KÜRE LogoKÜRE Logo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Yabancılaşma Kavramı

Felsefe+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline

Felsefe, sosyoloji, psikoloji ve iktisat gibi çeşitli disiplinlerde ele alınan yabancılaşma, en genel tanımıyla bireyin ve toplumsal sürecin birlikte ortaya çıkardığı psikolojik bir sorun olup, temelinde insanın özü ile varlığının çelişmesi yatmaktadır. Kavram, kökeni itibarıyla Latincede "başkası, yabancı" anlamına gelen "alienus" kelimesinden türemiştir. 


Yabancılaşma; güçsüzlük, anlamsızlık, kuralsızlık (anomi), toplumsal tecrit, kültürel uzaklaşma ve kendine yabancılaşma gibi boyutları içermektedir. İnsanın kendi özünün ne olduğuna dair tanımlamadaki farklılıklar, yabancılaşma olgusunun tanımını da göreceli ve muğlak bir hâle getirmektedir. Bu durum, farklı düşünürlerin kavrama kendi felsefi yaklaşımları doğrultusunda farklı içerikler yüklemesine neden olmuştur.


Kendi Dünyasına Yabancılaşan Modern İnsan (Yapay Zeka İle Oluşturulmuştur)

Tanım ve Kapsam

Yabancılaşma, insanın kendi özünden, ürettiği ürünlerden, içinde yaşadığı doğal ve toplumsal çevreden ve diğer insanlardan koparak bizzat bu unsurların egemenliği altına girmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bireysel bir psikolojik durum olarak yabancılaşma, modern psikiyatri araştırmalarında bireylerin "yaparak ve yaratarak" kendilerini dışsallaştıramamaları, yani yaratıcı güçlerini yansıtan bir dış dünya ile karşılaşamamaları durumunda ortaya çıkan depresyon hâliyle ilişkilendirilir. Bu çerçevede, "güçsüzlük", "süreci bütünlüğü içinde algılayamamak", "yalnızlaşma" ve "kendini özüne karşı yabancı hissetme" gibi durumlar yabancılaşmanın belirtileri olarak kabul edilmektedir.


Peter L. Berger'in fenomenolojik yaklaşımında yabancılaşma, birey ile dünyası arasındaki diyalektik ilişkinin bilinçte kaybolduğu bir süreçtir. Bu görüşe göre birey, içinde yaşadığı toplumsal dünyanın kendisi tarafından üretildiği gerçeğini unutur ve onu doğa olayları gibi değiştirilemez bir olgu olarak algılar. Bu anlamda "yabancılaşan bilinç, diyalektik olmayan bir bilinçtir". Bu süreç, insanın kendi ürünlerini insan dışı veya insanüstü olgular olarak kavraması anlamına gelen "şeyleşme" (reification) ile yakından ilişkilidir.


Melvin Seeman ise sosyopsikolojik bir yaklaşımla yabancılaşmayı beş temel boyutta ele alır:

  1. Güçsüzlük (Powerlessness): Bireyin kendi yaşamı üzerindeki olayları ve sonuçları belirleyemeyeceği beklentisi.
  2. Anlamsızlık (Meaninglessness): Bireyin inançlarının ve yaşamının geleceğine dair anlamsızlık ve umutsuzluk hissi.
  3. Kuralsızlık (Normlessness / Anomi): Toplumsal olarak onaylanmayan davranışların, hedeflere ulaşmak için gerekli olduğuna dair yüksek bir beklenti.
  4. Soyutlanma (Isolation): Bireyin toplumda yaygın olarak kabul edilen değer ve hedefleri benimsememesi, onlardan uzaklaşması.
  5. Kendine Yabancılaşma (Self-estrangement): Bireyin, faaliyetlerini içsel bir doyum ve kendini gerçekleştirme aracı olarak değil, yalnızca dışsal beklentileri karşılama aracı olarak görmesi.

