KÜRE LogoKÜRE Logo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Usul-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati

Hukuk+1 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline
Yerine gelen kanun
Yürürlüğe girdiği tarih
25 Haziran 1879
Yürürlükten kaldırıldığı tarih
1 Temmuz 1929
Uyarlandığı kanun
1808 tarihli Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu
Getirdiği yenilikler
SavcılıkSorgu hakimliğivd. adli ıslahatlar
Yerine gelen kanun
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu

Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, 1879'da yürürlüğe girmiştir. Osmanlı Devleti’nde modern anlamda ceza muhakemesi hukukunun ilk kapsamlı yasal düzenlemesidir. Bu kanun, yalnızca Osmanlı dönemi için değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk yıllarında da yürürlükte kalmış ve 1929 yılında yürürlüğe giren 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile değiştirilmiştir. Kanun, Osmanlı Devleti’nde ceza yargılaması usullerini sistematik biçimde düzenleyen ilk mevzuat olma niteliğini taşımaktadır. Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, 1808 tarihli Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu örnek alınarak hazırlanmış ve Avrupa usul kanunlarıyla kıyaslanabilecek yapıda düzenlenmiştir. Kanun, giriş kısmı dışında iki kitaptan oluşmaktadır ve suçun soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarını açık biçimde ayıran bir yargılama sistemine dayanmaktadır.

Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Ceza Hukuku Reformları

Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda yürütülen ceza hukuku reformları, genel olarak Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde gerçekleştirilen yasal değişiklikler çerçevesinde gelişmiştir. Bu reform süreci, 3 Kasım 1839’da ilan edilen Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu (Tanzimat Fermanı) ile başlamış ve Batılı anlamda bir hukuk sistemine yönelimin temelini oluşturmuştur. Ferman, Osmanlı tebaasının can, mal ve namus güvenliğini teminat altına alma sözü verirken; hukuk devleti fikrinin, ceza hukuku alanında da uygulamaya geçirilmesine yönelik ilk adımları barındırmaktaydı.


Tanzimat reformlarının ilk somut yasal ürünü, 3 Mayıs 1840’ta kabul edilen Ceza Kanunnâmesi olmuştur. Bu kanun, modern ceza hukukuna geçişin başlangıcı kabul edilmektedir. Ardından, 1851 tarihli Kanun-ı Cedîd (Kanun-ı Ceza) ve 1858 tarihli Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu yürürlüğe girmiştir. 1858 tarihli kanun, Roma-Germen hukuk sisteminden etkilenmiş olup “modern anlamda ceza hukuku”nu Osmanlı hukuk sistemine dahil eden ilk düzenleme olarak öne çıkmaktadır.


Bu ceza kanunlarının yanında, yargılama usulünü düzenleyen ayrı bir mevzuat eksikliği, 1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati ile giderilmiştir. Bu kanunla birlikte Osmanlı ceza yargılaması, sistemli ve bütüncül bir yapıya kavuşmuştur. Aynı tarihte, Usûl-i Muhâkemât-ı Hukukiyye Kanun-ı Muvakkati ile hukuk davaları için, Nizamiye Mahkemeleri Teşkilat Kanunu ile de mahkemelerin örgütsel yapısına ilişkin düzenlemeler yürürlüğe konmuştur.


Tanzimat reformları, yalnızca yasaların içeriğini değil, aynı zamanda yasaların hazırlanma ve kabul süreçlerini de etkilemiştir. Bu bağlamda, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ve Meclis-i Âlî-i Tanzimat gibi organlar reform kanunlarının hazırlanmasında etkin rol oynamıştır. 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı ile birlikte kodifikasyon süreci daha da hızlanmış; ceza hukuku alanındaki düzenlemeler, daha sistematik bir zemine oturtulmuştur.


1876’da ilan edilen Kanûn-ı Esâsî, Osmanlı Devleti’nde anayasal bir dönemin başlangıcını teşkil etmiş ve Birinci Meşrutiyet olarak adlandırılan dönemi başlatmıştır. Bu dönemde kabul edilen Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, yalnızca Tanzimat sonrasının değil, 19. yüzyıl boyunca devam eden Osmanlı modernleşme hareketinin bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Kanun, ceza muhakemesi hukukunu bağımsız bir alana dönüştürmüş ve sistematik bir yargılama çerçevesi sunmuştur.

