Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, 30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme uyarınca Türkiye’de yaşayan Rum Ortodoks nüfus ile Yunanistan’da yaşayan Müslüman nüfusun, din esasına dayalı olarak zorunlu biçimde yer değiştirmesini öngören uluslararası bir uygulamadır. Lozan Barış Konferansı sürecinde karara bağlanan bu mübadele, İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri dışında bırakılmak üzere, yaklaşık iki milyon insanın doğup büyüdükleri topraklardan ayrılmasına yol açmıştır.

Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi Hakkında İnfografik (AA)
Tarihçe
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi’nin tarihçesi, Osmanlı Devleti’nin çok dinli ve çok etnisiteli yapısı içinde şekillenen azınlık politikalarına ve 19. yüzyıldan itibaren Balkanlarda yükselen milliyetçilik hareketlerine dayanmaktadır. Yunan İsyanı ile başlayan süreç, Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında yaşanan yoğun göçler ve karşılıklı nüfus kayıplarıyla derinleşmiş; özellikle savaş koşullarında Anadolu ve Balkan coğrafyasında zorunlu yer değiştirmeler olağan hâle gelmiştir. Bu gelişmeler, Türkiye ve Yunanistan açısından ulus devlet kurma hedefleri doğrultusunda nüfusun homojenleştirilmesini bir çözüm yolu olarak gündeme getirmiş ve mübadele fikrinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Mübadele Fikrinin Ortaya Çıkışı
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi fikri, özellikle Balkan Savaşları ve Millî Mücadele yıllarında yaşanan yoğun göç hareketleri sonucunda ortaya çıkan demografik, ekonomik ve siyasi sorunların bir sonucu olarak şekillenmiştir. Yunanistan, Anadolu’dan gelen yüz binlerce Rum göçmeni yerleştirme konusunda ciddi güçlüklerle karşılaşmış; bu durum, Yunanistan’daki Müslüman nüfusun Anadolu’ya gönderilmesi düşüncesini güçlendirmiştir. Aynı dönemde Türkiye açısından da savaş sonrasında ülkede kalan gayrimüslim nüfus meselesi yeni devletin güvenlik ve uluslaşma politikaları bağlamında tartışılmaya başlanmıştır. Bu koşullar altında, Milletler Cemiyeti’nin de devreye girmesiyle, karşılıklı ve zorunlu bir nüfus değişiminin her iki devlet için uygulanabilir bir çözüm yolu olduğu kanaati oluşmuştur.
Lozan Konferansı ve Nüfus Mübadelesi
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi meselesi, Lozan Barış Konferansı’nın ilk safhasında ele alınan en önemli konulardan biri olmuştur. Konferans sırasında azınlıklar sorunu, özellikle savaş yıllarında yaşanan zorunlu göçler ve karşılıklı nüfus hareketleri nedeniyle Türk ve Yunan heyetleri arasında yoğun tartışmalara yol açmıştır. Her iki taraf da ülkelerinde kalan “yabancı unsurların” geleceğini güvenlik, istikrar ve toplumsal düzen açısından bir sorun olarak değerlendirmiştir.
Türk heyeti, Anadolu’da kalan Rum Ortodoks nüfusun varlığını Millî Mücadele sonrası siyasi ve toplumsal dengeler açısından sakıncalı görürken; Yunan heyeti ise Anadolu’dan gelen Rum göçmenlerin yarattığı ağır ekonomik ve sosyal yük karşısında, Yunanistan’daki Müslüman nüfusun Türkiye’ye gönderilmesini savunmuştur. Bu karşılıklı talepler, mübadelenin zorunlu bir şekilde uygulanması yönünde bir uzlaşının oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Lozan görüşmeleri sırasında mübadelenin kapsamı, hangi grupların değişime tabi tutulacağı ve hangi nüfusun bu uygulamanın dışında bırakılacağı ayrıntılı biçimde tartışılmıştır. Sonuçta İstanbul’daki Rum Ortodokslar ile Batı Trakya’daki Müslüman Türklerin mübadele dışında tutulması kararlaştırılmış; bunun dışındaki nüfusun karşılıklı olarak yer değiştirmesi prensibi kabul edilmiştir. Bu çerçevede, 30 Ocak 1923 tarihinde “Türk ve Yunan Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” imzalanarak nüfus mübadelesi hukuki bir zemine oturtulmuştur.【1】 Lozan Konferansı’nda alınan bu karar, iki ülkenin ulus devlet inşa süreçlerinde nüfusun homojenleştirilmesini hedefleyen köklü bir siyasi çözüm olarak şekillenmiştir.
