Türkçe ve Rusça sütunlarıyla önce haftalık, 1912’den sonra günlük çıkan ve Gaspıralı’nın vefatından sonra bir süre Hasan Sabri Ayvazof ile Rıfat Gasprinski tarafından sürdürülen uzun soluklu bir gazetedir.
Gazete, Türk dünyasının modernleşme gündemini taşıyan başlıca platformlardan biri olmuş; eğitim (özellikle kızların eğitimi), toplumsal terakki ve “ortak Türkçe” fikri etrafında kamuoyunu aydınlatmayı hedeflemiş; “dilde, fikirde, işte birlik” ülküsünü basın yoluyla yaygınlaştırmıştır.
Türk dünyası için önemi, yenilikçi fikirleri İstanbul’dan Kafkasya ve Orta Asya’ya kadar taşıyarak Türk topluluklarının birbirinden haberdar olmasına, ortak duygu ve düşünce zemini etrafında birleşmesine öncülük etmesinde; sınır ötesi etki yaratabilen erken bir “kamu diplomasisi” aracı ve iletişim modeli geliştirmesinde yatar. Bu yönüyle Tercüman, millî bilinçlenme ve Ceditçilik hareketine ivme kazandırmış, bugün de Türk devlet ve toplulukları arasındaki iş birliği için örnek kabul edilen tarihî bir basın tecrübesi olarak değerlendirilir.
Tercüman Gazetesi'nin Kurucusu İsmail Gaspıralı (AA)
Tercüman Gazetesi’nin Tarihçesi
İsmail Gaspıralı, Petersburg temaslarıyla Bahçesaray’da bir matbaa kurmak ve iki dilli (Türkçe–Rusça) bir gazete çıkarmak için gerekli izni aldıktan sonra 10 Nisan 1883’te Tercüman’ı yayımlamaya başladı. İznin verilmesinde Gaspıralı’nın Rus okullarında eğitim görmüş olması, belediye başkanlığı ve yerel idareyle kurduğu dostane ilişkiler etkili oldu.
Gazete ilk yıllarda dört sayfa olarak, iki sayfa Türkçe ve iki sayfa Rusça yayımlandı; sütunlar genellikle paralel kurgulansa da metinler bire bir aynı değildi. Bu evrede Tercüman, Rusya Müslüman Türk toplulukları arasında hızla “bütün Türklerin gazetesi” hüviyeti kazandı.
Başlangıçta abone bulmak güç olduğu için Gaspıralı, Kafkasya ve İdil-Ural’ı bizzat dolaşarak gazeteyi tanıttı. Bu çabaların sonucunda zamanla Tercüman, Rusya başta olmak üzere Türkiye, İran, Balkanlar ve Doğu Türkistan’da da geniş bir okur çevresine ulaştı. Yayın periyodu bakımından Tercüman, 1883–1904 arasında haftada iki sayıyla çıktı.
1904–1906 döneminde haftada üç neşre geçildi; ardından 1906–1912 arasında tekrar haftada bir yayın yapıldı.
Rus–Japon Savaşı’nın (1904–1905) ardından Rusya’daki nispi serbestleşme, Tercüman’ın Rusça bölümünü bırakmasına imkân sağladı; yine de bazı yazılar zaman zaman Rusça yayımlanmaya devam etti. Aynı süreçte gazete, sade Türk dili vurgusunu keskinleştirdi ve “lisan meselesi” etrafındaki tartışmaları okuyucusuna taşıdı.
1912’den itibaren Tercüman günlük yayımlanmaya başladı ve bu statüsünü kapanışına kadar sürdürdü.
Gaspıralı’nın 25 Eylül 1914’te vefat etmesinden sonra gazete, imtiyaz sahibi Rıfat Gaspıralı, başmuharrir ise Hasan Sabri Ayvazof olmak üzere yayın hayatına devam etti. Savaş yıllarında gazete büyük ölçüde harp haberlerine ve maarif meselelerine yer verdi.