Tarihsel Gelişim

Yabancılaşma olgusunun kökenleri, kavramsal olarak kullanılmasa da Antik Yunan'daki İyonya felsefesine kadar uzanmaktadır. Kavram, 18. yüzyıla kadar daha çok metafizik bir içerikte ele alınmış, Sanayi Devrimi sonrasında ise somut toplumsal ve ekonomik gerçeklikler bağlamında bir içerik kazanmıştır. Terimin tarihsel kullanımı Roma hukukuna dayanır; alienatio terimi, mülkiyetin veya servetin bir başkasına devredilmesi eylemini ifade eden hukuki bir terimdi. Augustinus ise delilik hâlini abalienatio mentis (aklın yabancılaşması) olarak ifade etmiştir.


Kavrama felsefi ve bilimsel bir içerik kazandıran ilk düşünür Georg Wilhelm Friedrich Hegel'dir. Hegel'den sonra, onun düşüncelerini eleştirel bir süzgeçten geçiren Ludwig Feuerbach ve Karl Marx, kavrama yeni boyutlar eklemiştir. Politik alanda kavrama ilk yer veren düşünür ise Jean-Jacques Rousseau'dur. Yabancılaşma olgusuna somut boyutlar kazandırarak onu bilinçli bir şekilde analiz eden ve toplumsal eleştirinin merkezine yerleştiren ise Karl Marx olmuştur.


20. yüzyılda yabancılaşma, Émile Durkheim'ın "anomi" kavramı, Georg Simmel'in metropol yaşamı analizleri ve Max Weber'in "rasyonelleşme" ve "bürokrasi" eleştirileri gibi farklı sosyolojik teoriler içinde dolaylı olarak ele alınmıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise özellikle Frankfurt Okulu düşünürleri (Herbert Marcuse gibi), varoluşçu filozoflar ve Erich Fromm gibi psikanalistler tarafından teknoloji, tüketim toplumu ve modern yaşamın psikolojik etkileri bağlamında yeniden gündeme getirilmiştir.

Kuramsal Yaklaşımlar

Hegel ve İdealist Gelenek

G. W. F. Hegel, yabancılaşmayı felsefesinin merkezine yerleştirmiştir. Ona göre varlık, "Mutlak Tin"in (Geist) diyalektik bir süreç içinde kendini açmasıdır. Bu süreçte tin, başlangıçta potansiyel hâldedir ve kendini gerçekleştirmek için dışsallaşır. Tin, kendini ilk olarak doğada gerçekleştirdiğinde, artık "kendi kendisinde" değil, kendisinden başka bir şey olmuş, özüne aykırı düşmüş ve kendine yabancılaşmıştır. Hegel için bu yabancılaşma, tinin kendi bilincine varması için geçmesi gereken doğal ve zorunlu bir uğraktır. Tin, bu yabancılaşmayı tarih, kültür ve felsefe aracılığıyla aşarak tekrar kendine döner ve böylece kendini tamamlar. Hegel'in bu yaklaşımında yabancılaşma, patolojik bir durumdan ziyade ontolojik bir zorunluluktur.

Feuerbach, Marx ve Materyalist Eleştiri

Ludwig Feuerbach, Hegel'in idealist felsefesini eleştirerek yabancılaşmayı din olgusu üzerinden açıklamıştır. Feuerbach'a göre din, insanın kendi özünü, yeteneklerini ve olumlu niteliklerini kendisinin dışında varsayımsal bir varlığa, yani Tanrı'ya yansıtmasıdır. Bu süreçte insan, kendi niteliklerini Tanrı'ya atfederek kendini yoksullaştırır ve kendine yabancılaşır. "Tanrı'nın zenginleşmesi için insanın yoksullaşması gerekir; yani Tanrı her şey, insan ise bir hiç olmalıdır".


Karl Marx, Feuerbach'ın dinî eleştirisinden etkilenmiş ancak yabancılaşmayı felsefi bir soyutlamadan çıkararak somut, tarihsel ve ekonomik koşullara bağlamıştır. Marx için yabancılaşmanın temel kaynağı kapitalist üretim biçimi ve "yabancılaşmış emek"tir. Marx'a göre yabancılaşmış emek dört temel boyutta gerçekleşir:


