KÜRE LogoKÜRE Logo
BlogGeçmiş
Blog
Avatar
Ana YazarKÜME Vakfı25 Haziran 2025 13:04

Yazarın Ölümü v2.0: Dil Modellerinin Yazarlığı

fav gif
Kaydet
kure star outline

Roland Barthes’ın 1967 senesinde kaleme aldığı “Yazarın Ölümü”1 denemesi klasik anlamda müellifinin (author) kişisel deneyimlerinin, biyografisinin, yazıyı kaleme almadaki niyetinin metnin anlamı üzerinde bir etkisi olmadığını iddia ediyordu. Oysa klasik anlamda aşina olduğumuz metin okuma pratikleri yazarın hayatı, etkileri, dönemi, metnin ortaya çıktığı şartlar gibi pek çok unsuru hesaba katarak metinleri anlamayı teklif ediyordu. Metin telifinde yazar, sözü önem arz eden ve söylediği zaman kendisi söyleyen temel unsur olarak anlaşılmaktaydı.
 

Söz konusu yazarın metin üzerinde temel otorite olduğu, söylediklerini kendinden menkul söylediği fikri 20. yy’da sarsılmaya başladı. Barthes da bu sarsıntıya cevaben yazarın ölümünü metaforik olarak ilan eder ve yeni bir metin telifi biçimine geçişin haber verir. Barthes için yazar halihazırda var olan geniş bir dil ve kültür "sözlüğünü" veya "alıntılar yumağını" (tissue of citations) okura bir düzen içerisinde ileten ara elemandan ibarettir. Yazarın kendisinin klasik anlamda yazar temelli metinlerde gördüğümüz biçimde bir otoritesi kalmamıştır. Metindeki gerçek anlam okuma eylemi sırasında ve sadece okurun yorumu dolayında ortaya çıkar. Bir metin yazıldığı andan itibaren müellifinden bağımsız hale gelir ve sonsuz ihtimalli yorumlamaya açık hale gelir. Bu durumda tam da Barthes’in metaforik olarak ifade ettiği gibi yazar ölmüştür.
 

Barthes bu oldukça iddialı argümanı, öncelikle modernite ve kapitalizmin gelişimi ile birlikte bireyselleşen toplumlarda bir özne olarak yazarın ortaya çıkmasına dayandırıyor. Denemenin kaleme alındığı 1967’den bu yana teknolojik ve sosyolojik gelişmelerle birlikte bu tezin kendini belirli ölçüde doğruladığını ve erken modern toplumda oldukça mühim bir özne olarak yer kaplayan yazarın ve yazarlığın; konvansiyonel anlamda yayım imkanlarının çoğalması ve yaygınlaşması, dijital yayıncılık ve internetin özgürleştirici doğasıyla birlikte metin üzerindeki etkisinin kısıtlandığı söylenebilir. Artık metnin otoritesi ve yorumlanma imkanı yazarının belirlediği alanda değil, okuyucunun istediği bağlamda genişleyecektir. Metin yazarından kopup tamamen okuyucuya teslim edilmiştir. Metnin bütün tasarımını gerçekleştiren yazar ortadan kayboluvermiştir. Bugün geldiğimiz noktada da yapay zeka tarafından ikame edilen metin yazarlığı söz konusu tartışma için yeni seviyelere kapı aralamaktadır. Öte yandan günümüzde iyice görünür hale gelen yapay zeka tartışmalarının yazarın bu sürüncemede kalan ölümüne etki etmemesi kaçınılmazdır.
 

Dil Modeli Nasıl Modeller?

