Uzayda bir astronotun günü, insanın Dünya’ya ait olduğu gerçeğini her an hatırlatan, aynı zamanda sınırlarını zorlayarak evrenin derinliklerine doğru uzanan bir deneyimdir. Yörüngede yaşamak, yeryüzündeki hiçbir rutine benzemez. Çünkü burada ne sabahın tan yeri ağarır, ne de gece karanlığı tam anlamıyla çöker. Dünya’nın etrafında saniyede 8 kilometre hızla dönen Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (ISS) astronotlar, her doksan dakikada bir yeni bir gün doğumuna tanık olur. Bu da, bir astronotun her yirmi dört saatte yaklaşık on altı kez güneşin doğup battığını görmesi anlamına gelir.【1】 Fakat insan bedeni, Dünya’daki biyolojik ritmine bağlı kalmak zorundadır; aksi hâlde uyku düzeni, dikkat süresi ve zihinsel denge bozulur. Bu nedenle istasyonda günler, Greenwich Ortalama Zamanı’na göre düzenlenir ve astronotların tüm yaşamı saniyesine kadar planlanmış bir programla ilerler.【2】
Sabah saat altıya doğru uyanan bir astronot, ilk olarak pencereden dışarı baktığında altındaki mavi gezegenin sessizce dönmekte olduğunu görür. Bulutlar kıtalar üzerinde beyaz ipek gibi süzülürken, atmosferin incecik çizgisi güneş ışığıyla parıldar. Ancak istasyondaki gün, duygusallığa fazla yer bırakmaz; görev dakikası dakikasına planlanmıştır. Astronotlar uyanır uyanmaz sağlık verilerini ölçer: kalp atış hızı, kan basıncı, vücut sıcaklığı… Her şey kaydedilir. Çünkü uzayda geçirilen her dakika, insan biyolojisinin bu olağandışı koşullara nasıl tepki verdiğini anlamak açısından bilimsel veridir.

Uzayda Kişisel Bakımlarını Yapan Astronotlar (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur.)
Kişisel bakım zamanı geldiğinde, yerçekimsiz ortamın zorlukları hemen hissedilir. Suyun burada davranışı tamamen farklıdır. Bir damla su bile serbest kaldığında havada küçük bir küre hâlinde süzülür ve kontrolsüzce elektronik cihazlara çarpabilir. Bu yüzden astronotlar, yüzlerini ıslak mendillerle temizler, saçlarını durulama gerektirmeyen şampuanlarla yıkar. Diş fırçalamak bile küçük bir deneydir: fırçaya az miktarda su sıkılır, macunla karıştırılır, ardından ağız içi ıslak mendille silinir. Tükürmek yerine macun yutulur, çünkü havada dolaşan bir sıvı damlası, havalandırma sistemine girip sorun çıkarabilir.
Kahvaltı, hem enerji kaynağı hem de moral deposudur. Ancak uzayda yemek yeme eylemi, tamamen yeniden tanımlanmıştır. Astronotların yiyecekleri, vakumlu poşetler içinde saklanır ve tüketilmeden önce sıcak suyla rehidre edilir. Menüler genellikle dondurularak kurutulmuş yumurta, tahıl gevreği, meyve püreleri, protein barları ve toz hâlinde içeceklerden oluşur. Mikro yerçekimi nedeniyle kan vücutta eşit dağılır; bu da burun tıkanıklığı ve tat alma duyusunun azalmasına yol açar. Bu yüzden astronotlar genellikle yemeklerine acı sos, hardal veya baharat ekler. NASA, astronotların damak zevkini koruyabilmek için özel menüler geliştirir; her ülkenin astronotu, kendi kültürüne ait bazı yiyecekleri de yanında götürebilir. Kamp yemekleri arasında Japon körisi veya Rus gevreği ve çorbaları da yer alabilir. 【3】

Astronotların Kahvaltıda Tükettiği Vakum Poşetteki Yiyecekler (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur.)
Kahvaltıdan sonra, astronotlar için uzun ve yoğun bir iş günü başlar. Günün planı, Dünya’daki kontrol merkezlerinden gönderilen görev listelerine göre belirlenir. Astronotlar, istasyonda bilim insanı, teknisyen, mühendis ve hatta tamirci olarak çalışır. Bazı günlerde insan hücrelerinin mikro yerçekimi koşullarındaki davranışını inceleyen biyolojik deneyler yürütürler; bazı günlerde ise yeni malzeme teknolojilerini test ederler. Örneğin, sıvıların yüzey gerilimi ya da ateşin oksijen azlığı ortamında nasıl davrandığı gibi deneyler, Dünya’da gerçekleştirilemeyecek niteliktedir.
İstasyondaki teknik sistemlerin bakımı da astronotların sorumluluğundadır. Hava filtrelerinin değiştirilmesi, su geri dönüşüm sistemlerinin kontrolü, güneş panellerinin durumu, iletişim sistemlerinin testi gibi onlarca küçük görev, her gün tekrarlanır.【4】 Uzayda en küçük arıza bile hayati tehlike yaratabileceği için hiçbir ayrıntı ihmal edilmez. Her iş bir ekip çalışmasıdır; astronotlar sürekli yer ekibiyle iletişim hâlindedir. Gün içinde yapılan tüm işlemler kaydedilir, görüntüler Dünya’ya aktarılır, mühendisler anlık olarak geri bildirimde bulunur.

