Osmanlı Padişahlarının İmzası: TUĞRA
Hiçbir imza bu kadar süslü ve güçlü olabilir mi? Osmanlı Devleti’nde padişahların imzası olan tuğrayı yakından tanımaya ne dersin? Tuğra, sadece bir imza değil, aynı zamanda bir sanat eseri ve bir güç sembolüydü. Fermanlardan paralara kadar her önemli belgenin üzerinde bu özel işaret yer alırdı.
Tuğra, hat sanatı adı verilen güzel yazı sanatının en havalı örneklerinden biridir. Her padişah için özel olarak tasarlanır ve onu taşıyan belgenin padişahın emriyle yazıldığını gösterirdi. Bu karmaşık ve sanatlı şeklin içinde padişahın ve babasının ismi gizlidir. Haydi, bu gizemli şeklin sırlarını birlikte keşfedelim!
(Yapay zeka ile oluşturulmuştur.)
Tuğranın Bölümleri Neler ?
Bir tuğraya baktığında birçok çizgi ve kıvrım görürsün. Aslında bunların hepsi bir araya gelerek anlamlı bir bütün oluşturur. Tıpkı bir yapbozun parçaları gibi, her birinin bir adı ve görevi vardır. Gel, bir tuğranın parçalarını tanıyalım.
Sere (Kürsü): Burası tuğranın tam ortasında, en altta bulunan temel kısmıdır. Bir evin temeli gibi düşünebilirsin. Padişahın ve babasının adı burada yazar. "Şah" ve "Han" gibi unvanlar da bu bölümde yer alır.
Beyzeler: Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe geçmiş iki büyük ve kavisli şekle beyze denir. Beyze, yumurta demektir ve bu şekiller de ona benzetilir. Sanki tuğranın sol taraftaki iki büyük kolu gibidirler.
Tuğlar: Tuğranın üst kısmında yukarıya doğru uzanan üç uzun çizgiye tuğ denir. Bunları bir tacın sorguçlarına veya uzun tüylerine benzetebiliriz. Bu çizgiler genellikle "el-muzaffer daima" yani "her zaman zafer kazansın" duasını taşır.
Zülfeler: Tuğların yanından aşağıya doğru inen rüzgârda dalgalanan kurdelelere benzeyen kıvrımlı çizgilere zülfe denir. Tuğraya hareket ve güzellik katarlar.
Kollar (Hançere): Beyzelerin devamı olarak tuğranın sağ tarafına doğru uzanan iki kalın çizgiye ise kol veya hançer adı verilir. Bunlar tuğranın güçlü kollarını temsil eder.
(Yapay zeka ile oluşturulmuştur.)
Zaman Yolculuğu
Tuğranın hikâyesi çok eskilere dayanır. Bilinen ilk Osmanlı tuğrası, yaklaşık 700 yıl önce, Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı olan Orhan Gazi tarafından kullanılmıştır. Orhan Gazi'nin tuğrası oldukça sadeydi ve sadece "Orhan bin Osman" yani "Osman'ın oğlu Orhan" yazıyordu. O zamanlar tuğra, bugünkü bildiğimiz süslü halinden çok uzaktı.
Yıllar geçtikçe ve Osmanlı Devleti büyüdükçe, tuğralar da değişmeye başladı. Her yeni padişah, kendi tuğrasına yeni detaylar ekledi. Özellikle Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında tuğralar çok daha gösterişli hale geldi. En güzel ve sanatsal tuğralardan bazıları ise usta bir hattat olan Mustafa Râkım Efendi tarafından II. Mahmud için tasarlanmıştır. Bu tuğralar o kadar kusursuzdu ki adeta bir resim gibiydiler.
Tuğrayı Kim Yapardı?
Padişahlar tuğralarını kendileri çizmezlerdi. Bu iş için özel olarak görevlendirilmiş, çok yetenekli kişiler vardı. Bu kişilere “Nişancı” veya “Tuğrakeş” denirdi. Nişancılar, sadece güzel yazı yazma yani hat sanatında usta olmakla kalmaz, aynı zamanda devletin kanunlarını da çok iyi bilirlerdi.
Bir ferman (padişahın emri) yazıldığında, en üstüne tuğra çekilmesi görevi onlara aitti. Bir nişancı, padişahın imzasını, yani tuğrasını bir belgeye çizdiğinde, o belge artık resmi ve geçerli kabul edilirdi. Bu yüzden nişancılık, Osmanlı Devleti’nde çok önemli bir görevdi.
(Yapay zeka ile oluşturulmuştur.)

