ÜÇ ALİM BİR ŞEHİR
İslam dünyasının önemli ilim ve kültür merkezlerinden olan, kuruluşundan itibaren farklı medeniyetleri konuk eden ve ev sahipliği yapmış olduğu her medeniyetin gözde şehirlerinden olan Bağdat’ın inşasının başlaması; 726 yılında burayı ilk defa vilayet haline getirip şehir yapan kişi, el-Mansûr Billâh Ebu Ca‟fer Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib tarafından olmuştur. Dicle nehrinin her iki yakasında 33° 26' 18" kuzey enlemi ile 44° 23' 9" doğu boylamı üzerinde yer alan şehir, VIII. yüzyılda Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr tarafından kurulmuştur. Kuruluşundan Abbâsî Devleti’nin yıkılışına kadar hilâfet merkezi olarak kalan Bağdat 1258’de Moğol istilasına uğrayan Bağdat ayakta kalmayı başarmıştır. Üç coğrafyacı İbn Abdülhak İbn Battûta ve Hamdullah Müstevfî Bağdat’ın XIII ve XIV. yüzyıllardaki durumu hakkında bilgi verirler. İbn Abdülhak Merâsid adlı eserinde, Batı Bağdat’ta en kalabalığı Kerh olan metruk mahalleler hariç hiçbir şeyin kalmadığını söyler. Moğol istilası sadece Bağdat için değil tüm İslam dünyası için büyük bir yıkıma sebep olmuştur Birçok mücadeleye sahne olan Bağdat 1508’de Safevî Hükümdarı Şah İsmâil’in yönetimine geçti ve buraya sahip olmak isteyen Osmanlılar’la İranlılar arasında bir mücadele başladı. Kanûnî Sultan Süleyman 1534’te Bağdat’a girdi. 1534-1917 yılları arasında Osmanlı Devlet’i hakimiyeti altında kalan Bağdat konumu itibariyle ticaret yolları üzerinde bulunmaktaydı bu nedenle Osmanlı’nın Avrupa ile mücadelesinde simge şehirlerden biri olmuştur (Figür 1.). Osmanlılar devrinde Bağdat vilâyetinin merkezi ve 1921’de de Irak’ın başkenti olmuştur.
Halife Mansûr kurduğu bu şehre, Kur’ân-ı Kerîm’de “cennet” mânasında kullanılan dârüsselâm kelimesinden ilham alarak Medînetüsselâm adını vermiştir. Halk arasındaki ise ismi Bağdat olarak evrilmiştir. Bağ kelimesinin, bostan, "dâd" kelimesinin ise "verdi" anlamına geldiği de söylenir. Bağdâd: Dünyanın anası ve memleketlerin efendisidir. Bağdat’ın planı sosyal gayeler gözetilerek çizilmiştir. Her bölge belirli bir etnik veya meslekî grubun sorumluluğundadır. Bağdat büyük bir kültür, tercüme ve bilim merkezi idi. Hanefî ve Hanbelî mezhepleri burada doğmuştur. Ayrıca Beytülhikme gibi tercüme yapılan diğer kuruluşlar da burada bulunuyordu. Bağdat’ın nüfusu hakkında bir tahminde bulunmak zordur. Kadim medeniyetlere ev sahipliği yapan bu kıymetli şehri coğrafya ve kozmografya alimliği olani seyahatnamelerinde bu kadim şehre yer veren Sipahizade Mehmed (ö.997/1589), Aşık Mehmed (ö.1006/1598), KÂTİB ÇELEBİ (ö. 1067/1657) gözünden inceleyeceğiz.
