Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), Doğu Asya’da yer alan, başkenti Pekin (Beijing) olan, dünya nüfusunun yaklaşık beşte birine ev sahipliği yapan ve geniş coğrafyaya sahip bir devlettir. Ülke, tarihsel süreç içerisinde farklı kültürel, sosyal ve siyasi etkileşimlerin sonucu olarak kendine has modern devlet yapısını oluşturmuş; bu dönüşümler, merkeziyetçi bir yönetim modelinin yanı sıra bölgesel çeşitliliğin de izlerini taşımıştır.【1】
Resmî dil olarak Mandarin (Standart Çince) kullanılmaktadır. Mandarin kullanılması, ulusal birliğin pekiştirilmesinde önemli rol oynarken, ülkenin idari yapısı 22 eyalet, 5 özerk bölge, 4 belediye ve iki özel idari bölge (Hong Kong ve Makao) üzerinden organize edilmektedir.【2】 Çin Komünist Partisi’nin tek parti yönetimi çerçevesinde, siyasi, ekonomik ve toplumsal yapının belirlenmesinde etkin rol oynadığı gözlemlenmektedir.
Çin’de ekonomik alanda, son yıllarda küresel entegrasyon, teknolojik gelişmeler ve iç reformlar ışığında önemli dönüşümlerin yaşandığı; nüfus yoğunluğu ile geniş arazi yapısının bölgesel kalkınma stratejilerine yansımalarının çeşitlendiği görülmektedir. Bu dinamik yapının incelenmesi, ülkenin tarihsel kökenlerinden günümüze uzanan evrimsel sürecin anlaşılmasında bir referans teşkil etmektedir.

Çin Halk Cumhuriyeti bayrağı ve arması
Çin Halk Cumhuriyeti Milli Marşı
Marşın Adı
Çin Halk Cumhuriyeti’nin milli marşının adı “Yìyǒngjūn Jìnxíngqǔ” (义勇军进行曲) olup uluslararası literatürde “March of the Volunteers” (Gönüllülerin Marşı) olarak bilinmektedir. Bu marş, 1930’larda Japon işgaline karşı mücadele eden gönüllü Çin direnişçilerini onurlandırmak amacıyla yazılmıştır.【3】 “Yiyongjun Jinxingqu”, sözlerinde Çin halkını ayağa kalkmaya ve düşmanla savaşmaya çağıran vatansever temalar barındırır.
Besteci ve Söz Yazarı
Milli marşın sözleri Çin’in ünlü şair ve oyun yazarı Tian Han (田汉) tarafından yazılmış; bestesi ise genç besteci Nie Er (聂耳) tarafından 1935 yılında yapılmıştır.【4】 Marşın sözleri ilk olarak Tian Han’ın bir tiyatro oyunu için kaleme alınmış, Nie Er bu sözleri kısa sürede bir melodiyle bestelemiştir. Nie Er, 1935’te beste tamamlandıktan kısa bir süre sonra genç yaşta hayatını kaybetmiş olsa da, “Yiyongjun Jinxingqü” onun en bilinen ve son eserlerinden biri olarak tarihe geçmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti milli marşı
Tarihçe
Erken Dönem
Çin uygarlığı, tarih öncesi çağlarda Sarı Nehir (Huang He) ve Yangtze havzalarında başlamıştır. Arkeolojik bulgular, Paleolitik dönemde “Pekin Adamı” gibi Homo erectus kalıntılarının (Zhoukoudian Mağarası) varlığına işaret eder. MÖ 5000’lerden itibaren tarıma dayalı yerleşik köylerin ortaya çıkışıyla Neolitik dönem başlamış; Yangshao kültürü seramik işçiliği, Longshan kültürü ise siyah seramikler ve proto-şehir yerleşimleriyle öne çıkmıştır. Bu dönemde ipek böceğinin evcilleştirilerek ipek üretimine başlandığı da düşünülür. Yazının henüz gelişmediği bu çağlar hakkında bilgiler, kazılarda ortaya çıkarılan aletler, çanak çömlek ve iskelet kalıntıları ile mitolojik anlatılardan derlenmektedir.
Çin efsanelerine göre evren, devasa bir varlık olan Pangu tarafından yaratıldı; ardından Üç Hükümdar ve Beş İmparator (三皇五帝) denilen efsanevi liderler dönemi geldi. Bu efsanevi hükümdarlar, insanlara dil, tarım, ev yapımı, ateş kullanımı ve giyim gibi temel medeniyet unsurlarını öğrettikleri için birer kültür kahramanı olarak kabul edilir. Örneğin Fuxi ile Nüwa insanları evlilik ve aile düzenine alıştırırken, Shennong tarımı ve şifalı bitkileri öğretti. Beş İmparator’un ilki sayılan Sarı İmparator ise efsaneye göre MÖ 2698’de tahta geçmiş; ahşap ev yapımı, ok ve yay, tekne ve araba kullanımı ile yazı ve para gibi yenilikleri getirmiştir. Hatta ipek üretiminin Sarı İmparator’un eşi Lei Zu tarafından keşfedildiği rivayet edilir. Bu mitolojik dönemin son imparatoru Shun, erdemli yönetimiyle ünlüydü ve kendi oğlu yerine, büyük bir sel felaketini kontrol altına aldığı için halkın takdirini kazanan Yu’yu veliaht atadı. Yu, böylece Xia Hanedanı’nı kurarak baba-oğul veraset sistemini başlatmış oldu. Her ne kadar bu anlatılar tarihsel belgelere dayanmıyorsa da, arkeolojik bulgularla kısmen örtüşen yönleri vardır. Örneğin 1959’da keşfedilen Erlitou kültürü (Henan bölgesinde, MÖ ~1900–1500) geleneksel olarak Xia Hanedanı ile ilişkilendirilmektedir. Ancak Xia’nın varlığı tartışmalıdır ve Çin tarihinin 5.000 yıl olduğu söylemi, mitolojik hükümdarlar ile Xia’yı gerçek kabul eden ulusal bir hafızaya dayanmaktadır. Nitekim yazıya ve somut kayıtlara dayanan en eski hanedan Shang olduğundan, Çin tarihi MÖ 1600 civarında tarihlenmektedir.
Shang ve Zhou Hanedanlıkları
Shang Hanedanı (商朝, MÖ ~1600–1050)
Yazılı kayıtlarla kanıtlanan ilk Çin hanedanıdır. Shang dönemine ait başkent Yin kazılarında fal yazıtları denilen yazılı hayvan kemikleri ve kaplumbağa kabukları bulunmuştur. Bu kemik üzerindeki yazıtlar, Shang krallarının atalara ve doğa ruhlarına kehanet danıştığını, savaş ve hasat gibi konularda fal okuttuğunu göstermiştir. Shang yazısı, bugünkü Çince karakterlerin atası sayılır ve MÖ 1200’lere tarihlenen bu kayıtlar Çin’de yazılı tarihin başlangıcı kabul edilir. Arkeologlar Shang şehirlerinde anıtsal mezarlar, tapınak temelleri ve bronz döküm atölyeleri ortaya çıkarmıştır. Shang’ın son kralı, Zhou kabilesine yenilerek yerini Zhou hanedanlığına bırakmıştır.
Zhou Hanedanlığı (周朝, MÖ 1046–256)
Shang’ı devirip uzun süre hüküm sürmüş, Çin’in sosyo-politik temellerini etkilemiştir. Zhou dönemi, Batı Zhou (MÖ 1046–771) ve Doğu Zhou (MÖ 770–256) olarak ikiye ayrılır. Batı Zhou kralları başlangıçta Shang kültürüne benzer biçimde merkezi bir krallık kurdular. Ancak toprakları genişleyince, feodal bir düzen geliştirdiler: Kraliyet ailesi mensupları ve müttefik soylular, fethedilen bölgelere vassal prensler olarak atandı. Bu yönetim yapısı, Avrupa Orta Çağ feodalitesine benzetilir; nitekim “feodalizm” terimi Çin için Batılı yazarlarca da Zhou’yu tarif etmekte kullanılmıştır.
Yeni Zhou kralı Wu, Shang kralını devirdiğinde, bunu Tanrı’nın (Tian) izniyle yaptığını, Shang’ın artık göksel meşruiyeti kaybettiğini ilan etti. Böylece Çin’de ilk kez meşruiyetin ilahi kaynağı fikri ortaya çıktı: Erdemli ve adil olan hüküm sürer, yozlaşan ise Tanrı’nın desteğini yitirir ve devrilir.【5】 Bu ilke, sonraki tüm hanedan değişimlerinde ahlaki bir gerekçe olarak kullanılmıştır. Zhou dönemi, kültürel ve entelektüel açıdan da zengindir. İlk felsefi akımlar Doğu Zhou devrindeki Bahar ve Güz Dönemi (MÖ 771–476) ve Savaşan Devletler Dönemi (MÖ 475–221) sırasında başladı. Konfüçyüs (Kongzi, MÖ 6. yy) ve Laozi gibi düşünürler bu çağda yaşadı; Konfüçyanizm, Taoizm, Mohizm, Legalizm gibi ekoller ortaya çıktı ve “Yüz Felsefe Okulu” dönemi yaşandı. Metal paranın tedavüle girmesi, demirin kullanımı ve tarım tekniklerinin gelişimi ile ekonomide de dönüşüm hızlandı. Ne var ki Doğu Zhou’nun sonlarına doğru merkezi otorite zayıfladı; bölgesel beylikler bağımsız krallıklara dönüştü. Savaşan Devletler döneminde Qin, Chu, Qi, Yan, Han, Zhao, Wei gibi yedi büyük krallık Çin coğrafyasına hükmediyordu. Bu dönemin sonunda, Qin devleti galip gelerek Çin’i ilk kez siyasi birliğe kavuşturdu.
Qin ve Han Dönemleri
Qin Hanedanı (秦朝, MÖ 221–206)
Çin’i tek bayrak altında birleştiren ilk imparatorluk hanedanıdır. Qin devleti, Legalist filozof Hanfeizi’nin prensiplerini uygulayarak katı kanunlar ve disiplinli bir yönetim yapısı kurmuş, rakiplerini sistemli şekilde zayıflatmıştır. MÖ 221’de Kral Ying Zheng, son düşmanını da yenerek kendisini İlk İmparator ilan etti. Qin Shi Huang, merkeziyetçi ve standartlaştırılmış bir devlet sistemi inşa etti: Ülkeyi ilçelere ve eyaletlere böldü ve her birine imparatorun atadığı valiler yerleştirdi. Yazı sistemini tek tipe indirdi, böylece farklı bölgelerdeki alfabe varyasyonlarını ortadan kaldırdı. Ayrıca ölçü birimlerini, parayı ve yolu standardize etti; tüm imparatorlukta aynı uzunluk ölçüleri, aynı para ve aks aralığı sabit tekerlek izine sahip yollar tesis edildi. Qin döneminin en anıtsal eserlerinden biri, kuzey sınırındaki farklı beyliklere ait savunma setlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan Çin Seddi’nin ilk halidir. MÖ 3. yüzyılda, Moğollar ve Türklere karşı savunmayı birleştirmek amacıyla inşa edilen bu hat, Ming dönemine kadar eklemelerle büyümüş ve dünyanın en büyük savunma yapılarından biri haline gelmiştir.【6】 Qin Hanedanı, imparatorun ölümü ardından çıkan isyanlar ve saray entrikalarıyla kısa sürede çöktü. Çin’de iki bin yıl sürecek olan merkezi bürokratik imparatorluk modeli ve standart kültürel-kurumsal yapı, Qin Hanedanlığının mirasıdır.