Tercüman, rejimle açık çatışmadan kaçınan temkinli ve dengeli yayın çizgisi sayesinde, dönemin diğer Türk gazetelerine kıyasla en uzun süre yayında kalanlardan biri oldu. Bu yaklaşım, okuyucuyu ürkütmeden aydınlatmayı hedefleyen bir dil ve içerik tercihine dayanıyordu.
Koleksiyon verilerine göre Tercüman, 1917’ye kadar (son eldeki nüsha no: 230) yayımlandı ve bu yönüyle Rusya’da çıkan en uzun ömürlü Türkçe gazete oldu. Bazı kaynaklar 1918’de yayımlandığını ileri sürse de kütüphanelerde 1918’e ait nüshalar tespit edilemedi.
İsmail Gaspıralı'nın Hayatı ve Tercüman Gazetesi'ne Dair Belgesel (TRT AVAZ)
Gazetenin Dil Politikası
Tercüman’ın dil siyaseti, İsmail Gaspıralı’nın “dilde, fikirde, işte birlik” ülküsünü gerçekleştirecek, tüm Türk topluluklarınca anlaşılabilecek sade bir yazı dili kurma hedefine dayanıyordu. Gazetenin dili, “çok sadeleştirilmiş bir Osmanlı lehçesi” olarak tanımlanıyordu. Burada amaç ortak bir edebî dil üzerinden kültürel ve fikrî birlik sağlamaktı.
Gaspıralı, ağır Arapça Farsça tamlamalardan kaçınan, açık seçik bir Türkçeyi tercih etti; bu dil, kuzeybatı ve güneydoğu Türklerinin ortak anlayışına hitap edecek şekilde farklı şivelerin kelime dağarcığından da yararlanıyordu. Böylece lehçeler arasındaki farklılıkları azaltan kapsayıcı bir dil ortaya kondu.
Gaspıralı’nın ortak dil vizyonu, yalnızca Tercüman’ın üslup tercihleri ile sınırlı değildi; doğrudan programatik bir savunu idi. Tercüman’ın sayfalarında “ortak edebî dil” fikrinin başlıca hedef olduğu vurgulandı. Gaspıralı, Türk halklarının okuyup anlayacağı sade dilin bizzat Tercüman’da pratiğe geçirildiğini belirtti ve “Kaşgar’dan Han Kirman’a, Sibirya’dan Merv’e ve Konya’ya kadar kullanılan Türk lügati birdir” sözleriyle lügat birliği iddiasını açıkça dile getirdi.
Bu yaklaşım, mahallî şivecilik eğilimlerine karşı tutarlı bir eleştiri de içeriyordu. 1904–1905 sonrasında sansürün gevşemesiyle birçok yayın mahallî şivelerde yazmaya yöneldi; Gaspıralı, bu dağınıklığın ortak dilden uzaklaşma olduğu kanaatini Tercüman’da tekrar etti ve tek bir edebî dilde birleşmeyi tavsiye etti.
Tercüman, dil meselesini sistematik bir tartışma başlığı olarak yürüttü: 1905’te “Lisan Meselesi” yazılarında gazetenin dilinin “Osmanlıca değil, sade ve açık Türk dili” olduğu açıklandı. Aynı yıl, farklı şivelerde çıkan gazetelerin dillerini sadeleştirmeleri gerektiği çağrısı yapıldı. Keza Gaspıralı, Tercüman’ın 28. sayısından itibaren “Umumî Lisan-ı Edebî” başlıklı kısa notlarla ortak dil ısrarını nüsha nüsha tekrarladı.
Öte yandan Gaspıralı, ortak dilin amaç değil araç olduğunu özellikle vurguladı. Nihai hedef, çağdaş bir Türk toplumu ve müşterek bir kamusal alan inşa etmekti. Bu nedenle Tercüman, dil yazılarında farklı gazetelerden örnekler vererek dilde, fikirde ve işte birlik bağını görünür kıldı.