Uzayda Teknik Sistemlerin Bakımını Yapan Astronotlar (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur.)
Uzayda yaşamın en zorlu kısmı, insan vücudunun yerçekimsiz ortama verdiği tepkilerdir. Kas kütlesi her gün biraz daha azalır, kemik yoğunluğu düşer, sıvılar baş bölgesinde birikir. Bu etkileri dengeleyebilmek için astronotlar her gün iki saate yakın egzersiz yapmak zorundadır.【5】 İstasyonda koşu bandı, sabit bisiklet ve ARED adı verilen direnç cihazı bulunur. Koşu bandına bağlı kalmak için astronotlar özel bir kemerle kendilerini sabitler; aksi hâlde ayakları yerden kesilip tavana çarpar. ARED sistemi ise pistonlarla direnç oluşturarak ağırlık kaldırma etkisi yaratır. Bu egzersizler, yalnızca fiziksel değil psikolojik bir zorunluluktur. Uzayın sessizliği, izole ortamı ve sürekli görev disiplini, insan zihninde baskı oluşturabilir. Egzersiz yapmak, vücudu güçlendirdiği kadar zihni de canlı tutar. Astronotlar genellikle müzik eşliğinde çalışır, bazen de Dünya’yı izleyerek koşar.
Günün belirli saatlerinde, astronotların Dünya’yla iletişim kurma zamanı gelir. Her astronot haftada birkaç kez ailesiyle görüntülü konuşma yapabilir, e-posta gönderebilir veya mesaj alabilir. Uzayda iletişim, yalnızca bilgi paylaşımı değil, insanın duygusal varlığını koruyabilmesi açısından da hayati öneme sahiptir. NASA, astronotların moral düzeyinin görev performansını doğrudan etkilediğini belirtiyor. Bu nedenle her astronot, psikolojik destek oturumlarına katılır. Uzayın sınırsız sessizliğinde, bir insanın kendi iç dünyasıyla baş başa kalması kolay değildir. Aileyle konuşmak, sevdiği bir müziği dinlemek veya Dünya’daki doğum gününü görüntülü olarak kutlamak, astronotlar için büyük bir moral kaynağıdır.

Uzayda Egzersiz Yapan Astronotlar (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur.)
Akşam saatlerine doğru, günün yorgunluğu kendini göstermeye başlar. Akşam yemekleri genellikle daha sakin geçer. Astronotlar bazen Dünya’daki arkadaşlarıyla aynı anda yemek yer, bazen de istasyonun penceresinden dışarı bakarak sessizce yemeğini tüketir. Dışarıda, yeryüzünün geceleri parlayan şehir ışıkları görünür. Avrupa’nın sınırları, Hindistan’ın yoğun nüfuslu şehirleri, Afrika’nın karanlık çölleri, kutuplarda dans eden auroralar… Tüm bu manzaralar, astronotlara insanlığın küçüklüğünü ve birliğini aynı anda hatırlatır.
Uyku vakti geldiğinde herkes kendi uyku kapsülüne çekilir. Bu kapsüller küçük, sessiz ve kişisel alanlardır; içinde bir uyku tulumu, birkaç fotoğraf, bazen bir kitap veya küçük bir hatıra bulunur. Astronotlar tulumlarını duvara bağlar; aksi hâlde uyurken süzülür, bir yerlere çarpabilirler. Uyku kalitesini artırmak için istasyonda özel ışık sistemleri kullanılır. Bu sistemler, Dünya’daki gün ışığı döngüsünü taklit ederek biyolojik saatin düzenli çalışmasını sağlar. Uykuya dalmadan önce çoğu astronot, pencereden bir kez daha dışarı bakar. O anda, alttan mavi gezegen geçmektedir. Karanlık uzayın ortasında dönen bu narin küre, onların hem evi hem de özlemi olarak kalır.

Uzayda Uyuyan Astronotlar (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur.)
Uzayda geçirilen bir gün, her anıyla insanın dayanıklılığını, uyum yeteneğini ve merak gücünü sınar. Astronotlar için bir günün anlamı, yalnızca görevlerini tamamlamak değildir. Onlar, insanlığın uzayda kalıcı olarak yaşayıp yaşayamacağını test eden öncülerdir. Her sabah uyandıklarında, mikro yerçekiminde attıkları her adım, gelecekte Ay’da kurulacak üslerin ve Mars’a yapılacak yolculukların bir provasını temsil eder. Dünya’dan yüzlerce kilometre uzakta, karanlıkta süzülen bu insanlar, aslında hepimize aynı soruyu sessizce hatırlatırlar: İnsan, evrenin geri kalanında da var olabilir mi? Bu sorunun cevabı, belki de tam o anda, bir astronotun sessizce uykuya daldığı kapsülün içinde şekillenmektedir.