Çin Seddi (Fotoğraf: pixabay.com)
Han Hanedanı (漢朝, MÖ 206 – MS 220)
Qin’in katı yönetiminin ardından kurulan ve dört asır boyunca Çin’i yöneten hanedandır. Kurucusu Gaozu (Liu Bang), yönetimde Qin’in merkeziyetçi yapısını yumuşatarak sürdürdü. Han Hanedanı, Çin’de etnik kimliğe adını veren (Han Çinlisi) dönemdir. Batı Han (MÖ 206 – MS 9) ve Doğu Han (MS 25–220) olarak iki evresi vardır. Han döneminde Konfüçyüsçülük, devletin resmî ideolojisi haline getirildi; imparator Wu Di (MÖ 141-87) zamanında Konfüçyüs öğretilerine dayalı sınav sistemi ile bürokrat seçiminin temelleri atıldı. Bu, aristokratik hanedan üyelerinden ziyade liyakat sahibi eğitimli insanların yönetimde yer almasının yolunu açtı. Han, bir yandan da dış fetihlerle topraklarını genişletti: Kore Yarımadası’nın bir kısmı, bugünkü Yunnan ve Guangdong bölgeleri ve Türkistan (Batı bölgesi) Han egemenliğine girdi. İmparator Wu Di’nin generalleri, Xiongnu (Hun) konfederasyonuna karşı seferler düzenleyerek Orta Asya’ya yol açtılar. Tarihçi Sima Qian’ın aktardığına göre Zhang Qian adlı saray elçisi, MÖ 2. yüzyılda Orta Asya’ya gönderilmiş ve bu sayede Çin, Batı dünyasıyla düzenli temas kurmaya başlamıştır. Sonuçta İpek Yolu olarak anılacak ticaret ağı resmen açıldı (MÖ 130). İpek Yolu, Çin’den ipek, porselen, baharat gibi malların; Batı’dan ise cam, mücevher, fildişi ve özellikle Orta Asya’dan at gibi ürünlerin alışverişini sağladı. Bu ticaret rotası, Han’ın MÖ 130’da batıya kapılarını açmasından Osmanlıların 1453’te İstanbul’u fethedip geleneksel kara ticaretini kesintiye uğratmasına kadar etkin kaldı.
Han döneminde, MÖ 1. yüzyılda kağıt icat edildi. Kağıt, bilgi üretimi ve bürokrasi açısından devrim yaratmış; sonraki yüzyıllarda bu teknoloji üzerinden matbaa gelişerek kültürel birikimin yayılmasını kolaylaştırmıştır. Han döneminde ayrıca dünyanın ilk astronomik kataloğu ve takvimi geliştirildi, su saati ve sismograf gibi aygıtlar icat edildi. Tıp alanında akupunktur ve bitkisel tedaviler sistematize edildi; tarih yazıcılığı Sima Qian’ın Shiji (史記) eseriyle akademik bir disiplin haline geldi. Han’ın son döneminde (MS 2. yüzyıl), imparatorluk zayıfladı. 184’teki Sarı Türbanlar İsyanı ve ardı sıra gelen karışıklıklar, merkezi otoriteyi çökertti. MS 220’de Han Hanedanı resmen son buldu ve Çin Üç Krallık Dönemi’ne girdi.
Üç Krallık, Jin ve Kuzey-Güney Hanedanları (220–581)
Han sonrası Çin, birbirine rakip devletlerin mücadelelerine sahne oldu. Üç Krallık döneminde (220–280) Wei, Shu Han ve Wu adında üç devlet Çin coğrafyasını paylaştı. Ünlü strateji eseri Savaş Sanatı’nın yazarı Sun Zi’nin döneminden biraz önce yaşadığı varsayılırken, Üç Krallığın Romanı gibi klasikler bu dönemden ilham almıştır. 280’de Çin kısa süreliğine Batı Jin hanedanı altında birleştiyse de 4. yüzyılda yeniden parçalandı. Kuzey Çin’e göçebe kökenli Beş Barbar Kavim (Wu Hu) grupları akın ederek 16 Krallık adı verilen küçük devletler kurarken, Güney’de han Çinlilerinin kurduğu ardışık Doğu Jin ve Song, Qi, Liang, Chen hanedanları hüküm sürdü. Bu dönemde Budizm, kargaşa içindeki halkın manevi sığınağı olarak yaygınlaştı ve devlet himayesinde büyük Budist çeviri ve tercüme faaliyetleri yapıldı. Kuzey Çin’i yöneten Xianbei kökenli Kuzey Wei devleti (386–534), Budizmi resmi din benimseyip Yungang ve Longmen mağaralarında anıtsal Buda heykelleri oydurdu. 6. yüzyıl başında Kuzey Zhou ve Kuzey Qi olarak bölünen kuzey; Güney Chen devletiyle birlikte 581’de tarihe karışacak ve Çin yeniden birleştirilecektir.
Sui Hanedanı (隋朝, 581–618)
Yaklaşık 360 yıl süren bölünmüşlükten sonra Çin’i tekrar tek çatı altında toplayan kısa ömürlü hanedandır. Kurucusu İmparator Wen (Yang Jian), Kuzey Zhou’nun generali iken gücü ele geçirip Güney’deki Chen Hanedanı’nı da fethederek siyasi birliği tesis etti (589). Sui hanedanı, merkezi imparatorluk idaresini yeniden canlandırdı ve hükümet yapısını güçlendirdi. En büyük projelerinden biri, iktisadi ve askerî bütünleşmeyi sağlamak üzere inşa edilen Büyük Kanaldı. Sarı Nehir ile Yangtze’yi birleştiren bu su yolu ağı, tahıl ve mal sevkiyatını kolaylaştırarak kuzey-güney ekonomisini entegre etti ve sonraki yüzyıllarda defalarca genişletilip kullanıldı. Sui, ayrıca resmî sınav sistemini yeniden işler hale getirerek yetenekli bürokratları işe almaya çalıştı. Ancak ikinci imparator Yang Guang dönemindeki lüks harcamalar, Kore’ye karşı yapılan başarısız seferler ve halktan toplanan ağır angaryalar hanedana karşı bir hoşnutsuzluk doğurdu. 617’de başlayan isyanlar sonucunda Sui hanedanı yıkıldı, yerini Çin tarihinin en parlak imparatorluklarından birine bırakacak olan Tang Hanedanı doğdu.
Tang Hanedanlığı (唐朝, 618–907)
Tang Hanedanı, Çin’in altın çağlarından biri kabul edilir. Kurucusu Li Yuan (İmparator Gaozu) ve özellikle de oğlu İmparator Taizong döneminde devlet yeniden istikrara kavuştu. Tang, askeri alanda güçlenerek İpek Yolu boyunca Orta Asya içlerine kadar nüfuzunu genişletti; bir dönem Batı Türk Kağanlığı’nı dahi himaye altına aldı ve Han topraklarından daha batıya ulaştı. 7. yüzyıl ortasında Kore’de Goguryeo’ya karşı seferler düzenlendi, güneyde Vietnam toprakları denetim altına alındı. Bu genişleme, Tang’ı kozmopolit bir imparatorluk haline getirdi: Başkent Chang’an (günümüzde Xi’an) dünyanın en büyük şehirlerinden biri olarak, Orta Asya, İran, Arap, Türk ve Hint diyarlarından gelen elçi, tüccar ve keşişlerle doluydu. 750’lere gelindiğinde Tang orduları Tarım Havzası’nı aşarak Talas Muharebesi’nde (751) Arap Abbasi Halifeliği ve Türkler ile karşılaşarak yenilgiye uğradı. Bu yenilgi, Orta Asya’daki Tang ilerleyişini durdurdu. 【7】
Tang, matbaanın icadı ile de anılır: 8. yüzyılda ahşap baskı tekniği kullanılarak metinler çoğaltılmaya başlandı. Dünyanın bilinen en eski basılı eseri olan Elmas Sutra (868) Tang döneminde basılmış bir Budist metindir. Bu teknoloji, bilgi ve edebiyatın yayılmasını hızlandırdı. Kağıt para kullanımının ilk örnekleri de Tang sonlarında görülmeye başlanmıştır. Tang mucitleri, barutu eğlence amacıyla havai fişek olarak kullanmaya başladılar. Bu buluş ilerleyen yüzyıllarda askeri alana uyarlandı.
Tang gücü, 8. yüzyıl ortalarından itibaren gerilemeye başladı. 755 yılında general An Lushan, Türk-Sogd kökenli bir kumandan olarak hükümdara isyan etti ve kendi imparatorluğunu ilan etti.【8】 An Lushan İsyanı (755–763), Tang’ın siyasi ve ekonomik düzenini sarstı; isyan bastırılsa da merkezi otorite bir daha tam güç kazanamadı. İsyandan sonra yerel generaller (Jiedushi) taşrada fiilen özerk yönetimler kurdular; imparatorlar bu askeri valilere bağımlı hale geldi. 9. yüzyılda saray entrikaları, köylü isyanları (Huang Chao İsyanı, 874-884) ve mali çöküş Tang’ı zayıflattı ve 907’de son Tang imparatoru tahttan indirildi. Böylece Çin yeniden bir Beş Hanedan On Krallık (907–960) devrine girdi.
Song Hanedanı (宋朝, 960–1279)
Çin tarihinde ekonomik devrim ve şehirleşmenin hızlandığı, bilimsel ilerlemelerin olduğu bir dönemdir. Kurucu imparator Taizu, bölünmüş Çin’i yeniden birleştirerek Song hanedanının temelini attı. Bu hanedan, kuzeyde Kaifeng merkezli Kuzey Song ve 1127’de Jin Devleti’nin kuzey toprakları fethetmesi sonrasında Hangzhou merkezli Güney Song olarak ikiye ayrıldı. Çin, bu dönemde kentsel ekonomik devrimi, yaygın para ekonomisini, gelişen pazarları ve denizaşırı ticaretiyle modern anlamda yeniden yapılandırdı. Kâğıt para (jiaozi), dünya tarihinde ilk kez 11. yüzyılda Song Çin’de devlet tarafından basılıp kullanıldı.
Song döneminde matbaa teknolojisi, Tang’daki blok baskının ötesine geçerek 11. yüzyılda mucit Bi Sheng tarafından hareketli tek tek harfli baskı tekniğine dönüştürüldü. Pusula, Song devrinde navigasyon için geliştirilip gemicilikte kullanılmaya başlandı; manyetik pusula ile Çinli denizciler okyanuslarda rotalarını buldular ki bu buluş Avrupalılarca ancak birkaç yüzyıl sonra öğrenilecektir. Barut, Song mühendislerince askeri amaçla kullanıldı: Kuşatmalarda düşmana karşı roket, bomba, el topu ve mayınlar geliştirildi.【9】 13. yüzyılda Çin’de barutlu silahların (piştov benzeri) kullanımı dahi görülmeye başlanmıştı. Bu yenilikler, Çin’in dünya teknoloji tarihine en büyük katkılarındandır ve Avrupalılar, İpek Yolu ve sonraki yüzyıllarda bu buluşları Çin’den öğrendiler. Song Çin’inde tarım teknolojisi de ilerledi: Yeni pirinç türleri ve çift hasat teknikleriyle nüfus 100 milyonu aştı, dünyanın en kalabalık ve ekonomik açıdan güçlü ülkesi haline geldi. Su değirmenleri, saatler, mekanik araçlar (Su Song’un astronomik saati gibi) bu dönemde icat edildi.
Song hanedanı, kendi döneminde Çin coğrafyasının tamamına hükmetmiyordu. Kuzey ve batıda gayri Çin hanedanlar mevcuttu: Khitay Türklerinden Liao Hanedanı (907–1125) ve ardından Jürcen Mançurlarından Jin Hanedanı (1115–1234), Çin’in kuzeyini kontrol etti. Ayrıca Çin’in kuzeybatısında, Tibet-Burma kökenli Tangut halkı Batı Xia (Xi Xia) Hanedanı (1038–1227) adıyla bir krallık kurdu. Bu hanedanlar, bir yandan Çin kültüründen etkilenip imparatorluk modelini benimsediler, diğer yandan kendi geleneklerini sürdürdüler.
Yuan Hanedanlığı (元朝, 1271–1368)
Orta Asya steplerinde ortaya çıkan Cengiz Han liderliğindeki Moğollar, kısa sürede Avrasya’nın büyük kısmını kapsayan devasa bir imparatorluk kurdular. Moğol orduları 13. yüzyılın ilk yarısında arka arkaya seferlerle Çin’in kuzeyindeki devletleri hedef aldı. 1211’de Cengiz Han, Jin (Cürcen) topraklarına girerek Pekin yakınlarına kadar ilerledi; 1218’de Tangutların Batı Xia’sını baskı altına aldı. Cengiz Han öldüğünde (1227) Batı Xia tamamen boyun eğmiş, Jin devleti ise ağır darbe almıştı. Moğollar 1234’te Cengiz’in halefleri döneminde, Jin Hanedanı’nı tümüyle ortadan kaldırdılar. Böylece Çin’in kuzeyi Moğol kontrolüne geçti. Kubilay Han, 1271 yılında Moğol İmparatorluğu’nun Çin coğrafyasındaki kolu olarak Yuan Hanedanı’nı resmen ilan etti ve imparatorluk başkentini Dadu (Khanbalık, günümüz Pekin) olarak belirledi. Yuan dönemi, Çin tarihinde ilk kez Han olmayan (etnik Moğol) bir hanedanın tüm Çin’i yönetmesi anlamına gelir.
Kubilay Han, dedesi Cengiz’in askeri fetih mirasını devralıp Çin yönetim geleneğini benimseyerek bir imparator gibi davrandı. Çin tarzı devlet teşkilatını devam ettirdi ancak Moğolları imparatorluğun hükmedici sınıfı kıldı. Yüksek devlet görevleri ve ordu komutası çoğunlukla Moğolların veya Orta Asyalı Müslüman müttefiklerinin elindeydi; Çinli bürokratlar alt kademelerde tutuldu. Bu dönemde Çin, Avrasya çapında bir imparatorluğun parçası olduğundan, uluslararası etkileşim artmıştır. Yuan yönetimi, Çin’i Moğolların açtığı dev ticari ağa entegre etti; Karadeniz’den Pasifik’e uzanan Pax Mongolica sayesinde malların, fikirlerin ve insanların dolaşımı kolaylaştı.【10】
Marco Polo gibi Batılı gezginler, Yuan döneminde Çin’i ziyaret ederek izlenimlerini kaleme aldılar. Marco Polo, babası ve amcasıyla 1270’lerde Kubilay Han’ın sarayına gelmiş ve 17 yıl boyunca onun hizmetinde çeşitli görevlerde bulunmuştur.【11】 Il Milione adlı ünlü seyahatnamesinde Çin’deki zenginlikleri, kağıt para kullanımını, büyüleyici şehirleri ve ileri teknolojiyi Avrupa’ya tanıttı. Bu eser, Avrupalılarda Doğu’ya dair büyük bir merak uyandırarak ileriki yüzyıllardaki keşif ruhuna katkıda bulundu. Yuan döneminde Doğu-Batı kültür alışverişi yoğunlaştı: Misyonerler (ör. Fransisken rahip John of Montecorvino) Pekin’e gelip ilk Hristiyan cemaatlerini kurdular; Venedikli tüccarlar Yuan ekonomisinde etkin rol aldılar; İranlı ve Uygur astrologlar, mühendisler Çin’de çalıştı. Bilim ve teknoloji akışı, iki yönlü gerçekleşti: Barut, pusula, matbaa gibi Çin icatları batıya doğru yayılırken, Batı’dan da yeni fikirler ve ürünler Çin’e geldi.
Yuan hanedanı idaresi altında Çin toplumu, katı bir etnik hiyerarşi yaşamıştır: En üstte Moğollar, sonra renkli gözlü batılılar (Semuren, ör. Orta Asyalılar), üçüncü sırada kuzey Çinliler ve en altta güney Çinliler şeklinde bir sınıflandırma söz konusuydu. Bu ayrım, Han Çinli halkın memnuniyetsizliğini arttırdı. Ayrıca Moğolların geleneksel hayat tarzı bazı zıtlıklar yaratıyordu; örneğin avcılık ve hayvancılığı teşvik edip tarımı ikinci plana atmaları, vergi politikaları gibi konular gerilim sebebiydi. 14. yüzyıl ortalarında büyük veba salgını (Kara Ölüm) ve doğal afetler, Moğol yönetimine karşı isyanları tetikledi. Kızıl Türbanlılar İsyanı gibi köylü ayaklanmaları neticesinde Kubilay’ın halefleri zayıfladı. 1368’de isyancı lider Zhu Yuanzhang, Yuan başkenti Dadu’yu ele geçirerek Yuan hanedanını devirdi ve Çin’de yeni bir yerli hanedan olan Ming’i kurdu. Moğollar ise kuzeye, kendi anayurtlarına çekilerek Yuan’ın halefi niteliğindeki Kuzey Yuan devletini bir müddet daha sürdürdüler.
Ming Hanedanlığı (明朝, 1368–1644)
Ming Hanedanı, Moğol egemenliğinin sona ermesiyle kurulan ve Çin’de Han kökenli yönetimi yeniden tesis eden hanedandır. Kurucusu İmparator Hongwu (Zhu Yuanzhang), fakir bir köylüyken isyan liderliğine yükselmiş, 1368’de tahta çıkar çıkmaz geçmişin Moğol etkilerini silmeye ve tarıma dayalı bir düzen kurmaya girişmiştir. Hongwu, başkenti Nanjing’de kurmuş; daha sonra Yongle döneminde (1402–1424) başkent yeniden Pekin’e taşınmıştır. Devlet teşkilatında Konfüçyüsçü bürokratlar önemli rol oynamakla birlikte, Hongwu özellikle son yıllarında birçok bürokratı paranoyayla idam ettirmiş ve despotik yöntemlere başvurmuştur. Yine de Ming, genel bir istikrar ve refah dönemi getirmiştir. Nüfus Ming döneminde 60 milyondan 150 milyona yükselmiş; yeni tarım teknikleri, Amerika’dan gelen mısır ve patates gibi ürünler tarımda verimi arttırmıştır.
Ming’in ilk yarısı, dışa açılma ve deniz aşırı güç gösterisiyle dikkat çeker. İmparator Yongle devrinde Müslüman amiral Zheng He komutasında donanmalar, Hazine Filoları, yedi büyük sefer düzenledi (1405–1433). Bu seferlerde filo Hint Okyanusu’nu aşıp bugünkü Endonezya, Hindistan, İran Körfezi ve Doğu Afrika’ya kadar ulaştı. Amaç, Ming’in kudretini gösterip imparatora haraç getirecek devletler bulmak, ticareti geliştirmek ve deniz yollarını kontrol etmekti. Zheng He’nin filosu, 200’ü aşkın gemi ve on binlerce mürettebatıyla döneminin dünyadaki en büyük deniz gücüydü; portolan haritalar ve pusula yardımıyla açık deniz seyri yapabiliyordu. Çin malları (ipek, porselen) bu seferlerle uzak diyarlara ulaşmış; karşılığında egzotik armağanlar (zürafa, devekuşu gibi hayvanlar, fildişi vs.) getirilmiştir. Bu sayede Ming Çin’i, deniz ticaretinde altın bir çağ yaşamış, imparatorluk topraklarına haraç sunan ülkeler ile güçlenmiştir.
Ming döneminde Barutun etkin kullanımı, özellikle 14.-15. yüzyıllarda Ming ordusunu güçlendirdi. Top dökümcülüğü ilerledi; Osmanlı İmparatorluğu’ndaki şahi toplarına benzer büyük toplar Ming kale savunmalarında kullanıldı. Çin Seddi, Ming döneminde bugünkü taş duvar formuna kavuşturuldu; Moğol akınlarına karşı sınır boyunca binlerce kilometrelik duvar, gözetleme kuleleriyle tahkim edildi. Bununla birlikte Ming, 16. yüzyıldan itibaren içe dönük bir politika benimsemeye başladı. Zheng He’nin ölümünden sonra deniz seferleri durduruldu; imparatorluk gemilerinin okyanusa çıkışı yasaklandı. Bu kararın ardında, seferlerin yüksek maliyeti ve kuzeydeki Moğol tehdidine karşı kaynakları seferber etme ihtiyacı vardı. Ming yönetimi, dış ticareti sınırlayıp kapalı bir ekonomik düzen kurmaya çalıştıysa da kaçakçılık ve korsanlık (özellikle Wokou Japon korsanları) problem oldu. 1550’lerde Japon korsanlık saldırıları Çin kıyılarını vurunca, devlet deniz ticaretini tekrar kısmen serbest bırakmak zorunda kaldı.
Ming hanedanının çöküşü, iç ve dış baskıların birleşimiyle gerçekleşti. 17. yüzyıl ortasında iklimsel küçük buzul çağı tarım krizine yol açtı; üst üste kıtlıklar ve salgınlar isyanları tetikledi. Li Zicheng önderliğinde bir köylü isyanı 1644’te Pekin’i ele geçirerek son imparatoru intihara sürükledi. Aynı dönemde kuzeydoğuda güçlenen Mançular, Ming’in zayıflığından yararlandı. Ming’in sadık generali Wu Sangui, isyancıları bastırmak için Mançuları Çin’e davet edince Mançu ordusu Pekin’e girdi ve Li Zicheng’i bertaraf etti. Ancak Mançular, Ming hanedanını yeniden kurmak yerine kendi hanedanlarını (Qing Hanedanı) Çin’in yeni efendisi ilan ettiler. Böylece üç asırlık Ming saltanatı sona erdi.
Qing Hanedanlığı (清朝, 1644–1912)
Qing Hanedanı, Çin’in son imparatorluk hanedanı olup Mançu etnik grubuna mensuptur. Mançular, Kuzeydoğu Asya’da yaşamış Jürcen kavminin devamı olarak, Nurhaci önderliğinde 17. yüzyıl başlarında birleştiler ve Sekiz Sancak adlı askeri-toplumsal örgütlenmeyle güçlü bir ordu kurdular. Nurhaci’nin halefi Huang Taiji, 1636’da devletine “Qing” adını vererek hazırlıklarını tamamladı. 1644’te Mançu orduları Pekin’e girerek Ming yönetimine son verdiler; yaklaşık 20 yıl içinde Çin’in tamamını kontrol altına aldılar. Qing, fethedilmiş bir ülkeyi yönetmenin zorluklarıyla karşılaşınca nüfusun büyük çoğunluğu olan Han Çinlilerinin kültür ve yönetim geleneklerini benimsedi; Konfüçyüsçü bürokrasi ve imparatorluk sınav sistemi devam ettirildi. Qing imparatorları, hem Çin imparatoru hem de bozkır kağanı olarak iki yönlü bir meşruiyet inşa ettiler; belirli saç ve giyim zorunlulukları dışında, halkın yaşamı büyük ölçüde Ming dönemine benzer şekilde sürdü.
Kangxi, Yongzheng ve Qianlong imparatorlarının döneminde Qing en geniş topraklarına ulaştı. Mançurya ve İç Moğolistan’ın yanı sıra Tibet, Sincan ve Cungar Hanlığı da Qing hakimiyetine girdi. Bu süreçte, farklı etnik gruplar (Uygurlar, Kazaklar, Tibetliler, Moğollar vb.) tek bir siyasi yapı altında toplandı. Qianlong döneminde nüfus 300 milyona yaklaşırken, tarım ve ekonomik üretim Ming dönemini geride bıraktı; ancak nüfus artışıyla birlikte verim düşüşü ve hazine gelirlerinde yetersizlik gibi sorunlar ortaya çıktı.
Qing, 17. yüzyıl sonlarına kadar dışa karşı güçlü konumda kalmış, ancak Batı’nın yükselişiyle sorunlarla karşılaşmıştır. Avrupalı devletler, özellikle Britanya, Çin’in devasa pazarıyla ilgilenmeye başlamış; başlangıçta Kanton limanına kısıtlanan ticaret, Çin lehine gümüş akışına neden olmuş, fakat Britanya’nın yasa dışı afyon ticareti bu dengeyi bozmuştur. Afyonun yaygınlaşması, imparator Daoguang döneminde Komiser Lin Zexu’nun afyon imhasıyla sonuçlanan müdahalelere, ardından 1839–1842 Afyon Savaşı’na ve 1842’de imzalanan Nanking Antlaşması ile ağır şartlar altına girmeye yol açmıştır. Sonraki dönemlerde benzer ayrıcalıklar Fransa, ABD, Rusya gibi güçlerce elde edilmiş; 1856–1860’daki İkinci Afyon Savaşı sonrasında Batılı kuvvetler Pekin ve imparatorluk yazlık sarayını ele geçirmiştir. Bu gelişmeler, Çin’in “Yüzyıllık Aşağılanma” döneminin başlangıcını simgelemekte ve Qing hanedanının otorite kaybına yol açmıştır.
İçeride ise Taiping, Dungan, Panthay isyanları ve Nian ayaklanması gibi büyük isyanlar patlak vermiştir. Bu felaketler karşısında Qing yöneticileri “Kendini Güçlendirme Hareketi” adı altında Batı’nın askeri ve endüstriyel tekniklerini öğrenmeye çalışmış; Zuo Zongtang, Li Hongzhang gibi isimler tersaneler, silah fabrikaları, telgraf hatları ve demiryolları kurmuş, ordu modernize edilmiştir. Ancak 1894–1895 Birinci Çin-Japon Savaşı’nda Qing güçleri Meiji Japonya’sına yenilmiş, Tayvan ve Kore üzerindeki hakimiyetleri zayıflamıştır. 1898’de İmparator Guangxu’nun ilan ettiği Yüz Gün Reformu, radikal modernleşme adımları içerse de, İmparatoriçe Cixi ve muhafazakar çevreler tarafından durdurulmuş; reform yanlısı aydınlar sürgüne gönderilmiştir. 1900 Boxer İsyanı sonrasında, yabancı devletlerin Pekin’e müdahalesiyle Qing hanedanı ağır tazminatlar ödemek ve yabancı askeri varlığını kabul etmek zorunda kalmıştır. 1905’te imparatorluk sınav sistemi kaldırılmış, 1908’de anayasa ilan edileceği duyurulsa da, 10 Ekim 1911’de Wuchang’da başlayan subay isyanı Xinhai Devrimi’ne dönüşmüş; 1912’de son imparator Puyi tahttan feragat ederek imparatorluk sona ermiştir.
Qing hanedanının düşüşüyle Çin Cumhuriyeti kuruldu. Qing dönemi boyunca Çin, ekonomik olarak dünyanın en büyük üreticilerinden biri olarak refah görmüş ancak Batı emperyalizmi karşısında geleneksel yapısını koruyamadığı için “hasta adam” durumuna düşmüştür. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki bu çalkantılar, Çin’de milliyetçilik, modernleşme ve sonunda devrim fikirlerini doğurmuştur.
Cumhuriyet Dönemi ve Çin Halk Cumhuriyeti
1912 yılında Sun Yat-sen liderliğinde kurulan Çin Cumhuriyeti (Republic of China), kadim imparatorluk düzeninden ulus-devlet modeline geçişi temsil ediyordu. Sun Yat-sen’in Üç Halk Prensibi (Milliyetçilik, Demokrasi, Halkın refahı) ideolojisi doğrultusunda bir cumhuriyet ilan edildi. Ancak yeni kurulan cumhuriyet, güçlü bir merkezi otorite tesis etmekte zorlandı. 1912’de başkanlığı devralan general Yuan Shikai, kısa sürede meclisi dağıtarak kendi diktatörlüğünü kurmaya yöneldi; hatta 1915’te kendini imparator ilan etmeye kalkıştı ancak geniş tepkiyle karşılaştı ve girişimi başarısız oldu. Onun 1916’da ölümüyle Çin “Warlord” (Askeri Valiler) Dönemine sürüklendi. Ülke, çeşitli bölgesel askeri kumandanlar arasında parçalandı; merkezi hükümetin otoritesi sembolik düzeyde kaldı. 1917’de patlak veren Rus Devrimi, Çinli entelektüellerin Marksist fikirlere ilgi duymasını sağladı. 4 Mayıs 1919’daki öğrenci gösterileri, ülkenin bağımsızlık ve modernleşme arzusunu yansıttı. 1921’de Sovyet Rusya’nın da yardımıyla Çin Komünist Partisi (ÇKP) kuruldu.
1920'lerin ortasında, Sun Yat-sen'in kurduğu milliyetçi Kuomintang ile Çin Komünist Partisi, warlordların elindeki parçalanmış Çin’i birleştirmek amacıyla ittifak kurdu. 1926–1928 yıllarında gerçekleştirilen Kuzey Seferi sırasında, Kuomintang’ın genç generali Chiang Kai-shek, savaş ağalarını ardı ardına yenerek ülkenin büyük bölümünü bir araya getirdi. 1927'de Nanjing’de milliyetçi hükümet kuruldu ve uluslararası alanda Çin’in meşru yönetimi olarak tanındı. Aynı yıl Chiang Kai-shek, Komünist müttefiklerine karşı silahlı harekât başlattı; bu durum, milliyetçiler ile komünistler arasında iç savaşa yol açtı.
1930’larda Chiang Kai-shek yönetiminde Nanjing Decenniumu adı verilen görece istikrar ve kalkınma dönemine tanık olundu. Kırsal kesimde Mao Zedong önderliğindeki komünistler, Kızıl Ordu'yu örgütledi. 1934–35 yıllarında Kuomintang baskısından kaçan Mao ve yoldaşları, Uzun Yürüyüş sırasında yaklaşık 9.000 km mesafe kat ederek kuzeybatıya ulaştı; bu süreçte komünist liderlik ve ideoloji temel unsurlarını korudu.
1937’de Japon İmparatorluğu, Çin’e topyekûn saldırıya geçti. 1937’de Japon İmparatorluğu, Çin’e topyekûn saldırıya geçti. Japonlar, kıyı şehirlerini ve doğu bölgelerini işgal etti; milliyetçi hükümet iç kesimlere (Chongqing) çekilerek direnişi sürdürdü. Bu dönemde Chiang Kai-shek ve Mao Zedong, Japon tehdidine karşı ikinci bir birleşik cephe oluşturdu. II. Dünya Savaşı sırasında müttefikler tarafında savaştan zaferle çıkıldı. Savaş sonrasında 1946–1949 yıllarında komünistler ile milliyetçiler arasındaki iç savaş yeniden başladı. Mao Zedong önderliğindeki Halk Kurtuluş Ordusu, köylü desteğini alarak Kuomintang güçlerini mağlup etti. 1949’un sonlarına doğru Chiang Kai-shek ve milliyetçi yönetim Tayvan'a çekildi. 1 Ekim 1949'da Mao Zedong, Pekin'de Çin Halk Cumhuriyeti'ni ilan etti. Anakara Çin’de komünist rejim kuruldu; Tayvan'da ise Çin Cumhuriyeti varlığını sürdürdü.
Mao döneminde (1949–1976) sosyal ve ekonomik yapıda köklü dönüşümler yaşandı. 1950’lerde toprak reformuyla büyük toprak sahiplerinin tasfiye edilerek toprak köylülere dağıtılması, özel işletmelerin kamulaştırılması gerçekleştirildi. Sovyet modelinden esinlenerek sanayileşme hamlesi başlatıldı. 1958’de başlatılan Büyük İleri Atılım, tarım ve sanayide hızla üretim artışı hedefledi; halk komünlerinin kurulması ve evlerin bahçelerinde çelik üretimi gibi girişimler uygulandı. Ancak hatalı planlama ve olumsuz doğa koşulları nedeniyle 1959–1961 arasında büyük bir kıtlık yaşandı; milyonlarca insan açlıktan hayatını kaybetti. Bu başarısızlık, Mao’nun otoritesinde kısa süreli bir zayıflama yarattı. Daha sonra Liu Shaoqi ve Deng Xiaoping gibi liderler ekonomik toparlanmaya odaklandı. 1966’da Mao, partideki rakiplere yönelik Kültür Devrimi’ni başlattı. Kızıl Muhafızlar seferber edilerek “burjuva” yöneticiler hedef alındı; okullar kapandı, üniversiteler ve şehir entelijanları “yeniden eğitim” amacıyla kırsala gönderildi; tarihi mirasın bir kısmı tahrip edildi. Kültür Devrimi, on yıl boyunca toplumda derin yaralar açtı; eğitim, kültür ve insan hayatında büyük kayıplar yaşandı. Mao’nun 1976’daki ölümünden kısa süre önce kaos ortamı devam etti. 【12】
Mao sonrası lider Deng Xiaoping, 1978’den itibaren Reform ve Dışa Açılma politikasını hayata geçirdi. Tarımda halk komünleri kaldırıldı, hane halkı sözleşme sistemi getirildi; özel ekonomik bölgeler kurularak yabancı sermaye çekildi. Bu piyasa odaklı reformlarla Çin ekonomisinde hızlı büyüme sağlandı. 1980’lerde yıllık büyüme oranları %10’lara ulaştı; milyonlarca insan yoksulluktan kurtuldu. 1989’da Tiananmen Meydanı protestoları sert müdahaleyle bastırıldı. 1990’lar ve 2000’lerde Çin, küresel üretim üssü haline geldi; 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne katılarak dünya ekonomisine entegre oldu. Tek parti yönetimi devam ederken kapitalist piyasa dinamikleri, Çin tipli sosyalizm adı verilen özgün bir sistemde yer buldu. Çin, 2010’larda Japonya’yı geride bırakarak dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumuna yükseldi; dev altyapı projeleri, şehirleşme hamleleri ve teknolojik atılımlarla kendini gösterdi.【13】
Günümüz Çin’i, bir yandan binlerce yıllık tarihinden gelen kültürel mirasıyla, diğer yandan sosyalist bir tek parti rejimi altında kapitalist ekonomiyi harmanlamış dinamik yapısıyla küresel bir güç konumundadır. 1949’da kurulan Çin Halk Cumhuriyeti, 21. yüzyılda ekonomik reformların ardından dünya siyasetinde ve ekonomisinde merkezi aktörlerden biri haline gelmiştir.
Coğrafya
Topografya ve Arazi Yapısı
Çin Halk Cumhuriyeti, 9.561.000 km² yüzölçümü ile dünyanın en büyük üçüncü ülkesi olup oldukça çeşitli bir topografik yapıya sahiptir.【14】 Ülkenin batısı ve güneybatısı yüksek platolar, engebeli dağlar ve geniş çöl alanlarıyla kaplıdır. Doğuya doğru ilerledikçe yükseklik azalarak verimli ovalara ve kıyı düzlüklerine dönüşmektedir.
Çin’in en yüksek bölgesi Tibet Platosu’dur. Ortalama 4500 metre rakıma sahip olan bu plato, Himalaya Dağları’nın kuzeyinde uzanır ve dünyanın en yüksek noktası olan Everest Dağı’nı (8848 m) barındırır. Tibet Platosu’nun doğusunda Qinling Dağları, Çin’in kuzeyi ile güneyini ayıran önemli bir doğal sınır oluşturur. Çin’in kuzeybatısında yer alan Tarım Havzası ve Taklamakan Çölü, ülkenin en kurak bölgelerinden biridir. Gobi Çölü ise kuzeyde, Moğolistan sınırında uzanır ve soğuk çöl iklimi ile dikkat çeker.