Uygulamada zaman zaman anlaşılırlık sorunları da doğdu. Gaspıralı’nın sadeleştirilmiş Osmanlıca temelli üslubu, Kıpçak koluna mensup Kazan Tatarı, Başkurt, Nogay, Kazak ve Kırgız okurlar için kimi yerlerde güç algılanabiliyordu. Bu durum, 1905 sonrasında bazı bölgelerde mahalli şiveli yayınları teşvik etti. Gaspıralı, söz konusu eğilimi ortak dilden sapma olarak değerlendirdi ve Tercüman’daki düzenli beyanlarıyla merkezî edebî dil fikrini savunmayı sürdürdü.
Gazetenin İçerikleri ve Bölümleri
Tercüman’ın ilk sayfalarında düzenli olarak “İdareden”, “Yüzyıl” ve “Rusya’da Matbuat-ı İslamiye” başlıkları yer alır; ayrıca “Ahbâr-ı Mahalliye (Yerel Haberler)”, “Münacaat (İdareye mektuptan)”, “Ahbâr-ı Dâhiliye (İç Haberler)” ve “Ahbâr-ı Hariciye (Dış Haberler)” sütunlarıyla haber akışı kurulurdu. Gazetenin künyesinde, neşre gönderilecek yazıların imzalı ve adresli olması gerektiği; gerekirse kısaltılacağı ve yayımlanmayan yazıların posta ile iade edilmeyeceği açıkça belirtilirdi.
“İdareden” bölümünde Gaspıralı, Rusya Müslümanlarının ihtiyaç ve taleplerini dile getirirken, gazetenin yaşamasını önceleyen temkinli bir dil benimsedi. Çarlık yönetimiyle açık çatışmadan kaçınan bu üslup, Tercüman’ın uzun ömürlü kalmasının da bir gerekçesiydi.
İlk nüshanın ilk sayfasındaki “Rusya’da Matbuat-ı İslamiye” makalesi, Tercüman’dan önceki Türkçe gazete ve dergileri kronolojik bir çerçevede hatırlatarak Rusya’da Türkçe basına duyulan ihtiyacı vurguladı; böylece Tercüman kendini devamlılık içinde konumlandırdı.
Yerel haberlerden devlet protokolüne uzanan geniş bir yelpaze bu sütunlarda görülmekteydi. Örneğin ilk sayılarda Kırım müftüsünün Moskova’daki taç giyme törenine katıldığına dair haber, gazetenin güncel ve siyasi gündemi izlediğini göstermekteydi. Dâhiliye ve Hariciye sütunları ise imparatorluk içi ve dışı gelişmeleri derli toplu sunmayı hedefliyordu.
Okur yazıları için ayrılan bu köşelerde, ad gizleme veya sadece baş harfleri kullanma imkânı tanındı. Tercüman kelime başına ücret ödeyerek okurunu muhabire dönüştüren etkileşimli bir ağ kurdu. “Mektuplar” köşesi, gazetenin ulaştığı her yerdeki hadiselerin yerinden aktarılmasını sağladı; böylece tek yönlü bildirim yerine karşılıklı iletişim modeli işledi.
Gazete, eğitim, kadınların eğitimi, sağlık ve yerel kalkınma gibi başlıklara sistemli biçimde yer verdi. Mesela 1892’de Taşkent Lisesi mezunu Emine Batırşina’nın “Çiçek hastalığı hakkında iki ağız söz” mektubu yayımlandı; giriş notunda onun bilgilerini halk yararına aktarma arzusunun memnuniyetle karşılandığı belirtildi.
Tercüman, biyografiler ve edebiyat metinleriyle kültürel hayatı canlı tuttu. “Ak Gül Destesi” başlığı altında Sultan Mecit Ganizade, Kayyum Nasirî, Şihabeddin Mercanî, Hasan Melikzade Zerdabî, Rızaeddin Fahrettin gibi isimlerin hayat ve faaliyetlerini tanıtan yazılar yayımlandı; vefat haberleri ve nekrolojiler ikinci bir biyografi türünü oluşturdu. Tiyatro ise ağırlıkla haber olarak yer aldı. Özellikle Mirza Fethali Ahundzade'nin eserlerinin çeşitli şehirlerde sahnelenişi sıkça bildirildi. Tercüman’ın edebî tercihlerinde şiire de seçici biçimde yer verildi. Örneğin Vladikafkazlı İmam Muhammed Sadık Efendi’nin iki şiiri “Edebiyat” başlığı altında yayımlandı.
