logologo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Faşizm

Siyaset Ve Uluslararası İlişkiler+2 Daha
fav gif
Kaydet
viki star outline
ChatGPT Image 4 Ağu 2025 20_12_27.png

Faşizm (Yapay Zeka İle Oluşturulmuştur)

Tanım
Otoriter / Milliyetçi / Anti-Kapitalist / Anti-Komünist Siyasal İdeoloji
Etkin Süreç
1920-1945
Temel İlkeler
Devlet ÜstünlüğüLider KültüKitle SeferberliğiSınıf Çatışmasının Reddi
Köken
İtalya
Hedef
Ulusun Yeniden DoğuşuDevletin Mutlak GücüTek Lider Etrafında BirlikSınıf Çatışmasının Yok EdilmesiSınıf Çatışmasının Yok EdilmesiLiberal Demokrasi ve Komünizmin ReddiToplumun Disiplin ve Düzen İçinde Yönetilmesi
Ekonomik Temeller
KorporatizmÖzel Mülkiyetin KorunmasıDevletin Ekonomik MüdahalesiOtarşi PolitikasıBüyük Kamu YatırımlarıEkonomik Planlamada Hızlı Karar Mekanizması
Faşist İktidarlar
İtalya – Benito Mussolini (1922-1943)Almanya – Adolf Hitler (1933-1945)İspanya – Francisco Franco (1939-1975)Portekiz – António de Oliveira Salazar (1933-1974)Macaristan – Ferenc Szálasi (1944-1945)Romanya – Ion Antonescu (1940-1944)

Faşizm, 20. yüzyılın başında İtalya'da ortaya çıkan, otoriter, milliyetçi, kapitalizm ve komünizm karşıtı bir siyasal ideolojidir. Devleti yücelten, demokratik çoğulculuğu reddeden ve toplumun bütününü tek lider etrafında birleşmiş, hiyerarşik ve organik bir yapı olarak gören faşizm, kitle hareketlerine dayanarak ulusun yeniden doğuşunu (palingenesis) amaçlar. Benito Mussolini İtalya’sında ve Adolf Hitler Almanya’sında iktidara gelen faşizm, bireysel özgürlükleri sınırlayan, muhalefeti bastıran, militarizmi ve şiddeti araçsallaştıran bir rejim biçimi olarak uygulanmıştır.


Faşizm, kökeni İtalyanca “fascio” (demet, birlik) kelimesine dayanan ve siyasal literatürde ilk kez Benito Mussolini’nin liderliğinde 1919’da kurulan Fasci di Combattimento örgütüyle anılan, otoriter, milliyetçi ve totaliter bir ideolojidir. Fascio kelimesi, Roma İmparatorluğu döneminde iktidar ve birlik simgesi olarak kullanılan “fasces” (bir demet çubuk etrafına sarılmış balta) sembolüne dayanmaktadır. Bu simge, devlet otoritesinin bireysel özgürlüklerden üstün olduğunu, ulusun/toplumun bütünlüğünün ve çıkarının bireysel haklardan daha öncelikli kabul edilmesi gerektiğini ifade eder. Mussolini’nin liderliğinde bu terim, siyasal ve toplumsal hayatta birliği, disiplin ve güçlü devlet otoritesini esas alan yeni bir ideoloji olarak şekillenmiştir.


Faşizmin Sembolleri (Yapay Zeka İle Oluşturulmuştur)

Faşizm, temel olarak liberal demokrasiyi, bireysel özgürlükleri ve sınıf mücadelesine dayanan sosyalist ideolojileri reddeder. Faşizm, ulusun organik bir bütün olduğunu, bireylerin bu bütünün bir parçası olarak ancak devletin ve ulusun çıkarları doğrultusunda anlam kazandığını savunur. Bu nedenle faşizm, liderin mutlak otoritesi etrafında birleşmiş, sınıf farklılıklarının reddedildiği, disiplinli ve hiyerarşik bir toplum modeli öngörür. Şiddeti siyasetin doğal ve meşru bir aracı olarak görür ve kitlelerin seferber edilmesi, militarizm, otoriteye mutlak bağlılık ve toplumun her alanında devletin mutlak denetimi faşist anlayışın temel unsurlarını oluşturur.


