logologo
ATATÜRK, MUSTAFA KEMAL(1881-1938)
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarCezmi ERASLAN18 Nisan 2025 10:22
Selanik'te doğdu. Babası Ali Rızâ Bey, annesi Zübeyde Hanım'dır. Atalarının Osmanlı Devleti'nin Balkan coğrafyasını Türkleştirmek amacıyla Anadolu'dan Rumeli'ye gönderdiği Türkmenlerden olduğu belirtilir.İlköğretim yılları Selanik'te geçti. Mahalle mektebinde başladığı okul hayatı Şemsi Efendi İbtidâî Mektebi'nde devam etti. Babasının ölümünden sonra 1894'te Selanik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Bir süre sonra buradan ayrılıp askerî rüştiyeye geçti. Kemal ismi, kendisine buradaki matematik hocası Mustafa Bey tarafından verildi. 1896 yılında Manastır Askerî İdâdîsi'ne başladı. Burada İttihatçılar ve diğer muhalif fikir akımlarıyla tanıştı. Fransızca'sını geliştirmek için özel dersler aldı. Matematik dersinin yanı sıra şiire merak saldı. 1898 yılında idâdîden ikincilikle mezun oldu. Mart 1899'da İstanbul'a gelerek Harp Okulu'na girdi. Öğrenci olduğu yıllarda bile dünyadaki askerî ve siyasî gelişmeleri yakından takip etti. 1902'de piyade teğmen rütbesiyle mezun olarak erkân-ı harbiye sınıfına dahil olan Mustafa Kemal, ülke ve millet meselelerine ilgi duydu. 1903'te üsteğmenliğe yükseldi ve 21 Ekim 1904 tarihinde kurmay oldu. Şam'daki Beşinci Ordu'ya görevlendirildi. Trablusgarp savaşında gönüllü olarak bulundu. Balkan savaşlarında Gelibolu yarımadasında görev yaptı. I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale, Doğu Anadolu ve Suriye cephelerinde savaştı. Çanakkale savaşlarında ve Anafartalar Grup kumandanı görevlerindeki yararlı hizmetleri sebebiyle Gümüş İmtiyaz Harp ve Altın Liyakat madalyasına layık görüldü, albaylığa terfi etti. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla birlikte Yıldırım Orduları Grup kumandanı oldu. İskenderun'da İngiliz işgaline silahlı direniş emri vermesi üzerine grup lağvedilerek Genelkurmay Başkanlığı emrine alındı. İstanbul'da bulunduğu altı aylık dönemde Ali Fethi (Okyar) ile Minber gazetesini çıkardı. Dokuzuncu Ordu Kıtaatı müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak Sivas Kongresi'nden sonra Millî Mücadele'nin lideri oldu. Amasya Tamimi'ni ilan etti, Erzurum kongresine katıldı ve Sivas kongresini düzenledi. Sivas Kongresi günlerinde Millî Mücadele'nin amaç ve yöntemini halka ve dünyaya anlatmak için çıkarttığı İrâde-yi Milliye gazetesi Ankara'da Hâkimiyet-i Milliye olarak devam etti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin kapatılması üzerine yaptığı çağrıyla 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Büyük Millet Meclisi'nin başkanı sıfatıyla Millî Mücadele'yi yönetti.Mustafa Kemal, Millî Mücadele'nin başlarından itibaren maarif meselesiyle meşgul olmaya başladı. Ankara'da 15-21 Temmuz 1921 tarihinde toplanan Maarif Kongresi'ne Büyük Millet Meclisi başkanı sıfatıyla iştirak etti ve katılımcıları teşci eden bir konuşma yaptı (bk. Maarif Kongresi [1921]). Toplantıda Türk devletinin eğitim politikasının esasları belirlendi. Yeni nesillere uygulamalı eğitimin yanı sıra millîlik ve millî varlığa karşı olan unsurlarla mücadele şuurunu vermenin önemli olduğu vurgulandı.Mustafa Kemal 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilmeden önce İzmir'de gerçekleştirilen İktisat Kongresi'nde ilköğretim ve ortaöğretim seviyesinde çocuklarımıza verilecek ilim ve irfan eğitiminin onları ticaret, ziraat ve sanatta verimli, çalışkan ve uygulayıcı yapması gerektiğinin altını çizdi. Toplumu, en temel hastalığı olan tembellikten kurtarıp çalışkan hale getirmeyi ilk iş olarak gördü ve millî zenginliğin maarife önem vermekten geçtiğine işaret etti.Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal, eğitimle ilgili hemen her türlü gelişmeye öncülük etti, istikamet belirledi. Eğitimle ilgili gelişmelerin başında kuşkusuz 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhîd-i Tedrisat Kanunu gelir. Bu kanunla ülkedeki bütün eğitim öğretim müesseseleri Maarif Vekâleti'nin kontrolü altına alınması amaçlandı ve bunda büyük oranda muvaffak olundu. Mustafa Kemal çağdaş ve millî bir eğitimin ancak Türk milletinin yaratılış özelliklerine uygun, tarihî ve ahlakî kimliği ile uyumlu bir kültür politikasıyla mümkün olabileceğini ifade ediyordu. Ona göre, hazırlanacak yeni eğitim programının öncelikli amacı bilgisizliği ortadan kaldırması ve toplumsal yaşamın ihtiyaçlarına karşılık vermesidir. Bu program çağın gerekleriyle uyum içinde olmalıdır.Mustafa Kemal toplumun siyasî ve sosyal hayatının gelişiminin yanı sıra fikrî terbiyesinde de rehber olarak kabul ettiği temel değerlerin ilim ve fen olduğunu sıklıkla vurguladı. Mektebin vereceği ilim ve fen sayesinde Türk milletinin sanat, ekonomi ve edebiyatının bütün yönleri ile gelişeceğini savundu. Bu kanaatini öğretmenlere hitaben Samsun'da 22 Eylül 1924'te "Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekâmülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanla takip eylemek şarttır" ifadeleriyle dile getirdi.Eğitimin üretime yönelik olması gerektiğini düşünen Atatürk, Osmanlı toplumunun zayıflamasında Türk ve müslüman unsurların ekonomik hayatta belirleyici olan ticaret, zanaat, sanayi ve ziraat alanlarına ilgi göstermemesinin etkili olduğunu düşünüyordu. Yetersiz sermaye birikimi ve sanayide çağın yakalanamamasının ekonomik sıkıntıların temelini oluşturduğunu belirterek eğitim sayesinde yeni yetişen nesillerin bu alanlarda etkili ve verimli olacağını vurguladı. Maarif anlayışının temelini Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 1 Mart 1922 tarihli açış konuşmasında, "Bir taraftan cehlin izalesine uğraşırken, bir taraftan da memleket evladını içtimaî ve iktisadî hayatta fiilen müessir ve müsmir kılabilmek için elzem olan ibtidâî bilgileri işe dayalı olarak vermek usulü, maarifimizin esasını teşkil etmelidir" diyerek ifade etti. Toplumun iş adamı ve sanatkârlara malik olabilmesi için orta eğitimin uygulamalı bir tarzda olması gerektiğini savundu. Bu sebeple millî dehayı geliştirecek, "hislerimizi layık olduğu dereceye çıkaracak âlî meslek erbabının" yetiştirilmesini zorunlu gördü.Mustafa Kemal, gençlere insanlığa hürmet etmeyi, millet ve memlekete muhabbet beslemeyi öğretecek yerin mektep olduğuna inanıyordu. Mektebin gençlere bağımsızlığın yüceliğini öğretmesi sebebiyle adının hürmet, muhabbet ve saygıyla zikredilmesi gerektiğini vurguladı. Eğitimin toplumu bir bütün halinde kalkındırması gerektiğini vurgulayan Mustafa Kemal, 25 Ağustos 1924'te Ankara'da toplanan Muallimler Birliği Kongresi üyelerine, "Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister" diyerek öğretmenlerin vazifelerinde başarı şartını ortaya koydu.Eğitim alanında kadınların da erkekler gibi her derece tahsili görmesi gerektiğini "Allah'ın emrettiği şey, müslim ve müslimenin beraber olarak iktisâb-ı ilm-i irfan eylemesidir" sözüyle bunun İslam dininin de gereği olduğunu vurgulamıştır. Türk inkılabının başarısının kadın ve erkeğin uygulamalı, çağdaş ve millî bir eğitim sayesinde birlikte yükselmesine bağlı olduğunu savunuyordu.Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde uzun süren savaşlar, ekonomik sıkıntılar ve işgal güçlerinin etkisiyle eğitim öğretimde ciddi mânada bir kesinti söz konusu olmuştu. Cumhuriyet'in ilk yılında eğitim öğretim iyi durumda olmadığı için Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1923 tarihinde ilk ve orta eğitimin düzeltilmesi için Anadolu'nun on beş öğretmen okulu bölgesine ayrılmasını ve birer sultânî ile 200 talebelik bir kız ilk öğretmen okulu ve bir de erkek öğretmen okulu kurulmasını planladıklarını ilan etti. Öğretim kadrosu altmış kişi olarak belirlendi ve planlanan bu okulların ülkenin her yanı için birer irfan merkezi olması ümit edildi. Görevleri sadece öğretmen yetiştirmekle sınırlı olmayan bu müesseseler, bulundukları bölgede yapacakları yaygın eğitim faaliyetleri ile bölge halkının eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesine hizmet edeceklerdi. 8 Mart 1923 tarihli Mîsâk-ı Maarif ve 15 Temmuz 1923 tarihli I. Hey'et-i İlmiye Mustafa Kemal'in Maarif Kongresi'nde ifade ettiği "eğitimde millîlik, çağdaşlık ve üretkenlik" vasıflarını öne çıkardı. 23 Nisan 1924 tarihli II. Hey'et-i İlmiye, "ilköğretimin beş yıl olması, orta ve lisenin ayrılması, hukuk ve sosyoloji derslerinin programlara konması" gibi teknik meseleler üzerine yoğunlaştı. 1925 yılı sonundaki III. Hey'et-i İlmiye'de ise "ilköğretim ve ortaöğretim parasız hale getirilerek fırsat eşitliği oluşturmak" amaçlandı (bk. Hey'et-i İlmiye).3 Mart 1924'te Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılmasıyla buraya bağlı eğitim kurumları ve bütçelerinin yanı sıra askerî ortaokul ve liseler de bütçeleriyle birlikte Maarif Vekâleti'ne aktarıldı. Azınlık ve yabancı okullarında Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından verilmesi kararlaştırıldı. Bu çerçevede medreseler kapatılırken din hizmetlerini yapacak kadroları yetiştirmek üzere yirmi dokuz İmam-Hatip Mektebi ve yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere Dârülfünun bünyesinde bir İlahiyat Fakültesi açıldı. Hilafetin yanı sıra Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılması ve bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekâleti'ne bağlanmasıyla Cumhuriyet döneminde laik anlayışın zemini oluşturuldu. 10 Nisan 1928 tarihli anayasa düzenlemesiyle devletin dini maddesi anayasadan çıkarıldıktan sonra Arapça ve Farsça dersleri de orta eğitim müfredatından kaldırıldı. 1926 yılında Medenî Kanun'un çıkarılmasını takiben başlayan kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim görmeleri süreci 1928 yılında bütün sisteme yayıldı. 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin ardından 1934-1935 eğitim öğretim yılında liselerde karma eğitime geçildi.Türkiye Cumhuriyeti'nde eğitim öğretim bakımından köklü değişim, Latin esaslı Türk alfabesinin 1 Kasım 1928 tarihinde 1553 sayılı kanunun kabulü ile oldu (bk. Alfabe Değişikliği). Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda okuma ve yazma bilenlerin sayısı % 6 civarında idi. Osmanlı Devleti'nin Tanzimat döneminde başlattığı eğitimi kitlelere yayma politikasının neticesinde artan okuryazar kitle, I. Dünya Savaşı sırasındaki kayıplar dolayısıyla azalmıştı. 20 Mayıs 1928 tarihinde kurulan Dil Encümeni, yazının Latin aslından Türk harfleriyle yazılması işiyle meşgul oldu (bk. Dil Encümeni). Uzmanlar bu önemli adımın beş ile on beş yıl arasında bir süreye yayılarak yapılmasını önerdi fakat o, "Bu iş ya üç ayda olur ya hiç olmaz" diyerek ısrar etti. Mustafa Kemal, vatandaşlarla doğrudan görüşüp meseleyi onlara anlatarak sürece müdahil oldu. Halka yeni harfleri gösterdi, teşvik etti ve topluma öncülük etti. İlköğretim çağını geçmiş vatandaşların okuma yazmayı öğrenmeleri için açılan millet mekteplerinin başöğretmeni oldu. Millet mekteplerinde yaklaşık 1 milyon kişi okuma yazma öğrendi. Hayatının son günlerine kadar da eğitim ve eğitim müesseselerini destekleyerek kalıcı mirasının en önemli zemininin eğitim olduğunu fiilen göstermeye çalıştı. Latin esaslı Türk alfabesi 3 Kasım'da Resmî Gazete'de yayımlanarak kabul edildi. Kadın ve erkeklerde okuryazar sayısı önemli ölçüde arttı ve bu durum dönemin nüfus sayımlarına yansıdı. 