Tibet Platosu (Fotoğraf: Flickr, Jan Reurink)
Bitki Örtüsü
Çin’in bitki örtüsü, geniş yüzölçümü ve değişken iklimi nedeniyle oldukça çeşitlidir. Ülkenin kuzey kesimlerinde, özellikle İç Moğolistan ve Gobi Çölü çevresinde bozkırlar yaygındır. Bu alanlarda genellikle kurakçıl bitki türleri, otlaklar ve seyrek çalılar bulunur. Sarı Irmak havzası boyunca ilerledikçe, Loess Platosu’nun verimli topraklarında tarımsal faaliyetler yoğunlaşmıştır.
Orta ve güney Çin’de ise subtropikal ve tropikal bitki örtüsü baskındır. Yangzi Nehri’nin güneyinde, Sichuan, Hunan ve Yunnan gibi eyaletlerde geniş yapraklı ormanlar yer alır. Bu bölgelerde çay, pirinç, bambu ve kamelya gibi bitkiler doğal olarak yetişir. Çin’in güneydoğusundaki Fujian ve Guangdong eyaletleri ise muson ikliminin etkisiyle yoğun yağmur ormanlarına ev sahipliği yapmaktadır.
Su Kaynakları ve Göller
Çin, dünyanın en büyük su kaynaklarına sahip ülkelerinden biridir. Ülkede bulunan başlıca nehirler arasında Yangzi Nehri, Sarı Irmak, Mekong Nehri (Lancang Jiang), Amur Nehri ve Brahmaputra Nehri bulunmaktadır. Yangzi Nehri, 6300 km uzunluğu ile yalnızca Çin’in değil, tüm Asya’nın en uzun nehridir. Üzerinde inşa edilen Üç Boğaz Barajı, dünyanın en büyük hidroelektrik santrali olarak enerji üretiminde önemli bir yere sahiptir.
Sarı Irmak, yaklaşık 5500 km uzunluğundadır ve Çin medeniyetinin beşiği olarak kabul edilmektedir. Ancak sık sık yaşanan seller nedeniyle “Çin’in Kederi” olarak da anılmaktadır. Bu nehir, Loess Platosu’ndan geçerek Bohai Denizi’ne dökülmektedir. Mekong Nehri ise Çin’in güneybatısından doğarak Güneydoğu Asya’ya doğru akmaktadır. Çin’deki önemli göller arasında Qinghai Gölü, Poyang Gölü, Dongting Gölü ve Tai Gölü yer almaktadır. Tibet Platosu’nda bulunan Qinghai Gölü, Çin’in en büyük tuz gölüdür ve 4583 km² yüzölçümüne sahiptir. Poyang Gölü, 3150 km² yüzölçümü ile Çin’in en büyük tatlı su gölüdür ve göçmen kuşların önemli bir yaşam alanıdır. Dongting Gölü ise taşkın kontrolü ve balıkçılık açısından önemlidir.

