KÜRE LogoKÜRE Logo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Veri Etiği

Hukuk+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline

Veri etiği, verilerin toplanması, depolanması, işlenmesi, paylaşılması ve kullanılmasına ilişkin etik ilkeler, normlar ve uygulamalar bütünü olarak tanımlanır. Bu alan, yalnızca teknik süreçlerin düzenlenmesini değil, aynı zamanda verilerin hangi amaçlarla, hangi sınırlar içinde ve hangi sorumluluk çerçevesinde değerlendirileceğine dair toplumsal ve bireysel ölçekte kabul gören yaklaşımları da içerir.


Günümüzde dijitalleşmenin hızlanmasıyla birlikte şirketler, kamu kurumları ve bireyler her zamankinden çok daha fazla veri üretmekte ve işlemektedir. Özellikle büyük veri (big data), yapay zekâ ve makine öğrenmesi gibi teknolojilerin yaygınlaşması, verilerin hem ekonomik hem de toplumsal yaşam üzerindeki etkilerini artırmıştır. Nitekim 2025 yılına gelindiğinde dünya genelinde şirketlerin her gün yaklaşık 463 exabayt veri üreteceği tahmin edilmektedir. Bu büyüklük, veri devriminin yalnızca bilgi işlem kapasitesini değil, aynı zamanda hukuki, toplumsal ve etik boyutlarını da gündeme getirmektedir.


Veri etiği, bu bağlamda, istatistik ve bilgisayar bilimi gibi teknik alanların yalnızca algoritma geliştirme, modelleme veya hesaplama verimliliği gibi konulara odaklanmasıyla sınırlı kalmamasını, aynı zamanda geliştirilen yöntemlerin ve bu yöntemlerin kullanım biçimlerinin etik kabul edilebilirliğini de dikkate almasını zorunlu kılar. Özellikle gizlilik, güvenlik, ayrımcılık, adalet, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi konular, veri etiği tartışmalarının merkezinde yer almaktadır.


Bu ilkeler, verilerin adil, şeffaf ve sorumlu bir biçimde işlenmesini sağlayarak bireylerin haklarının korunmasını, toplumsal güvenin güçlendirilmesini ve verilerin kötüye kullanılmasının önlenmesini hedefler. Böylece veri etiği, yalnızca teknolojik gelişmelerin yönünü belirleyen bir çerçeve değil, aynı zamanda bireylerin ve toplumların dijital dünyada maruz kalabileceği riskleri en aza indirmeye yönelik bir güvence mekanizması işlevi görür.

Veri Etiğinin Temel İlkeleri

Veri etiği, verilerin sorumlu bir biçimde yönetilmesini sağlamak amacıyla belirlenmiş birtakım ilkeler üzerine inşa edilir. Bu ilkeler, yalnızca teknik düzenlemeleri değil, aynı zamanda toplumsal güvenin tesisini, bireysel hakların korunmasını ve kurumsal hesap verebilirliği de kapsar. Veri odaklı süreçlerin şeffaf, adil ve sorumlu olmasını sağlamak için bu etik çerçeve, özellikle dijitalleşmenin hız kazandığı çağımızda büyük önem taşımaktadır.

Adalet (Fairness)

Veri toplama, işleme ve kullanım süreçlerinin tüm bireyler için eşit ve tarafsız biçimde yürütülmesi esastır. Algoritmaların ve veri kümelerinin önyargı üretmeyecek, belirli toplumsal, etnik, cinsiyet veya ekonomik grupları dışlamayacak şekilde tasarlanması gereklidir. Örneğin, işe alım yazılımlarında kullanılan yapay zekâ sistemlerinin yalnızca belirli bir cinsiyete ya da geçmiş eğitim kurumlarına sahip adayları öne çıkarması, veri etiği ihlaline yol açabilir. Bu nedenle adalet ilkesi, ayrımcılığın önlenmesi ve eşitlikçi bir yaklaşımın benimsenmesi açısından kritik bir rol üstlenir.