Söz konusu şehir Bağdat olunca ve 3 ayrı alimin gözünden bu şehre ortak bir cihetle bakmak isteyince 14. Yüzyılda yaşamış olan ve İslam coğrafyacıları içerisinde önemli bir yere sahip olan Ebu’l Fida’dan ve Aşık Mehmed’in Menâzırü’l-avâlim adlı, Kâtip Çelebi’nin Cihannümâ ve Fezleke adlı ve Sipahizade Mehmed’in Evḍaḥu’l-mesâlik ilâ maʿrifeti’l-büldân ve’l-memâlik adlı eserlerinde başlıca kaynak olma niteliği taşıyan Takvimü’l Büldan’da Bağdat’ın nasıl anlatıldığından da istifade etmeliyiz.
Ebu’l Fida, kendinden önce yazılmış olan eserleri inceleyerek dağınık olan bilgileri, ziclerde enlem ve boylamlara dair bilgileri, rastaladığı tüccarlardan ve seyyahlardan aldığı bilgileri, kendi müşahedelerinden faydalanarak derli toplu bir coğrafya kitabı yazmaya karar vermiş, yazdığı bu kitabı İbn Cezle’nin tıbba dair Takvimü’l Ebdan adlı eseri tarzında cetvellerle, örfi iklimlere(bölgeye) göre tertip etmiştir. Örfi iklimleri ve bahsetmiş olduğu şehirlere bağlı olan yerleri 28 bahiste anlatmıştır. Her bahiste önce iklim hakkında genel bilgi vermiş sonra cetveller halinde şehirleri enlem ve boylamlarını coğrafi bilgilerini anlatmıştır. Cetvellerde toplam 623 yerleşim yerinden bahsetmiştir. Bu yerleşim yerlerinden biri de Bağdat’tır.
Onuncu İklim[1]
Irak olarak yer veren Ebul Fida, Irak’ın batısında el Cezire bölgesi ile çöl, güneyinde çöl ile Fars denizi, Huzistan sınırı, doğusunda Hulvan’a kadar Cibal bölgesi, kuzeyinde Huvan’dan itibaren el-Cezire bölgesi yer alır. Irak, Dicle nehrinin iki yakasındadır.
Bağdad[2]
Irak’ta üçüncü iklimin yakasında olup Kamun’ ve Atval’e göre 70° boylamda 33° 25' enlemdedir. Bağdad,Dicle nehrinin iki yakasında olup batı yakasına Kerh denir. Şehrin kurucusu Ebu Caferi’l-Mansur burada otururdu. Bağdad inşa edilince ez-Zevra adı verildi. Zira şehrin iç surunun kapıları, dış surunun kapılarının aksine süslüydü. Şehrin doğu yakasına gelince, buraya Asker’ül-Mehdi denir. Zira buraya ilk oturan askerleriyle beraber Halife el-Mehdi b. el-Mansur’dur. Bu kısma Rusafe de denir. Ayrıca, Ra’sü’t-Tak’a nisbetle Tak tarafıda denir. Ra’sü’t-Tak büyük çarşının yeridir. El-Müşterik’te ‘’Nehr-i Maulla’’ (Mualla Kanalı), el-Mansur’un mevlası Maulla b. Tarif’e nisbet edilir. Burası Bağdad’ın doğu kısmının en büyük mahallesidir. Halifenin haremii sarayları buradadır denir. Sipahizade Mehmed ve Aşık Mehmed’in eserlerinde Onuncu İklim ve Bağdad bölümü hiçbir değişim ve ekleme yapılmaksızın yazılmıştır.