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi (30 Ocak 1923)
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan Barış Konferansı devam ederken imzalanan “Türk ve Yunan Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” ile hukuki bir çerçeveye kavuşturulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Yunanistan Krallığı temsilcileri tarafından imzalanan sözleşmeye Türkiye adına Lozan Konferansı Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa (İnönü), Yunanistan adına ise Yunan Heyeti Başkanı ve eski başbakan Eleftherios Venizelos imza atmıştır.【2】 Sözleşme, Türkiye’de yaşayan Rum Ortodoks nüfus ile Yunanistan’da yaşayan Müslüman nüfusun din esasına dayalı olarak zorunlu biçimde yer değiştirmesini öngörmüş; bu yönüyle gönüllülük ilkesine dayanmayan, devletler arası bağlayıcı bir düzenleme niteliği taşımıştır.
Sözleşmenin 1. maddesi, İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri dışında kalan Rum Ortodokslar ile Müslümanların karşılıklı olarak mübadeleye tabi tutulacağını hükme bağlamıştır. Buna göre, mübadele kapsamına giren kişiler, 1 Mayıs 1923 tarihinden itibaren bulundukları ülkeleri terk etmekle yükümlü kılınmış ve bu kişilerin, ilgili devletlerin izni olmaksızın eski yerleşim yerlerine geri dönmeleri yasaklanmıştır.
Sözleşmede, mübadeleye tabi tutulan kişilerin taşınır ve taşınmaz mallarının durumu da ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Buna göre, mübadillerin geride bıraktıkları malların tasfiyesi, değer tespiti ve karşılığının ödenmesi ilkesi kabul edilmiş; bu işlemlerin yürütülmesi ve denetlenmesi amacıyla Muhtelit (Karma) Mübadele Komisyonu kurulmuştur.【3】 Komisyon, mübadele sürecinin uygulanmasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözmekle yetkili kılınmıştır.
Sözleşmenin önemli hükümlerinden biri de mübadelenin zorunlu ve geri dönüşü olmayan bir nitelik taşımasıdır. Böylece mübadele, iki ülkenin demografik yapısını kalıcı biçimde dönüştürmeyi amaçlayan bir uygulama hâline gelmiştir.
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi, savaş sonrası dönemde ortaya çıkan azınlık ve göçmen sorunlarını çözmeyi hedefleyen uluslararası bir belge olmakla birlikte, her iki ülkede de sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçlar doğurmuştur.
Mübadelenin Uygulanma Süreci
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi’nin uygulanma süreci, sözleşmede belirlenen esaslar doğrultusunda 1923 yılı itibarıyla başlamış ve birkaç yıl boyunca devam etmiştir. Mübadele kapsamına giren nüfusun taşınması, yerleştirilmesi ve mallarının tasfiyesi gibi işlemler, Türkiye ve Yunanistan açısından ciddi idari ve lojistik sorunlar doğurmuştur. Göç süreci, büyük ölçüde savaşın hemen ardından gerçekleştiği için ulaşım, barınma ve iaşe konularında önemli aksaklıklar yaşanmıştır.
Sözleşmenin uygulanmasını denetlemek ve ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözmek amacıyla Muhtelit Mübadele Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon, mübadillerin statüsünün belirlenmesi, mübadeleye tabi olan nüfusun tespiti, malların değerinin hesaplanması ve taraflar arasındaki ihtilafların karara bağlanmasında yetkili kılınmıştır. Uygulama sürecinde en fazla sorun yaratan konulardan biri, kişilerin mübadele kapsamına girip girmediğinin belirlenmesi ve özellikle “etabli” statüsü etrafında ortaya çıkan anlaşmazlıklar olmuştur.
Mübadele sürecinde, Yunanistan’dan Türkiye’ye gelen Müslüman mübadiller belirlenen limanlar aracılığıyla taşınmış, geçici barınma merkezlerinde tutulduktan sonra iskân bölgelerine sevk edilmiştir. Benzer şekilde, Türkiye’den Yunanistan’a gönderilen Rum Ortodoks nüfus da kontrol altında nakledilmiştir. Bu süreçte, sağlık sorunları, salgın hastalıklar, barınma yetersizliği ve ekonomik sıkıntılar, mübadillerin karşılaştığı başlıca güçlükler arasında yer almıştır.