Sarı Irmak (Fotoğraf: tuchong.com)
İklim
Çin Halk Cumhuriyeti, sahip olduğu geniş yüzölçümü ve farklı topografik yapıları nedeniyle oldukça çeşitli iklim kuşaklarını barındırmaktadır. Ülkenin doğusundaki kıyı bölgeleri, Pasifik Okyanusu’ndan gelen muson rüzgârlarının etkisiyle yüksek nem oranına ve bol yağışa sahipken, iç kesimler daha kurak ve sert iklim koşullarına sahiptir. Batıda yer alan Tibet Platosu ve Gobi Çölü gibi bölgeler ise ekstrem sıcaklık farkları ile karakterize edilmektedir.
Muson İklimi ve Doğu Çin Bölgesi
Doğu Çin, muson rüzgârlarının etkisi altında olduğundan yıl boyunca önemli ölçüde yağış almaktadır. Yaz musonları, özellikle Haziran ve Eylül ayları arasında etkili olup Güney Çin Denizi’nden gelen nemli hava kütleleri, kıyı bölgelerinde yoğun yağışlara sebep olmaktadır. Örneğin, Yangzi Nehri Havzası ve Çin’in güneydoğusundaki Fujian ve Guangdong eyaletlerinde yıllık yağış miktarı 1000-2000 mm arasında değişmektedir. Kış aylarında ise Sibirya’dan gelen soğuk hava kütleleri etkili olmakta ve bu durum sıcaklıkların belirgin şekilde düşmesine neden olmaktadır. Kuzey Çin’de, özellikle Pekin ve Tianjin gibi şehirlerde kış aylarında sıcaklık -10°C’ye kadar düşebilirken, yaz aylarında 35°C’ye kadar çıkabilmektedir.
Karasal İklim ve İç Çin Bölgesi
Çin’in kuzey ve iç kesimleri, özellikle İç Moğolistan ve Mançurya bölgeleri, karasal iklim özellikleri göstermektedir. Bu bölgelerde yıllık sıcaklık farkı oldukça yüksektir; kış aylarında sıcaklık -30°C’ye kadar düşerken, yaz aylarında 35°C’ye kadar çıkabilmektedir. Karasal iklimin en belirgin özelliklerinden biri düşük yağış miktarıdır. Bu bölgelerde yıllık yağış miktarı 200-500 mm arasında değişmektedir ve genellikle yaz aylarında kısa süreli sağanak yağışlar şeklinde düşmektedir. İç Moğolistan ve Mançurya gibi bölgelerde kış aylarında güçlü rüzgârlar ve yoğun kar yağışları görülmektedir. Bu durum bölgedeki tarımsal faaliyetleri sınırlamaktadır.
Çöl İklimi ve Batı Çin Bölgesi
Çin’in batı kesiminde, özellikle Taklamakan ve Gobi Çölü gibi bölgelerde çöl iklimi hâkimdir. Bu bölgeler, düşük yağış oranları ve yüksek sıcaklık farkları ile dikkat çekmektedir. Örneğin, Taklamakan Çölü’nde yıllık yağış miktarı 50-100 mm arasındadır ve yaz aylarında sıcaklık 40°C’nin üzerine çıkabilmektedir. Buna karşın, kış aylarında sıcaklık -20°C’ye kadar düşebilmektedir. Gobi Çölü’nde de benzer şekilde ekstrem sıcaklık farkları gözlemlenmektedir. Bölgeye hâkim olan rüzgârlar sık sık kum fırtınalarına yol açmaktadır.
Dağ İklimi ve Tibet Platosu
Çin’in güneybatısında yer alan Tibet Platosu ve Himalayalar, yüksek rakımlı dağ iklimine sahiptir. Bu bölgede ortalama sıcaklık oldukça düşüktür. Yıllık ortalama sıcaklık -5°C ile 10°C arasında değişmektedir. Himalaya Dağları’nın yüksek kesimleri, yıl boyunca karla kaplıdır ve bu bölgelerde oksijen seviyesi oldukça düşüktür. Tibet Platosu, Çin’in en sert iklim koşullarına sahip bölgelerinden biri olarak kabul edilmekte ve burada tarımsal faaliyetler büyük ölçüde sınırlı kalmaktadır.
Subtropikal İklim ve Güney Çin
Çin’in güney bölgelerinde, özellikle Guangdong, Guangxi, Fujian ve Hainan adasında subtropikal iklim görülmektedir. Bu bölgelerde yaz ayları sıcak ve nemli, kış ayları ise ılıman geçmektedir. Ortalama sıcaklık kış aylarında 10-15°C civarında olup, yaz aylarında 30-35°C’ye kadar çıkabilmektedir. Yağış miktarı oldukça yüksektir ve yıllık ortalama 1500-2500 mm arasında değişmektedir. Muson yağmurları nedeniyle bu bölgelerde sık sık sel felaketleri yaşanabilmektedir.
Mevsimsel Değişimler ve İklimin Etkileri
Çin’de mevsimler belirgin farklılıklar göstermektedir. İlkbahar aylarında (Mart-Mayıs) sıcaklıklar artmaya başlamakta ve iç kesimlerde toz fırtınaları yaygın olarak görülmektedir. Yaz aylarında (Haziran-Ağustos) ülkenin doğu ve güney kesimleri yoğun yağış alırken, batıda aşırı sıcaklıklar gözlemlenmektedir. Sonbahar aylarında (Eylül-Kasım) hava sıcaklıkları ılıman olup, yağış miktarı azalmaktadır. Kış aylarında (Aralık-Şubat) ise kuzey ve batı bölgelerde aşırı soğuklar ve kar yağışı görülürken, güneyde daha ılıman hava koşulları hâkimdir.
Çin’in geniş coğrafyası ve iklim çeşitliliği, ülkenin tarımsal üretimi, enerji kullanımı ve ekonomik faaliyetlerini doğrudan etkilemektedir. Özellikle muson yağmurları ve kuraklık gibi doğal olaylar, ülkenin su kaynakları ve gıda üretimi üzerinde büyük bir rol oynamaktadır. Bu durum, Çin’in iklim değişikliği politikalarında önemli bir yer tutmakta ve ülkenin sürdürülebilir kalkınma hedeflerini doğrudan şekillendirmektedir.
Hava Kirliliği
Çin Halk Cumhuriyeti, hızlı sanayileşme, kentleşme ve fosil yakıt tüketiminin yoğunluğu nedeniyle dünya genelinde en ciddi hava kirliliği sorunlarından birine sahiptir. Ülkede enerji üretiminin büyük bir kısmı kömür santrallerine dayandığından atmosfere yüksek miktarda karbon salınımı gerçekleşmekte, özellikle kış aylarında büyük şehirlerde yoğun "smog" olayları yaşanmaktadır.
Pekin, Şanghay ve Guangzhou gibi metropollerde araç trafiğinin artması, egzoz gazlarıyla birlikte azot oksit ve karbon monoksit gibi zararlı gazların birikmesine neden olmaktadır. İnşaat faaliyetleri ve sanayi üretimi kaynaklı partikül madde salınımı, solunum yolu hastalıklarının yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Çin’de hava kirliliği nedeniyle her yıl yaklaşık bir milyon insanın erken ölüm riskiyle karşı karşıya olduğu tahmin edilmektedir. PM2.5 ve PM10 gibi ince partiküller, akciğerlere nüfuz ederek astım, bronşit ve kalp-damar hastalıklarına yol açmaktadır.