Dicle Nehri, Ona Dökülen ve Ondan Ayrılan Nehirler[3]:
El-Müşterik'te Dicle büyük bir nehir olup Rum diyarından (Anadolu'dan) çıkar. Sonra Amid, Hisn-keyfa, Cizre, Musul, Tekrit, Bağdad, Vasıt, Basra şehirlerine uğrar. Fars denizine (Basra Körfezi'ne dökülür. 64°40' boylamda, 39° enlemdedir. El-Azizî müellifi el-Mühellebî şöyle der: “Dicle’nin başı (kaynağı) Meyyafarikin'in kuzeyinde Zülkarneyn kalesi altındadır. Dicle kuzey-batıdan güney-doğuya akar. 37o enlem, 64° boylama varınca doğuya döner, ardından 68° boylama, 38o enleme kadar kuzey yönünde akar. Sonra güneye meylederek batıya döner, Amid şehrine, 65°+2/3° boylama, 37°52' enlemde güneye, 37,5° derece enlem, 65°2/3° boylamdaki Ceziret-i Ibn Ömer (Cizre)'e akar. Sonra güney-doğuya döner, 66°40', 36,5° enlemdeki Musul'a varır. Sonra güney-doğu istikametinde akar, 68°+25' boylam, 34o enlemdeki Tekrite varır. Sonra doğruca doğuya 69° boylam, 34o enlemdeki Samarra'ya akar. Sonra güneye döner, 69° boylam, 33° enlemdeki Ukbera'ya varır. Sonra 69°56' boylam, 33,5° enlemdeki Berdan'a varır. Sonra doğuya meylederek güneye devam eder, 70° boylam, 33°25' enlemdeki Bağdad'a varır.
Kâtip Çelebi’nin Cihannüma’sını incelediğimizde Takvimü’l Büldan’dan direk alınmış bilgiler görebiliriz. Kâtip Çelebi Bağdad’ı Hudud’u (sınırları), Taksimat’ı (bölümleri), Nahiyeler (bucakları), Bağdat Livası (sancakları), Bağdat’ın özelikleri, mezarlar ve şehitlikleri, İmam- Azam Kasabası olarak farklı başlıklarla genel bir çerçevede ve sistemli bir şekilde işlemiştir. Uzaklıkları her fersah 40.000 cerib her cerib 60 zira cinsinden ölçümlemiştir.
Aşık Mehmed’in Menâzırü’l-avâlim adlı eserinde ise Cihannüma’ya kıyasla genel bir çerçeveden ziyade Bağdat’ın bölümlerine yer verilmiştir. Ebü’l-Fidâ’nın Taḳvîmü’l-büldân’ından ziyade İbn Hurdâzbih, İbnü’l-Cevzî, Kazvînî, Yâkūt ed-Dımaşkī ve Hamdullah Müstevfî’nin eserlerinden de bilgiler derleyerek 18 fasıl halinde yeryüzünden bahsetmektedir. Bağdat ile ilgili olaraksa Aşık Mehmed bütün bu kitaplardan aldığı pasajları herhangi bir açıklama ve şerh yapmaksızın art arda sıralamıştır. Bunların bir kısmı birbiriyle çelişmektedir. Metnin girişinden de anlayacağımız üzere Takvim’ül Büldan’da söz edilmiş şekliyle, değiştirmeden aktarmıştır. Kozmogrofik bir ontoloji söz konusudur. Kanaatimize göre ilk etapta okuyucuyu eğlendirmeye yönelik menkıbelerin yer aldığı bölümlerin yanı sıra tarihi ve riyazi coğrafya ile ciddi ve katı bir bilimsel meşguliyet gerektiren bölümlerde yer alır. Aşık Mehmed ilginç bir şekilde filologların verdiği bilgiyi kendi gözlemlerine dayanarak düzeltmeye çalışmıştır.
Figür 1. Temsili Bağdat şehri.
