Türk mutfağı, Türkiye'ye özgü yiyecek ve içecekleri, bunların hazırlanma, pişirilme ve saklanma yöntemlerini, bu işlemler için gerekli araç-gereç ve teknikleri, yemek yeme alışkanlıklarını ve mutfak etrafında gelişen tüm uygulamaları ve inanışları kapsayan kültürel bir yapıdır. Tarihî süreçler, coğrafi koşullar, farklı kültürlerle etkileşim ve ekoloji ile ekonomik yapı gibi pek çok faktörün etkisiyle şekillenmiş ve zenginleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda, Fransız ve Çin mutfaklarıyla birlikte dünyanın önde gelen mutfaklarından biri olarak kabul edilmektedir.
Tarihsel Gelişim
Türk mutfak kültürünün tarihsel evrimi, Orta Asya'dan başlayarak Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini kapsayan geniş bir zaman dilimine yayılır.
İslamiyet Öncesi Orta Asya Türk Mutfağı
Orta Asya'nın göçebe kültüründe şekillenen ilk Türk mutfağı, temel olarak hayvansal ürünlere dayanmaktaydı. Koyun ve at eti ile bu hayvanların sütünden elde edilen ürünler başlıca besin kaynaklarıydı. Kırgızlar ayrıca tavşan ve geyik gibi av hayvanlarını da tüketmişlerdir. Etin uzun süre saklanabilmesi için konserveleme, kurutma (pastırma), kavurma ve fermantasyon (sucuk) gibi yöntemler erken dönemlerde geliştirilmiştir. Sakatatlar da tandırda veya ateş üzerinde pişirilerek tüketilmiştir.
Süt ve süt ürünleri büyük önem taşımıştır; özellikle kısrak sütünden yapılan, hafif alkollü fermente bir içecek olan kımız, eski Türklerin tercih ettiği içecekler arasındaydı. Yoğurt, ayran, kefir, çökelek, tereyağı ve kışın kullanılmak üzere kurutulan yoğurt (kurut) da yaygın olarak üretilmiştir. Yoğurt ve tahılların fermantasyonuyla yapılan tarhananın da Türkler tarafından geliştirildiği kabul edilir.
Tahıl kullanımı, göçebe yaşam nedeniyle sınırlı olsa da yerleşik hayata geçen Uygurlar gibi gruplar tarım ürünlerini daha fazla kullanmıştır. Arpa, buğday, yulaf ve darı ekilmiş; buğdaydan yarma (dövme) ve bulgur elde edilmiştir. Ekmek çeşitleri arasında somun, bazlama ve yufka (yuga, yuvga, yupka) bulunmaktaydı. Uygurların Çinlilerden öğrendiği düşünülen mantı, bu dönemin önemli yemeklerindendir. Çorbalar arasında topık sünğük (paça çorbası), tarhana çorbası, yoğurtlu çorba ve umaç (oğmaç) çorbası bulunuyordu.
İçecekler arasında kımızın yanı sıra darıdan yapılan boza, üzümden yapılan şarap, Hunların bal şarabı (medus) ve arpa içkisi (camum), buğday ve darıdan yapılan begni ve yoğurdun meyveyle tatlandırılmasıyla üretilen alkolsüz Io içeceği bulunmaktaydı. Domuz eti, göçebe hayata uygun olmaması veya kültürel/dinî sebeplerle tüketilmemiştir.
Mutfak araç gereçleri arasında Kaşgarlı Mahmud'un Divan-u Lügat'it Türk adlı eserinde listelediği bardak, bıçak, et çengeli, ibrik, tepsi, kova, saç, şiş, havan, susak, küp, çanak, kepçe, kaşık, tekne ve deriden yapılmış çeşitli kaplar yer almaktadır.
Selçuklu Mutfağı
Selçukluların Anadolu'ya yerleşmesi ve İslamiyet'i benimsemesiyle mutfak kültürü yeni bir evreye girmiştir. Tarıma elverişli coğrafyada yerleşik hayata geçilmesiyle tarımsal gıdaların kullanımı artmıştır. Selçuklu mutfağı, göçebe yaşamın et ve süt ağırlıklı beslenme alışkanlıkları ile yerleşik yaşamın tarımsal ürünlerini birleştiren, genellikle sade bir mutfak olarak tanımlanır. Genellikle kuşluk ve akşam olmak üzere iki öğün yemek yenilirdi.
