Toplum Sözleşmesi, 18. yüzyıl Aydınlanma dönemi düşünürlerinden Jean-Jacques Rousseau tarafından kaleme alınmıştır. İlk olarak 1762 yılında yayımlanan eser, siyaset felsefesi alanında birey ile toplum arasındaki ilişkiyi kuramsal temelde incelemektedir. Fransızcadan Türkçeye Vedat Günyol tarafından çevrilmiş olan eser, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından 2019 yılında yayımlanmıştır. Eser, toplum düzeninin meşruiyetini, halk iradesini ve egemenliğin doğasını kuramsal çerçevede ele alır.
Konu
Kitap, insanların doğa durumundan çıkıp organize bir toplumsal yapıya geçişlerini kuramsal olarak açıklamayı amaçlamaktadır. Doğa durumu, Rousseau’ya göre bireylerin özgür, eşit ancak güvencesiz bir biçimde yaşadığı varsayımsal bir başlangıç halidir. Bu durumdan çıkışın gerekliliği, mülkiyetin ortaya çıkması, nüfusun artması ve toplumsal çatışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte bireylerin ortak bir düzene olan ihtiyacıyla ilişkilendirilir.
Rousseau, bu geçişin yalnızca fiziksel bir örgütlenme değil, aynı zamanda ahlaki ve siyasi bir yeniden kuruluş olduğunu belirtir. Ona göre bireyler, hak ve özgürlüklerinden tamamen feragat etmeden, bir sözleşme aracılığıyla kendilerini bir “kolektif bütün”e, yani topluma dahil ederler. Bu sözleşme sayesinde birey, doğa durumundaki bağımsızlığını yitirir gibi görünse de, bu sefer ortak iradenin parçası olarak daha üst düzeyde bir özgürlüğe ulaşır.
Toplum sözleşmesinin temel ilkesi, egemenliğin halkta olması ve bu egemenliğin asla devredilemeyeceğidir. Rousseau, meşru bir siyasi düzenin ancak halkın ortak iradesine dayandığı sürece ayakta kalabileceğini savunur. Bu ortak irade, “genel irade” (volonté générale) olarak tanımlanır ve bireysel arzuların ötesinde, toplumun ortak iyiliğini gözeten bir kolektif bilinçtir.
Eserde, bu kuramsal yapı çeşitli başlıklar altında sistematik biçimde işlenir. Egemenliğin devredilmezliği, genel iradeye dayalı yasa yapımı, bireyin hem yasa koyucu hem yasa uyan konumda olması, temsilî yönetim biçimlerinin sınırlılıkları ve hükümetin genel iradeyi uygulamakla görevli bir araç olması gibi unsurlar kitapta detaylı şekilde analiz edilir.
Rousseau, yönetimin meşruiyetini sadece anayasal düzenlemelerden değil, halkın doğrudan katılımına dayanan bir yapının varlığından türetir. Bu bağlamda, bireyin özgürlüğü ile toplumsal düzen arasındaki denge, hukuki ve siyasi araçlarla değil; ahlaki ve felsefi bir toplumsal bilinçle kurulmalıdır. Kitap boyunca bu bilinç, “toplum sözleşmesi”nin özü olarak sunulur.
Temalar
Genel İrade (Volonté Générale)
Rousseau, toplumun ortak çıkarlarını temsil eden bir “genel irade” kavramı ortaya koyar. Bu irade, bireysel çıkarların ötesinde toplumsal bütünlüğü sağlar ve yasaların kaynağı olarak kabul edilir. Egemenlik bu genel irade aracılığıyla işlerlik kazanır.
Egemenliğin Devredilmezliği
Eserde egemenliğin halkta bulunduğu ve bu egemenliğin hiçbir biçimde temsilci ya da kurumlara devredilemeyeceği savunulur. Rousseau’ya göre egemenlik, halkın doğrudan iradesiyle uygulanmalıdır.
Özgürlük ve Toplumsal Sözleşme
Bireyin doğa durumundaki özgürlüğünü kaybetmeden topluma katılması, özgürlük kavramının yeniden tanımlanmasını gerektirir. Rousseau, gerçek özgürlüğün kişinin kendisinin koyduğu yasalara uyması olduğunu belirtir.
Hukuk ve Meşruiyet
Toplumda düzenin sağlanabilmesi için yasaların genel iradeye uygun olması gerektiği vurgulanır. Bu bağlamda yasa koyucunun görevi, halkın genel iradesini yasalara dönüştürmektir. Yasaların meşruiyeti halkın onayına bağlıdır.
Devlet Biçimleri ve Hükümet
Eserde cumhuriyet, monarşi ve aristokrasi gibi çeşitli yönetim biçimleri karşılaştırılır; hükümetin genel iradeyi uygulamakla yükümlü olduğu ifade edilir. Hükümet, egemenliğe sahip değil; onun bir aracı olarak tanımlanır.