Sipahizade Mehmed’in eseri 5 bölümden oluşmaktadır. Beşinci bab şehirler (büldân) hakkındadır. Sipâhizâde Mehmed, bu kısımda Takvîmü’l-büldân’da yer alan şehirler ile farklı kaynaklardan aldığı ve kendi eklediği şehirleri harf sırasına göre düzenlemiştir. Şehir anlatımına yer verilmiştir. Evzahu’l-mesâlik nüshalarında doğrudan “Faslu’l-elif” denilerek “Abuskûn” şehri ile başlanmıştır. Beşinci babda her harf bir “fasl” olarak ifade edilmiştir. “Elif” harfinden başlanarak “yâ” harfine kadar 2756 fasılda iklim-i hakiki ve iklim-i örfilerde yer alan şehirler anlatılmaktadır. Bağdad şehrine dair ise eserinde Bağdat’ın isminin tarihçesine yer vermiştir. ‘’Sarayın bir suru vardır. Başlangıcı Dicledendir. Bitişi canibi şarki Dicledir. Hilal şeklinde ya da yarım daire şeklindedir. Bu surun kapıları vardır. İlki Garb kapısıdır. Dicle üzerindedir. Buna yakın olan diğer kapının orada hurma ağaçları vardır. Bu kapı Bab-ı Şahık’dır. Sonraki kapı Bab el-Nuli’dir. Bu kapıda atabeyi melikleri ve elçileri karşılarlardı. Bu kapıya Babul-Ammurriyye de derler. Bu kapıdan sonra surlar bir mile yakın bir uzunluğa ulaşır burada kapı yoktur. Babu-Meratib vardır. Diclenin başından burası yaklaşık olarak av kapanı ile avcı arasındaki mesafe kadardır. Müştemilatına Harem-i Darü’l Hilafe derler. Burada mahalleler, çarşılar, vergi veren çok sayıda insan vardır. Bu surun içinde kalan halk ile Dicle nehri arasında son bir sur daha vardır. Bu son surlarda uzakta kalmış olan kamu mallarından herhangi bir şey yoktur.’’[4] Takvimu'l Buldan 'da söz edilen şekliyle; değiştirmeden Bağdad ile ilgili bilgiler vermeye devam etmiştir Bağdad ismi muhtevası için yazılan metnin uzun şekli yine Takvim’ül Büldan da alıntı olarak şu şekildedir; ‘’Lübab'ta "Bağdadın bu adı almasının sebebi şudur: Kisra'ya bir kadın hediye edildi. Kisra ona Bağdadı ikta verdi. Bu kisinin mensup olduğu toplumun Bağ adında bir putları vardı, ona ibadet ederlerdi. Kadın bu iktaya Bağdad yani Bağ putunun verdiği' adını verdi. Bu sebeple fakihler Bağdad adım sevmezlerdi. Mansur ona Medinetü's-Selam adını verdi. Zira Dicle nehrine Vâdisselam denirdi. İbnü'l-Mübarek “Bağdâz denmez. Zira Bağ şeytan, daz (dad) bahşiş (atiyye) demektir. Böyle söylemek şirktir. Bunun yerine Bağdad, Bağdan şekilleri söylenir"[5] derdi. Bir kişi ise “Bağ Farsça bostan, Dad ise bir adam adıdır. Yani Bostan-ı Dad demektir' der." denir. -Harîm (Harem): Bağdad'daki Darülhilafe'nin içidir.
Sonuç olarak 3 eserin muhtevası incelendiğinde en detaylı bilginin Kâtip Çelebi tarafından verildiği görülmektedir. Eser, coğrafi, kozmografik ve topografik bilgi içeriğiyle Aşık Mehmed ve Sipahizade Mehmed’İn kayanklarından daha kapsamlıdır. Kâtip Çelebi’nin incelediği kaynaklar ve şahsi bilgisi en geniş ve sistematik şekilde yansıtılmıştır.
[1] Takvimül Büldan Ebü’l Fida Coğrafyası sf. 244-245
[2] Takvimül Büldan Ebü’l Fida Coğrafyası sf. 252
[3] Takvimül Büldan Ebü’l Fida Coğrafyası sf. 63
[4] Sipahizade Mehmed’in Evḍaḥu’l-mesâlik ilâ maʿrifeti’l-büldân ve’l-memâlik sf. 304-305
[5] Sipahizade Mehmed’in Evḍaḥu’l-mesâlik ilâ maʿrifeti’l-büldân ve’l-memâlik sf. 245