Et, özellikle koyun, keçi, kuzu ve at eti, mutfaktaki önemini korumuştur; bunun yanı sıra balık, kümes hayvanları ve av hayvanları da tüketilmiştir. Biryan (büryan) adı verilen kebaplar ve tandırda pişirilen sakatatlar yaygındı. Ekmek, Orta Asya'daki çeşitlerini (somun, bazlama, yufka) korumakla birlikte, her yemeğin yanında tüketilmeye başlanmıştır. Padişahlar için yapıldığı düşünülen arı girde (sadece buğday unundan yufka ekmeği) ve su buharıyla pişirilen çukmin adlı kurabiye şeklinde ekmekler de bu dönemde görülmüştür.
Buğdaydan yapılan yarma (dövme) ve bulgur; toyga aşı, yoğurtlu çorba, keşkek (helise) ve aşure gibi yemekler de kullanılmıştır. Buğday çorbası da yaygın olarak tüketilmiştir. Süt ürünleri arasında yoğurt, ayran, tereyağı, kefir, kurut ve çökelek üretimi devam etmiştir. İslamiyet'in etkisiyle kımız tüketimi azalmış olsa da tamamen ortadan kalkmamıştır.
Selçuklu ziyafetlerinde pilavlar, boraniler, yahniler, kebaplar, heliseler (keşkek), şerbetler, çorbalar, tutmaç, tirit, bulamaç, ekmek, sebze yemekleri ile helva ve kadayıf gibi tatlılar yenirdi. Nohut ve fasulye gibi baklagiller ile çeşitli baharatların Arap kültürüyle etkileşim sonucu Selçuklu mutfağına girdiği düşünülmektedir. Meyveler (elma, erik, üzüm, ayva) taze veya kurutularak (kak) pekmezle hoşaf yapımında kullanılmış, üzümden sirke ve şarap da üretilmiştir. Tatlandırıcı olarak genellikle pekmez ve bal kullanılmıştır. Zerde, Selçuklulardan günümüze ulaşan bir pirinç tatlısıdır.
Selçuklu sarayında aşçıbaşıların denetiminde mutfaklar ve içkicibaşıların nezaretinde şaraphaneler bulunmaktaydı. Evlerde mutfak için ayrılan bölüme "aşlık" denmiş, bu terim zamanla Arapça kökenli "matbah" (mutfak) ile yer değiştirmiştir.
Selçukluların Yemek Kültürü (TRT 2)
Osmanlı Mutfağı
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk mutfağı, en parlak ve zengin dönemini yaşamıştır. İmparatorluğun geniş coğrafyası, çok kültürlü yapısı, geleneksel Türk mutfak mirası, İslamiyet'in etkisi, Arap ve İran mutfaklarıyla etkileşim, Rum, Gürcü, Ermeni ve Musevi azınlıkların katkıları ve Anadolu'nun zengin ürün yelpazesi bu zenginliğin temelini oluşturmuştur.
Osmanlı mutfağı genel olarak saray mutfağı ve halk mutfağı olarak ikiye ayrılabilir.
- Saray Mutfağı (Matbah-ı Amire): Fatih Sultan Mehmet döneminde Topkapı Sarayı'nda kurulan Matbah-ı Amire, binlerce kişiye yemek pişiren dev bir organizasyondu. Padişahın yemekleri "kuşhane" adı verilen ayrı bir bölümde hazırlanırdı. "Helvahane" bölümünde ise reçeller, hoşaflar, şerbetler, turşular, tatlılar ve şifalı macunlar (en ünlüsü Nevruziye/mesir macunu) üretilirdi. Sarayda beslenme ve sağlık arasında yakın bir ilişki olduğuna inanılırdı. Sofra düzeni ve yemek adabı kanunlarla belirlenmişti; Fatih döneminden itibaren padişahlar yemeklerini yalnız veya haremleriyle yemeye başlamışlardır. Aşçılar; kebapçı, pilavcı, börekçi, perhizci, hoşafçı, tatlıcı gibi uzmanlık alanlarına ayrılırdı. II. Mahmud döneminde saraya bir balık mutfağı eklenmiştir.