Hava kirliliği, Pekin (Fotoğraf: Kentaro IEMOTO)
Çin hükümeti, 2013 yılında başlattığı “Temiz Hava Eylem Planı” çerçevesinde kömür kullanımını azaltma, yenilenebilir enerjiye geçişi teşvik etme ve büyük şehirlerde dizel araç kullanımına kısıtlama getirme gibi çeşitli önlemler almıştır. 2026 yılına kadar karbon emisyonlarının önemli ölçüde düşürülmesi hedeflenmekte, rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımlarına öncelik verilmektedir. Alınan önlemler hava kalitesinde kısmi iyileşmelere yol açmış olsa da Çin hala dünya genelinde en yüksek karbon salınımına sahip ülkelerden biri olmaya devam etmektedir.
Biyoçeşitlilik ve Yaban Hayatı
Çin Halk Cumhuriyeti, dünya üzerindeki en zengin biyoçeşitliliğe sahip ülkelerden biridir. Farklı iklim kuşakları ve geniş coğrafi çeşitliliği sayesinde çok sayıda bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. Ülkenin doğusunda yoğun muson ormanları, güneyde tropikal bölgeler, kuzeyinde geniş bozkırlar, batısında çöl ekosistemleri ve yüksek rakımlı dağ ekosistemleri bulunmaktadır. Bu ekosistemler, birbirinden farklı yaşam alanlarını barındırarak geniş bir flora ve fauna çeşitliliğini desteklemektedir.
Çin’in en sembolik ve dünya çapında tanınan türlerinden biri dev pandadır (Ailuropoda melanoleuca). Bu tür, yalnızca Sichuan, Shaanxi ve Gansu eyaletlerindeki bambu ormanlarında yaşamaktadır. Dev pandalar, habitat kaybı ve avcılık nedeniyle nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Çin hükümeti tarafından oluşturulan koruma alanları ve üreme programları sayesinde pandaların popülasyonlarında kısmi iyileşmeler görülmüştür. Bunun dışında, Güney Çin kaplanı (Panthera tigris amoyensis), Tibet antilobu (Pantholops hodgsonii) ve kızıl panda (Ailurus fulgens) gibi nadir türler de Çin’in farklı bölgelerinde yaşamaktadır.

Panda (Fotoğraf: qgadrian, pixabay.com)
Mandarin Ördeği (Aix galericulata), Çin’in sulak alanlarında ve nehir kenarlarında yaşayan dikkat çekici kuş türlerinden biridir. Canlı renkleriyle tanınan bu tür, özellikle Yangzi Nehri çevresinde yaygın olarak gözlemlenmektedir. Bunun yanında, Çin’de 1300’den fazla kuş türü bulunmakta olup Sibirya turnası (Grus leucogeranus), siyah taçlı turna (Grus monacha) ve Japon turnası (Grus japonensis) gibi nadir türler sulak alanlarda ve ormanlık bölgelerde yaşamlarını sürdürmektedir. Altın maymunlar (Rhinopithecus roxellana), Çin’in dağlık bölgelerinde yaşayan nadir primat türlerinden biridir. Bu maymunlar, özellikle Sichuan, Hubei ve Yunnan eyaletlerindeki ormanlık alanlarda görülmektedir.

Siyah taçlı turna (Fotoğraf: sabinevanerp, pixabay.com)
Çin hükümeti, doğal yaşam alanlarını korumak ve biyoçeşitliliği sürdürülebilir hale getirmek için çeşitli çevre politikaları geliştirmiştir. Bu kapsamda, ülke genelinde 2700’den fazla doğa koruma alanı oluşturulmuştur. Sichuan Panda Koruma Alanı, Poyang Gölü Kuş Cenneti ve Tibet Platosu Koruma Alanı gibi bölgeler nesli tükenme tehlikesi altındaki türler için önemli yaşam alanları sunmaktadır.
Demografik Yapı
Çin Halk Cumhuriyeti, dünyanın en kalabalık ülkelerinden biridir. 2023 yılı itibarıyla nüfusu 1,41 milyarı aşmıştır. En kalabalık şehri yaklaşık 24 milyonluk nüfusuyla Şangay’dır. Ülkede uygulanan nüfus politikaları, ekonomik dönüşümler ve kentleşme süreçleri demografik yapıyı önemli ölçüde etkilemiştir. 1979 yılında yürürlüğe giren ve 2016 yılında kaldırılan tek çocuk politikası, doğum oranlarında ciddi bir düşüşe yol açmış, yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payını artırmıştır. 2023 yılında doğum oranı %6,39, ölüm oranı %7,87 ve toplam nüfus artış oranı %-1,48 olarak gerçekleşmiştir. Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı incelendiğinde, 16-64 yaş arası çalışma çağındaki nüfus 962,8 milyon kişi olup toplam nüfusun %68,2’sini oluşturmaktadır. 0-16 yaş grubu %16,2 oranında olup 229 milyon kişiden meydana gelmektedir. 65 yaş ve üstü nüfus ise 217 milyon kişi olup toplam nüfusun %15,3’üne tekabül etmektedir.

Şangay (Fotoğraf: Shanghai, China resmi web sitesi)
Etnik Yapı
Çin Halk Cumhuriyeti, tarihsel süreç içerisinde farklı göç ve yerleşim dalgaları, askeri fetihler ve kültürel etkileşimlerin etkisi altında gelişen çok uluslu bir yapıya sahiptir. Ülkenin nüfusunun büyük bölümünü oluşturan Han Çinlileri, genel kültürel, dilsel ve sosyal özelliklerin temelini oluştururken, devlet tarafından resmi olarak tanınan 55 azınlık grubu ülkenin etnik mozaiğini meydana getirmektedir. Özellikle Uygur, Tibet, İç Moğolistan, Zhuang, Hui, Moğol, Kore, Bouyei ve Dong gibi azınlık gruplar, kendilerine özgü kültürel, dilsel ve dini özellikleri ile dikkat çekmektedir.【15】
Devlet politikaları, azınlık grupların kültürel kimliklerinin korunması ve yerel özerkliğin sağlanması amacıyla belirli coğrafi bölgelerde özerk yönetimlerin kurulması şeklinde uygulanmaktadır. Bu yaklaşımlar, merkezi devlet ile yerel topluluklar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve ulusal bütünlüğün korunması açısından önemlidir. Nüfus sayımları ve etno-demografik çalışmalar, Çin’in etnik yapısının dinamik ve çok boyutlu olduğunu ortaya koyarken, ekonomik gelişmeler, kentselleşme ve modernleşme süreçleri azınlık gruplar arasında yaşam standartları ve sosyoekonomik durumlar açısından belirgin farklılıklar doğurmaktadır.
Şehirleşme ve Nüfus Dağılımı
Çin, son yıllarda hızla kentleşen ülkeler arasında yer almaktadır. Nüfusun %65,2’si şehirlerde yaşamaktadır. Sanayileşme, ekonomik reformlar ve kırsal kesimden şehirlere yönelik göç hareketleri, büyük kentlerde nüfus yoğunluğunun artmasına yol açmıştır. Pekin, Şanghay, Guangzhou ve Shenzhen gibi büyük metropoller, ülkenin ekonomik ve ticari merkezleri olarak öne çıkmaktadır. Şanghay, 28,9 milyonluk nüfusu ile Çin’in en büyük şehri konumundadır. Pekin’de 21,9 milyon, Guangzhou’da 14,6 milyon, Shenzhen’de ise 13,3 milyon kişi yaşamaktadır.
Ülkenin doğu bölgeleri, batıya kıyasla daha yoğun nüfuslanmıştır. Yangzi Nehri ve Sarı Nehir havzaları boyunca uzanan ovalar, verimli tarım arazileri ve sanayi altyapısı nedeniyle yüksek nüfus yoğunluğuna sahiptir. Buna karşın, batıda yer alan Tibet Platosu, Taklamakan Çölü ve Gobi Çölü gibi alanlar, zorlu doğal koşullar nedeniyle seyrek nüfuslanmıştır. Tibet Özerk Bölgesi'nde nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 2 kişinin altına düşerken, İç Moğolistan ve Xinjiang’da bu oran 10-20 kişi arasında değişmektedir.
Siyasi ve İdari Yapı
Çin Halk Cumhuriyeti, tek parti yönetimine dayalı bir siyasi sisteme sahiptir. Ülkenin yönetimi Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından yürütülmektedir. Devletin en üst karar organları parti yapısı ile doğrudan bağlantılıdır. Devlet Başkanı, aynı zamanda ÇKP’nin Genel Sekreteridir ve ülkenin yönetiminde en yetkili isim olarak görev yapmaktadır. Çin’in yürütme organı olan Devlet Konseyi, Devlet Başkanı tarafından atanan bir başbakan tarafından yönetilmektedir ve yürütme işlevlerini yerine getiren en üst idari organdır. Devlet Konseyi, bakanlıklar, komisyonlar ve diğer yönetim birimlerinden oluşmaktadır.【16】
Çin’in yasama organı Ulusal Halk Kongresi (UHK) olup yaklaşık 2987 üyeden oluşmaktadır. Üyeleri doğrudan halk tarafından seçilmemekte, ÇKP tarafından belirlenmektedir. UHK yılda bir kez mart ayında toplanarak hükümet programlarını onaylamakta, yeni yasaları kabul etmekte ve merkezi yönetimle ilgili kararları almaktadır. Devlet yönetiminde ayrıca Politbüro Daimî Komitesi, Çin siyasetinin en güçlü organlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Komite, yedi üyeden oluşmakta ve devlet politikalarının belirlenmesinde nihai karar mercii olarak kabul edilmektedir.
Çin’in idari yapısı "Tek Ülke, İki Sistem" ilkesi doğrultusunda şekillenmiştir. Bu sistem kapsamında Çin ana karası ile Hong Kong ve Makao Özel İdari Bölgeleri farklı yönetişim sistemlerine sahiptir. Çin ana karası idari olarak 22 eyalet, 5 özerk bölge ve 4 belediyeye ayrılmaktadır. Çin, Tayvan’ı 23. eyalet olarak kabul etmektedir ancak Tayvan yönetimi, fiilen Çin Halk Cumhuriyeti’nin yetki alanı dışında hareket etmektedir.
- Eyaletler: Anhui, Fujian, Gansu, Guangdong, Guizhou, Hainan, Hebei, Heilongjiang, Henan, Hubei, Hunan, Jiangsu, Jiangxi, Jilin, Liaoning, Qinghai, Shaanxi, Shandong, Sichuan, Yunnan, Zhejiang.
- Özerk Bölgeler: Guangxi Zhuang, İç Moğolistan, Ningxia Hui, Xinjiang Uygur, Tibet.
- Belediyeler: Pekin (Beijing), Chongqing, Şanghay, Tianjin.
Özel İdari Bölgeler
Çin Halk Cumhuriyeti’nde Hong Kong ve Makao, Özel İdari Bölgeler olarak tanımlanmaktadır. Ana karadan farklı bir yönetim yapısına sahiptir. Hong Kong Özel İdari Bölgesi, 19 Aralık 1984 tarihinde imzalanan Çin-İngiliz Ortak Deklarasyonu kapsamında 1 Temmuz 1997’de İngiltere’den Çin’e devredilmiştir. “Tek Ülke, İki Sistem” prensibi çerçevesinde, Hong Kong’un kapitalist sistemini ve yönetim şeklini 50 yıl boyunca koruyacağı taahhüt edilmiştir. Hong Kong’un temel yasası, “yüksek seviyede otonomi” ilkesine dayanmakta ve bölge kendi iç yönetiminden sorumlu olmaktadır.【17】 Makao Özel İdari Bölgesi ise benzer bir süreçle, 20 Aralık 1999 tarihinde Portekiz’den Çin’e devredilmiştir. Makao da Hong Kong gibi serbest piyasa ekonomisini sürdürmekte ve iç yönetiminde geniş bir özerkliğe sahip olmaktadır. Ancak savunma ve dış politika konularında merkezi hükümete bağlıdır.
Uluslararası İlişkiler
Çin Halk Cumhuriyeti, küresel siyasette önemli bir aktördür. Dış politikasını ekonomik büyüme, diplomatik genişleme ve bölgesel güvenlik stratejileri üzerine şekillendirmektedir. Ülkenin dış politikası, çok kutupluluk, ticaret iş birlikleri ve küresel düzenin istikrarı ilkelerine dayanmaktadır. Reform ve dışa açılma politikaları ile dünya ekonomisine entegrasyonu hızlandıran Çin, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerle ekonomik ve siyasi bağlarını güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Üyesi Olduğu Başlıca Uluslararası Kuruluşlar
Çin, küresel diplomasi ve ekonomideki etkinliğini artırmak amacıyla birçok uluslararası ve bölgesel kuruluşa üyedir. Asya-Pasifik Ekonomik İş Birliği Forumu (APEC), Asya Kalkınma Bankası (ADB), Güneydoğu Asya Ülkeleri Örgütü (ASEAN) ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi ekonomik kuruluşlarda aktif rol oynamaktadır. Birleşmiş Milletler (BM), G20, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Bankası (WB) gibi küresel platformlarda da yer almaktadır.
Türkiye ile İlişkiler
Türkiye ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler, 1971 yılında Çin’in Birleşmiş Milletler’deki resmi temsilcisi olarak tanınmasıyla resmiyet kazanmıştır. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler, özellikle Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde güçlenmiş, ticaret hacmi artış göstermiştir. 2023 yılı itibarıyla Türkiye’nin Çin’e ihracatı 3,3 milyar dolar, Çin’den ithalatı ise 44,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Çin, Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından biri haline gelmiş, özellikle elektronik, makine, motorlu taşıtlar, çelik ve kimyasal ürünler gibi sektörlerde iş birlikleri yoğunlaşmıştır.
Çin ile Türkiye arasındaki ilişkiler, enerji, altyapı projeleri ve lojistik alanlarında stratejik ortaklıklar çerçevesinde ilerlemektedir. Çin firmaları, Türkiye’de büyük ölçekli altyapı yatırımları yapmakta, özellikle hızlı tren projeleri, liman modernizasyonları ve enerji yatırımları gibi alanlarda faaliyet göstermektedir. Türkiye’nin Orta Koridor Stratejisi, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile uyumlu hale getirilmiş, iki ülke arasındaki ticaret yollarının geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin Devlet Başkanı Xi Cinping ile görüşmesi (Fotoğraf: T.C. İletişim Bakanlığı)
Bölgesel ve Küresel İş Birlikleri
Çin’in bölgesel iş birlikleri, Asya-Pasifik, Afrika ve Orta Asya bölgelerinde güçlü ekonomik ve siyasi bağlar kurma stratejisi üzerine inşa edilmiştir. ASEAN+3, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) ve Çin-Afrika İş Birliği Forumu (FOCAC) gibi platformlarda aktif rol oynayarak bölgesel ekonomileri desteklemekte ve altyapı projelerini finanse etmektedir.
Afrika kıtası, Çin’in küresel ekonomik stratejisinde önemli bir yer tutmaktadır. Altyapı projeleri, enerji yatırımları ve tarım alanındaki iş birlikleri, Çin’in Afrika ile olan ekonomik bağlarını güçlendirmiştir. Latin Amerika ile ilişkileri ise hammadde ticareti ve enerji projeleri temelinde şekillenmektedir. Küresel anlamda Çin, ABD ve Avrupa Birliği ile ekonomik ilişkilerini sürdürmekle birlikte, teknoloji savaşları ve ticaret dengeleri konularında zaman zaman diplomatik gerilimler yaşamaktadır.
Askeri Yapı ve Teşkilatlanma
Çin Halk Kurtuluş Ordusu (People’s Liberation Army, PLA), yaklaşık 2 milyon aktif personeliyle dünyanın en büyük ordularından biridir ve doğrudan Çin Komünist Partisi’nin Merkezi Askeri Komisyonu (Central Military Commission, CMC) tarafından yönetilmektedir. Xi Jinping liderliğinde 2015’te başlatılan kapsamlı reformlar ile PLA’nın geleneksel yapısı ve komuta düzeni yeniden şekillendirilmiştir. Bu reformlar kapsamında ordunun yedi bölgesel askeri bölgesi lağvedilerek Doğu, Güney, Batı, Kuzey ve Merkez olmak üzere beş müşterek harekât komutanlığı kurulmuştur. Böylece kara, deniz, hava, füze ve siber-uzay kuvvetlerinin ortak komuta-kontrol altında entegre edilmesi hedeflenmiştir.【18】 Xi Jinping, 2049 yılına kadar PLA’yı “dünya çapında bir güç” haline getirme hedefini vurgulayarak doktrin, organizasyon, personel ve teçhizat alanlarında kapsamlı modernizasyon başlatmıştır. Çin Halk Kurtuluş Ordusu, birbirini tamamlayan farklı kuvvet bileşenlerinden oluşur: Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Roket Kuvveti ve Stratejik Destek Kuvveti.【19】