Faşizmin amacı, ulusu kriz, çözülme ve "çöküş" halinden çıkararak yeniden doğuşa (palingenesis) ulaştırmaktır. Bu yeniden doğuş sürecinde faşizm, toplumun her alanını (siyaset, ekonomi, kültür) ideolojik olarak yeniden yapılandırmayı, bireyi devletin ve liderin mutlak denetimi altına almayı hedefler. Faşizm, devletin ve liderin “ulusal iradenin” somut tezahürü olduğunu kabul eder; bu nedenle muhalefet, özgür basın ve çok partili sistem gibi çoğulcu unsurlar faşist ideolojide kabul görmez. Faşizm, bireylerin değil, ulusun ve devletin “yüceltilmesi” üzerine kurulu bir totaliter siyasal düzen kurmayı amaçlar. Bu model, kapitalizmin krizlerine ve sosyalizmin sınıf mücadelesine karşı otoriter bir çözüm önerisi olarak şekillenmiştir.

Faşizmin Felsefi Kökenleri

Faşizmin felsefi ve düşünsel kökenleri, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Batı düşüncesinde gelişen çeşitli akımlara ve toplumsal krizlere dayanmaktadır. Bu kökenler, Aydınlanma’nın akılcılığına ve Fransız Devrimi’nin eşitlikçi ideallerine karşı gelişen anti-liberal, anti-demokratik ve anti-marksist düşünce eğilimleriyle şekillenmiştir. Faşizm, bireysel özgürlüğü ve çoğulculuğu esas alan liberal düşünceye, sınıf mücadelesi ve kolektif eşitlik anlayışına dayanan Marksizm’e karşı, toplumun organik bütünlüğünü ve ulusun mutlak üstünlüğünü savunan bir ideolojik zemin üzerinde yükselmiştir.


Felsefi düzeyde, Vilfredo Pareto ve Gaetano Mosca gibi İtalyan elitist teorisyenlerin “seçkinler teorisi”, faşizmin toplumsal yapı anlayışına zemin hazırlamıştır. Pareto, tarihin sürekli olarak elitlerin yer değiştirmesiyle şekillendiğini savunmuş, kitlelerin yönetimden uzak tutulması gerektiğini belirtmiştir. Mosca ise, toplumu her zaman yöneten azınlık (elitler) ve yönetilen çoğunluk (kitleler) olarak ikiye ayırmış, kitlelerin siyasette belirleyici olmalarının düzeni tehdit edeceğini ileri sürmüştür. Bu elitist yaklaşımlar, faşizmin “halk için ama halksız iktidar” anlayışının teorik temelini oluşturmuştur.


Faşizmin düşünsel kökeninde Friedrich Nietzsche’nin düşünceleri de önemli yer tutar. Nietzsche’nin bireyciliğe ve burjuva değerlerine getirdiği radikal eleştiriler, modern insanın zayıflığını aşma, “üstinsan” idealine ulaşma arzusuyla birleşmiş; kitlelerin eşitlikçi taleplerine karşı “güç iradesi”, “düzenin yeniden kurulması” ve “ulusal yeniden doğuş” (palingenesis) kavramları faşist ideolojide yorumlanmıştır. Ancak faşizm, Nietzsche’nin birey merkezli felsefesini, lider-kitle ilişkisine dayalı kolektif bir “siyasal din” formuna dönüştürerek kitlesel seferberlik ideolojisine evirmiştir.


Bununla birlikte, faşizmin düşünsel kaynakları arasında Georges Sorel’in mit ve şiddet anlayışı da merkezi bir yer tutar. Sorel, toplumsal devrimlerin rasyonel planlamayla değil, mitlerin harekete geçirdiği kitlesel şiddet yoluyla gerçekleşeceğini savunmuştur. Faşizm, Sorel’in bu düşüncelerinden esinlenerek “şiddetin yaratıcı gücünü” siyasetin merkezi unsuru haline getirmiş, ulusun yeniden doğuşu için devrimci şiddeti araçsallaştırmıştır.

