Toplumdilbilim, dil ile toplum arasındaki karmaşık ve çift yönlü ilişkileri, dilin toplumsal bağlamdaki kullanımını ve bu kullanımın yol açtığı değişkenlikleri inceleyen disiplinlerarası bir bilim dalıdır. Dilbilimin bir alt dalı olarak kabul edilmekle birlikte, inceleme alanı ve yöntemleri açısından sosyoloji, antropoloji ve budunbilim gibi sosyal bilimlerle de yakın bir temas içindedir. Temel amacı, dil olgularıyla toplumsal olgular arasındaki karşılıklı etkileşimi, eşdeğişirliği ve bu olgular arasındaki neden-sonuç ilişkilerini saptamaktır. Amerikalı dilbilimci Joshua Fishman'ın formüle ettiği "Kim, kiminle, hangi dilin hangi değişkeliğini, ne zaman, nerede, ne hakkında ve hangi niyetle konuşur?" sorusu, alanın temel araştırma çerçevesini özetler niteliktedir.
Dilin Toplumsal Kırılması (Yapay zeka ile oluşturulmuştur)
Tarihsel Gelişim
"Toplumdilbilim" (sociolinguistics) terimi, ilk olarak 1952 yılında Haver C. Currie'nin bir makalesinde kullanılmıştır. Ancak dil-toplum ilişkisine yönelik ilgi daha eskiye dayanır; 1920'lerde Almanya'da "dil sosyolojisi" ve Sovyetler Birliği'nde "sosyal dilbilim" gibi kavramlar mevcuttu. Modern toplumdilbilimin akademik bir disiplin olarak kimlik kazanması ise II. Dünya Savaşı sonrasına denk gelir ve 1953 yılı alanın başlangıcı olarak görülür. Disiplin, 1965-1970 yılları arasında dilbilimin bağımsız bir alt alanı olarak gelişimini sürdürmüştür.
Kuramsal Yaklaşımlar
Toplumdilbilim, dil ve toplumsal yapı arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere çeşitli kuramsal çerçeveler geliştirmiştir. Bu kuramlardan ikisi, alandaki temel yaklaşımları temsil etmektedir.
Eksiklik Kuramı (Deficit Hypothesis)
İngiliz sosyolog Basil Bernstein tarafından 1958'de ortaya atılan Eksiklik Kuramı, modern toplumdilbilimin gelişiminde bir çıkış noktası oluşturmuştur. Bernstein, kuramında sosyal tabakalar ile dil kullanımı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu savunur. Bu kurama göre, sosyo-ekonomik tabakalar farklı dilsel davranışlara ve kodlara yol açar. Bernstein, bu kodları iki ana kategoriye ayırır:
- Daralmış Kod (Restricted Code): Daha çok alt ve işçi sınıfının dil kullanımıyla ilişkilendirilir. Bu kod, daha basit ve kısa cümleler, sınırlı bir kelime hazinesi, basmakalıp ifadeler ve daha az karmaşık dilbilgisel yapılarla karakterize edilir.
- Genişlemiş Kod (Elaborated Code): Orta sınıfın dil kullanımıyla ilişkilendirilir. Bu kod, karmaşık cümle yapıları, zengin ve çeşitli kelime hazinesi, mantıksal bağlantıları ifade eden bağlaçların sık kullanımı gibi özellikler gösterir.
Bernstein'a göre, daralmış koda sahip bireyler "eksik bir dilsel yetenek" sergilerler ve bu durum, eğitim ve meslek hayatında başarısızlıklara yol açabilir. Bu yaklaşım, orta sınıfın dil kullanımını bir norm olarak kabul ettiği ve alt sınıfın dilini "yetersiz" olarak nitelendirdiği için eleştirilmiştir.
Ayrılık Kuramı (Difference Hypothesis)
Amerikalı dilbilimci William Labov, Bernstein'ın Eksiklik Kuramı'na bir eleştiri olarak Ayrılık Kuramı'nı geliştirmiştir. Labov, alt tabakaya mensup bireylerin dil kullanımının bir "eksiklik" değil, bir "ayrılık" olduğunu savunur. Bu kurama göre, farklı sosyal grupların dil kullanım biçimleri, ifade olanakları açısından birbirine üstün ya da eksik değildir; hepsi kendi içinde tutarlı, mantıksal ve işlevseldir. Dolayısıyla, bir dil türü diğerinden daha "iyi" veya "kötü" olarak değerlendirilemez, yalnızca farklıdır. Labov'un bu yaklaşımı, toplumdilbilimde dilsel çeşitliliğe yönelik daha tarafsız bir bakış açısı getirmiş ve dildeki değişkenlik olgusunun sistematik bir şekilde incelenmesinin önünü açmıştır.
Temel Kavramlar ve İnceleme Alanları
Toplumdilbilim, dilin toplumsal bağlamdaki çeşitliliğini ve işlevlerini anlamak için bir dizi temel kavram ve inceleme alanı üzerinde durur.