Çin askeri geçit töreni (Fotoğraf: Anadolu Ajansı)
Kara Kuvvetleri (PLAA)
PLA’nın en eski ve geleneksel hizmet koludur. Tarihsel olarak ordunun belkemiği olmakla birlikte, son yıllarda önemi ve payı nispeten azalmıştır. Modernizasyon kapsamında personel sayısı düşürülerek yaklaşık 975.000 seviyesine indirilmiştir. Daha küçük ve hareket kabiliyeti yüksek tugay yapısına geçilmiş; Type-15 hafif tankı gibi yeni nesil yüksek irtifa ve dağ koşullarına uygun teçhizat hizmete alınmıştır.
Deniz Kuvvetleri (PLAN)
Çin Deniz Kuvvetleri son yıllarda çarpıcı bir büyüme göstererek gemi sayısı bakımından büyük bir donanma haline gelmiştir. Aktif personel mevcudu ~250.000 civarında olan PLAN, yakın denizlerde baskın güç haline gelmiş ve faaliyet menzilini gittikçe genişletmektedir. Modernizasyon öncelikleri arasında nükleer denizaltılar ve uçak gemileri önemli yer tutmaktadır. Çin, halihazırda ikisi aktif, biri yapım aşamasında olmak üzere üç uçak gemisine sahiptir.
Hava Kuvvetleri (PLAAF)
2018 itibarıyla yaklaşık 395.000 aktif personele sahip PLAAF, erken ihbar uçakları, stratejik bombardıman uçakları, insansız hava araçları ve beşinci nesil J-20 “Mighty Dragon” gibi gelişmiş platformları envantere dahil etmiştir. Bu kuvvet, elektronik harp ve hava-uzay savunma kabiliyetlerini güçlendirerek bölgesel hava üstünlüğü sağlama ve uzun menzilli hassas vuruş yapabilme kapasitesini artırmayı hedeflemektedir.
Roket Kuvveti (PLARF)
2015 reformlarıyla bağımsız bir kuvvet haline gelen PLARF, yaklaşık 120.000 personelden oluşmakta ve Çin’in stratejik ile taktik balistik füze envanterini işletmektedir. Nükleer ve konvansiyonel füze gücünü bir arada bulunduran kuvvet, 2019 itibarıyla yaklaşık 290 nükleer savaş başlığına sahiptir. Ayrıca, DF-21D ve DF-26 gibi modern anti-gemi balistik füzeler geliştirerek erişim engelleme (A2/AD) kapasitesi oluşturmuş; orta menzilli balistik ve seyir füze stokunda dünya lideri konumundadır. Hipersonik yeni nesil füze sistemleri üzerinde de çalışmalar sürdürülmektedir.
Stratejik Destek Kuvveti (PLASSF)
2015 reformları kapsamında kurulan Stratejik Destek Kuvveti, yaklaşık 145.000 personel ile modern savaşın kritik teknolojik alanlarını tek çatı altında toplamaktadır. Bu kuvvet, siber harp, elektronik harp, uzay operasyonları, istihbarat ve psikolojik harekât gibi alanlarda PLA’ya destek sağlamaktadır. Uydu haberleşmeleri, konumlama (örneğin Beidou navigasyon sistemi) ve uydu karşıtı silah geliştirme görevleri de PLASSF’nin sorumlulukları arasındadır.
Bölgesel Askeri İş Birlikleri ve Savunma Politikaları
Çin, askeri iş birliklerini artırarak bölgesel ve küresel güvenlik politikalarında aktif rol oynamaktadır. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) kapsamında Rusya, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya ülkeleri ile ortak askeri tatbikatlar düzenlemektedir. Çin, ayrıca Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ile askeri iş birliklerini genişleterek bölgesel güvenlik mekanizmalarında aktif bir pozisyon almaktadır.
Çin’in savunma politikaları, özellikle Tayvan Boğazı, Güney Çin Denizi ve Hint-Pasifik bölgesindeki gelişmelere odaklanmaktadır. Tayvan’ın bağımsızlık girişimlerine karşı askeri tedbirler alan Çin, bu bölgedeki askeri varlığını artırmış ve deniz kuvvetlerini genişletmiştir. Güney Çin Denizi’ndeki yapay adalar ve deniz üsleri, Çin’in bölgesel savunma stratejisinin önemli unsurlarından biri olarak öne çıkmaktadır. NATO ile doğrudan bir ittifak içinde bulunmayan Çin, özellikle Rusya ve İran ile askeri iş birlikleri geliştirmektedir. 2022 yılında Çin, Rusya ile Vostok 2022 askeri tatbikatına katılmış, ayrıca İran ile ortak deniz tatbikatları gerçekleştirmiştir.
Ekonomi
Çin Halk Cumhuriyeti, dünyanın en büyük ekonomilerinden biridir. Küresel üretim ve ticarette lider konumdadır. 1978 yılında başlatılan ekonomik reformlar ile merkezi planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sağlanmış, ihracat odaklı büyüme stratejileri uygulanmıştır. 2023 yılı itibarıyla Çin’in gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) 17,8 trilyon dolar seviyesine ulaşmış, dünya ekonomisine katkısı %18 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Çin’in ekonomik büyüme modeli, sanayi, ticaret, teknoloji ve altyapı yatırımlarına dayalıdır. Ülke, dünyanın en büyük üretici ve ihracatçılarından biri olup elektronik, makine, otomotiv, tekstil ve kimya sanayii gibi sektörlerde küresel tedarik zincirinin temel unsurlarından biridir. Çin, aynı zamanda dünyanın en büyük tüketici pazarlarından birine sahiptir. Orta sınıfın büyümesiyle iç tüketim de ekonomik büyümede önemli bir faktör haline gelmiştir.
Ticaret ve Sanayi
Çin, 2023 yılı itibarıyla 3,38 trilyon dolarlık ihracat hacmiyle dünyanın en büyük ihracatçısı konumundadır. Aynı yıl 2,56 trilyon dolarlık ithalat gerçekleştirmiş, dış ticaret fazlası vermeye devam etmiştir. Çin’in en büyük ihracat pazarları ABD, Hong Kong, Japonya, Güney Kore ve Vietnam olup, ithalatında ise Tayvan, ABD, Güney Kore, Japonya ve Avustralya başı çekmektedir. Çin’in ihracatında en önemli ürün grupları elektrikli makineler ve cihazlar (550 milyar dolar), makine ve mekanik cihazlar (514 milyar dolar), motorlu kara taşıtları (238 milyar dolar) ve plastik ürünler (198 milyar dolar) olarak sıralanmaktadır. Ülkenin ithalatında ise elektrikli makineler (602 milyar dolar), mineral yakıtlar ve petrol ürünleri (550 milyar dolar), metal cevherleri (514 milyar dolar) ve makineler (238 milyar dolar) yer almaktadır.
Sanayi sektörü, Çin ekonomisinin temelini oluşturmaktadır. Elektronik, otomotiv, demir-çelik, petrokimya, tekstil ve yüksek teknoloji üretimi, ülkenin sanayi politikasında öncelikli alanlar arasındadır. Çin’in en büyük sanayi bölgeleri Guangdong, Jiangsu, Zhejiang ve Şanghay’dır. Bu bölgeler dünya çapında birçok teknoloji ve üretim merkezine ev sahipliği yapmaktadır. Çin’in sanayi politikaları, devlet destekli Ar-Ge yatırımları ve teknoloji geliştirme stratejileri ile desteklenmektedir. "Made in China 2025" stratejisi kapsamında yarı iletkenler, yapay zeka, robotik, biyoteknoloji ve uzay sanayii gibi yüksek teknoloji alanlarında Çin’in küresel rekabet gücünü artırmaya yönelik büyük ölçekli yatırımlar yapılmaktadır.
Tarım ve Hayvancılık
Çin, geniş coğrafi alanı ve farklı iklim koşulları sayesinde çok çeşitli tarımsal ürünler yetiştirmektedir. Pirinç, buğday, mısır, soya fasulyesi ve çay, ülkenin en önemli tarımsal ürünleri arasında yer almaktadır. 2023 yılı itibarıyla Çin’de pirinç üretimi yaklaşık 210 milyon ton, buğday üretimi 140 milyon ton, mısır üretimi ise 270 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Çin’in tarımsal üretimi bölgesel farklılıklar göstermektedir. Güney Çin özellikle pirinç üretiminde öne çıkarken, Kuzey Çin buğday ve mısır üretimi açısından önemlidir. Yangzi Nehri Havzası ve Sarı Nehir Deltası, ülkenin en verimli tarım alanları olarak öne çıkmaktadır.
Hayvancılık sektörü, Çin’de tarıma kıyasla daha az gelişmiş olup domuz, sığır, koyun ve kümes hayvanları yetiştiriciliği yaygındır. Kümes hayvancılığı ve balıkçılık da ülke ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Tatlı su balıkçılığı ve su ürünleri yetiştiriciliği, özellikle Yangzi Nehri, Sarı Nehir ve Güney Çin Denizi kıyılarında yoğunlaşmıştır.