Kanunun Hazırlanması ve Kanunlaştırma Süreci

Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, 1879 yılında Osmanlı Devleti tarafından hazırlanarak yürürlüğe konmuş ve Türkiye’de ceza muhakemesi hukukunu düzenleyen ilk sistemli ve kapsamlı yasa olmuştur. Bu kanunun hazırlanması, Tanzimat ile başlayan kanunlaştırma hareketlerinin doğrudan bir sonucudur.


19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nde yürütülen hukuk reformları, ceza hukukunun maddi boyutuna ilişkin düzenlemelerin yanı sıra usule dair açık ve sistemli bir düzenleme ihtiyacını da ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda, ceza muhakemesi usulünü belirleyen bağımsız bir kanunun hazırlanması zorunlu hale gelmiştir. Bu gereksinim doğrultusunda hazırlanan Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, 25 Haziran 1879 (5 Receb 1296) tarihinde yürürlüğe girmiştir.


Kanunun hazırlanma sürecinde, 1808 tarihli Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu esas alınmış ve bu metin Osmanlı uygulamasına uyarlanmıştır. Kanun, Fransız modelinden doğrudan alıntı yapmak yerine, seçici bir aktarım ve adaptasyon yöntemiyle oluşturulmuştur. Fransız kanunuyla karşılaştırmalı metinler ve çeviri faaliyetleri, Osmanlı hukukçularınca yürütülmüştür. Söz konusu karşılaştırmalar ve açıklamalı metinler, Yorgaki, Kevakibîzade Abdülhalik Mithat, Ali Şahbaz Efendi gibi hukukçular tarafından çeşitli tarihlerde yayımlanmıştır.


Kanunun kabulü ve yürürlüğe girmesi sürecinde etkin rol oynayan kurumlar arasında, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ve Meclis-i Âlî-i Tanzimat’ın ardılları olan hukuk meclisleri ile Şûrâ-yı Devlet gibi yapılar yer almıştır. Kanunlaştırma süreci, yalnızca iç hukuk dinamikleriyle değil, aynı zamanda Avrupa hukuk sistemlerinin etkisiyle şekillenmiştir. Bu durum, ceza muhakemesi usulünün şer‘î temellerin dışına çıkarılarak seküler normlara bağlanmasına yol açmıştır.

Kanunun resmî adı olan “muvakkati” ifadesi, onun geçici nitelikli bir düzenleme olduğu izlenimini vermektedir. Ancak bu durum, uygulama süresiyle örtüşmemektedir. Zira 1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanunu, yaklaşık 50 yıl boyunca uygulanmış ve ancak 1929’da yürürlüğe giren 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.


Kanunun kabul edilmesiyle birlikte Osmanlı ceza muhakemesi sisteminde ilk defa savcılık, sorgu hâkimliği, ceza mahkemeleri ve kanun yolları gibi kurumsal yapıların temeli atılmış; bu kurumların işleyişi ve görev alanları da yasal bir zemine kavuşturulmuştur.

Kanunun Yapısı, Sistematiği ve İçeriği

Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, modern yasama tekniklerine uygun olarak hazırlanmış sistemli bir ceza muhakemesi kanunudur. 1808 tarihli Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu esas alınarak hazırlanan bu metin, klasik Osmanlı döneminde kullanılan dağınık ve bütünlükten uzak düzenlemelerin aksine, açık bir sistematiğe ve bölümlere ayrılmış kapsamlı bir yapıya sahiptir.


Kanun, bir başlangıç (mukaddime) bölümünün ardından, iki ana kitaptan (bâb) oluşmaktadır. Bu kitaplar, ceza muhakemesi sürecinin safhalarına göre kurgulanmıştır:

Birinci Kitap

Suçun öğrenilmesi, ön soruşturma, kovuşturmaya sevk gibi erken aşamaları düzenlemektedir. Bu bölümde muhakeme sürecine hazırlık işlevi gören kurallar yer almakta olup savcının, sorgu hâkiminin ve zabıta kuvvetlerinin görev ve yetkileri belirlenmiştir.

İkinci Kitap

İkinci kitap ise kovuşturma aşamasını kapsamaktadır. Mahkemelerin görevleri, duruşma usulü, kararın verilmesi, kanun yollarına başvuru (temyiz, itiraz vb.) gibi süreçler burada düzenlenmiştir. Ayrıca gıyabi muhakeme ve hüküm özetlerinin ilanı gibi hükümler de bu bölümde yer almaktadır.