Faşizmin Doğuşu

Faşizm, 20. yüzyılın başlarında Avrupa'da, özellikle İtalya’da gelişen bir siyasal hareket olarak ortaya çıkmış, toplumsal, siyasal ve ekonomik krizlerin iç içe geçtiği bir dönemde kendisine kitle tabanı bulmuştur. Faşizmin doğuşunu anlamak için öncelikle 19. yüzyılın sonlarında şekillenen siyasal ve toplumsal dönüşümleri analiz etmek gerekir. Bu dönem, kapitalist sanayileşmenin hız kazandığı, kitle toplumu olarak tanımlanan yeni bir toplumsal yapının şekillendiği bir süreçtir. Sanayileşme ile birlikte şehirleşme hızlanmış, geleneksel toplumsal bağlar çözülmüş, bireyler kitleler halinde üretim ilişkilerinde yer alırken, işçi sınıfı örgütlü mücadeleye yönelmiştir. Sendikalaşma, grevler ve sosyalist hareketler geniş halk kesimlerinin politikleşmesini sağlarken, burjuvazi ve geleneksel elitler açısından “kitlelerin yükselişi” tehdit olarak algılanmıştır.


Bu süreçte, kapitalizmin çelişkileri derinleşmiş; sınıf mücadelesi keskinleşmiş, parlamenter demokrasi kitlelerin artan taleplerini karşılamakta yetersiz kalmıştır. Kitlelerin siyasal ve toplumsal alanda artan varlığı, burjuva demokrasisinin geleneksel işleyişini tehdit etmiş, sermaye sınıfları ve devlet aygıtları bu gelişmeye otoriter tepkiler üretmiştir. Vilfredo Pareto gibi düşünürler, seçkinlerin düşüşü ve kitlelerin yükselişini “toplumsal düzenin bozulması” olarak değerlendirirken, bu kaotik sürece karşı "güçlü liderlik" ve "elitlerin yeniden inşası"nı savunmuşlardır.


Bu gerilimler içinde Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, faşizmin doğuşu için tarihsel kırılma noktası olmuştur. Savaşın yol açtığı büyük yıkım, toplumsal yapıda daha önce görülmemiş düzeyde bir çözülmeye neden olmuş, milyonlarca insanın hayatı altüst olmuş, milyonlarca asker savaş alanlarında ölmüş veya sakat kalmış, ekonomik hayat felce uğramıştır. İtalya, savaş sonrası dönemde ağır bir ekonomik kriz, yüksek işsizlik, enflasyon ve toplumsal huzursuzluk içinde çalkalanmıştır. Liberal parlamenter sistem, toplumsal talepleri karşılayamaz hale gelirken, sosyalist ve komünist hareketler kitleleri etrafında toplamakta, işçi grevleri ve toprak işgalleri artmaktaydı. Bu durum, büyük toprak sahipleri, sanayiciler ve ordu içindeki milliyetçi çevrelerde, düzenin çöküşü ve Bolşevizm tehlikesine karşı otoriter bir tepkiyi gündeme getirmiştir.


Mussolini Konuşma Yaparken - 1930 (WorldHistory)

Bu tarihsel bağlamda Benito Mussolini, 1919 yılında “Fasci di Combattimento” adlı faşist mücadele birliklerini kurarak siyasal sahneye çıkmıştır. Mussolini, savaşta savaşmış, ancak savaş sonrasında kendilerini dışlanmış hisseden, işsiz kalmış askerleri, küçük burjuvaziyi, mülksüzleşme tehdidiyle karşı karşıya kalan orta sınıfları örgütleyerek kitlesel bir faşist hareketin temellerini atmıştır. Faşist hareket, sınıf mücadelesini reddetmiş, ulusun bütününü kapsayan organik bir birlik söylemi geliştirmiştir. Savaş sonrası kaosu, siyasal otoritenin güçsüzlüğünü ve sosyalist devrim korkusunu kendi lehine kullanan Mussolini, 1922’de düzenlenen Roma’ya Yürüyüş ile iktidarı ele geçirerek faşist rejimi kurmuştur.