  1. Ürüne Yabancılaşma: İşçinin ürettiği nesne (meta), kendisinin malı olmaz, ondan bağımsızlaşır ve onun üzerinde bir güç olarak karşısına dikilir. "İnsanların dünyasının değersizleşmesi, nesnelerin dünyasının değer kazanması ile orantılı olarak artar"【1】 .
  2. Üretim Eylemine Yabancılaşma: Çalışma, yaratıcı ve özgür bir faaliyet olmaktan çıkarak, dışsal bir zorunluluğa, hayatta kalmak için katlanılan bir eziyete dönüşür. Emek, "kendini kurban etme" ve "onur kıran bir çalışma" hâline gelir【2】 .
  3. İnsanın Türsel Özüne Yabancılaşma (Gattungswesen): İnsanı hayvandan ayıran şey, bilinçli ve yaratıcı faaliyeti yani emeğidir. Yabancılaşmış emek, bu özü ortadan kaldırır ve yaşamı, salt bir geçim aracına indirger.
  4. İnsanın İnsana Yabancılaşması: Üretim sürecinde rekabete dayalı ilişkiler, insanların birbirini birer araç olarak görmesine yol açar ve toplumsal bağları zayıflatır.


Marx'a göre bu durumun temelinde özel mülkiyet ve iş bölümü yatar. Yabancılaşma, kapitalizme özgü olmamakla birlikte, kapitalizm bu süreci en uç noktasına taşımıştır. Marx, Kapital adlı eserinde bu süreci "meta fetişizmi" kavramıyla da açıklamıştır; buna göre metalar arasındaki ilişkiler, insanlar arasındaki toplumsal ilişkileri gizler ve şeyler, insanlar üzerinde egemenlik kurar. Marx için yabancılaşmanın ortadan kaldırılması, ancak özel mülkiyetin ve sınıflı toplumun ortadan kalktığı komünist bir toplumda mümkündür.

Sosyolojik ve Psikanalitik Yaklaşımlar

Émile Durkheim

Yabancılaşma kavramını doğrudan kullanmasa da "anomi" (kuralsızlık) kavramıyla modern toplumlardaki toplumsal bağların zayıflamasına ve bireylerin kolektif değerlerden kopmasına dikkat çekmiştir. Anomi, özellikle iş bölümünün ileri düzeyde olduğu organik dayanışmalı toplumlarda, bireylerin arzularını sınırlayacak ortak normların eksikliği sonucu ortaya çıkan bir patoloji durumudur.

Max Weber

Weber de kavramı doğrudan kullanmamakla birlikte, modern dünyanın "rasyonelleşmesi" ve "bürokratikleşmesi" sürecinin yabancılaştırıcı sonuçlarını analiz etmiştir. Bürokrasi, akılcı kurallara dayalı verimli bir örgütlenme biçimi olmasına rağmen, bireyi kişisel ve duygusal bağlardan arındırarak onu bir "demir kafes" içine hapseder ve insani özünü boşaltır.

Georg Lukács

Marx'ın düşüncelerini geliştiren Lukács, yabancılaşmayı "şeyleşme" (reification) kavramıyla ele almıştır. Şeyleşme, kapitalist toplumda insan ilişkilerinin, insani niteliklerini yitirerek birer nesne veya meta ilişkisine dönüşmesi sürecidir. Bu süreçte insan, kendi faaliyetlerine yabancılaşır ve piyasanın nesnel yasaları tarafından yönetilen pasif bir varlık hâline gelir.

Frankfurt Okulu (Herbert Marcuse, Erich Fromm)

Bu gelenek, yabancılaşmayı ileri endüstri toplumları ve tüketim kültürü bağlamında ele almıştır.

  • Erich Fromm, yabancılaşmayı hem psikanalitik hem de sosyolojik bir perspektifle incelemiştir. Ona göre yabancılaşmış insan, kendisini eylemlerinin yaratıcısı olarak görmeyen, kör ekonomik güçlerin bir nesnesi haline gelmiş kişidir. Modern insan, sürekli tüketmeye yönlendirilen, "mutlu bir robot" hâline gelmiş ve hayatı anlamsızlaşmıştır. Fromm, bu durumu pazar odaklı kişilik yapısıyla ilişkilendirir; birey, kendisini pazarda satılacak bir meta gibi algılar.