Salgın hastalıklar arasında tifüs, yüksek ölüm oranı ve hızlı yayılma potansiyeli nedeniyle en büyük tehditlerden biri olarak öne çıkmıştır. Henüz tifüse karşı etkili bir ilaç ya da koruyucu aşının bulunmadığı bu dönemde, hastalığın bitler aracılığıyla bulaştığının bilinmesi, mübadele sürecinde alınan sağlık önlemlerinin merkezine temizlik ve bit mücadelesini yerleştirmiştir.
Mübadele sürecinde mübadillerin sağlık işleri, kurulan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti ile Kızılay (Hilâl-i Ahmer) iş birliğiyle yürütülmüştür. Yunanistan’daki bindirme limanlarında ve Türkiye’deki indirme iskelelerinde sağlık heyetleri görevlendirilmiş; hastaneler ve dispanserler açılmıştır. Mübadiller, iskân bölgelerine sevk edilmeden önce tahaffuzhane adı verilen karantina merkezlerinde tutulmuş, burada yıkanmaları sağlanmış ve eşyaları etüv makineleriyle dezenfekte edilmiştir. Bu uygulamalar, tifüsün yayılmasını önlemeye yönelik en temel koruyucu tedbirler arasında yer almıştır.
Alınan tüm önlemlere rağmen tifüs vakalarının tamamen önüne geçilememiştir. Özellikle Orta Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde tifüs vakalarına rastlanmış; 1924 yılı içinde 919 tifüs vakası görülmüş ve 110 kişi hayatını kaybetmiştir.【4】 Bununla birlikte, uygulanan sıkı karantina ve hijyen tedbirleri sayesinde hastalığın ülke genelinde büyük bir salgına dönüşmesi engellenmiştir.
Mübadillerin Türkiye’ye Yerleştirilmesi
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi kapsamında Türkiye’ye gelen Müslüman mübadillerin yerleştirilmesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında devletin karşılaştığı en önemli sosyal ve idari sorunlardan biri olmuştur. Yunanistan’dan gelen nüfusun büyük bölümü, savaşlar ve göçler nedeniyle boşalmış olan Anadolu ve Trakya’daki yerleşim alanlarına sevk edilmiş; iskân süreci, merkezî bir planlama çerçevesinde yürütülmeye çalışılmıştır. Ancak nüfusun büyüklüğü ve mevcut imkânların sınırlılığı, uygulamada ciddi güçlükler doğurmuştur.
İskân faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla devlet bünyesinde Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kurulmuş ve mübadillerin yerleştirilmesi bu kurumun sorumluluğuna verilmiştir. Mübadiller, geldikleri bölgelerin iklim ve üretim koşullarına mümkün olduğunca uygun alanlara yerleştirilmeye çalışılmış; tarımla uğraşanlar kırsal alanlara, zanaatkâr ve tüccarlar ise kasaba ve şehirlere yönlendirilmiştir. Buna rağmen, barınma yetersizliği ve altyapı eksikliği, iskân sürecini zorlaştırmıştır.
Mübadillerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasında Hilâl-i Ahmer Cemiyeti önemli rol oynamıştır. Sağlık hizmetleri, iaşe yardımları ve geçici barınma imkânları büyük ölçüde bu kurum aracılığıyla sağlanmıştır. Bununla birlikte mübadillere toprak, tarım aletleri ve üretim araçları verilerek kısa sürede üretici hâle getirilmeleri hedeflenmiştir.
Türkiye’ye yerleştirilen mübadiller, yeni çevrelerine uyum sürecinde ekonomik sıkıntıların yanı sıra sosyal ve kültürel sorunlarla da karşılaşmışlardır. Dil, yaşam tarzı ve yerleşim düzenindeki farklılıklar, uyum sürecini zaman zaman zorlaştırmış; buna rağmen mübadiller, Cumhuriyet’in toplumsal ve ekonomik yapısının şekillenmesinde kalıcı izler bırakmıştır.
Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sefer Güvenç'in Mübadillerle İlgili Röportajı (Yusuf Sami Kamadan)
Mübadelenin Türkiye Açısından Sonuçları
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, Türkiye’nin demografik yapısında köklü değişikliklere yol açmış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfusun büyük ölçüde din ve kimlik esasına göre yeniden şekillenmesine katkı sağlamıştır. Rum Ortodoks nüfusun ülkeden ayrılmasıyla birlikte, Anadolu ve Trakya’da önemli ölçüde nüfus boşlukları oluşmuş; bu alanlar Yunanistan’dan gelen Müslüman mübadillerle doldurulmuştur. Böylece mübadele, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet anlayışı doğrultusunda nüfusun homojenleştirilmesi sürecinde etkili bir araç olmuştur.