Faşizmin doğuşunda ideolojik düzeyde üç temel unsur öne çıkmıştır: (1) Ulusun yeniden doğuşu ve yüceltilmesi (palingenetik ultra-milliyetçilik), (2) liberal parlamenter demokrasinin ve Marksist sosyalizmin reddi, (3) karizmatik lider etrafında birleşmiş totaliter bir devletin inşası. Roger Griffin, faşizmin özünü, ulusun ahlaki ve kültürel çöküşten kurtarılarak yeniden doğuşunu amaçlayan “palingenetik mitos” üzerine inşa edilmiş bir siyasal ideoloji olarak tanımlar.


Emilio Gentile’ye göre, faşizmin doğuşu yalnızca siyasal krizle değil, aynı zamanda ideolojik bir “siyasal din” olarak, bireyi ulusa ve devlete mutlak biçimde tabi kılan bir kültürel yeniden örgütlenme projesiyle de doğrudan bağlantılıdır. Faşizm, devletin kutsallığı, liderin mutlak otoritesi ve bireyin ulusa feda edilmesi ilkeleri üzerine kurgulanmıştır. Bu yönüyle faşizm, kitlelerin siyasal enerjisini, toplumsal dönüşümü engelleyen otoriter bir biçimde yeniden kanalize etmiştir.


Nicos Poulantzas, faşizmin doğuşunu kapitalist sistemin hegemonya krizine bağlamaktadır. Ona göre, faşizm, egemen sınıflar içindeki çelişkilerin derinleştiği, parlamentarizmin çözülme aşamasına geldiği kriz anlarında, sınıf mücadelesini bastırmak için küçük burjuvazi ve lümpen proletaryanın hoşnutsuzluğunu manipüle eden bir kitle hareketi olarak sahneye çıkmıştır. Faşist hareketlerin göreli özerkliği, bu tür kriz dönemlerinde sermaye sınıflarının belirli fraksiyonlarının desteğini alarak iktidarı ele geçirebilmelerini mümkün kılmıştır.

İtalyan Faşist Hareketi

İtalyan faşist hareketi, Birinci Dünya Savaşı sonrası İtalya’sında şekillenen siyasal, toplumsal ve ekonomik bunalımların ürünüdür. Savaşın ardından İtalya, "zaferin sakatlığı" olarak adlandırılan bir hayal kırıklığına sürüklenmiş, ekonomik kriz, yüksek işsizlik, sosyalist grev dalgaları ve toprak işgalleri toplumsal düzeni tehdit etmiştir. Bu ortamda, savaş sonrası sosyalist ve komünist hareketlerin yükselişi, özellikle toprak sahipleri, sanayiciler ve monarşist elitlerde ciddi bir “Bolşevizm korkusu” yaratmıştır. Benito Mussolini, bu kriz ortamında 1919 yılında Fasci Italiani di Combattimento adlı örgütü kurarak, milliyetçi, anti-liberal ve anti-sosyalist söylemiyle toplumun hoşnutsuz kitlelerini seferber etmeye başlamıştır. Hareketin kitlesel tabanını, savaş sonrası işsiz kalan gaziler, küçük burjuvazi, lümpen proletarya ve topraklarını kaybetme korkusu yaşayan kırsal orta sınıflar oluşturmuştur. Faşist hareket, İtalya’nın parçalanmış siyasal yapısını, sınıf çatışmasını ve liberal parlamentarizmi “ulusal birliğe tehdit” olarak tanımlamış, devleti mutlak otorite olarak kutsamış ve şiddeti siyasi bir araç olarak meşrulaştırmıştır.


Siyah Gömleklilerin Yürüyüşü - 1922 (ITOLDYA)

