Bir çağ vardı, insanların tanrılarla konuştuğu, kaderin yıldızlara yazıldığı ve her şeyin bir efsaneye dönüştüğü…
Yunan mitolojisi, yalnızca tanrıların öyküsü değil; aynı zamanda insanın tutkularının, korkularının, zaaflarının ve umutlarının hikâyesiydi.. Her taşın altında bir sır, her ağacın gölgesinde bir tanrı saklıydı.. Antik Yunan, görünenin ardında bir anlam arayanların yurdu oldu hep.
Düşün bir kez:
Gökyüzü tanrılarla dolu, denizler ölümlülerin duasıyla dalgalı, rüzgarlar kehanet fısıldıyor.Peki yaratılış neyle başlayıp neyle sona eriyor?
İşte zaman,her şey Kaos’la başlıyor.
Karanlık, sessiz ve sınırsız bir boşluk. Sonra yavaşça ortaya çıkar Gaia, Toprak Ana. Onunla birlikte Uranos gelir, göğü kaplar. Ardından Titanlar, devler, tanrılar… Ve mücadele başlar. Her yeni düzen, eskisini yerinden eder. Tanrıların bile sonsuza dek tahtta kalamadığı bir evren burası.Bu evren büyük savaşların ve oyunların döndüğü gizemli bir tiyatro sahnesi...
Zeus yıldırımı savurur ama kalbi sık sık aşkla yanar. Athena stratejiyle savaşır, ama merhameti de elden bırakmaz. Dionysos coşkunun ve çılgınlığın tanrısıdır; o eğlenirken bile ruhlar arınır.
Bazı kahramanlar yarı tanrıdır; Herakles, gücüyle sınanır. Perseus, bir başla değil, zekâsıyla canavarları yener. Bazıları tamamen insandır ama tanrılarla yarışır: Odysseus, zekânın; Antigone, vicdanın sesi olur. Yunan mitleri, yalnızca kudreti değil, insan ruhunun çatışmalarını da anlatır.Her tanrı, bir duygunun vücut bulmuş halidir. Ve her hikâye, insana dair bir şey fısıldar.
Ve kehanetler…
Bu evrende kehanetten kaçılmaz. Kaçmaya çalıştıkça kehanet seni bulur. Oidipus, kaderinden kaçmak isterken onu elleriyle örer. Tanrılar bazen açık konuşur ama anlaması insana kalır. Örgülerin düğümünü açmak her zaman kolay değildir. Bu yüzden sorular cevaptan daha büyük olur.
Yunan mitolojisinin en etkileyici yanı, tanrıların bile kusurlu oluşudur. Onlar mükemmel değil, insana benzerdir.
Çünkü bu mitler, mükemmellikten değil, arayıştan doğar. Bilgeliğin, aşkın, intikamın, pişmanlığın, büyünün peşindeki öykülerdir.
Ve evet… Tanrılar Olimpos’ta oturur ama hikâyeleri bugün bile dünyaya yayılmıştır.
Bir tiyatro sahnesinde, bir şiirin dizelerinde, bir tablonun fırça izlerinde onların sesi yankılanır. Çünkü bu mitoloji geçmişe ait değil; her dönemde yeniden doğan bir canlılıkla bizimledir.Her canlandığında ve aklın sınırlarını zorladığında ,zihnin köşelerinden dökülür sorular.
Kendi hayatımızın kahramanı mıyız? Yoksa bir tanrının oyunundaki piyon muyuz? Mitler cevap vermeyebilir, ama sormayı öğretir.
İşte bu yüzden bu evren hâlâ konuşulur. Çünkü her maske ardında bir yüz, her efsane ardında bir gerçek gizlidir.