Bu noktada yapay zeka modellerinin metin ve yazarla ilişkisine değinmeden önce öncelikle dil modellerinin çalışma prensibini iyi anlamak gerekiyor. Dil modellerinde sistem, kelimeleri ("token"ları) bir araya getirip "ezberlemek"ten ziyade, milyarlarca parametre üzerinden öğrendikleri dil kalıplarına bağlı istatistiksel olasılıklara dayanarak bir sonraki kelimeyi tahmin ederek ilerliyor. LLM'ler genellikle iki ana aşamadan geçilerek eğitiliyorlar: İlk olarak, geniş ve çeşitli veri setleri vasıtasıyla ön eğitimden (pre-training) geçerek genel dil yapılarını ve dil bilgisini öğreniyorlar. Bu aşamada temel görevleri, verilen bir bağlamda en olası bir sonraki kelimeyi tahmin etmek. Daha sonra, insan geri bildirimleriyle eğitim sonrası (post-training) veya ince ayar (fine-tuning) diye adlandırılan süreçlerinden geçerek daha tutarlı, güvenli ve kullanıcı talimatlarına uygun çıktılar üretmeleri sağlanıyor. Dolayısıyla bütün süreç belirli bir istatistiğin neticesinde üretilen kelime dizilerinin organizasyonu olarak nitelendirilebilir.
 

Her ne kadar son dönemde pek çok dil bilimci ve hatta felsefecinin de kanaatleri LLM’lerin gerçekten düşündüğü üzerine olsa da ortada muğlak bir kavramsallaştırma krizi bulunmaktadır. Nitekim yalnızca pek çok kelimenin ardarda gelişinin hesaplanmasından ibaret olan bu sistemlerin, kelimeleri idrak ettiklerini ve anlamlarına vakıf olduklarını söylemek mümkün değil. Bu imkansızlığı fark edebilmenin yolu ise belki de insanoğlunun anlama ve kavrama süreçlerinin böylesi bir istatistiğe indirgenemeyecek olması geliyor. Şeylerin kendisindeki anlamlarının, yani söz gelimi kırmızı denildiğinde aklımıza gelen kırmızı renginin ve kırmızı renginin deneyimlemiş olmanın bir benzerine makinede şahit olmak mümkün olmadığı için, LLM’lerin yaptığı istatistiğe anlama ve kavrama faaliyeti demek mümkün görünmüyor. 


İstatistiğin Telifi Olur mu?

Yapay zekanın hızla gelişimi birçok alanda tartışmalara neden olduğu herkesin malumu. Bu tartışmaların medyaya en çok yansıyanı telifli eser sahipleri ve yapay zeka şirketleri arasındaki hukuki mücadele ve doğal olarak tartışmanın teorik uzamı. Güncel konular arasında en çok dikkat çekenlerden birisi Meta’nın LLaMA isimli dil modelinin 3.1 versiyonunun J.K. Rowling’in “Harry Potter ve Felsefe Taşı” kitabının %42’sine kadarını (kelimesi kelimesine) yeniden üretebilmesi. Cornell Üniversitesinde geçen ay yapılan bir araştırma sonucunda ortaya çıkan bu gelişme hem hukuki hem de teorik alanda geniş yankı buldu. Makalede farklı LLM’lerin popüler kitapları yeniden üretmesi bakımından karşılaştırılırken LLaMA 3.1’in “Books3” veri setindeki Harry Potter ve Felsefe Taşı1984 gibi popüler kültürde yer eden bazı kitapları ezberlediği iddia edildi. Kitapların belli kısımlarını 50 tokenlik diziler halinde, kendi eğitim verilerinde görmemesine rağmen doğru bir şekilde yeniden üretebildiği ortaya çıktı.
 

Araştırmacılar bu “ezberlemeyi” dil modelinin eğitim sürecinde yapılmış olması muhtemel bazı hatalar, modelin aynı veri seti ile birden fazla kez eğitilmiş olması yahut veri setindeki kitabın alıntılarını farklı sitelerde görmüş olması ihtimalleriyle açıklıyor. Bir diğer örnek, New York Times’ın OpenAI ve Microsoft’a 2023 yılında açtığı telif hakları davasında karşımıza çıkıyor. Benzer ithamlara karşı OpenAI kendini savunurken modellerinin "dönüştürücü" bir kullanım sunduğunu, orijinal eserleri "kopyalamadığını" ve bu öğrenme süreçleri sonucunda yeni kelime kombinasyonları ürettiğini savundu. Ancak LLaMA 3.1'in Harry Potter'ı bu denli yüksek oranlarda yeniden üretebilmesi, bu "dönüştürücülük" argümanını hukukî zeminde zorlayacak bir problem teşkil edebilir; zira telif hakkı korunan kitapların yapay zekayı eğitmede kullanma konusunda çeşitli görüşler olsa da bu ve benzeri çalışmalar yazarların ve yayıncıların kitaplarının onlardan izinsiz kopyalandığı görüşünü akla getiriyor.
 