1920-1922 yılları arasında faşist hareket hızla büyümüş, özellikle tarım bölgelerinde “Kara Gömlekliler” adı verilen silahlı faşist milisler aracılığıyla sosyalist sendikalara, köylü işgallerine ve işçi grevlerine karşı organize terör eylemleri düzenlemiştir. Bu süreçte faşist hareket, büyük toprak sahipleri ve sanayi burjuvazisi tarafından doğrudan finanse edilmiş, ordu ve polis ise faşist şiddet karşısında ya kayıtsız kalmış ya da dolaylı destek sunmuştur. Faşistlerin sokak terörü, sosyalist hareketin sindirilmesine ve parlamenter sistemin işlevsizleşmesine yol açmıştır. Mussolini, faşist hareketi yalnızca bir sokak gücü olarak değil, aynı zamanda ideolojik bir “ulusal devrim” projesi olarak şekillendirmiş, liberalizme, sosyalizme ve demokrasinin çoğulcu ilkelerine karşı tek lider etrafında organik ulusal birlik savunusunu merkeze almıştır. 1922 yılının Ekim ayında Mussolini ve faşist milisler Roma’ya Yürüyüş düzenlemiş, monarşi ve ordu, Mussolini’ye direnmek yerine iktidarı devretmeyi tercih etmiştir. Kral III. Vittorio Emanuele, 29 Ekim 1922’de Mussolini’yi başbakan olarak atamış, bu gelişme faşist hareketin iktidara gelişini meşrulaştırmıştır.


1922-1925 yılları arasında Mussolini, siyasal muhalefeti tasfiye ederek otoriter iktidarını pekiştirmiş, 1925 sonrasında ise İtalya, tek parti faşist diktatörlüğü haline gelmiştir. Faşist hareket, devleti “ulusal iradenin vücut bulmuş hali” olarak tanımlayarak bireysel özgürlükleri bastırmış, sendikaları devletin denetimi altına almış ve basını sansürlemiştir. Devletle toplumun bütünleşmesini amaçlayan faşist korporatizm politikası, sınıflar arası çatışmayı görünüşte sonlandırmayı hedeflemiş, fakat aslında büyük sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir model olarak işlev görmüştür. Faşist ideolojinin merkezinde, “liderin mutlak otoritesi”, “şiddetin arındırıcı gücü” ve “ulusun yeniden doğuşu” (palingenesis) gibi kavramlar yer almıştır. İtalyan faşizmi, sadece siyasal bir hareket değil, toplumu baştan sona faşist değerler temelinde yeniden inşa etmeyi hedefleyen totaliter bir proje olarak örgütlenmiştir.

Faşizmin Dünyaya Yayılışı

Faşizm, 1919'da Benito Mussolini'nin İtalya’da kurduğu Fasci di Combattimento hareketiyle ortaya çıktıktan sonra, 1922’de faşistlerin Roma’ya Yürüyüşü ve Mussolini’nin iktidara gelmesiyle dünya kamuoyunda dikkat çekici bir model haline gelmiştir. Faşist İtalya’nın “otoriter modernleşme” modeli, kriz içindeki birçok ülkede, özellikle savaş sonrası bunalımlarla boğuşan Avrupa toplumlarında dikkatle izlenmiştir. Mussolini rejimi, liberal parlamenter sistemin zaaflarına karşı güçlü bir otorite kurarak toplumsal düzeni yeniden tesis ettiğini iddia etmiş, bu yönüyle muhafazakâr elitler ve radikal milliyetçi gruplar arasında destek bulmuştur. İtalya’daki faşist yönetimin otoriter yapısı ve kitleleri seferber eden “devletin toplumla bütünleşmesi” projesi, 1920’li ve 1930’lu yıllarda farklı ülkelerde benzer hareketlerin doğuşuna zemin hazırlamıştır.


Almanya’da faşizmin en radikal biçimi, Adolf Hitler’in liderliğinde 1920'lerde kurulan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) ile vücut bulmuştur. Alman faşizmi (Nazizm), Mussolini’nin faşizminden farklı olarak biyolojik ırkçılığı ve antisemitizmi merkeze almış, Alman ulusunun “Aryan ırkının” yeniden doğuşunu hedeflemiştir. 1933’te Hitler’in iktidara gelmesiyle birlikte Nazizm, totaliter bir rejim inşa ederek, faşist ideolojinin en uç uygulamalarından biri haline gelmiştir. Almanya'daki başarı, faşist ideolojinin uluslararası alanda yayılmasını hızlandırmıştır. Almanya ve İtalya, faşist modeli Avrupa'da yaygınlaştırmak adına ideolojik ve askeri ittifaklar kurmuş, İspanya İç Savaşı’nda Francisco Franco liderliğindeki milliyetçi güçlere askeri destek vererek faşizmin İspanya’da iktidara gelmesini sağlamışlardır. Franco rejimi, Mussolini ve Hitler’den aldığı doğrudan askeri ve lojistik yardımla 1939’da iktidarı ele geçirmiş ve İspanya'da faşist bir diktatörlük kurmuştur.