- Halk Mutfağı: Saray mutfağı kadar gösterişli olmasa da lezzet ve çeşitlilik açısından zengin bir menüye sahipti. Halkın sofrası genellikle susamlı ekmek, koyun eti veya pastırma, pirinç çorbası veya pilavı ile çeşitli sebze ve meyvelerden oluşurdu. Yemekler yerde, sofra bezi üzerinde, genellikle elle (kaşıkla yenen çorba, hoşaf ve bazen pilav hariç) yenirdi.
Temel Gıdalar ve Yemekler
- Et: Koyun ve kuzu eti tercih edilirken, sığır eti genellikle pastırma yapımında kullanılırdı. Dana eti 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra alafranga yemeklerde kullanılmaya başlanmıştır. Tavuk eti çok tüketilirdi; hindi ise 18. yüzyıldan sonra mutfağa girmiştir. Papaz yahnisi gibi azınlık kültürlerinden geçen yemekler, şarap yerine sirke kullanılarak uyarlanmıştır. Et yemekleri genellikle kebap, yahni, külbastı ve kızartma teknikleriyle hazırlanırdı.
- Deniz Ürünleri: Erken dönemlerde çok sevilmese de İstanbul'da bol ve ucuz olması nedeniyle halk tarafından, özellikle kıtlık zamanlarında tüketilmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in balığı severek tükettiği bilinmektedir. Balık tüketimi 19. yüzyıldan itibaren Batı mutfaklarının etkisiyle artmış; lakerda, havyar, balık yumurtası ve çiroz sarayda sıkça yer almıştır.
- Sebzeler: Bamya 17. yüzyıldan itibaren saray mutfağına girmiştir. 19. yüzyılda domates, fasulye, patates, taze biber gibi Amerika kökenli sebzeler yaygınlaşmıştır. Domatesin Türk mutfağındaki geçmişi görece yenidir; önceleri yeşil olarak tüketilmiş, zamanla olgun kırmızı hâliyle yemeklerde ve salça olarak kullanılmaya başlanmıştır. Pilaki, silkme, musakka gibi sebze yemekleri de bu dönemde yerleşmiştir.
- Tahıllar ve Ekmek: Ekmek çoğunlukla buğday unundan yapılırdı; arpa unu kıtlık dönemlerinde kullanılırdı. Beyaz ekmek en sevilen türdü. Nan-ı aziz, has ekmek, fodula, francala, yufka ekmeği ve somun gibi çeşitler de tüketilirdi. Pirinç, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşmış ve pilav, hem sarayda hem de halk mutfağında önemli bir yemek olmuştur. Bulgur, pirinç ve kuskusla yapılan çok sayıda pilav çeşidi mevcuttu.
- Yağlar: Yemeklik yağ olarak genellikle sadeyağ (tereyağının arıtılmış hali) kullanılırdı. Zeytinyağı tüketimi daha azdı ve bazen kandil yakmada kullanılırdı. Susam yağı ise genellikle tatlı yapımında tercih edilirdi.
- Süt Ürünleri: Saraya bağlı mandıralardan tereyağı, süt, yoğurt ve ayran temin edilirdi. Süt; sütlaç, muhallebi, tavukgöğsü gibi tatlılarda, kaymak ise baklava ve ekmek kadayıfı gibi tatlılarda kullanılırdı. Çeşitli peynir türleri (lor, dil, çayır, Mudurnu, Karaman, kaşkaval, tulum vb.) imparatorluğun dört bir yanından İstanbul'a gelirdi.
- Tatlılar ve Şerbetler: Tatlılar, Osmanlı mutfağında et ve pilav kadar önemliydi. İslamiyet'in kabulü ve Araplarla etkileşim sonucu mutfağa girmişlerdir. Helva, hem sarayın hem de halkın ortak tatlısıydı; sarayda en ünlüsü zülbaye helvasıydı. Diğer tatlılar arasında güllaç, kadayıf, baklava (18. yüzyıldan sonra popülerleşti), lokma, lalanga, aşure, muhallebi, tavukgöğsü ve kazandibi sayılabilir. Şeker kamışı az bulunduğundan tatlandırmak için pekmez, kuru üzüm veya bal kullanılırdı. Şerbetler çeşitli meyve, bal, pekmez veya gül, nilüfer gibi hoş kokulu çiçeklerden yapılırdı.