Tercüman, Rusya içi ve dışındaki basın faaliyetlerini yakından izledi; yeni çıkan gazeteler, dergiler ve sansür rejimine dair haber/yorumlar düzenli olarak verildi.
Tercüman, "basit, alelade haberler"e ve "eğlencelik romanlar”a yer vermemeyi tercih etti. En küçük yerel gelişmeden (bir usûl-i cedit mektebinin açılışı, küçük bir müsamere, bir talebenin mezuniyeti) millî kültür gündemine katkı çıkaran bir anlayış benimsedi. Böylece sütunlar, “başmakaleden ilana” kadar Türklük ve İslâm konularıyla çerçevelendi.
Okur Kitlesi, Tiraj ve Coğrafi Dolaşım
Tercüman’ın ilk yıllarında abone bulmak güçtü. Gaspıralı, Kafkasya ve İdil-Ural’ı bizzat dolaşarak gazeteyi tanıttı ve bir abonelik ağı kurdu. Zamanla yalnız Çarlık Rusyası’nda değil Türkiye, İran, Balkan ülkeleri ve Doğu Türkistan’da da düzenli okur edindi.
Gazetenin kendi verilerine dayanan erken tiraj ve dağılım tablosu, okur profilini somutlaştırdı. İlk çıktığında 320 alıcı, 1884’te 406, 1885’te 1000’i aşan bir satış oldu. Alıcıların 300’ü Kırımlı, 300’ü Astrahan, Samara, Saratof, Orenburg, Ufa, Kazan ve Perm Müslümanları; 150’si Dağıstanlı, 50’si Sibirya Müslümanları, 200’ü Orta Asya ve Türkistan’dandı. Okur kitlesi âlimler, tüccarlar, mirzalar, köylüler gibi geniş bir toplumsal çeşitliliğe sahipti.
1910 yılı için Tercüman’ın tirajı 1500'dü. Bu, gazetenin bölgesel bir girişimden Türk dünyasına yayılan istikrarlı bir mecraya dönüştüğünü göstermektedir.
Tercüman’ın dolaşımı Kahire’den Kaşgar’a, Kazan’dan Hindistan’a uzanan geniş bir şeride yayılmış, ayrıca Osmanlı'da da düzenli olarak takip edilmiştir. Tercüman, Taşkent, Semerkant, Buhara gibi Türkistan şehirlerinde; Osmanlı Türkiyesi, İran, Afganistan, Suriye, Mısır, Hindistan, Romanya gibi ülkelerde okunmuştur. Bu ölçekte bir dolaşım, dönemin Türk basınında nadir görülmektedir.
Gaspıralı’nın seyahatleri dolaşım ağını güçlendirmiştir. Kazan’dan Litvanya’ya, Türkistan’ın pek çok şehrinden Kafkasya’ya, Batum-Tiflis-Gence-Bakü hattına kadar sahada kurduğu temaslar, hem okur tabanını genişletmiş hem de yerel haberlerin merkeze akmasını sağlamıştır.
Tercüman, okurunu muhabire dönüştüren yöntemiyle dolaşımını bilgi akışına çevirmiştir. “Mektuplar” bölümü okur haberlerine ayrılmış; talep hâlinde isim gizlenmiş veya baş harfler kullanılmıştır. Gönderilere kelime başına ücret ödenerek sürdürülebilir bir muhabirlik ağı kurulmuştur. Bu sayede gazetenin ulaştığı her coğrafya, aynı zamanda "yerinden haber kaynağı" olmuştur.
Tercüman Gazetesi’nin Osmanlı’daki Durumu
Tercüman, yayımlandığı ilk yıllardan itibaren Osmanlı ülkesinde düzenli olarak takip edilen bir gazete olmuştur. Böylelikle Rusya Türklerinin sesi, İstanbul başta olmak üzere Osmanlı merkezlerine taşınmıştır.