Kanun, özellikle muhakeme sürecini adım adım düzenleyerek usule dair boşlukları doldurmuştur. Şüphelinin yakalanması, sorgulanması, tutuklanması, delillerin toplanması, mahkeme önünde savunma yapması, kararın verilmesi ve hükmün kesinleşmesi gibi işlemler açık biçimde tarif edilmiştir. Bu yönüyle kanun, ceza yargılamasının tüm evrelerini kapsayan genel ve kapsamlı bir mevzuat niteliği taşımaktadır.


Ayrıca kanunda yer alan madde 378, firari sanıklarla (müttehem-i gâib) ilgili özel bir düzenleme içermektedir. Buna göre, bu kişiler hakkında verilen hükümler sekiz gün içinde yerel mahkemelere gönderilmekte ve son ikamet yerlerinin bağlı olduğu vilayet gazetelerinde yayımlanarak ilan edilmektedir. Bu düzenleme, hükmün yalnızca mahkemece değil, kamuya açık biçimde duyurulmasını öngörmektedir. Bu uygulamanın örnekleri, Karesi Gazetesi (1886–1888) arşivinde gözlemlenmiştir.


Kanun, yalnızca içerdiği hükümler bakımından değil, aynı zamanda düzenleme tekniği açısından da modern Avrupa kanunlarıyla benzeşmektedir. Hükümler mantıksal bir bütünlük içerisinde sıralanmış, benzer işlemler aynı başlıklar altında toplanmıştır. Böylece hukukçuların ve uygulayıcıların yasa hükümlerine ulaşması ve bunları uygulaması kolaylaştırılmıştır.

Ceza Muhakemesi Hukukuna Getirdiği Yenilikler

1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, Osmanlı ceza muhakemesi hukukunda birçok temel kurumu ve uygulamayı sistemli biçimde düzenleyerek, bu alana önemli yenilikler getirmiştir. Bu yenilikler, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının birbirinden ayrılması, savcılık ve sorgu hâkimliği gibi kurumların oluşturulması ve kanun yollarının açık şekilde düzenlenmesi gibi başlıklar altında toplanabilir.

Savcılık Kurumu

Kanun ile birlikte Osmanlı ceza yargı sistemine resmî olarak savcılık (müddeî-i umûmî) kurumu kazandırılmıştır. Savcılık, kamu adına suçun soruşturulması ve kovuşturulmasından sorumlu bir makam olarak tanımlanmış; kamu düzeninin korunmasında etkin bir rol üstlenmiştir. Savcılar, davaların açılmasında, delillerin toplanmasında ve sanıkların mahkemeye sevkinde görev almıştır.

Sorgu Hâkimliği (Hâkim-i Tahkîk)

Kanun, ceza yargılamasında soruşturma sürecini yürüten ve karar vermeyen tarafsız bir hâkim makamı olarak sorgu hâkimliği kurumunu getirmiştir. Bu kurum, özellikle tutuklama, arama, el koyma gibi tedbir kararlarını vermekle yetkilendirilmiş; adil yargılanma ilkesi doğrultusunda soruşturma sürecinin güvenceye alınmasını amaçlamıştır.

Kanun Yolları

Ceza muhakemesi sürecinde alınan kararların yeniden değerlendirilmesine imkân tanıyan kanun yolları (temyiz, itiraz), bu kanunla açık biçimde düzenlenmiştir. Kararların üst dereceli mahkemeler tarafından denetlenmesi usulü, hukukî güvenceleri artırmıştır. Bu durum, Osmanlı hukuk sistemine ilk kez sistemli ve kurumsallaşmış bir denetim mekanizması kazandırmıştır.

Cinsiyet Eşitliği

Kanun, kanun önünde cinsiyet eşitliği ilkesini kabul etmiş ve ceza muhakemesi sürecinde kadın-erkek ayrımına yer vermemiştir. Bu, Osmanlı ceza yargılaması tarihinde yeni bir yaklaşıma işaret etmektedir. Kadınlar da suç faili veya mağdur olarak ceza muhakemesine aynı statüyle taraf olabilmişlerdir.

Ceza Mahkemeleri ve Mahkeme Yapısı

Kanun, ceza mahkemelerinin türlerini ve görev alanlarını ayrıntılı olarak belirlemiştir. Bu kapsamda, Bidâyet (ilk derece) ve Temyiz (yüksek derece) mahkemeleri işlevsel hâle getirilmiş; ceza dairelerinin yetki ve sorumlulukları tanımlanmıştır. Ayrıca mahkemelerin yargılama usullerine ilişkin usul kuralları da bu kanunla şekillendirilmiştir.