Dilde Değişkenlik ve Dil Türleri
Hiçbir dil homojen bir yapıya sahip değildir; zaman, coğrafya ve toplumsal yapı gibi etkenlere bağlı olarak sürekli bir değişkenlik gösterir. Bireylerin yaşı, cinsiyeti, etnik kökeni, eğitim düzeyi ve mesleği gibi faktörler de dil kullanımını biçimlendirir. Bu değişkenlik, seslerin farklı telaffuz edilmesinden (makina / makine örneğindeki gibi), kelime seçimine veya farklı dil türlerinin kullanımına kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Toplumdilbilim, bu değişkenliğin rastgele olmadığını, belirli kurallara bağlı olduğunu ve gruplara özgü bir nitelik taşıdığını ortaya koyar. Dildeki bu çeşitlilik, "dil türleri" (İng. variety) başlığı altında sınıflandırılır:
- Bölgesel Dil Türleri (Lehçe ve Ağız): Dilin coğrafi bölgelere göre gösterdiği farklılıklardır. Bu farklılıklar söyleyiş (aksan), kelime dağarcığı ve sözdizimi düzeyinde ortaya çıkar. Yazılı geleneği olan bölgesel biçimlere genellikle lehçe (İng. dialect), yazılı geleneği olmayan ve daha küçük bölgelere özgü olanlara ise ağız (İng. patois) denir.
- Toplumsal Dil Türleri (Sosyolekt): Dilin toplum içindeki farklı sosyal katmanlar, etnik gruplar veya dinî topluluklar tarafından kullanılan biçimleridir. Bireyin mesleği, eğitimi, geliri gibi etkenler kullandığı sosyolekti etkiler.
- İşlevsel Dil Türleri (Deyiş Biçimleri ve Özel Diller): Dilin belirli amaçlar veya durumlar için farklılaşmasıdır. Bu kategori ikiye ayrılır:
Deyiş Biçimleri (Stil): Konuşmacının içinde bulunduğu durumun resmîyet düzeyine (törensel, resmî, samimi vb.) bağlı olarak dil kullanımını değiştirmesidir.
Özel Diller (Register): Doktorlar, hukukçular, bankacılar gibi belirli meslek veya ilgi gruplarının kullandığı özel kelime dağarcığı ve ifadelerden oluşan dil türüdür.
- Ölçünlü Dil (Standart Dil): Genellikle bir ülkenin siyasi ve kültürel merkezinin prestijli lehçesine dayanan ve resmî dil olarak kabul edilen dil türüdür. Eğitim, medya ve devlet kurumlarında kullanılır ve birleştirici bir işlev görür.
Tartışmalı Bir Kavram: Dil ve Lehçe Ayrımı
Toplumdilbilimde sıkça ele alınan konulardan biri, "dil" ve "lehçe" terimleri arasındaki ayrımın neye göre yapıldığıdır. Dilbilimsel olarak bu iki terimi birbirinden ayırmak çoğu zaman güçtür ve bu belirsizlik toplumsal ve siyasi faktörlerden etkilenir.
Yaygın olarak kullanılan ölçüt karşılıklı anlaşılabilirlik ilkesidir. Bu ilkeye göre, iki farklı dil türünü konuşan bireyler birbirlerini anlayabiliyorsa, bu türler aynı dilin lehçeleridir; eğer anlaşamıyorlarsa, bunlar iki ayrı dildir. Ancak bu ölçüt her zaman geçerli değildir:
- İsveççe, Danca ve Norveççe siyasi olarak ayrı diller kabul edilmelerine rağmen bu dilleri konuşanlar birbirlerini büyük ölçüde anlayabilirler.
- Buna karşılık, Çincenin lehçeleri olarak adlandırılan Mandarin, Kantonca gibi türleri konuşanlar arasında karşılıklı anlaşılabilirlik yoktur.
Bu durum, dil ve lehçe ayrımının salt dilbilimsel bir olgu olmadığını, siyasi ve kültürel etkenlerin de bu tanımlamada rol oynadığını göstermektedir.
Cinsiyet ve Dil
Kadın ve erkeklerin dil kullanımları arasındaki farklılıklar, toplumdilbilimin önemli bir inceleme alanıdır. Bu alandaki çalışmalar, Otto Jespersen gibi erken dönem araştırmacıların gözlemleriyle başlamış, 1970'lerde Robin Lakoff ve Senta Trömel-Plötz gibi isimlerin öncülüğünde feminist dilbilim çalışmalarıyla ivme kazanmıştır. Zamanla bu alandaki yaklaşımlar, farklı kuramsal aşamalardan geçmiştir:
- Eksiklik Görüşü (1980'e kadar): Robin Lakoff gibi araştırmacılar tarafından temsil edilen bu ilk aşamada, kadınların dil kullanımının onların toplumdaki güçsüz konumlarının bir yansıması olduğu savunulmuştur. Bu görüşe göre kadınların dili, erkeklerin diline kıyasla "yetersiz" ve "zayıf" olarak görülmüştür.