1940 sayımında bu oran erkeklerde %24 kadınlarda %16 seviyesine ulaştı.Atatürk'ün eğitim konusunda hassasiyet gösterdiği konuların başında köylere dönük eğitim gelmekteydi. 1926'da Denizli ve Kayseri'de açılan Köy Öğretmen okullarının kalıcı olamaması üzerine eğitmen yetiştirmek yoluna gidildi. Askerliğini çavuş veya onbaşı olarak yapan köy gençlerinin altı aylık bir kurstan sonra köylerine öğretmen olarak görevlendirilmeleri teşvik edildi. Köy Öğretmen okulları 1937 yılında İzmir ve Eskişehir'de tekrar açılarak Köy enstitülerine öncülük etti. 1927 yılından itibaren başlatılan yurt dışına öğrenci gönderme uygulaması her yıl sayıca artarak devam ettirilirken 1926'da Gazi Terbiye Enstitüsü, 1930'da Yüksek Ziraat Mektebi, 1934'te Ankara Millî Musiki ve Temsil Akademisi açıldı. 1935'te İstanbul'da bulunan Mülkiye Mektebi Ankara'ya taşınarak Siyasal Bilgiler Okulu olarak yüksek eğitim hizmetine alınırken, 9 Ocak 1936'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi açıldı. Üniversite reformu sırasında yabancı uzman ve öğretim üyelerinin çeşitli fakültelerde ders vermeleri sağlandı. Ayrıca eğitim ve kültür reformunu tamamlayacak şekilde yabancı uzmanların görüşlerine müracaat edildi (bk. Yabancı Eğitim Uzmanlar). Atatürk bu süreçte müzik, tiyatro, sinema, opera, bale ve resim gibi güzel sanatların her alanında okulların açılmasını teşvik etti, Avrupa'daki gelişmeleri yakından takip etmek istedi.Atatürk'ün vefat ettiği sıralarda eğitim öğretim alanında sağlanan gelişmelerle birlikte bina ve öğretmen sayısında artışlar yaşandı. Fakat bu artış yeterli olmadı. 1923-1938 yılları arasında okul sayısı %37, öğretmen sayısı %54'lük bir artış gösterirken öğrenci sayısı %124 arttı. Türkiye nüfusunun 1923-1938 yılları arasında %38 oranında artış gösterdiği dikkate alındığında bu dönemde çocukların eğitim öğretim görme haklarını kullanması konusunda çok büyük bir farkındalığın oluştuğu anlaşılmaktadır. Devletin bina ve öğretim elemanı yetiştirmedeki artış hızı genel nüfus artışının çok üzerinde olmasına karşın öğrenci sayısındaki artış çok daha fazla idi. İlköğretimdeki kadın öğretmen sayısındaki %252'lik artış ile kız öğrencilerdeki %223'lük artış Atatürk'ün toplumu kadın ve erkek birlikte kalkındırma hedefini güçlendirmiştir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yükseköğretimde kadın öğretim üyesi yokken 1938 yılında üniversitelerde doksan dokuz kadın öğretim üyesi görev yapar hale gelmiştir.Gazi Mustafa Kemal, millî kültür politikasını halka ulaştırmada Türk Ocakları'nı, Cumhuriyet Halk Fırkası'nın kültür kolu olarak vazifelendirmiştir. Siyasete karışma emareleri gördüğünde kapatılmasını sağlamış, halkevleri teşkilatı ile milletin Cumhuriyet'in kazanımlarının farkında olmasını hedeflemiştir. 1931 yılında kurduğu Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti ve 1932'de teşkil edilen Türk Dili Tedkik Cemiyeti vasıtasıyla dil, tarih ve arkeoloji alanlarında ilmî araştırmalar yapılmasını desteklemiştir. Böylece hem Türkiye'de millî kültür anlayışını yerleştirmeyi hem de Türkiye ile Türkiye dışındaki Türkler arasında dil, edebiyat, tarih birliği konusunda farkındalık oluşturmayı hedeflemiştir. Gazi Mustafa Kemal, 1933 tarihli "Üniversite Reformu" ile Osmanlı döneminin tek üniversitesinin akademik kadrosunu Avrupa'da kimlikleri dolayısıyla dışlanan ilim adamları ile takviye etmiş, ilimde çağı yakalamaya gayret etmiştir. 