Şeffaflık (Transparency)

Verilerin hangi yöntemlerle toplandığı, hangi amaçlarla işlendiği, ne süreyle saklandığı ve kimlerle paylaşıldığı hususunda açık ve anlaşılır bilgilendirme yapılması zorunludur. Örneğin, bir mobil uygulama kullanıcının konum bilgisine erişmek istediğinde, bu verilerin hangi amaçla kullanılacağını, nasıl saklanacağını ve ne zaman silineceğini net bir şekilde belirtmelidir. Şeffaflık, kullanıcıların bilinçli karar vermesine olanak tanır ve dijital hizmet sağlayıcıları ile kullanıcılar arasında güven köprüsü kurar.

Sorumluluk (Accountability)

Verilerin güvenliği, doğruluğu ve etik biçimde kullanımından hem veriyi işleyen kurumlar hem de gerektiğinde denetleyici otoriteler sorumludur. Bu ilke, etik ihlallerin ortaya çıkması durumunda hesap verebilirliği gerektirir. Ayrıca kurumların, olası veri ihlallerine karşı önleyici tedbirler geliştirmesi ve ortaya çıkan sorunların çözümü için şeffaf adımlar atması beklenir.

İzin (Consent)

Verilerin toplanması ve işlenmesi kural olarak veri sahibinin açık, bilinçli ve özgür iradesine dayalı onayıyla yapılmalıdır. Kullanıcıların, verilerinin hangi amaçlarla kullanılacağına dair bilgilendirilmiş onay vermesi ve istedikleri zaman bu onayı geri çekebilmesi gerekir. İzin ilkesinin uygulanması, bireylerin kendi dijital varlıkları üzerinde kontrol sahibi olmalarını güvence altına alır.

Gizlilik (Privacy)

Kişisel bilgilerin korunması, veri etiğinin en temel unsurlarından biridir. Verilerin toplanması ve işlenmesi, bireylerin mahremiyetini koruyacak şekilde tasarlanmalıdır. Gizlilik, yalnızca bireysel bir hak değil, aynı zamanda evrensel ölçekte tanınmış temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle teknolojik yeniliklerin, bireylerin kişisel bilgilerini ifşa etmeden, onların rızası doğrultusunda geliştirilmeleri gerekir.

Güvenlik (Security)

Toplanan ve depolanan verilerin yetkisiz erişim, ifşa, değiştirme veya kötüye kullanım risklerine karşı korunması gereklidir. Bu koruma yalnızca teknik önlemlerle (şifreleme, kimlik doğrulama, güvenlik protokolleri) sınırlı değildir; aynı zamanda idari politikaları, kurumsal denetim mekanizmalarını ve düzenleyici standartları da içerir. Güvenlik ilkesi, verilerin bütünlüğünün korunması ve kullanıcıların güveninin sürdürülebilmesi için temel bir yapı taşıdır.

Veri Etiğinin Önemi ve Gerekliliği

Veri etiği, yalnızca mevcut yasal düzenlemelere uyum sağlamakla sınırlı olmayan, daha geniş kapsamlı bir sorumluluk alanını ifade eder. Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) gibi yasal çerçeveler, şirketlerin bireylerin temel haklarını ihlal etmemesini ve veri güvenliğini sağlamasını zorunlu kılar. Ancak bu tür düzenlemeler, çoğu zaman asgari standartları belirler. Etik davranışlar ise, kurumların yalnızca cezai yaptırımlardan kaçınmasını değil, aynı zamanda toplumsal güven tesis etmesini ve kamuoyu nezdinde güvenilirlik kazanmasını da mümkün kılar. Bir kurumun veri uygulamaları yasalara uygun olsa bile, kamuoyu tarafından etik dışı olarak algılandığında bu durum kurumun itibarına zarar verebilir. Dolayısıyla öncü şirketler ve kurumlar, yalnızca kurallara uymakla yetinmeyip, kendi etik standartlarını daha yüksek seviyelere taşımayı amaçlar.