Pirinç tarlası (Fotoğraf: Aaron Greenwood, unsplash.com)
Çin’in tarım politikaları, gıda güvenliği, sürdürülebilir üretim ve kırsal kalkınma ilkeleri doğrultusunda şekillenmektedir. Son yıllarda, tarımsal modernizasyon ve teknoloji kullanımı artırılmış, akıllı tarım sistemleri ve biyoteknoloji yatırımları ile verimlilik yükseltilmiştir. Çin, 2025 yılına kadar tarımda dijitalleşme oranını artırmayı ve organik tarım üretimini teşvik etmeyi hedeflemektedir.
Ulaşım ve Altyapı
Demiryolu Ağı ve Hızlı Tren Sistemleri
Çin, dünyanın en büyük demiryolu ağlarından birine sahiptir. Ülkenin toplam demiryolu uzunluğu 150.000 kilometreyi aşmaktadır. Bunun önemli bir kısmı yüksek hızlı tren hatlarından oluşmaktadır. Pekin-Şanghay Yüksek Hızlı Treni, saatte 350 km hıza ulaşarak dünyanın en hızlı ticari tren hatlarından biri olarak hizmet vermektedir. Guangzhou-Shenzhen-Hong Kong Ekspresi gibi hatlar, şehirlerarası ulaşımı büyük ölçüde hızlandırmış ve ekonomik bölgeler arasındaki bağlantıları güçlendirmiştir. Çin’in hızlı tren projeleri, sadece iç ulaşımı değil, aynı zamanda Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde uluslararası ticareti de desteklemektedir. Çin-Avrupa Demiryolu Ekspresi, Çin’den Avrupa’ya doğrudan yük taşımacılığı sağlamakta, böylece deniz yoluyla yapılan taşımacılığa alternatif oluşturmaktadır.
Karayolu ve Otoyol Altyapısı
Çin, uzunluğu 5,5 milyon kilometreyi aşan bir otoyola sahiptir. G30 Lianyungang-Horgos Otoyolu, doğu ve batı Çin’i birbirine bağlayan en uzun otoyollardan biridir. Çin’in kıtalararası ulaşımında kritik bir rol oynamaktadır. Beijing-Hong Kong-Makao Otoyolu gibi mega projeler, büyük şehirler arasındaki bağlantıyı güçlendirerek ekonomik faaliyetlerin hızlanmasını sağlamaktadır. Kentsel ulaşımda, Çin şehirleri genişleyen metro ve otobüs sistemleri ile modern ulaşım olanakları sunmaktadır. Pekin Metrosu, dünyanın en uzun metro sistemlerinden biri olup 800 kilometreden fazla hat uzunluğuna sahiptir. Şanghay Metrosu, günlük 10 milyondan fazla yolcu taşımakta ve şehir içi ulaşımın en önemli unsurlarından biri olmaktadır.
Hava Yolu ve Havalimanları
Çin, dünya genelinde en hızlı büyüyen hava taşımacılığı sektörlerinden birine sahiptir. Ülkede 250’den fazla havalimanı bulunmaktadır. Pekin Başkent Uluslararası Havalimanı, Şanghay Pudong Havalimanı ve Guangzhou Baiyun Havalimanı, yoğun hava trafiğine sahip havalimanları arasındadır. Çin’in havayolu taşımacılığı, Air China, China Eastern ve China Southern Airlines gibi büyük havayolu şirketleri tarafından yönetilmektedir. Bu firmalar, iç ve dış hatlarda geniş bir uçuş ağı sunmaktadır. Çin’in artan ticaret ve turizm faaliyetleri, havacılık sektöründeki büyümeyi hızlandırmış, yeni havalimanı projelerinin inşasını teşvik etmiştir.
Limanlar ve Deniz Taşımacılığı
Çin, küresel ticaretin aktörlerinden biri olarak liman altyapısını geliştirmektedir. Şanghay Limanı, yıllık 47 milyon TEU konteyner hacmiyle dünyanın en büyük limanıdır. Çin’in deniz ticaretinde merkezi bir rol oynamaktadır. Ningbo-Zhoushan Limanı, Shenzhen Limanı ve Guangzhou Limanı, Çin’in en önemli limanları arasında yer almaktadır. Çin’in liman altyapısı, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında genişletilmekte ve uluslararası ticaret koridorlarına entegre edilmektedir. Cibuti, Yunanistan’ın Pire Limanı ve Sri Lanka’daki Hambantota Limanı gibi denizaşırı yatırımlar, Çin’in küresel lojistik ağını güçlendirmektedir.
Altyapı Yatırımları ve Gelecek Projeler
Çin hükümeti, "Yeni Altyapı Planı" çerçevesinde 5G ağları, akıllı şehir projeleri, elektrikli araç şarj istasyonları ve otonom ulaşım sistemleri gibi projelere büyük yatırımlar yapmaktadır. Yapay zeka destekli trafik yönetimi, otonom metro sistemleri ve yeşil enerji ile çalışan ulaşım projeleri, Çin’in gelecekteki ulaşım ve altyapı yatırımlarında öncelikli konular arasında yer almaktadır.
Bilim ve Teknoloji
İnşaat Teknolojileri
Çin son yıllarda bilim ve teknoloji alanlarında kapsamlı atılımlar gerçekleştirmiştir. Devlet destekli stratejik planlar ve yüksek Ar-Ge yatırımları sayesinde, ülke akıllı şehir inşasından uzay keşfine, yapay zekâdan biyoteknolojiye kadar pek çok alanda kayda değer ilerlemeler kaydetmiştir. Çin, şehircilik ve altyapı alanında yüksek teknoloji kullanarak dev projeler inşa etmektedir. “Akıllı şehir” girişimleri bunların başında gelmektedir. Örneğin, Pekin yakınlarında kurulan Xiong’an Yeni Bölgesi, merkezi yönetimin yönlendirmesiyle “yenilikçi, yeşil ve akıllı bir dünya kenti” olarak planlanmış ve sadece yedi yılda 3.000’den fazla yeni bina inşa edilerek büyük ölçüde hayata geçirilmiştir. Ülke genelinde 2023’te yayımlanan bir kılavuzla dijital dönüşümün hızlandırılması ve 2027’ye kadar yaşam kalitesi yüksek, dirençli akıllı şehirlerin oluşturulması hedeflenmiştir. Gökdelen inşasında da büyük bir ivme yaşanmıştır: Son 15 yılda inşa edilen dünyanın en yüksek 20 gökdeleninin 10’u Çin’dedir.

Chengdu, Çin’in teknoloji merkezi Unicorn Island (Fotoğraf: Arkitera, Emine Merdim)
Havacılık ve Uzay
Sivil havacılık alanında Çin, dışa bağımlılığı azaltmak için kendi yolcu uçaklarını geliştirmektedir. Çinli devlet şirketi COMAC’ın ürettiği C919 yolcu uçağı bu alandaki en önemli başarıdır. Boeing 737 ve Airbus A320 sınıfına rakip olarak tasarlanmıştır. Hipersonik uçuş teknolojileri Çin’in askeri ve sivil havacılık Ar-Ge’sinde öncelikli bir alandır. Hipersonik hızlarda (Mach 5 ve üzeri) uçabilen araçlar konusunda yoğun çalışmalar yürütülmektedir. 2021’de Pekin yakınlarında inşa edilen JF-22 hipersonik rüzgâr tüneli, Mach 30 (10 km/s) hızlarına kadar koşulları simüle edebilen dünyanın en gelişmiş altyapılarından biri olarak tamamlanmıştır. Çinli araştırmacılar, JF-22 sayesinde herhangi bir noktaya 1-2 saat içinde ulaşabilecek hipersonik uçakların ve fırlatma maliyetlerini %90 azaltacak uzay uçaklarının geliştirilebileceğini belirtmektedir
Uydu sistemleri ve uzay teknolojilerinde ise Çin, ABD ve Rusya ile rekabet edecek düzeye ulaşmıştır. 2020 yılında tamamlanan BeiDou Navigasyon Uydu Sistemi (BDS), Çin’i ABD (GPS) ve Rusya’dan (GLONASS) sonra kendi küresel konumlama sistemine sahip üçüncü ülke yapmıştır. Ay ve Mars keşif programları, Çin’in uzayda büyük güç iddiasını ortaya koyan girişimlerdir. Çin Ulusal Uzay İdaresi (CNSA) tarafından yürütülen Chang’e Ay keşif programı, ardışık insansız misyonlarla Ay’ın hem yörüngeden hem yüzeyden incelenmesini ve numune getirilmesini kapsamıştır. Aralık 2020’de Chang’e-5 sondası Ay’ın yüzeyinden 1.731 gram kaya ve toprak örneğini başarıyla toplayıp Dünya’ya getirmiştir. Bu, 44 yıl aradan sonra Ay’dan Dünya’ya gerçekleştirilen ilk örnek dönüşü olması bakımından tarihseldir.
Yapay Zeka ve Dijital Teknolojiler
Çin hükümeti, yapay zeka (YZ) ve dijital teknolojileri stratejik öncelik ilan ederek bu alanlarda küresel liderliği hedeflemektedir. 2017’de açıklanan Yeni Nesil Yapay Zekâ Geliştirme Planı, 2030 itibariyle Çin’i YZ’da dünya lideri yapmayı amaçlamaktadır. Son verilere göre Çin’in çekirdek YZ endüstrisi, 2023’te 578 milyar yuan (yaklaşık 81 milyar $) büyüklüğe ulaşarak bir önceki yıla göre %13,9 büyümüştür. Ülkede 4.500’den fazla YZ şirketi faaliyet göstermekte olup bu sayı sadece ABD’den sonra ikinci sıradadır. Baidu, Alibaba, Tencent, Huawei, SenseTime gibi önde gelen firmalar otonom sürüş, yüz tanıma, doğal dil işleme gibi alanlarda gelişmiş YZ sistemleri geliştirmektedir. Çin, YZ patentleri ve akademik yayınları konusunda da önde gitmektedir. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) verilerine göre son 10 yılda küresel ölçekte yapılan 54 bin “üretken yapay zekâ” patent başvurusunun 38 binden fazlası (%70’e yakını) Çin kaynaklıdır ve bu alanda dünya birincisidir.
Din Dağılımı
Çin Halk Cumhuriyeti tarafından tanınan beş resmi din bulunmaktadır: Budizm, Taoizm, İslam, Katoliklik ve Protestanlık. Bunun yanında Konfüçyüsçülük, Şamanizm ve geleneksel halk dinleri de Çin’de yaygın olarak benimsenmektedir. Ülkede dini inançların dağılımı farklı etnik gruplar ve bölgelere göre değişiklik göstermektedir. dini inançlardan biri Budizm’dir. Tibet Budizmi ve Mahayana Budizmi olmak üzere iki ana kola ayrılan Budizm, Han Çinlileri arasında yaygın olup Tibet, İç Moğolistan ve Qinghai gibi bölgelerde Tibet Budizmi takip edilmektedir. Çin’in yerel dini geleneklerinden biri olan Taoizm, doğa ile uyum içinde yaşamayı temel alarak kırsal kesimlerde yaygın şekilde uygulanmaktadır. İslam dini, özellikle Uygur, Hui, Kazak, Kırgız, Tacik, Özbek ve Döngen gibi etnik gruplar arasında benimsenmiş olup Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi, Ningxia, Gansu, Qinghai ve Yunnan gibi bölgelerde Müslüman nüfus yoğunlaşmıştır. Çin’de Müslüman nüfusun yaklaşık 20 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
Milli Günler
Çin Halk Cumhuriyeti, hem geleneksel Çin kültürüne dayalı hem de modern ulusal bayramları içeren geniş bir resmi tatil takvimine sahiptir. Resmi bayramlar genellikle Çin Yeni Yılı, Ulusal Gün ve İşçi Bayramı gibi önemli günlerden oluşmaktadır.
- Çin Yeni Yılı (Bahar Bayramı)
- Ulusal Gün (1 Ekim)
- İşçi Bayramı (1 Mayıs)
- Çin Gençlik Günü (4 Mayıs)
- Çin Komünist Partisi’nin Kuruluş Yıldönümü (1 Temmuz)
- Ordu Günü (1 Ağustos)
- Fener Festivali (Ay Takvimine Göre Değişken)
- Ejderha Kayığı Festivali (Ay Takvimine Göre Değişken)
- Güz Ortası Festivali (Ay Takvimine Göre Değişken)
Turizm
Çin Halk Cumhuriyeti, tarihi mirası, doğal güzellikleri ve modern şehirleri ile dünyanın en çok ziyaret edilen ülkelerinden biridir. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kayıtlı 56 alanı ile Çin, kültürel ve doğal turizmin merkezi konumundadır. Pekin, Şanghay, Xi’an, Guilin ve Chengdu gibi şehirler, turistler için popüler destinasyonlar arasında yer almaktadır. Çin turizmi, tarihi yapılar, kültürel miras alanları, doğal parklar, tapınaklar, müzeler ve modern şehir planlaması gibi unsurlar üzerine kuruludur. Ülkeye gelen yabancı turist sayısı 2019 yılında 65,7 milyon kişi olarak kaydedilmiş, ancak COVID-19 sonrasında turizm sektörü yeniden toparlanma sürecine girmiştir. Çin’in turizm gelirleri büyük oranda iç turizme dayalı olup, 2023 yılı itibarıyla 5,7 trilyon yuanlık (yaklaşık 900 milyar dolar) ekonomik büyüklüğe ulaşmıştır.
Kültürel ve Tarihi Turistik Alanlar
Çin, birçok tarihi yapıyı günümüze kadar korumayı başarmıştır. Çin Seddi, ülkenin en tanınmış simgelerinden biridir. M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Moğolları ve Türkleri durdurmak için inşa edilmeye başlanmış, Ming Hanedanı döneminde genişletilmiştir. Yılda yaklaşık 10 milyon turist tarafından ziyaret edilen bu yapı, dünyanın en uzun savunma duvarlarından biri olarak UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır.
Yasak Şehir (Pekin), Çin’in en büyük saray kompleksidir. 1420 yılında Ming Hanedanı tarafından inşa edilmiştir. 980 bina ve 72 hektarlık bir alanı kaplayan bu yapı, Çin imparatorlarının yaşadığı en önemli merkezlerden biri olmuştur. Xi’an’daki Terrakotta Ordusu, M.Ö. 210 yılında inşa edilen ve 8000’den fazla kil heykelden oluşan devasa bir mezar kompleksi olarak dünyanın en önemli arkeolojik keşiflerinden biridir. Çin’de Budist ve Taoist tapınakları da önemli turistik noktalardan biridir. Shaolin Tapınağı, Budizm’in Zen mezhebinin doğduğu yer olarak bilinirken, Leshan Büyük Buda Heykeli, dünyanın en büyük taş Buddha heykellerinden biri olarak UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır.
Bir diğer önemli tapınak ise Cennet Tapınağıdır. Çin’in başkenti Pekin’de bulunan ve Ming ile Qing hanedanlıkları döneminde imparatorlar tarafından gökyüzüne dua etmek için kullanılan tarihi bir tapınaktır. 1420 yılında inşa edilen bu yapı, dairesel formu ve simetrik tasarımıyla Çin mimarisinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almaktadır.