Gıyabi Yargılama ve Hüküm İlanı

Kanunun 378. maddesi, firari sanıklarla ilgili gıyabi yargılama usulünü düzenlemiştir. Buna göre, bu tür davalarda verilen hüküm özetlerinin sekiz gün içinde ilgili yerlere gönderilmesi ve sanığın son ikametgâhının bağlı olduğu vilayet gazetesinde yayımlanması zorunlu kılınmıştır. Bu uygulamanın örneklerine Karesi Gazetesi'nde (1886–1888) sıkça rastlanmaktadır.

Kanunun Uygulama Süreci ve Pratik Etkileri

1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, yürürlüğe girmesinin ardından ceza yargılamasının temel usul kurallarını belirlemiş ve bu kurallar uygulayıcı makamlar tarafından pratiğe aktarılmıştır. Kanun, özellikle Nizamiye mahkemeleri bünyesinde etkin biçimde uygulanmış; savcılık makamı, sorgu hâkimliği ve temyiz süreçleri gibi düzenlemeler, taşra dahil olmak üzere birçok bölgede hayata geçirilmiştir.


Kanunun 378. maddesi, uygulamada en dikkat çeken düzenlemelerden biri olmuştur. Bu maddeye göre, firari sanıklar (müttehem-i gâib) hakkında verilen hüküm özetlerinin sekiz gün içerisinde ilgili makamlara ulaştırılması ve sanığın son yerleşim yerine bağlı vilayet gazetesinde ilan edilmesi zorunlu kılınmıştır. Bu hüküm doğrultusunda mahkeme kararlarının sadece birer yargı belgesi değil, aynı zamanda kamuoyuna açık resmî ilan niteliği taşıdığı kabul edilmiştir.

Bu uygulamanın örneklerine, 1886–1888 yılları arasında Balıkesir’de yayımlanan Karesi Gazetesi'nde sıkça rastlanmaktadır. Gazetede yer alan ceza davaları; mahkeme ve savcılık tarafından yayımlanan “İlânât”, “Merkez-i Vilayet Müddeî-i Umumî Muavinliğinden”, “Mahkeme-i Bidayet Ceza Dairesinden” gibi başlıklar altında duyurulmuştur. Bu ilanlar, firari sanıkların duruşmaya çağrılması, gıyabi muhakeme yapılacağı uyarısı ve ceza kararlarının duyurulması gibi içerikler taşımaktadır.


Karesi Bidâyet Mahkemesi Ceza Dairesi’ne ait veriler, kanunun taşradaki etkinliğine ilişkin önemli göstergeler sunmaktadır. Gazetede yer alan bilgilere göre, yalnızca 1886–1887 yıllarında bu mahkemede kabahat, cünha ve cinayet (istinaf dâhil) kapsamında toplam 1597 dava açılmış, bunlardan 1180’i sonuçlandırılmıştır. Bu veriler, ceza muhakemesi kanununun yalnızca büyük merkezlerde değil, vilayet düzeyinde de uygulandığını göstermektedir.

Karesi Gazetesi’nde yer alan davalarda, başlıca suç türleri arasında öldürme, yaralama, tecavüz, hırsızlık, gasp, rüşvet ve sahtekârlık gibi fiiller öne çıkmaktadır. Bu suçlara karşı verilen cezalar; cinayet davalarında idam, kürek cezası, medeni hakların kaybı ve haciz, cünha davalarında ise hapis ve para cezası şeklinde olmuştur.

Karesi Gazetesi’nde Ceza Muhakemesi Uygulamaları (1886–1888)

Karesi Gazetesi, 1886–1888 yılları arasında Balıkesir'de yayımlanmış olan ilk resmî vilayet gazetesidir. Bu süre zarfında haftalık olarak tek sayfa halinde yayımlanan gazete, 17 Mart 1886 (5 Mart 302) ile 11 Nisan 1888 (30 Mart 304) tarihleri arasında toplam 105 sayı çıkarmıştır. Gazetenin yayımlanması, Karesi’nin vilayet statüsünde olduğu döneme denk gelmekte olup, 1888 yılında vilayetin sancak statüsüne düşürülerek Hüdavendigâr Vilayeti'ne bağlanmasıyla yayını sona ermiştir.