Ekonomik açıdan mübadele, kısa vadede ciddi sorunlar doğurmuştur. Tarım, ticaret ve zanaat alanlarında deneyimli olan Rum nüfusun ayrılması, özellikle şehir ekonomilerinde üretim ve ticaretin aksamasına neden olmuştur. Buna karşılık mübadillerin yerleştirildikleri bölgelerde tarımsal üretimin yeniden canlandırılması hedeflenmiş; toprak dağıtımı ve üretime yönelik desteklerle ekonomik hayatın sürekliliği sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak bu süreç, kaynak yetersizliği ve altyapı eksiklikleri nedeniyle zaman almıştır.
Mübadiller, geldikleri bölgelerde yeni sosyal ilişkiler kurarken, kültürel uyum sorunları ve travmatik göç deneyimleriyle karşı karşıya kalmışlardır. Buna rağmen mübadil nüfus zamanla bulundukları çevreye uyum sağlamış ve Türkiye’nin sosyal dokusuna katkıda bulunmuştur.
Mübadelenin Yunanistan Açısından Sonuçları
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, Yunanistan’ın demografik, ekonomik ve toplumsal yapısında derin ve kalıcı etkiler yaratmıştır. Anadolu ve Doğu Trakya’dan gelen yüz binlerce Rum mübadil, ülke nüfusunun kısa sürede önemli ölçüde artmasına yol açmış; bu durum, özellikle barınma, istihdam ve iaşe alanlarında ciddi sorunları beraberinde getirmiştir. Savaşın hemen ardından gerçekleşen bu yoğun nüfus artışı, Yunanistan’ın sınırlı ekonomik kaynakları üzerinde ağır bir baskı oluşturmuştur.
Ekonomik açıdan mübadele, ilk aşamada Yunanistan için büyük güçlükler doğurmuştur. Göçmenlerin yerleştirilmesi için tarım arazilerinin dağıtılması, yeni yerleşim alanlarının kurulması ve altyapının geliştirilmesi gerekmiştir. Bununla birlikte, uzun vadede mübadillerin tarım, zanaat ve ticaret alanlarında üretime katılmaları, Yunan ekonomisinin yeniden yapılandırılmasına katkı sağlamıştır. Özellikle tarımsal üretimde yaşanan canlanma, mübadillerin emek ve bilgi birikimiyle ilişkilendirilmiştir.
Toplumsal ve siyasi bakımdan nüfus mübadelesi, Yunanistan’da ulusal bütünlüğün güçlendirilmesi sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Mübadillerin yerleştirilmesiyle nüfusun daha homojen bir yapıya kavuştuğu düşünülmüş; bu durum, ulus-devlet inşası çerçevesinde olumlu bir gelişme olarak sunulmuştur. Ancak mübadillerin yaşadıkları uyum sorunları, yoksulluk ve dışlanma gibi problemler, Yunan toplumunda uzun süreli sosyal gerilimlere de neden olmuştur.
Mübadillerin Yaşadığı Sorunlar
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi sürecinde mübadiller, göçün zorunlu ve ani niteliği nedeniyle çok yönlü ve ağır sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Doğup büyüdükleri toprakları kısa süre içinde terk etmek zorunda bırakılan mübadiller maddi varlıklarını kaybetmiş ve geri dönüşü olmayan bir kopuş yaşamışlardır.
Göç sürecinde en yaygın sorunlar arasında barınma ve iaşe yetersizliği yer almıştır. Mübadeleye tabi tutulan nüfusun önemli bir bölümü, yolculuk sırasında ve varış noktalarında geçici barınaklarda uzun süre kalmak zorunda kalmış; salgın hastalıklar ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan güçlükler, can kayıplarına kadar varan sonuçlar doğurmuştur. Özellikle yaşlılar, kadınlar ve çocuklar bu koşullardan en fazla etkilenen gruplar olmuştur.
İskân sürecinde ise mübadiller, kendilerine tahsis edilen konutların yetersizliği, tarım arazilerinin verimsizliği ve üretim araçlarının eksikliği gibi sorunlarla karşılaşmışlardır. Yeni çevreye uyum sürecinde dil, kültür ve yaşam tarzı farklılıkları sosyal uyumu zorlaştırmış; yerli halk ile mübadiller arasında zaman zaman gerilimler yaşanmıştır. Bunun yanı sıra, mübadillerin büyük bir kısmı, mesleklerine uygun iş alanları bulmakta güçlük çekmiştir.