Faşist hareketler, 1930'lu yıllarda Avrupa'nın birçok ülkesinde kitlesel veya elitist varyantlarıyla boy göstermiştir. İngiltere'de Oswald Mosley’in liderliğinde kurulan British Union of Fascists (BUF), Fransa’da Croix-de-Feu ve Parti Populaire Français, Romanya’da Demir Muhafızlar (Garda de Fier), Macaristan’da Ok Haçlılar (Nyilaskeresztes Párt), Portekiz’de Salazar’ın Estado Novo rejimi gibi hareketler ve iktidarlar, faşist ideolojinin farklı versiyonlarını temsil etmiştir. Ancak bu hareketlerin çoğu, İtalya ve Almanya örneklerinin aksine iktidarı tam anlamıyla ele geçirememiştir. Faşizmin yayılışında etkili olan bir diğer unsur, kapitalist kriz dönemlerinde liberal demokrasilerin otoriter yönetimlere yönelmesi olmuş, faşizm, sermaye çevrelerinin devrimci sol hareketleri bastırmak için zaman zaman başvurduğu bir siyasal araç olarak işlev görmüştür.


Japon Propaganda Çizimi (SNL)

Faşizm, Avrupa dışına da ideolojik etkiler yaymıştır. Japonya’da 1930’ların başında ortaya çıkan militarist-ulusalcı hareketler, faşizmin Japon versiyonu olarak kabul edilen bir yapıya bürünmüştür. Latin Amerika’da Arjantin, Brezilya ve Şili gibi ülkelerde otoriter rejimler, İtalya ve Almanya’daki faşist uygulamalardan etkilenmiş, özellikle korporatizm ve devlet merkezli milliyetçilik politikaları benimsenmiştir. Fakat faşizm, 1945’te İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte askeri olarak yenilgiye uğramış ve Almanya ile İtalya’daki faşist rejimler yıkılmıştır. Ancak faşizm, ideolojik ve kültürel düzeyde etkisini sürdürmüş, savaş sonrası dönemde özellikle aşırı sağ hareketler, neo-faşizm adı altında yeniden örgütlenmiştir.


Faşizmin dünya çapında yayılmasının temelinde, Birinci Dünya Savaşı sonrası toplumsal çöküş, ekonomik bunalımlar ve liberal demokrasilerin zayıflığı yatmaktadır. Faşizm, kriz dönemlerinde otoriter çözümler arayan elitlerin ve toplumsal kesimlerin desteğini alarak birçok ülkede ideolojik ve siyasal etkiler yaratmış, savaşın yıkıcı sonuçlarıyla birlikte radikal biçimlerde uygulanma fırsatı bulmuştur. Ancak faşizmin başarısı, yalnızca askeri ve siyasi konjonktüre değil, aynı zamanda toplumsal korkuların ve otorite arayışının kitlesel seferberliğine dayanmıştır.

Faşist Ekonomi Modeli

Faşist ekonomi modeli, klasik liberal kapitalizmin serbest piyasa anlayışı ile Marksist sosyalizmin kolektivist yapısı arasında “devletçi yönlendirmeye dayalı” özgün bir ekonomik sistem olarak kurgulanmıştır. Bu modelde, özel mülkiyet hakkı korunmakla birlikte, üretim, tüketim ve sermaye dolaşımı üzerindeki serbestlik devletin denetim ve yönlendirmesi altına alınmıştır. Ekonominin temel işleyiş prensibi, toplumun farklı kesimlerinin (işçi, işveren, köylü, sanayici) sınıfsal çıkar çatışması içinde değil, ulusal birliğin çıkarları doğrultusunda devlet aracılığıyla ortak bir hedefe yönlendirilmesi esasına dayanır.