Karesi Gazetesi, 1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati’nin 378. maddesi doğrultusunda ceza yargılamasına dair hükümlerin ilan edildiği bir mecra olarak işlev görmüştür. Söz konusu madde, firari sanıklar hakkında verilen hüküm özetlerinin vilayet gazetesi aracılığıyla duyurulmasını zorunlu kılmıştır. Bu nedenle gazete, yalnızca bir haber aracı değil; aynı zamanda yargısal işlemlerin resmî tebliğ organı niteliğindedir.

Ceza muhakemesi kapsamındaki yargısal bildirimler, gazetede çoğunlukla şu başlıklar altında yayımlanmıştır:


  • İlânât,
  • Merkez-i Vilayet Müddeî-i Umumî Muavinliğinden,
  • Merkez-i Vilayet Bidâyet Mahkemesi Ceza Dairesinden,
  • Mahkeme-i Bidâyet Ceza Dairesinden,
  • Müddeî-i Umumî Muavinliğinden,
  • Ceza Dairesi Riyasetinden.


Bu başlıklar altında yayımlanan duyurular, savcılık iddianameleri, mahkeme celpleri, gıyabi yargılamalara ilişkin çağrılar ve hüküm ilanları gibi içerikleri kapsamaktadır.


Gazetede yer alan verilere göre, Karesi Bidâyet Mahkemesi Ceza Dairesi'nde 1886 (302) ve 1887 (303) yıllarında ceza yargılaması kapsamında toplam 1597 dava açılmış, bu davalardan 1180’i sonuçlandırılmıştır. Söz konusu davalar; kabahat, cünha ve cinayet suç tiplerini kapsamakta olup, istinaf dâhil farklı yargılama kademelerinde ele alınmıştır.


Gazetede yayımlanan ceza davalarına ilişkin içeriklerde yer alan suç türleri arasında şu fiiller öne çıkmaktadır:

  • Cinayet davaları: Öldürme, adam yaralama
  • Cünha davaları: Hırsızlık, gasp, sahtekârlık, rüşvet
  • Diğer suçlar: Tecavüz, yol kesme.


Bu suçlara karşı verilen cezalar ise suçun türüne göre çeşitlenmiştir:

  • Cinayetlerde: İdam, kürek cezası, medeni haklardan mahrumiyet, mal varlığına haciz
  • Cünhalarda: Hapis ve para cezası.


Ayrıca, firari sanıklar hakkında yapılan ilanlarda, 1879 tarihli Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümleri doğrultusunda sanıkların mahkemeye gelmeleri yönünde çağrı yapılmış, aksi takdirde gıyabi yargılama sonucu verilecek cezalara tabi olacakları belirtilmiştir. Bu ilanlarda, Hüdavendigâr Vilayeti savcılığı tarafından çıkarılan yakalama emirleri de yer almıştır.

Osmanlı Ceza Hukuku Geleneğinde Kanunun Yeri

Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, Osmanlı ceza hukuku geleneği içinde önemli bir kırılma noktası olarak yer almakta olup, klasik dönemin şer‘î ve örfî ceza uygulamalarından farklı olarak modern, sistemli ve laik temelli bir ceza muhakemesi sistemi getirmiştir.


Osmanlı’da ceza hukuku, uzun süre boyunca şer‘î ve örfî hukuk kaynaklarına dayalı olarak yürütülmüştür. Şer‘î ceza hukuku, İslam hukukuna dayanan had, kısas ve ta‘zîr türü cezalardan oluşmaktaydı. Örfî hukuk ise padişahın siyaset yoluyla koyduğu düzenlemeleri ifade eder ve genellikle kamu düzenini korumaya yönelik cezaları kapsardı. Bu iki sistem birbirini tamamlar nitelikte kullanılmıştır.


Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla başlayan modernleşme süreci, ceza hukuku alanında da etkisini göstermiş ve Batı Avrupa hukuk sistemlerinden esinlenen yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Bu çerçevede önce 1840, 1851 ve 1858 tarihli Ceza Kanunnâmeleri kabul edilmiş; ancak bu metinler yalnızca maddi ceza hukukunu düzenlemiştir. Ceza yargılamasının nasıl yürütüleceğine dair ayrıntılı bir yasal düzenleme bulunmamaktaydı.