Veriye dayalı inovasyon ile bireylerin gizlilik ve güvenlik beklentileri arasındaki denge, veri etiğinin merkezinde yer alır. Büyük veri, yapay zekâ ve makine öğrenmesi gibi teknolojilerin gelişimi, kullanıcı deneyimini iyileştirme ve ekonomik değer üretme potansiyeli taşırken, bireylerin kişisel alanlarına müdahale riski de doğurur. Bu nedenle veri etiği, teknolojik ilerlemelerin toplumsal faydayı artırırken bireylerin haklarını zedelememesini güvence altına alan bir denge mekanizmasıdır.


Etik ilkeleri benimseyen kurumlar, kullanıcı güvenliği ve mahremiyetine bağlılıklarını sürdürerek, yalnızca kısa vadeli ticari kazançları değil, aynı zamanda uzun vadeli sürdürülebilir başarıyı da güvence altına alır. Etik değerlere dayalı uygulamalar, şirketlerin kullanıcılarıyla şeffaf ve dürüst ilişkiler kurmasına yardımcı olur, böylece güven temelli bir ekosistemin oluşmasını sağlar. Güven inşa eden kurumlar, tüketicilerin sadakatini kazanır ve rekabet avantajı elde eder. Bu açıdan veri etiği, hem toplumsal refahı koruyan bir sorumluluk hem de kurumsal düzeyde stratejik bir unsur olarak değerlendirilebilir.

Uygulamadaki Zorluklar ve Etik İkilemler

Sağlıklı ve güvenilir bir veri ekosistemi kurmak, yalnızca teknik altyapının güçlendirilmesini değil, aynı zamanda potansiyel etik sorunların ortaya çıkmadan önce tespit edilmesini ve çözülmesini gerektirir. Bu süreç, farklı aktörlerin birlikte çalışmasını, şeffaf iletişimi ve kurumsal düzeyde sorumluluk bilincini zorunlu kılar. Ancak uygulamada kurumlar, etik ilkelere uyum sağlama konusunda çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu zorluklar özellikle kör noktalar, sorumluluk dağınıklığı ve psikolojik güvenlik eksikliği başlıkları altında ele alınabilir.

Kör Noktalar (Blind Spots)

Kurumlar, sahip oldukları tüm etik risklerin farkına her zaman varamayabilir. Örneğin, bir yazılım mühendisi tıklama oranlarını artırmak için bir algoritma geliştirdiğinde, bu sistemin uzun vadede içerik çeşitliliğini azaltabileceğini veya belirli kullanıcı gruplarını dışlayabileceğini başlangıçta öngörmeyebilir. Bu tür etik kör noktaların önlenebilmesi için ekiplerin etik riskler konusunda düzenli olarak eğitilmesi ve verinin uçtan uca görünür olması gereklidir. Verinin kaynağının veya kullanım noktasının kurum dışına taşması durumunda risk tespiti daha da güçleşir. Dolayısıyla kurumların, benzer etik prensiplere sahip ve şeffaflık ilkesini benimseyen iş ortaklarıyla çalışması kritik öneme sahiptir.

Sorumluluk Dağınıklığı (Diffusion of Responsibility)

Etik sorunlar çoğu zaman tek bir kişinin hatasından değil, uzun süredir kullanılan sistemlerden veya kurumsal süreçlerden kaynaklanır. Bu durumlarda sorunu çözme görevinin kime ait olduğu belirsizleşebilir. Çalışanlar, kendilerinin doğrudan neden olmadığı bir sorunu üstlenme sorumluluğu hissetmeyebilir. Bu eğilim, sorunların çözümünü geciktirir ve etik risklerin kurumsal düzeyde büyümesine yol açabilir. Bu nedenle, kurum kültüründe kolektif sorumluluk anlayışının yerleştirilmesi ve etik sorunlarla yüzleşmenin yalnızca belirli bir grubun değil, tüm kurumun görevi olduğunun benimsetilmesi gerekir.