  • Herbert MarcuseTek Boyutlu İnsan adlı eserinde, ileri sanayi toplumunun, eleştirel düşünceyi ve muhalefeti ortadan kaldırarak bireyleri sisteme entegre ettiğini savunur. Bu toplum, yarattığı "sahte ihtiyaçlar" aracılığıyla insanları manipüle eder ve onları "incelmiş köleler" hâline getirir. Marcuse'ye göre yabancılaşma o kadar derinleşmiştir ki bireyler artık kendi yabancılaşmış varoluşlarıyla özdeşleşir ve bu durumu bir doyum kaynağı olarak görürler.

Peter L. Berger

Fenomenolojik sosyoloji temelinde Berger, yabancılaşmanın antropolojik olarak kaçınılmaz olduğunu öne sürer. Ona göre yabancılaşma, insanın kendi yarattığı toplumsal dünyanın (kurumlar, roller, normlar) insan ürünü olduğunu unutması ve onu kendisinden bağımsız, doğal bir gerçeklik olarak algılamasıdır. Din, bu süreçte hem güçlü bir yabancılaşma aracı (insani düzeni ilahi olarak meşrulaştırarak) hem de potansiyel bir yabancılaşmadan kurtulma aracı (bu düzenin büyüsünü bozarak) olabilir.

Yabancılaşma Sürecinin Dinamikleri

Yabancılaşma olgusunun bireysel mi yoksa toplumsal süreçlerin mi bir sonucu olduğu, düşünürler arasında tartışmalı bir konudur. Bu, "birey mi toplumu belirler, yoksa toplum mu bireyi?" sorusuyla yakından ilişkilidir.

Bireysel Süreç

Bu yaklaşım, yabancılaşmanın kökenlerini bireyin içsel psikolojik yapısında arar. Sigmund Freud'a göre yabancılaşma, uygarlığın kaçınılmaz bir sonucudur; çünkü uygarlık, içgüdüsel arzuların (id) bastırılmasını gerektirir ve bu durum nevrozlara yol açar. Alfred Adler ise tam tersi bir görüşle, nevrozun (yabancılaşmanın) uygarlık yokluğunun bir cezası olduğunu savunur ve sorunu bireyin yanlış hayat tarzı seçimlerine ve toplumsal ilgi eksikliğine bağlar. Bu perspektifte birey, edilgen bir kurban değil, kendi yaşam tarzını yaratan aktif bir öznedir.

Toplumsal Süreç

Bu yaklaşım ise yabancılaşmayı toplumsal yapıların, ekonomik sistemlerin ve kültürel koşulların bir ürünü olarak görür. Marx'a göre kapitalist üretim biçimi, nesnel olarak tüm bireyleri yabancılaştırır. Fromm, her toplumun kendi "toplumsal karakterini" yarattığını ve bu karakterin bireyleri, toplumun işleyişi için gerekli olan rolleri yerine getirmeye yönlendirdiğini belirtir. Bu süreç, "toplumsal bilinçdışı" yaratarak kurulu düzene aykırı düşüncelerin bastırılmasına neden olur.

Kaynakça

Akyıldız, Hüseyin. "Bireysel ve Toplumsal Boyutlarıyla Yabancılaşma." Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 3, no. 3 (1998). Erişim 15 Temmuz 2025. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/195217.


Osmanoğlu, Ömer. “Hegel’den Marcuse’ye Yabancılaşma Olgusu.” Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, no. 3 (Kasım 2016): 65–92. Erişim 15 Temmuz 2025. https://doi.org/10.32739/uskudarsbd.2.3.23.


Tekin, Ferhat. "Peter L. Berger’s Understanding of Alienation: Loss of Dialectical Consciousness." Beytulhikme: An International Journal of Philosophy 4, no. 2 (2014): 29–48. Erişim 15 Temmuz 2025. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/40588.


Dipnotlar

[1]

Ömer Osmanoğlu, “Hegel’den Marcuse’ye Yabancılaşma Olgusu,” Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, no. 3 (Kasım 2016): 77

[2]

Ömer Osmanoğlu, “Hegel’den Marcuse’ye Yabancılaşma Olgusu,” Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, no. 3 (Kasım 2016): 79

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarYunus Emre Yüce15 Temmuz 2025 09:50
KÜRE'ye Sor