1934 yılında başlayan dilde sadeleştirme akımı ile Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe'den çıkarılması süreci devam ederken ifade gücünün zayıfladığını görmüş, "Dili bir çıkmaza saplamışızdır çıkmazdan biz kurtaracağız" diyerek uzmanları çalıştırmıştır. Uzmanlar bir sözlük hazırlamışsa da bu yeterli bulunmayınca "Güneş-Dil Teorisi" kabul edilerek Türkçe'nin dillerin kaynağı olduğu fikrinden hareketle dilden kelime atmaktan vazgeçilmiştir (bk. Güneş-Dil Teorisi).Gazi Mustafa Kemal Atatürk aynı zamanda çok kitap okuyan ve uzmanı olduğu konularda eser kaleme almış bir devlet adamıdır. Cumhurbaşkanlığı sırasında İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nden ödünç aldığı toplamda 180 ciltten oluşan 102 kitabın büyük çoğunluğu tarih konusundadır. Dünyadaki ilmî gelişmeleri ve yayınları yakından takip etmiş, parasını hususi bütçesinden ödeyerek yurt dışından elçilikler vasıtasıyla çok sayıda kitap getirterek güncel gelişmeleri incelemiştir. Kendisine yaklaşık 13.000 kitaplık zengin ve güncel bir kütüphane oluşturmuştur. Bu koleksiyon halen Anıtkabir Atatürk Müzesi'nde sergilenmektedir.Mustafa Kemal Atatürk, Cumalı Ordugâhı (1909), Tabiye Tatbikatı (1911), Zâbit ve Kumandan ile Hasbihal (1918), Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe (1962) ve Arıburnu Muharebeleri Raporu (1990) gibi askerlik mesleğine yönelik eserler yazmıştır. Karlsbad Hatıraları Afet İnan tarafından neşredilmiş (1983), "hatıra defteri" yaveri Şükrü Tezer tarafından 1972'de yayımlanmıştır. Geometri Kılavuzu 1937'de basılmış, Not Defterleri Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı tarafından on iki cilt olarak yayımlanmıştır. Nutuk (1928), 1919-1926 yılları gelişmelerini nasıl değerlendirdiğini gösteren kaynak eserdir. Büyük Millet Meclisi'nde, diplomatik kabullerde ve halk ile temaslarında yaptığı konuşma metinlerinden oluşan Söylev ve Demeçler'i beş cilt olarak neşredilmiştir.Mustafa Kemal Atatürk, lider olarak temayüz etmeye başladığı 1919'dan itibaren söylev ve demeçlerinde maarife sıklıkla yer verdi. Başta maarif ve terbiyenin genel karakteri, amacı, hedefi olmak üzere, her türden mektep (ilköğretim, ortaöğretim, lise, dârülfünun, sanat mektepler, müze, kitap, kütüphane ve neşriyat, gençlik teşkilatı, spor, basın, radyo ve sinema, millî opera ve tiyatro) ve onunla ilişkili konularda bazan kısa bazan uzun demeçler vererek görüşlerini ortaya koydu. Maarifin amacından bahsederken, mütemadiyen "millî karaktere, seciyeye ve ahlaka" vurgu yaptı. 1921'de hazırlanan maarif programının amacını "okuma yazma öğretmek yanında vatanını ve milletini, dünyasını tanıyacak kadar coğrafî, tarihî, dinî ve ahlakî malumat vermek ve âmâl-i erbaayı öğretmek" şeklinde ifade etti. Millî Mücadele'nin en şiddetli anlarında bile "Bir milletin halâs-ı hakikisi maarif ile olur (1922), demekten geri kalmadı. İzmir İktisat Kongresi günlerinde ise, "Milletin zengin olması gerekir, bunun için de birinci derecede ehemmiyet verilecek yer maariftir" diyerek eğitim ve iktisat arasında doğrudan bir bağ kurmuştur. Keza, Millî Mücadele zaferle neticelendikten sonra "Süngülerden, toplardan, taşlardan, daha kuvvetli bir temel; ilmin, maarifin hazırladığı temeldir" (1923) diyerek asıl mücadele edilecek alana dikkat çekmiştir. Nisan 1923'te "Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zafer elde ederse etsin, o zaferlerin payidar neticeler vermesi, ancak irfan ordusu ile olur" ifadesinde öğretmenlerin yüceltilmesi oldukça anlamlıdır. Aynı sene yaptığı bir başka konuşmada "Maarifin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha ziyade memlekete ahlaklı, karakterli, müteşebbis dürüst, muhakemeli, iradeli, hayat mücadelelerine karşı kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir" diyerek, eğitimin hem geleneksel önemine hem de gelecek vizyonuna değinmiştir. 