Psikolojik Güvenlik Eksikliği (Lack of Psychological Safety)

Yöneticiler, çalışanların potansiyel etik sorunları dile getirmelerini beklese de özellikle genç, deneyimsiz veya baskı altında olan çalışanlar bu konuda çekingen davranabilir. Sorunları dile getirmek, kimi zaman sürecin yavaşlamasına ya da bireysel olarak olumsuz sonuçlarla karşılaşma kaygısına yol açabilir. Bu nedenle çalışanlar, fark ettikleri etik ihlalleri rapor etmekten kaçınabilir. Etik açıdan sağlıklı bir iş ortamının kurulabilmesi için yöneticilerin, çalışanların kaygılarını açıkça ifade edebileceği güvenli bir iletişim ortamı sağlaması gerekir. Böyle bir ortam, etik sorunların büyümeden çözülmesine ve kurumsal öğrenmenin güçlenmesine katkıda bulunur.

Veri Etiği ve Sürdürülebilirlik: ESG Örneği

Veri etiği, yalnızca bireysel hakların korunması veya teknolojik uygulamaların denetimi açısından değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik politikalarının güvenilirliği bakımından da merkezi bir rol üstlenmektedir. Günümüzde çevresel, sosyal ve yönetişim (Environmental, Social, Governance – ESG) kriterleri, şirketlerin sorumlu yatırım ve kurumsal sürdürülebilirlik stratejilerinin temel göstergeleri olarak kabul edilmektedir. ESG skorları, karbon emisyonu hesaplamaları, tedarik zinciri şeffaflığı ve sosyal etki analizleri gibi ölçütler, büyük ölçekli veri kümelerine ve bu verileri işleyen algoritmalara dayanmaktadır. Ancak kullanılan verinin adil, tarafsız, hesap verebilir ve doğrulanabilir olmaması durumunda bu tür sistemler, güvenilirliğini yitirerek sürdürülebilirlik iddialarını zayıflatabilir.


Veri etiği perspektifinden bakıldığında, yalnızca teknik doğruluk değil, aynı zamanda verilerin hangi kaynaklardan, hangi yöntemlerle ve hangi niyetlerle üretildiği de önem taşır. Yazar Cathy O’Neil’in ifade ettiği üzere, “Algoritmalar, geçmişin hatalarını gelecek için otomatikleştiren matematiksel kurgulardır.” Bu ifade, veri tabanlı karar mekanizmalarının doğru yönetilmediği takdirde toplumsal eşitsizlikleri pekiştirebileceğini vurgular.


Küresel ölçekte ESG kriterlerinin etkisi oldukça büyüktür. Günümüzde yaklaşık 40 trilyon ABD doları tutarındaki finansal varlığın ESG kriterlerine göre yönetildiği tahmin edilmektedir. Ancak bu ölçekteki yaygın kabul, beraberinde metodolojik tartışmaları da gündeme getirmiştir. MIT Sloan tarafından yürütülen araştırmalar ve Londra Borsası’nın 2024 tarihli raporu, farklı ESG veri sağlayıcılarının aynı şirketi %50’ye varan puanlama farklarıyla değerlendirebildiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca yatırımcıların yaklaşık %70’i, ESG verilerini düşük kaliteli, karşılaştırılamaz ve çoğu zaman tutarsız bulmaktadır. Bu durum, literatürde “standartsızlık krizi” olarak tanımlanmakta ve ESG sistemlerinin güvenilirliğini sarsmaktadır. Standartların olmaması, “yeşil yıkama” (greenwashing) olarak bilinen, çevresel ve sosyal sorumluluk iddialarının manipülatif biçimde kullanılması riskini artırmaktadır.