Tercüman, Osmanlı’daki gazeteleri yakından izleyen ve onlara düzenli atıf yapan bir yayın çizgisi benimsemiştir. Özellikle Tercüman-ı Hakikat başta olmak üzere birçok Osmanlı gazete ve dergisinin içerikleri, Tercüman’da takip edilmiştir. Gazete, ilk yıllarında “Maişet ve Edebiyat-ı Osmanî” başlıklı seri yazılar yayımlayarak Osmanlı’daki neşriyat ürünlerini okuruna tanıtmıştır. Bu yazılarda Osmanlı’da Avrupa edebiyatından yapılan tercümeler, tarih ve edebiyat kitapları, gazeteler ve seyahatnameler gibi türler sistemli biçimde özetlenmiştir. Ayrıca Şemsettin Sami, Namık Kemal, Ahmed Midhat Efendi gibi isimler Tercüman sayfalarında Osmanlı edebiyatının temsilcileri olarak tanıtılmıştır. Hatta Gaspıralı’nın Ahmed Midhat’ı konu alan “Bahadır” hikâyesi 1886’da Tercüman’da tefrika edilmiştir.
Bu karşılıklı izlemenin somut kanıtları, Tercüman fihristinde ardışık biçimde görünür. “Maişet ve Edebiyat-ı Osmanî” serisinin 1884 tarihli bölümlerinde (Sayı 41 ve 44) Osmanlı’da yayımlanan gazeteler ve edebî yayınlar ayrı ayrı ele alınmıştır.
Tercüman, Osmanlı basın ortamını yalnız izlemekle kalmaz; İstanbul mahreçli haber ve yorumlara da yer verir. 1892’de “Seyyah” imzasıyla yayımlanan bir metin, Alman siyasetçisi August Bebel vesilesiyle Avrupa’daki basın siyaset ilişkilerini tartışırken, İstanbul’daki bir gazetenin diplomatik tepki üzerine kapatılması örneğini aktarır. Bu tür haberler, Osmanlı’daki basın ikliminin Tercüman’da dolaylı ve mukayeseli bir dille işlendiğini gösterir.
Osmanlı ülkesinde okunuyor olması, Tercüman’ın Rusya Türklerinin meselelerini Osmanlı kamuoyuna duyurma işlevini güçlendirmiştir. Bu yönüyle gazete, iki imparatorluk coğrafyası arasında bilgi ve fikir akışı sağlayan bir köprü görevi görmüştür. Ancak Rusya’daki baskı koşulları, bazı konularda Tercüman’ın gerçekleri tam açıklıkla yazmasını sınırlamıştır. Yine de bu sınırlı ortamda bile Tercüman’ın Osmanlı’da görülmesi ve okunması, sınır aşan bir kamusal alanın oluşmasına hizmet etmiştir.
Tercüman Gazetesi’nin Kafkasya'daki Durumu
İsmail Gaspıralı’nın Kafkasya ve özellikle Azerbaycan çevreleriyle bağı, Tercüman’dan önce başlamıştır. İlk matbuat faaliyetlerini Tiflis’te Celal ve Sait Ünsizade kardeşlerin desteğiyle yürütmüştür. Tercüman yayıma geçtikten sonra da bu bağ sürer. Kafkasya’dan pek çok aydın, gazete sayfalarında yazı yazar, bir kısmı muhabirlik yapar. Bu nedenle Tercüman, Kafkasya’daki (Azerbaycan dâhil) erken modernleşme hamlelerini izlemede ilk elden kaynak niteliğindedir.
Gaspıralı’nın sahaya inen çalışma tarzı bu ilişkileri güçlendirmiştir. Batum–Tiflis–Gence–Bakü hattında ziyaretler yaparak fikrî temaslarını derinleştirmiş ve izlenimlerini Tercüman’da işlemiştir.
Tercüman’ın 1912’ye gelindiğinde Bakü, Nüha (Şeki), Revan, Tiflis gibi Güney Kafkas şehirlerinde düzenli okurları vardır; bu ağ, Osmanlı ve İran’la birlikte Azerbaycan sahasını Tercüman’ın doğal dolaşım haritasına dâhil eder.