- Çorbalar: Türk mutfağında önemli bir yere sahip olan çorba, Batı mutfaklarındaki iştah açıcı rolünün ötesinde başlı başına bir yemek olarak kabul edilirdi. Genellikle tavuk veya et suyu ile pirinç kullanılarak yapılırdı. Tarhana, bulgur, nohut, mercimek, işkembe ve kelle paça çorbaları da yaygındı. Çorbalar genellikle koruk suyu, limon, sirke veya erik suyu ile ekşitilerek tüketilirdi.
- Baharatlar: Karabiber (fülfül), pahalı olmasına rağmen en çok kullanılan baharattı. Kimyon, safran, hardal, kişniş ve tarçın da sıkça kullanılırdı. Amber ve misk gibi pahalı aromatik maddeler özel yemeklerde, tatlılarda ve macunlarda yer alırdı. Kırmızıbiber, vanilya ve yenibahar gibi Amerika kökenli baharatlar 19. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır.
19. yüzyılda Avrupa ile artan temas sonucu geleneksel mutfak kültürü farklılaşmaya başlamış, alafranga (Batı tarzı) ve alaturka (geleneksel) uygulamalar bir arada görülmüştür. Sofra adabında da değişiklikler olmuş; II. Mahmud döneminden sonra masada sandalye kullanımı ve çatal-bıçak alışkanlığı başlamıştır. Fransız mutfağının etkisi bu dönemde artmıştır.
Cumhuriyet Dönemi ve Modern Türk Mutfağı
Cumhuriyet dönemi Türk mutfağı, Osmanlı mutfak kültürünün mirasını devralmakla birlikte önemli değişimler de yaşamıştır. 20. yüzyılın başlarında geleneksel (alaturka) ve modern (alafranga) mutfak uygulamalarını içeren bir yapıya geçilmiştir. Batı etkisiyle öğün sayısı ikiden üçe (kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği) çıkmıştır. Hayvansal yağların (içyağı, kuyruk yağı) kullanımı sağlık endişeleriyle azalmış, yerini ayçiçek yağı, margarin ve zeytinyağı almıştır.
Modern Türk mutfağının oluşumunda, Türklerin Orta Asya geçmişi, İslamiyet'in kabulü ve Arap kültürüyle etkileşim, Anadolu'da hüküm sürmüş Yunan, Hitit ve İran gibi medeniyetlerin etkisi bulunmaktadır. Sentez bir özellik taşıyan modern Türk mutfağı, sağlıklı ve dengeli beslenmeye uygun ögeler barındırır; pekmez, bulgur, yoğurt, tarhana gibi kendine özgü gıda çeşitlerini içerir.
Geleneksel yiyecek ve içecekler, beslenme alışkanlıklarının günümüz şartlarına göre değişmesi nedeniyle zaman zaman yerini kaybetse de yöresel ve geleneksel gıdalara olan ilgi yeniden artmaya başlamıştır. Ancak bazı yemek ve mutfak uygulamalarının zamanla unutulduğu da görülmektedir. Unutulan bu yemek kültürünün canlandırılmasının, Türk mutfak geleneğinin gelecek nesillere aktarılmasına ve mutfağın zenginliğinin daha iyi yansıtılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Genel Özellikler
Türk mutfağının genel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
- Ana yiyecek ekmektir ve kutsal kabul edilir.
- Kebaplar, sulu yahni şeklinde et yemekleri ve hamur işleri yaygındır.
- Sebzeler genellikle etle birlikte, soğanlı ve salçalı olarak pişirilir.
- Zeytinyağı özellikle Batı Anadolu'da yaygın olarak kullanılır.
- Bulgur, çorba, sebze yemekleri ve köftelerde sıkça kullanılan, Anadolu'ya özgü bir tahıldır.
- Yemekler bazen meyve veya meyve kurusuyla tatlandırılır.
- Baharat kullanımı yaygındır; en çok kırmızıbiber ve tuz kullanılır.
- Yoğurt, sofraların önemli bir parçasıdır ve birçok yemekle birlikte veya üzerine dökülerek tüketilir.