Veri, pasif bir gerçeklik kaydı olmaktan ziyade, toplumsal ilişkiler ve güç dengeleri çerçevesinde üretilen bir girdidir. Sosyolog Bruno Latour’un da belirttiği gibi, verinin üretim süreçleri kimin hikâyesinin görünür kılındığını, kimin ise dışarıda bırakıldığını belirler. Eğer veriler kapsayıcı değilse kullanılan modeller kapalı kutu mantığıyla çalışıyor olup hesap verilebilirlikten uzaksa da sürdürülebilirlik adı altında yeni eşitsizliklerin üretilmesi ihtimali artar. Bu tür bir yaklaşım, sürdürülebilirlik iddialarını nesnel gerçeklikten kopararak, algılar ve çıkar odaklı anlatılar üzerinden şekillenen bir “post-truth sürdürülebilirlik” dönemine zemin hazırlayabilir.

Kurumsal Çözümler ve Uygulamalar

Veri etiği, yalnızca bireysel farkındalık ya da yasal düzenlemelerle güvence altına alınabilecek bir alan değildir. Kurumların kendi iç yapılarında ve işleyişlerinde etik ilkeleri kurumsallaştırmaları, sürdürülebilir ve güvenilir bir dijital ekosistemin inşası için gereklidir. Bu bağlamda, farklı sektörlerde uygulanabilir ve kurumsal düzeyde benimsenebilecek bazı temel yaklaşımlar öne çıkmaktadır.

Veri Etik Kurulları (Data Ethics Boards)

Bağımsız ve çok disiplinli denetim mekanizmaları oluşturulması, kurumsal düzeyde etik gözetimin en önemli adımlarından biridir. Hukuk, felsefe, sosyoloji, bilgisayar bilimi ve mühendislik gibi farklı disiplinlerden uzmanların yer aldığı bu kurullar, kurum içinde kullanılan algoritmik modelleri düzenli olarak gözden geçirir. Bu süreçte önyargı, eşitlik, hesap verebilirlik ve insan hakları boyutları test edilerek, teknolojik çözümlerin yalnızca teknik değil, aynı zamanda etik açıdan da güvenilir olması sağlanır.

Şeffaf Yönetişim Modelleri (Transparent Governance Models)

Algoritmaların hangi verilerle eğitildiği, hangi yöntemlerle karar aldığı ve bu kararların hangi süreçlerden geçtiği açık ve denetlenebilir biçimde ortaya konmalıdır. Şeffaflık, yalnızca kamuoyuna bilgi vermekle sınırlı değildir; aynı zamanda bağımsız denetim organlarının, düzenleyici kurumların ve paydaşların sürece dahil olmasını da içerir. Hesap verebilir yönetişim mekanizmaları, kurumların etik ilkelere uyumunun sürekli olarak izlenmesini sağlar.

Kapsamlı Eğitim Programları (Comprehensive Training Programs)

Veri etiği, yalnızca yazılımcılar, mühendisler ya da veri bilimciler için değil, kurumun tüm çalışanları için geçerli olan bir sorumluluk alanıdır. Bu nedenle, farklı düzeylerde görev yapan çalışanların etik riskler konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Eğitim programları, veri gizliliği, önyargıların önlenmesi, şeffaf karar alma ve hesap verebilirlik gibi temel konuları kapsayarak kurumsal ölçekte bir etik farkındalık kültürü oluşturur.

Değer Odaklı Ortaklıklar (Value-Oriented Partnerships)

Veri akışları çoğu zaman kurum sınırlarını aşar; tedarik zincirleri, iş ortakları ve üçüncü taraf hizmet sağlayıcılar bu sürecin ayrılmaz parçalarıdır. Bu nedenle, benzer etik değerlere, şeffaflık ilkelerine ve sorumluluk anlayışına sahip kurumlarla iş birliği yapılması kritik önem taşır. Böylece veri işleme süreçlerinde tutarlılık sağlanır ve etik risklerin yalnızca kurum içi değil, tüm ekosistem düzeyinde yönetilmesi mümkün olur.