İtalya’da Benito Mussolini liderliğinde 1926’dan itibaren uygulamaya konulan Korporatif Devlet sistemi, ekonominin bu temel mantığını kurumsallaştıran yapıdır. Bu sistemde, toplumdaki meslek grupları ve üretici sınıflar, devlete bağlı korporasyonlar (meslek birlikleri) içinde örgütlenmiştir. Korporasyonlar, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşmuş, fakat nihai karar ve düzenlemeler devletin belirlediği çerçevede yürütülmüştür. Ücretlerin belirlenmesi, çalışma koşulları, üretim kotaları, işçi-işveren ilişkileri gibi başlıklar, korporasyonlarda alınan kararlarla düzenlenmiş, grev ve lokavt gibi üretimi aksatabilecek eylemler yasaklanmıştır. Bu yapı, işçi ile işveren arasındaki çatışmaları ortadan kaldırarak, üretim sürecinin kesintisiz devamını esas almıştır.


Askerlere Hitap Eden Hitler (SNL)

Faşist ekonominin dikkat çeken bir diğer yapısal özelliği, devletin stratejik sektörlerde doğrudan müdahalesidir. Ulaşım, enerji, ağır sanayi ve bankacılık gibi alanlarda devletin denetimi artırılmış, özel teşebbüsler devletin belirlediği planlar doğrultusunda faaliyet göstermiştir. Bu müdahaleler sayesinde, üretim süreçlerinde verimlilik ve planlı kalkınma hedeflenmiştir. Özellikle Mussolini döneminde kamu yatırımlarına büyük önem verilmiş, tarımsal ıslah projeleri, kırsal bölgelerin kalkındırılması ve altyapı projeleri (otoyollar, köprüler, sulama sistemleri) ekonominin dinamizmini sağlamak üzere başlatılmıştır. Devlet, bu tür projelerle istihdam yaratma, işsizlikle mücadele etme ve iç pazarı canlandırma işlevini üstlenmiştir.


Dış ticaret ve sanayi politikalarında ise faşist ekonomi, otarşi (kendine yeterlilik) ilkesine yönelmiştir. Dışa bağımlılığı azaltmak, temel ihtiyaç maddelerinde iç üretimi artırmak ve ulusal ekonomiyi dış etkilere karşı korumak öncelikli hedef olmuştur. Bu doğrultuda ithalat kotaları, döviz kontrolleri, yerli sanayiye teşvikler ve tarımsal üretimi artıracak projeler geliştirilmiştir. Aynı zamanda sanayi sektöründe büyük holdinglerin devletle iş birliği içinde büyümesi sağlanmış, küçük üreticiler kooperatifler veya korporatif birlikler üzerinden yönlendirilmiştir.


Faşist ekonomi modeli, sermaye hareketleri ve işgücü piyasasında bireysel karar alma süreçlerini devletin ulusal planlama anlayışı çerçevesinde sınırlandırmıştır. Böylece ekonomi, bireysel çıkarların serbest rekabetine dayalı olarak değil, ulusal kalkınma ve sosyal düzenin korunması amacıyla merkezden yönetilmiştir. Faşist rejimler, ekonomik kararları hızlı ve merkezi otoriteler aracılığıyla alarak, piyasanın dalgalanmalarına karşı disiplinli ve kontrollü bir yapı inşa etmeye çalışmışlardır.

II. Dünya Savaşı ve Faşizmin Düşüşü

II. Dünya Savaşı (1939-1945), faşist ideolojinin yayılmacı ve otoriter politikalarının en geniş çapta uygulandığı ve aynı zamanda çöküş sürecine girdiği dönemi ifade eder. Faşizmin liderliğini Almanya’da Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist (Nazi) Partisi, İtalya’da Benito Mussolini’nin Faşist Partisi üstlenmiştir. Bu iki faşist rejim, ulusal yeniden doğuş (palingenesis), militarizm, ırkçılık ve anti-demokratik idealleri temel alan ideolojik bağlarıyla askeri ve siyasal ittifaklar kurmuş, İspanya İç Savaşı’nda Francisco Franco’nun milliyetçi güçlerine destek vererek uluslararası ölçekte faşist blok oluşturmuşlardır.