Psikolojik açıdan bakıldığında, mübadele mübadiller üzerinde kalıcı travmalar bırakmıştır. Zorunlu göç, aidiyet duygusunun zedelenmesine, geçmişe yönelik yoğun bir kayıp ve nostalji hissinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu deneyim, sonraki kuşakları da etkileyen toplumsal bir hafıza oluşturmuş ve nüfus mübadelesini her iki ülkede de derin bir tarihî yara hâline getirmiştir.
Türk ve Yunan Tarih Yazımında Nüfus Mübadelesi
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, her iki ülkede de tarih yazımında farklı yaklaşımlar çerçevesinde ele alınmış ve dönemsel olarak değişen yorumlara konu olmuştur. İlk yıllarda yapılan çalışmalarda mübadele, çoğunlukla devlet merkezli bir bakış açısıyla değerlendirilmiş; ulus devletlerin kurulması sürecinde nüfusun homojenleştirilmesini sağlayan zorunlu fakat gerekli bir çözüm olarak sunulmuştur. Bu yaklaşımda, mübadele daha çok siyasi, hukuki ve idari yönleriyle ele alınmış, insani boyutu ikincil planda kalmıştır.
Yunan tarih yazımında mübadele, özellikle Anadolu’dan gelen Rum göçmenlerin yaşadığı travmalar ve Yunanistan’ın karşı karşıya kaldığı ekonomik ve toplumsal zorluklar üzerinden değerlendirilmiştir. Buna rağmen, uzun süre boyunca mübadele, Yunanistan’da ulusal bütünlüğü güçlendiren ve göçmenlerin topluma başarıyla entegre edildiği bir süreç olarak olumlu bir çerçevede aktarılmıştır. Devlet politikaları ve resmî söylem, mübadelenin uzun vadede Yunan toplumuna katkı sağladığı yönünde bir anlatı oluşturmuştur.
Türk tarih yazımında ise mübadele, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında üzerinde fazla durulmayan bir konu olmuştur. Yeni devletin ulusal kimlik inşası sürecinde, mübadele çoğu zaman kaçınılmaz bir zorunluluk olarak değerlendirilmiş ve yaşanan insani kayıplar sınırlı ölçüde ele alınmıştır. 1990’lı yıllardan itibaren ise hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da tarih yazımında belirgin bir değişim yaşanmış; mübadeleye insan merkezli bir bakış açısıyla yaklaşan çalışmalar artmıştır.
Mübadele Üzerine Akademik Çalışmalar
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, Türkiye ve Yunanistan’da tarih, sosyoloji, iktisat ve siyaset bilimi gibi farklı disiplinlerde geniş bir akademik literatürün oluşmasına yol açmıştır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde yapılan çalışmalar, büyük ölçüde resmî belgeler, hukuki düzenlemeler ve devlet politikaları çerçevesinde şekillenmiş; mübadele daha çok idari ve diplomatik bir mesele olarak ele alınmıştır.
Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren mübadeleye yönelik akademik ilginin belirgin biçimde arttığı görülmektedir. Bu dönemde yapılan çalışmalar, mübadillerin iskânı, ekonomik uyum süreçleri ve toplumsal etkilerinin yanı sıra, bireysel deneyimleri ve kolektif hafızayı da inceleme konusu hâline getirmiştir. Sözlü tarih çalışmaları, anılar ve yerel araştırmalar, mübadele olgusunun toplumsal boyutunun daha görünür hâle gelmesini sağlamıştır.
Yunanistan’daki akademik çalışmalar ise daha erken tarihlerden itibaren yoğunlaşmış; özellikle Anadolu’dan gelen Rum göçmenlerin anlatılarına dayanan araştırmalar dikkat çekmiştir. Bu çalışmalar, mübadillerin yaşadıkları travmaları, yerleştirme politikalarını ve Yunan toplumuna entegrasyon süreçlerini ayrıntılı biçimde ele almıştır. Zamanla, Türk ve Yunan literatürünü karşılaştırmalı biçimde değerlendiren araştırmalar da artmış; böylece nüfus mübadelesi, tek taraflı anlatıların ötesine geçerek çok boyutlu ve eleştirel bir inceleme alanı hâline gelmiştir.