Yapay Zekâ ve Veri Etiği

Veri etiği ile yapay zekâ (Artificial Intelligence – AI) etiği birbirinden ayrı düşünülemeyecek ölçüde iç içe geçmiş alanlardır. AI sistemleri, işlevselliğini ve karar verme kapasitesini büyük ölçüde eğitildikleri verilere borçludur. Dolayısıyla bu verilerin taşıdığı kalıplar, önyargılar ve eksiklikler, sistemlerin ürettiği sonuçlara doğrudan yansıyabilir. İyi niyetle tasarlanmış bir yapay zekâ modeli dahi, zaman içinde ayrımcı, hatalı veya toplumsal açıdan zararlı çıktılar üretebilir. Bu durum, yapay zekâ uygulamalarının yalnızca teknik açıdan değil, aynı zamanda etik açıdan da sürekli gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.


Veri ve yapay zekâ etiği ilişkisi, üç temel düzlemde ele alınabilir. Birincisi, veri kalitesi ve veri çeşitliliği meselesidir. Eğer bir model yalnızca belirli bir coğrafyadan, kültürden veya toplumsal kesimden elde edilmiş verilerle eğitiliyorsa, farklı bağlamlarda kullanıldığında önyargılı sonuçlar üretme ihtimali yüksektir. İkincisi, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesidir. Yapay zekâ modellerinin nasıl eğitildiği, hangi verilerin dahil edildiği ve karar alma süreçlerinin hangi algoritmik mantıklara dayandığı açık ve denetlenebilir olmalıdır. Üçüncü düzlem ise sorumluluk paylaşımıdır. AI tabanlı bir kararın yol açtığı olumsuzluklardan yalnızca yazılımcılar mı, yoksa sistemi kullanan kurum mu sorumludur? Bu tür sorular, günümüzün en tartışmalı etik meselelerinden biridir.


Yapay zekâ çağında veri etiği, yalnızca iyi yönetişimin bir parçası olarak değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik, toplumsal adalet ve insan hakları gibi temel kavramların varlık koşulu olarak görülmektedir. Etik ilkelerden yoksun bir yapay zekâ sistemi, kısa vadede işlevsel görünse dahi uzun vadede güven kaybına, toplumsal eşitsizliklerin derinleşmesine ve sürdürülebilirlik hedeflerinin zedelenmesine yol açabilir.


Bu nedenle, sağlam bir kurum kültürü ve kapsamlı etik çerçeve olmadan teknolojinin tek başına doğru, adil ve güvenilir sonuçlar üretmesi mümkün değildir. Veri etiği ve yapay zekâ etiğinin birlikte ele alınması, yalnızca bireylerin korunmasını değil, aynı zamanda teknolojiye duyulan toplumsal güvenin sürekliliğini ve gelecek nesiller için daha adil bir dijital ekosistemin inşasını da güvence altına alır.

Kaynakça

Floridi, L., ve M. Taddeo. “What Is Data Ethics?” Philosophical Transactions of the Royal Society A: Mathematical, Physical and Engineering Sciences 374, sy. 2083 (28 Aralık 2016): 20160360. https://doi.org/10.1098/rsta.2016.0360.

Hand, D. J. “Aspects of Data Ethics in a Changing World: Where Are We Now?” Big Data 6, sy. 3 (1 Eylül 2018): 176–190. https://doi.org/10.1089/big.2018.0083.

Jobin, Anna, Marcello Ienca, ve Effy Vayena. “The Global Landscape of AI Ethics Guidelines.” Nature Machine Intelligence 1, sy. 9 (Eylül 2019): 389–399. https://doi.org/10.1038/s42256-019-0088-2.

Khan, Arif Ali, Sher Badshah, Peng Liang, Bilal Khan, Muhammad Waseem, Mahmood Niazi, ve Muhammad Azeem Akbar. “Ethics of AI: A Systematic Literature Review of Principles and Challenges.” ArXiv, 2021. https://arxiv.org/abs/2109.07906.

Wang, H., ve V. Blok. “Why Putting Artificial Intelligence Ethics into Practice Is Not Enough: Towards a Multi-Level Framework.” Big Data & Society 12, sy. 2 (2025). https://doi.org/10.1177/20539517251340620.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarÖmer Said Aydın15 Temmuz 2025 13:34
KÜRE'ye Sor