1924'te öğretmenlerle ilgili konuşmasında ise onlara "Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister" diyerek yine eğitimden asıl beklenen özgür iradeyi öne çıkarmıştır. 1930'lu yıllarda da Atatürk'ün en çok üzerinde durduğu konuların başında eğitim ve kültür faaliyetleri gelmektedir. 1930'da "En mühim, en esaslı nokta terbiye meselesidir. Terbiyedir ki bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, âlî bir hey'et-i içtimaiye halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terkeder" diyerek dil, tarih, üniversite ve diğer kültür inkılaplarına hız vermiştir. 1933'te "Millî irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir" dedikten sonra Maarif Vekâleti'nin en önemli vazifesinin "maarifi umumileştirmek" olduğunu dile getirmiştir.Nutuk: Mustafa Kemal Atatürk'ün yazdığı eserler arasında kuşkusuz en önemlisi ve önde geleni, 1919 yılından 1926'ya kadar geçen hadiseleri kendi zaviyesinden anlattığı ve belgelerle desteklediği Nutuk adlı eseridir. Eser, yazıldığı sırada reisicumhur ve Cumhuriyet Halk Fırkası umumi reisi olan Mustafa Kemal tarafından 15-27 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası'nın büyük kurultayında okunmuştur. Nutuk bu tarihten sonra mebuslar için bir rehber olma niteliği taşımıştır.19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkışla başlayan anlatı, Anadolu'daki kongreler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı, Millî Mücadele'nin nasıl ve hangi zorluklarla sürdürüldüğü, Lozan Antlaşması, Cumhuriyet'in ilanı ve ardından yapılan inkılapların anlatımıyla devam etmiştir. Metinde, özellikle Millî Mücadele'nin verildiği süreçte ve Cumhuriyet'in ilan edildiği sıralarda kimlerle nasıl mücadele edildiğine dair okuyucuları iknaya yönelik geniş anlatılar yer almıştır. Pek çok isme yönelik ifadelerden dolayı bunlardan bazıları Nutuk'a cevap vermek istemiş ve "karşıt" hatıra metinleri yayımlamışlardır (mesela Halide Edip Adıvar, Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy vd.).1928 yılında ilk defa basıldığında iki cilt olan eserin I. cildi genel anlatı, II. cildi vesikalardan oluşmuştur (531 adet belge kullanılmıştır). Bunun yanında dönemin basınından da çokça bahsedilmiştir. Türkçe baskının yanında pek çok yabancı dile tercüme edilerek yurt dışı temsilciliklere gönderilmiştir. Edebî bir nitelik de taşıyan Nutuk'un dili dönemin zengin Türkçe'sidir. Ancak ilerleyen süreçte pek çok defa sadeleştirmeye gidilmiş, ilk resmî sadeleşme 1963 yılında Türk Dil Kurumu tarafından yapılmıştır.Nutuk dil, üslup ve muhteva bakımından pek çok araştırmaya konu olduğu gibi, farklı bilim dallarında temel referans kaynağı haline gelmiştir. Özellikle 1930'lardan itibaren teşekkül eden Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi derslerinin, yeni Türk tarih tezinin ve Türk milliyetçiliğinin birincil kaynağı Nutuk'tur. Eser, somut bir toplum ve birey tanımlamamasına karşın "Kemalist ideoloji"nin temel kaynağı haline gelmiş ve yazıldığı andan sonraki resmî tarih yazım paradigmasını şekillendirmiştir.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

ATATÜRK, MUSTAFA KEMAL(1881-1938)

Board Main İcon
Wiki Card Image
Wiki Card Image
Atatürk İzmir Erkek Lisesi’nde, 1931
Wiki Card Image
Atatürk, Sivas Lisesi’nde geometri dersinde, 1937
Wiki Card Image
Mustafa Kemal Atatürk (HPAM 5458)

Selanik'te doğdu. Babası Ali Rızâ Bey, annesi Zübeyde Hanım'dır. Atalarının Osmanlı Devleti'nin Balkan coğrafyasını Türkleştirmek amacıyla Anadolu'dan Rumeli'ye gönderdiği Türkmenlerden olduğu belirtilir.