Mussolini ve Hitler - Münih 1940 (SNL)

Almanya'nın 1939'da Polonya'yı işgali, II. Dünya Savaşı'nın başlangıç noktası olmuştur. Faşist ideolojinin militarist ve yayılmacı doğası, Almanya'nın Doğu Avrupa'da genişlemeci politikalarıyla, İtalya'nın Akdeniz ve Afrika’daki yayılma arzularıyla birleşmiştir. Savaş boyunca faşist rejimler, sadece askeri işgallerle değil, toplumsal mühendislik projeleriyle (Yahudi Soykırımı, etnik temizlik, siyasi tasfiyeler) faşizmin ideolojik amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Faşizmin totaliter devlet anlayışı, toplumun her alanında devletin mutlak otoritesini tesis etme çabasıyla birlikte, kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarda da merkeziyetçi uygulamalarla kendini göstermiştir.


Ancak savaşın ilerleyen dönemlerinde faşist blok, askeri, ekonomik ve toplumsal bakımdan zayıflamaya başlamıştır. İtalya, 1943 yılında Müttefiklerin Sicilya çıkarması sonrası iç çöküşe sürüklenmiş, Mussolini görevden alınarak tutuklanmış ve İtalya’da faşist yönetim sona ermiştir. Almanya ise 1945 yılına kadar savaşmış, ancak Sovyetler Birliği’nin Doğu’dan, Batılı Müttefiklerin Batı’dan ilerlemesiyle çöküş sürecine girmiştir. Nisan 1945'te Mussolini, partizanlar tarafından yakalanarak öldürülmüş; aynı dönemde Hitler Berlin'de intihar etmiştir. Faşist rejimlerin askerî yenilgisi, bu ideolojilerin siyasal iktidar olarak çöküşünü getirmiştir.

Kaynakça

Eco, Umberto. “Ur-Fascism.” The New York Review of Books. Erişim Tarihi: 15 Temmuz 2025. https://archive.org/details/umberto-eco-ur-fascism/umberto-eco-ur-fascism.lt/

Einzig, Paul. The Economic Foundations of Fascism. Londra: Macmillan and Co., 1934.

Gentile, Emilio. Faşist Kimdir? Çev. Betül Parlak. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

Griffin, Roger. The Nature of Fascism. Londra ve New York: Routledge, 2006.

Guichonnet, Paul. Mussolini ve Faşizm. Çev. Tanju Gökçöl. İstanbul: İletişim Yayınları, 1998.

Landa, İshay. Faşizm ve Kitleler: “Son İnsanlar”a İsyan (1848–1945). Çev. Utku Özmakas. İstanbul: İletişim Yayınları, 2023.

Pareto, Vilfredo. Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşü: Kuramsal Bir Sosyoloji Uygulaması. Çev. Merve Zeynep Doğan. Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2013.

Poulantzas, Nicos. Faşizm ve Diktatörlük. Çev. Ahmet İnsel. İstanbul: İletişim Yayınları, 2016.

Renton, David. Faşizm: Tarihi ve Teorisi. Çev. Meral Kasap Harzem. İstanbul: Nora Yayınları, 2021.

Togliatti, Palmiro. Faşizm Üzerine Dersler. Çev. Şiar Yalçın ve Yüksel Demirekler. Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1979.

Store Norske Leksikon. “Adolf Hitler.” Erişim Tarihi: 15 Temmuz 2025. https://snl.no/Adolf_Hitler

Store Norske Leksikon. “Aksenmaktene, Japansk Propagandaplakat.” Erişim Tarihi: 15 Temmuz 2025. https://snl.no/aksemaktene

“Benito Mussolini.” World History Encyclopedia. Erişim Tarihi: 15 Temmuz 2025. https://www.worldhistory.org/Benito_Mussolini/

The Red Dragon and the Black Shirts: How Italy Found Her Soul: The True Story. GetArchive.net. Erişim Tarihi: 15 Temmuz 2025. https://itoldya420.getarchive.net/media/the-red-dragon-and-the-black-shirts-how-italy-found-her-soul-the-true-story-ee8143

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarMehmet Salih Çoban4 Ağustos 2025 13:56
KÜRE'ye Sor