Türk Edebiyatı’nda Türk - Yunan Nüfus Mübadelesinin Ele Alınışı
Türk edebiyatında Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, uzun süre doğrudan ele alınmayan ya da tarihsel arka planın bir unsuru olarak kullanılan bir konu olmuştur. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden 1990’lı yıllara kadar mübadeleyi merkezine alan roman sayısı oldukça sınırlı kalmış; edebî ilgi daha çok Millî Mücadele, ulus devletin kuruluşu ve modernleşme temaları etrafında yoğunlaşmıştır. Ancak 1990’lı yıllardan itibaren, mübadillerin ikinci ve üçüncü kuşaklarının toplumsal bellekte görünür hâle gelmesiyle birlikte, mübadele Türk romanında bağımsız ve merkezî bir tema olarak işlenmeye başlanmıştır.
Bu dönem romanlarında mübadele, resmî tarih anlatısından ziyade insanî ve duygusal boyutlarıyla ele alınmaktadır. Zorunlu göç, yitirilen vatan, geride bırakılan evler ve mezarlar, parçalanan aileler ve kuşaklar arası aktarılan travmalar anlatının merkezinde yer alır. Bu bağlamda Kemal Yalçın'ın Emanet Çeyiz romanı, mübadeleyi iki yakada bırakılan hatıralar ve emanetler üzerinden ele alarak kolektif hafızaya odaklanan bir örnektir.
Ahmet Yorulmaz’ın eserleri ise mübadele edebiyatında ayrı bir yere sahiptir. Savaşın Çocukları zorunlu göçü çocukların gözünden aktararak savaş ve mübadele deneyiminin masumiyet üzerindeki yıkıcı etkisini ortaya koyar. Yazarın Ulya adlı romanında ise mübadele, Ege coğrafyası üzerinden kimlik, aidiyet ve kültürel süreklilik sorunuyla birlikte ele alınır.
Türk edebiyatında mübadeleye değinen diğer eserlerde de benzer temalar dikkat çekmektedir. Girit’ten Cunda’ya gibi romanlarda göç, deniz yolculukları ve Ege adaları ekseninde anlatılırken; Hasret gibi eserlerde kayıp, bekleyiş ve geçmişe duyulan özlem öne çıkar. Bu romanların çoğunda tarihî olaylar arka planda kalır; anlatı, bireysel tanıklıklar, aile hikâyeleri ve sözlü anlatılar üzerine kuruludur.
Türk ve Yunan Sinemasında Mübadeleye Bakış
Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi, her iki ülkenin sinemasında uzun süre dolaylı biçimde ele alınmış; ancak özellikle 1990’lı yıllardan itibaren mübadele, bireysel hikâyeler ve kolektif hafıza ekseninde görünür hâle gelmiştir.
Türk sinemasında mübadele teması en açık biçimde Bir Tutam Baharat adlı filmde görülür. Film, doğrudan 1923 mübadelesini konu edinmemekle birlikte, İstanbul Rumlarının yaşadığı zorunlu kopuşu, hafıza, nostalji ve yitirilmiş vatan duygusu çerçevesinde ele alır. Mekân, yemek ve koku gibi unsurlar aracılığıyla geçmişle kurulan bağ, mübadeleyle parçalanan hayatların simgesel bir anlatımını sunar. Benzer şekilde Dedemin İnsanları, Girit’ten Türkiye’ye gelen mübadil bir ailenin hikâyesini merkezine alarak zorunlu göç, dışlanma ve aidiyet sorunlarını çocuk bakış açısıyla aktarır. Film, mübadillerin “geldikleri yerde yabancı, gittikleri yerde öteki” olma hâlini yansıtır.
Dedemin İnsanları Film Fragmanı (Most Production)
Yunan sinemasında ise mübadele ve Anadolu’dan kopuş teması daha erken dönemlerden itibaren işlenmiştir. Özellikle Politiki Kouzina (A Touch of Spice), İstanbul’dan Yunanistan’a göç etmek zorunda kalan bir Rum ailesinin hikâyesini anlatarak, mübadele sonrası yaşanan kimlik bölünmesini ve nostaljik hafızayı ön plana çıkarır. Filmde İstanbul, kaybedilmiş bir cennet olarak temsil edilirken, mübadele bireysel bir travma ve kuşaklar arası bir hafıza mirası olarak sunulur. Ayrıca Theo Angelopoulos’un filmlerinde (özellikle göç ve sınır temalarını işleyen yapımlarında) mübadele, doğrudan adlandırılmasa bile, zorunlu yer değiştirme ve yurt kaybı bağlamında dolaylı olarak işlenmektedir.
Politiki Kouzina Film Fragmanı (StarTvGreece)