Bu eksiklik, 1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati ile giderilmiş ve böylece Osmanlı ceza hukuku tarihinde ilk kez usul hukuku, maddi hukuktan bağımsız bir biçimde ve sistematik olarak düzenlenmiştir. Artık ceza muhakemesi işlemleri, fıkıh temelli kaideler yerine kanun temelli modern prosedürlere dayanılarak yürütülmeye başlanmıştır.


Kanun, özellikle Nizamiye mahkemeleri bünyesinde uygulanmış; bu mahkemeler, Batı hukuk sistemine göre düzenlenmiş ve şer‘î mahkemelerden ayrılmış olan yeni yargı organlarıydı. Nizamiye mahkemelerinde uygulanan bu kanun, ceza adaletini yürütmede temel norm olarak işlev görmüş ve devletin merkezî yapısını güçlendiren bir rol üstlenmiştir.


Ayrıca kanunun Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu esas alınarak hazırlanmış olması, Osmanlı hukuk sisteminde mehaz hukuk kullanımının bir örneğini oluşturur. Ancak bu resepsiyon, bire bir çeviri değil; Osmanlı sosyal, siyasal ve idari yapısına uygun biçimde uyarlama şeklinde gerçekleştirilmiştir.

Cumhuriyet Dönemine Etkileri ve Yürürlükten Kalkışı

1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati, Osmanlı Devleti’nde yürürlüğe girmesinden itibaren yaklaşık elli yıl boyunca uygulanmış; bu süreç yalnızca Osmanlı dönemini değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarını da kapsamıştır.


Cumhuriyet’in ilanından sonra da, Osmanlı döneminde çıkarılmış birçok yasa gibi, Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanunu da yürürlükte bırakılmıştır. 1920’li yıllarda yeni hukuk düzeninin kurulması sürecinde ceza muhakemesi hukukunun yeniden yapılandırılması gündeme gelmiş, bu bağlamda Osmanlı’dan devralınan usul yasasının yerine modern ve Cumhuriyet’in ilke ve kurumlarına uygun yeni bir mevzuat hazırlanması hedeflenmiştir.


Bu çerçevede hazırlanan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, 4 Nisan 1929 tarihinde kabul edilmiş ve 1 Temmuz 1929 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ile birlikte, 1879 tarihli Usûl-i Muhâkemât-ı Cezâiyye Kanun-ı Muvakkati yürürlükten kaldırılmıştır.


1412 sayılı yeni kanun, sistematik olarak modern Batı hukukundan esinlenmiş; özellikle Alman Ceza Muhakemesi hukukunun etkisiyle hazırlanmıştır. Yeni düzenlemeyle birlikte soruşturma ve kovuşturma aşamaları daha ayrıntılı biçimde düzenlenmiş, savunma hakkı ve kanun yolları gibi ceza muhakemesi süreçlerine ilişkin güvence mekanizmaları güçlendirilmiştir. Böylece Osmanlı’dan devralınan ceza yargılama sisteminde kurumsal ve içeriksel bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir.


Bununla birlikte, 1879 tarihli kanunun getirdiği bazı temel ilkeler ve yapılar, Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Savcılık makamı, sorgu hâkimliği ve temyiz mekanizması gibi kurumlar, yeni sistemde de yer almıştır.

Kaynakça

Özkan, Mehmet. "Meşrutiyet Sonrası Osmanlı’da Ceza Hukuku Uygulamaları-I [Karesi Gazetesi (1886-1888) Çerçevesinde]." Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi 9, sy. 1 (Haziran 2023): 81-100. https://doi.org/10.32955/neu.istem.2023.9.1.06


Turinay, Faruk Yasin. 1879 Tarihli Ceza Muhakemesi Kanunu (Usul-i Muhakemat-ı Cezaiye Kanun-u Muvakkatı) Üzerine Bir İnceleme. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi 11, no. 1 (June 2021): 169–228. https://doi.org/10.32957/hacettepehdf.887792

Ayrıca Bakınız

Yazarın Önerileri

Balistik Yelek

Balistik Yelek

Alet, Donanım Ve Üretim Araçları +1
Hüdavent Hatun Türbesi

Hüdavent Hatun Türbesi

Sosyoloji +1
BAE Devlet Başkanı Al Nahyan’ın Türkiye Ziyareti (2025)

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarDenizcan Taşci15 Temmuz 2025 11:47
KÜRE'ye Sor