Azerbaycan edebî hayatı Tercüman’da sistematik bir çerçevede takip edilmiştir. “Tercüman’daki Edebî Azerbaycan” başlığı altında Tiyatro, Şiir, Biyografi bölümleri yer alır; burada Mirza Fethali Ahundzâde’nin eserlerinin sahnelenişi ve etkisi, şiirdeki yeni fikirler ve geniş bir biyografi dizisi öne çıkar. Biyografi ve haberlerde Hasan Melikzade Zerdabî, Abbasgulu Ağa Bakıhanlı, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali, Ali Merdan Bey Topçubaşı, Neriman Nerimanov, Necef Bey Vezirof, Hacı Zeynelabidin Tağıyev, Molla Abdürrahim Talıbov gibi isimler görünür kılınmıştır.
Tercüman’ın İran Azerbaycan’ıyla bağlantısı da izlenir. Tebriz’de abonelerinin bulunduğu, ayrıca Molla Abdürrahim Talıbov gibi aydınların eser ve faaliyetlerinin gazetede tanıtıldığı kaydedilmiştir.
Azerbaycan basınıyla Tercüman arasında canlı bir diyalog ve zaman zaman polemik vardır. 1903’te Bakü merkezli Şark-ı Rus gazetesiyle alfabe ve çeşitli meseleler üzerine karşılıklı yazılar yayımlanır; “Tercüman ve Şark-ı Rus Münakaşası/Kavgası” başlıklı kayıtlar bu tartışmayı ayrıntısıyla belgelendirmektedir.
Tercüman Gazetesi’nin Türk Dünyası Açısından Önemi
Tercüman, Türk topluluklarının sesi olmayı hedefleyen ilk süreli yayınlardan biri olarak İstanbul’dan Kafkasya ve Orta Asya’ya kadar yenilikçi fikirleri taşımıştır. Türk topluluklarının birbirinden haberdar olmasına ve ortak bir duygu ve düşünce zemini etrafında birleşmesine doğrudan katkı sağlamıştır. Bu yönüyle Türk dünyasında erken bir kamu diplomasisi örneği ve stratejik iletişim modeli olarak değerlendirilmektedir.
İsmail Gaspıralı'nın Türk dünyasında “Dilde, fikirde, işte birlik” ülküsünü somutlaştırmıştır. Gaspıralı’nın ortak Türkçe vurgusu, Tercüman’ın sade, herkesçe anlaşılır yazı diliyle yayımlanmasını sağlamış ve Türk dünyasında lehçe şive farklılıklarını aşan bir iletişim zemini kurulmuştur.
Modernleşme ve Ceditçilik için taşıyıcı araç olmuştur. Gazete, yeni usul eğitim (usûl-i savtiyye), programlı maarifçilik, kadınların eğitimi ve toplumsal terakki başlıklarını ısrarla gündemde tutarak Ceditçi hareketin yayılmasında merkezî rol oynamıştır. Bahçesaray’daki örnek mektep ve öğretmen yetiştirme pratiği üzerinden farklı bölgelere “maarif kıvılcımlarının sıçraması” Tercüman’ın görünür etkilerindendir.
Tercüman, Türklük ve İslam ortak paydasında eğitici bir kamuoyu inşa etmiştir. Tercüman, “basit eğlenceliklere” alan açmayan, başmakaleden ilana kadar millî ve kültürel meseleleri önceleyen bir yayıncılık yürütmüştür. Bu seçici ve öğretici çizgi, Türk dünyasında kalıcı iz bırakan bir referans basın rolü oluşturmuştur.
Ansiklopedik bir hafıza üretmiştir. Tercüman sayfaları, yalnız Kafkasya Türklerinin değil Osmanlı Türklerinin de edebî, fikrî ve toplumsal hayatına dair birinci elden bilgiler içererek bugün dahi başvurulan kaynak gazete kimliği kazanmıştır.
Tercüman; ortak dil ülküsünü hayata geçiren, Ceditçi modernleşmenin taşıyıcısı olan, okur-muhabir ağıyla sınırları aşan bir kamusal dolaşım ağı kuran ve Türk dünyasında kamu diplomasisinin öncül örneğini veren merkezî bir basın kurumudur.