- Ayrılık Görüşü (1980'ler): Senta Trömel-Plötz ve Deborah Tannen gibi isimlerle öne çıkan bu görüş, kadın ve erkeklerin farklı sosyalizasyon süreçlerinden geçerek farklı "kültürlere" ait olduklarını ve bu nedenle dillerinin eksiklik veya üstünlük ilişkisi içinde değil, sadece "farklı" olduğunu savunur.
- Yapılandırmacı Görüş (1990'lar): Bu yaklaşım, "kadın dili-erkek dili" gibi ikili ayrımları reddeder. Cinsiyetin biyolojik bir özellikten çok, sosyal olarak inşa edilen ve her durumda yeniden üretilen bir kimlik (toplumsal cinsiyet / gender) olduğunu öne sürer. Dil, bu kimliği inşa etmenin ve sergilemenin bir aracı olarak görülür.
İlk dönem çalışmalarda kadınların dil kullanımına atfedilen bazı özellikler arasında; onay alma amaçlı soru eklerini "..., değil mi?" , "belki", "sanırım" gibi yumuşatıcı ifadeleri ve "çok", "o kadar" gibi pekiştiricileri sıkça kullanmaları; ölçünlü dilbilgisi kurallarına daha sadık kalmaları ve argo veya küfürden kaçınmaları gibi gözlemler yer almaktadır.
Uygulama Alanları
Toplumdilbilimsel araştırmaların bulguları, çeşitli pratik alanlarda uygulama bulur.
Dil Planlaması ve Politikaları
Bir devletin, siyasi sınırları içindeki dillerin veya dil değişkelerinin kullanımını düzenlemek amacıyla yürüttüğü faaliyetler dil planlaması olarak adlandırılır. Bu süreç, genellikle bir dilin statüsünü ve yapısını bilinçli olarak etkileme çabasıdır ve bir ölçünlü dilin oluşturulması sürecini kapsar. Einar Haugen'in modeline göre bu süreç dört temel aşamadan oluşur:
- Seçim (Selection): Toplumdaki dil türlerinden birinin (genellikle siyasi veya kültürel olarak prestijli olanın) ölçünlü dilin temeli olarak seçilmesidir. Türkiye'de bu seçim, İstanbul ağzı olmuştur.
- Kodlama (Codification): Seçilen dil türünün dilbilgisi kurallarının ve söz varlığının sözlükler, yazım kılavuzları gibi araçlarla sabitlenmesidir. Bu aşama, yazı sisteminin belirlenmesi (yazılandırma), dilbilgisi normlarının oluşturulması (dilbilgileştirme) ve söz varlığının belirlenmesini (sözcüklendirme) içerir. Türkiye'de Harf Devrimi (1928) ve Türk Dil Kurumu'nun çalışmaları bu aşamanın somut adımlarıdır.
- Yerleştirme (Implementation): Kodlanan ölçünlü dilin devlet işleri, eğitim sistemi, basın-yayın gibi alanlarda kullanılarak yaygınlaştırılmasıdır.
- Seçkinleştirme/Genişletme (Elaboration): Dilin modern dünyanın ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yeni terimler üretilmesi ve her alanda kendini eksiksiz ifade edebilecek bir yapıya kavuşturulmasıdır.
Edebiyat Çözümlemesi
Edebî eserler, özellikle romanlar, yazıldıkları dönemin toplumunu ve dilini yansıtan önemli kaynaklardır. Yazarlar, karakterlerini daha gerçekçi kılmak için farklı bölgesel ve toplumsal dil türlerini kullanırlar. Bu nedenle edebî metinler, geçmiş dönemlerdeki dil kullanımları, kaybolmaya yüz tutmuş ağızlar ve toplumsal grupların dilsel özellikleri hakkında toplumdilbilimsel analizler için zengin bir veri sunar. Yaşar Kemal'in Teneke romanı, bu yaklaşımın uygulanabileceği bir örnektir. Romanda Kaymakam gibi karakterlerin ölçünlü türü, köylülerin Çukurova ağzını, çeltik ağalarının ise kendi çıkar gruplarına özgü işlevsel dili kullanması, dildeki toplumsal çeşitliliği somutlaştırır. Murtaza Ağa karakterinin, amacına ve ruh haline göre Kaymakam'a yönelik hitaplarını "gözel oğlum"dan "it oğlu it"e değiştirmesi, dil kullanımının toplumsal bağlamla ne kadar iç içe olduğunun bir göstergesidir.
Kamu Alanında Dil Kullanımı
Kamu görevlilerinin, devletin temsilcileri olarak ölçünlü dili etkili bir şekilde kullanma yükümlülüğü vardır. Bununla birlikte, farklı sosyal ve kültürel geçmişlere sahip yurttaşlarla sağlıklı iletişim kurabilmek için duruma uygun dil türlerini kullanma, yani kod değiştirme (İng. code-switching) becerisine sahip olmaları gerekir. Kamu hizmetlerinde dilin doğru ve etkili kullanımı, devlet-yurttaş ilişkilerinin sağlıklı yürümesi ve olası iletişim kazalarının önlenmesi açısından önemli bir rol oynar.