Cennet Tapınağı (Fotoğraf: ccxcn, pixabay.com)
Ulusal Çin Müzesi (National Museum of China)
Çin’in en büyük müzesi olan Ulusal Çin Müzesi, Pekin’de Tiananmen Meydanı’nda yer almaktadır. Müze, Çin Tarih Müzesi ve Çin Devrim Müzesi’nin birleşmesiyle oluşturulmuş olup, Antik Çin’den günümüze kadar olan tarihi koleksiyonları sergilemektedir. Burada Han, Tang ve Ming hanedanlarına ait eserler, seramikler, bronz eşyalar ve İmparatorluk dönemine ait belgeler bulunmaktadır.
Şangay Müzesi (Shanghai Museum)
Şanghay Müzesi, eski Çin sanatına odaklanan kurumlardan biridir. Kaligrafi, antik bronz eserler, taş oymalar, seramikler ve eski paralar, müzenin koleksiyonları arasında yer almaktadır. Ming ve Qing hanedanlarına ait geleneksel kıyafetler de bu müzede sergilenmektedir.

Şangay Müzesi (Fotoğraf: Shanghai, China resmi web sitesi)
Çin Bilim ve Teknoloji Müzesi
Modern bilime ve teknolojiye odaklanan ve Pekin’de bulunan Çin Bilim ve Teknoloji Müzesi, robot teknolojileri, uzay keşifleri ve yenilenebilir enerji alanlarında interaktif sergilere sahiptir. Özellikle Çin’in uzay programına dair sergiler, Shenzhou uzay aracı ve Tiangong Uzay İstasyonu projelerine yönelik detaylı bilgiler sunmaktadır.
Modern Şehirler ve Alışveriş Turizmi
Çin’in Pekin, Şanghay, Guangzhou ve Shenzhen gibi büyük şehirleri, modern mimari ve gelişmiş şehir planlaması ile turistlerin ilgisini çekmektedir. Şanghay’daki Bund Bölgesi ve Pudong Finans Merkezi, gökdelenleri ve Huangpu Nehri kıyısındaki tarihi binaları ile ünlüdür. Pekin’deki Wangfujing ve Şanghay’daki Nanjing Caddesi, lüks alışveriş merkezleri ve geleneksel pazarları ile turistlerin alışveriş için en çok tercih ettiği alanlar arasında yer almaktadır. Çin’in teknoloji ve inovasyon merkezi olan Shenzhen, elektronik pazarları ve teknoloji mağazaları ile ünlüdür. Chengdu, dev panda araştırma merkezleriyle eko-turizmin önemli noktalarından biri olarak öne çıkmaktadır.
Doğa Turizmi ve Milli Parklar
Çin, geniş coğrafyası sayesinde birçok doğal güzelliğe ev sahipliği yapmaktadır. Zhangjiajie Ulusal Parkı, Avatar filmine ilham kaynağı olan dağ oluşumları ile ünlüdür. Huangshan Dağları, sarp kayalıkları ve bulut denizleriyle doğa severler için cazip bir noktadır. Jiuzhaigou Vadisi, renkli gölleri ve şelaleleriyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir. Çin’in kıyı bölgelerinde Hainan Adası, ülkenin tropikal turizm merkezi olarak öne çıkmaktadır. Plajları ve tatil köyleri ile bilinen bu ada, Çin’in "Hawaii’si" olarak anılmaktadır. Tibet Platosu ve Qinghai Gölü, doğa ve macera turizmi sevenler için alternatif destinasyonlar sunmaktadır.

Zhangjiajie Ulusal Parkı (Fotoğraf: JL Cogburn, flickr.com)
Kültür
Resim ve Yazı Sanatı
Çinin geleneksel sanat anlayışında resim ve hat sanatı (kaligrafi) en prestijli görsel sanatlar olarak değerlendirilir. Kaligrafi, yalnızca yazı aracı olmayıp yüksek bir sanat formu sayılır ve Çin’de diğer sanatların temel karakteristiklerini yansıtır.【20】 Tarih boyunca Çinli entelektüeller ve sanatçılar fırça ile yazıyı bir estetik ifade aracı olarak geliştirmişler; beş ana hat yazı stilini (mühür, resmi, el yazması, koşma ve düz yazı) kullanarak metinleri birer resim haline getirmişlerdir. Geleneksel Çin resmi ise çoğunlukla mürekkep ve fırça ile kağıt veya ipek üzerine yapılır; manzara (shanshui), çiçek ve kuş resimleri gibi konularda doğanın ruhunu yansıtmaya önem verir. Kaligrafi ve resim sıkça bir arada icra edilmiş, hatta kaligrafi “resmin ruhu” olarak görülmüştür. 【21】

Resim ve kaligrafi sanatı (Fotoğraf: rawpixel.com)
Pekin Operası
Pekin Operası (Çince Jingju), Çin kültürünün en karakteristik geleneksel tiyatro biçimlerinden biridir ve “Doğu’nun operası” olarak anılır. Yaklaşık 200 yıllık bir geçmişe sahip olan Pekin Operası, 18. yüzyıl sonlarında Anhui bölgesinin Hui Operası topluluklarının Pekin’e gelerek yerel tiyatro geleneğiyle kaynaşması sonucu doğmuştur.【22】 1790 yılında imparatorluk sarayında verilen bir performansla temelleri atılan bu sanat, 19. yüzyıl sonunda olgunlaşarak zengin repertuvarı, çok sayıda sanatçı topluluğu ve geniş izleyici kitlesiyle Çin’in en yaygın opera türü haline gelmiştir.
Çin Müziği
Klasik Çin müziği pentatonik diziye dayanan melodiler ve guqin (yedi telli kadim bir çalgı), erhu (iki telli keman), pipa (ut) gibi geleneksel çalgılarla icra edilmiştir. Tarihsel kayıtlara göre, Konfüçyüs döneminden itibaren müziğin ahlaki ve estetik bir işlevi olduğu kabul edilirken, saray orkestraları ve halk müziği formları yan yana gelişmiştir. Dans sanatında ise hem saray dansları hem de halk dansları gelişmiştir. Özellikle ejderha ve aslan dansları gibi gösteriler, Bahar Festivali gibi geleneksel bayramlarda popülerdir ve bereket ile uğur simgesi olarak icra edilir.
Çin Porseleni
Porselenin anavatanı olarak bilinen Çin, seramik ve porselen üretiminde gelişmiştir. Arkeolojik bulgular, M.Ö. 2. binyılda Shang Hanedanı döneminde ilk ilkel porselen türü olan seladon üretiminin başladığını göstermektedir. Tang Hanedanı (618–907) döneminde kuzeyde Xing, güneyde Yue gibi büyük fırın merkezleri etrafında porselen endüstrisi hızla gelişmiş; Song Hanedanı (960–1279) ise Çin porselen sanatının zirve yaptığı dönem olmuştur. 【23】
Song döneminde Ru, Guan, Ge, Ding ve Jun adıyla anılan “Beş Ünlü Fırın” ince işçilikli ürünler üretmiştir. Yuan, Ming ve Qing hanedanlarında imparatorluk atölyelerinin kurulmasıyla mavi-beyaz çini, celadon, doucai (çok renkli emaye) gibi teknikler geliştirilmiş, desen ve form çeşitliliği artmıştır. Çin porseleni, yüzyıllar boyunca İpek Yolu ve deniz ticaretiyle tüm dünyaya ihraç edilmiştir. Bugün müzelerde Ming dönemi mavi-beyaz porselenleri ya da Qing dönemi famille rose emaye vazoları sergilenmektedir.

Çin porseleni (Fotoğraf: rawpixel.com)
Kağıt Kesme Sanatı
Jianzhi olarak da bilinen kağıt oyma sanatı, Çin’de kağıdın icadından (M.Ö. 2. yy civarı) kısa süre sonra ortaya çıkmış ve özellikle halk kültürü içinde gelişmiştir. Kazılarda ortaya çıkarılan en eski kağıt kesmeler, 5. ve 6. yüzyıllara tarihlenen küçük hayvan ve çiçek motifleridir. Bu sanat dalında ustalar, sadece bir makas veya keski yardımıyla kağıdı oyup çok ince ve detaylı desenler oluştururlar. Kağıt kesme motifleri bölgelere göre çeşitlilik gösterir: Kuzey Çin’de figürler ve halk hikâyeleri daha sık işlenirken, güneyde çiçek ve kuş motifleri yaygındır.【24】

Kağıt kesme sanatı (Jianzhi) (Fotoğraf: Beijing, China resmi web sitesi)
İpek Dokuma
Çin ipeği, binlerce yıllık geçmişe sahiptir. İpek Yolu ticaretine adını verecek kadar değerli bir üründür. Çin’de ipekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı ilk defa M.Ö. 3. binyılda başladığı rivayet edilir; efsaneye göre Sarı İmparator’un eşi Lei Zu, dut yaprağı yiyen ipekböceğinin kozasından iplik elde etmeyi keşfetmiştir. Tarihsel gerçeklikte de M.Ö. 2. yy’dan itibaren Çin ipeği Batı’ya ihraç edilerek Roma’dan Orta Asya’ya büyük talep görmüştür. İpek üretimi, geleneksel olarak Çin’de özellikle Jiangsu ve Zhejiang gibi doğu eyaletlerinde yoğunlaşmış ve çoğunlukla kırsal bölgelerde kadınların uzmanlaştığı bir zanaat olmuştur.【25】
Çin Mutfağı
Çin mutfağı, coğrafi ve kültürel çeşitliliğin etkisiyle gelişmiş, zengin ve farklı tatları barındıran bir mutfak kültürüdür. Bu mutfakta, yemeklerin hazırlanması ve sunumu belirli geleneksel yöntemlere dayanmaktadır. Özellikle sebze ağırlıklı yemekler, yüksek ateşte yağda kavurma, derin yağda kızartma ve buğulama gibi yöntemlerle pişirilmektedir. Pişirme tekniklerinde, malzemelerin lokma büyüklüğünde kesilmesi, besin değerinin korunması ve yeme çubuklarıyla tüketimi kolaylaştırma amacını taşımaktadır.
Mutfağın malzeme çeşitliliğinde, soya fasulyesi ve türevlerinin (soya sosu, soya sütü, fasulye filizi, tofu) önemli bir yeri vardır. Pirinç ve ondan elde edilen ürünler, ekmek yerine doyurucu bir alternatif olarak kullanılmaktadır; pirinç unu makarnası, pirinç şarabı, Çin mantısı ve börek gibi yiyecekler mutfağın özgün ürünleri arasında sayılır. Ayrıca, çeşitli yerel sebzeler (Çin lahanası, Çin brokolisi, bambu filizleri, su kestanesi vb.) da yemeklere karakter kazandırmaktadır. Toplumsal yaşamda yemek, sağlık ve sosyal ilişkilerin güçlendirilmesi açısından özel bir öneme sahiptir. Geleneksel söylemde yer alan “yemeklerle beslenmek ilaçlarla beslenmekten iyidir” ifadesi, yemeğe verilen değeri ve hazırlanışındaki titizliği göstermektedir.
Önce çıkan lezzetler:
- Pekin Ördeği
- Çin mantısı (Jiao Zi)
- Wonton çorbası
- Karidesli mantı
- Çin böreği
- Yumurtalı Çin pilavı
- Şans kurabiyesi
- Hot pot

Çin Mantısı (Fotoğraf: yoppy, flickr.com)