Yasal süreçler bir yana, yazarlar demişken tekrardan Roland Barthes’in denemesine dönersek, LLaMA gibi bir model zaten hali hazırda zayıflamış olan müellif öznesinin bir anlamda sıkıştığı -bugünkü en önemli işlevi olan- metin yazarlığını (scriptor) da bitirebilir. Başta belirttiğim gibi belirli bir alıntılar yumağını düzenlemekle sınırlanmış günümüz yazarlığı, bu işi çok daha kapsamlı bir veri setinden -kişiye özel- seçip düzenleyerek metin oluşturan yapay zeka temelli dil modelleri tarafından yerinden edilebilir.
 

LLaMA, Harry Potter'a benzeyen kurmaca bir metin ortaya çıkardığında, büyüyü veya karakterleri insani bir şekilde anlayarak değil, büyük miktarda mevcut metinden öğrendiği kalıpları, dilbilgisini ve kelime dağarcığını düzenli bir şekilde yeniden birleştirerek gerçekleştiriyor. Bu yeni metin üretme süreci; zaten yazarın kişisel tecrübesinden, niyetinden, öz yaşam öyküsünden soyutlanmış olan metinleri, dil modelleri aracılığıyla Barthes'ın da işaret ettiği gibi insan bilincinden kopuk bir yazarlık vizyonuyla başarılı bir şekilde ilerletebiliyor. Böylece, 20.yy’da yazarından soyutlanan metin, 21.yy’da yazılmış olmaklıktan da soyutlanıyor. Böylece karşımızda konuşanın gerçekten bir deneyim sahibi olup olmadığı belirsiz hale geliyor. 
 

Barthes’in bahsettiği modernite ile birlikte bireyselleşen ve kendini doğadan ötekileştiren toplumdaki yazar öznesi, postmodernizm sonrasında metin üzerindeki otoritesini belli ölçüde kaybetmişti. Metin üretiminde yapay zeka teknolojilerinin entegrasyonu ile birlikte “metin yazarlığı” fonksiyonunda da alanı daralan yazarlar; hikaye, destan anlatıcılığı, meddahlık gibi modernite öncesi performansa dayalı sözlü edebi biçimlere ya da daha önce şahit olmadığımız farklı anlatı biçimlerine yönelebilir. Ancak bunların tam anlamıyla gerçekleşmesi için halen yapay zekanın ne yönde, ne kadar gelişim göstereceği, devletlerin ve şirketlerin politikaları, yasal süreç ve çerçevelerin biçimlenmesi ve benzeri süreçlerin ilerlemesine bağlı.
 

Sonuç olarak, bu karmaşık tablonun geleceği belirsizliğini koruyor. Yapay zeka teknolojileri hızla gelişirken, telif hakkı sahipleri ve AI şirketleri arasındaki gerilim, yazarın edebi ve hukuki varlığının sürekli olarak yeniden tanımlanmasını gerektiriyor. Belki de Barthes'ın "Yazarın Ölümü" tezi bağlamında, yaratıcılığın ve yazarlığın tamamen yok oluşunu değil, aksine insan ve makine arasındaki işbirliğinin yeni formlarını keşfedilecek, veyahut Barthes'ın denemesinin son cümlesindeki gibi “Okurun doğumu ancak yazarın ölümü karşılığında olacaktır.” 

*Emirhan Kartal yazdı. 


  1. Roland Barthes, “The Death of the Author,” Aspen, no. 5–6 (1967). Reprinted in Image-Music-Text, ed. and trans. Stephen Heath (New York: Hill and Wang, 1977), 142–148.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Blog İşlemleri

KÜRE'ye Sor