- Tatlılarda şekerle birlikte pekmez de kullanılır.
- Yemeklerde ve tabaklarda süsleme yaygın değildir ancak son dönemlerde tabak süsleme sanatı gelişmeye başlamıştır.
- Geleneksel olarak sonradan sos servisi veya yemeklerde yoğun sos kullanımı yoktur; salça ve yiyeceklerin kendi suyu tercih edilir.
Türk Mutfağına Etki Eden Faktörler
Türk mutfak kültürünün zenginliği ve çeşitliliği üzerinde birçok faktör etkili olmuştur:
- Coğrafi Konum ve Tarımsal Yapı: Asya ve Anadolu topraklarının sunduğu ürün çeşitliliği önem arz etmektedir. Türklerin göçebe kültürden yerleşik tarım toplumuna geçişi, hayvansal ürünlerin yanı sıra tahıl ve bitkilerin kullanımını artırmıştır.
- Kültürel Etkileşimler: Tarih boyunca Çin, Arap, İran, Yunan, Hitit gibi çeşitli medeniyetlerle ve imparatorluk bünyesindeki farklı etnik ve dinî gruplarla (Rum, Ermeni, Yahudi vb.) yaşanan etkileşimler Türk mutfağı açısından önem arz etmektedir.
- Dinî İnançlar: İslamiyet'in kabulü, domuz eti gibi bazı yiyeceklerin yasaklanması ve helal kesim kuralları gibi uygulamalarla mutfağı şekillendirmiştir. Yemek yeme adabında da (besmele ile başlamak, şükretmek) dinî etkiler görülür.
- Selçuklu ve Osmanlı Sarayları: Saray mutfaklarında yeni tatların geliştirilmiş ve yemek kültürünün rafine edilmesi sağlanmıştır.
- Gelenek ve Görenekler: Misafirperverlik, toplu yemek yeme alışkanlıkları, özel günler (doğum, düğün, ölüm, bayram) için hazırlanan yemekler, Türk mutfağı açısından önemlidir.
Geleneksel Yiyecekler ve Unutulmuş Değerler
Orta Asya döneminden modern Türk mutfağına aktarılan pek çok temel gıda (sucuk, pastırma, yoğurt, tarhana, mantı, erişte, keşkek, boza) varlığını sürdürmektedir. Ancak kımız, at eti, kısrak sütü, tarasun, medus, camum, begni ve Io gibi bazı içecek ve yiyecekler günümüzde ya tamamen unutulmuş ya da çok sınırlı bir çevrede bilinmektedir. Benzer şekilde, Selçuklu dönemine ait arı girde ve çukmin ekmeği gibi bazı özel ürünler de modern mutfakta yer bulamamıştır. Osmanlı mutfağından da çayır peyniri, Mudurnu peyniri gibi bazı yöresel peynirler, etli elma dolması, yumurta dolması, tavus kuşu eti, pelver (pekmez marmelatı), çeşitli macunlar, zülbaye helvası ve amber ile misk gibi aromatik ürünler büyük ölçüde unutulmuştur veya sembolik olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Dünyadaki Yeri ve Tanıtımı
Türk mutfağı, birçok yemek otoritesi tarafından dünyanın en iyi üç mutfağından biri olarak gösterilse de uluslararası alanda hak ettiği değeri tam olarak görmediği belirtilmektedir. Bunun nedenlerinden biri olarak, zengin çeşitliliğe sahip olmasına rağmen tanıtımının genellikle sınırlı sayıda yemek üzerinden yapılması gösterilmektedir. İnternet üzerinde yapılan araştırmalarda, "dünyanın en iyi mutfakları" listelerinde Türk mutfağının yerinin değişkenlik gösterdiği ve her zaman ilk sıralarda yer almadığı tespit edilmiştir. Bu web sitelerinde Türk mutfağı genellikle Osmanlı mirası, füzyon özellikleri, zengin kahvaltısı, tarihî geçmişi, et, sebze ve tatlı çeşitliliği (döner, kebap, baklava) ile vurgulanmaktadır.
Unutulan yemek kültürünün canlandırılması ve Türk mutfağının tüm unsurlarıyla tanıtılmasının, hem kültürel mirasın korunmasına hem de Türk turizmine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