İlköğretim yılları Selanik'te geçti. Mahalle mektebinde başladığı okul hayatı Şemsi Efendi İbtidâî Mektebi'nde devam etti. Babasının ölümünden sonra 1894'te Selanik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Bir süre sonra buradan ayrılıp askerî rüştiyeye geçti. Kemal ismi, kendisine buradaki matematik hocası Mustafa Bey tarafından verildi. 1896 yılında Manastır Askerî İdâdîsi'ne başladı. Burada İttihatçılar ve diğer muhalif fikir akımlarıyla tanıştı. Fransızca'sını geliştirmek için özel dersler aldı. Matematik dersinin yanı sıra şiire merak saldı. 1898 yılında idâdîden ikincilikle mezun oldu. Mart 1899'da İstanbul'a gelerek Harp Okulu'na girdi. Öğrenci olduğu yıllarda bile dünyadaki askerî ve siyasî gelişmeleri yakından takip etti. 1902'de piyade teğmen rütbesiyle mezun olarak erkân-ı harbiye sınıfına dahil olan Mustafa Kemal, ülke ve millet meselelerine ilgi duydu. 1903'te üsteğmenliğe yükseldi ve 21 Ekim 1904 tarihinde kurmay oldu. Şam'daki Beşinci Ordu'ya görevlendirildi. Trablusgarp savaşında gönüllü olarak bulundu. Balkan savaşlarında Gelibolu yarımadasında görev yaptı. I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale, Doğu Anadolu ve Suriye cephelerinde savaştı. Çanakkale savaşlarında ve Anafartalar Grup kumandanı görevlerindeki yararlı hizmetleri sebebiyle Gümüş İmtiyaz Harp ve Altın Liyakat madalyasına layık görüldü, albaylığa terfi etti. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla birlikte Yıldırım Orduları Grup kumandanı oldu. İskenderun'da İngiliz işgaline silahlı direniş emri vermesi üzerine grup lağvedilerek Genelkurmay Başkanlığı emrine alındı. İstanbul'da bulunduğu altı aylık dönemde Ali Fethi (Okyar) ile Minber gazetesini çıkardı. Dokuzuncu Ordu Kıtaatı müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak Sivas Kongresi'nden sonra Millî Mücadele'nin lideri oldu. Amasya Tamimi'ni ilan etti, Erzurum kongresine katıldı ve Sivas kongresini düzenledi. Sivas Kongresi günlerinde Millî Mücadele'nin amaç ve yöntemini halka ve dünyaya anlatmak için çıkarttığı İrâde-yi Milliye gazetesi Ankara'da Hâkimiyet-i Milliye olarak devam etti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin kapatılması üzerine yaptığı çağrıyla 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Büyük Millet Meclisi'nin başkanı sıfatıyla Millî Mücadele'yi yönetti.



Mustafa Kemal, Millî Mücadele'nin başlarından itibaren maarif meselesiyle meşgul olmaya başladı. Ankara'da 15-21 Temmuz 1921 tarihinde toplanan Maarif Kongresi'ne Büyük Millet Meclisi başkanı sıfatıyla iştirak etti ve katılımcıları teşci eden bir konuşma yaptı (bk. Maarif Kongresi [1921]). Toplantıda Türk devletinin eğitim politikasının esasları belirlendi. Yeni nesillere uygulamalı eğitimin yanı sıra millîlik ve millî varlığa karşı olan unsurlarla mücadele şuurunu vermenin önemli olduğu vurgulandı.



Mustafa Kemal 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilmeden önce İzmir'de gerçekleştirilen İktisat Kongresi'nde ilköğretim ve ortaöğretim seviyesinde çocuklarımıza verilecek ilim ve irfan eğitiminin onları ticaret, ziraat ve sanatta verimli, çalışkan ve uygulayıcı yapması gerektiğinin altını çizdi. Toplumu, en temel hastalığı olan tembellikten kurtarıp çalışkan hale getirmeyi ilk iş olarak gördü ve millî zenginliğin maarife önem vermekten geçtiğine işaret etti.



Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal, eğitimle ilgili hemen her türlü gelişmeye öncülük etti, istikamet belirledi. Eğitimle ilgili gelişmelerin başında kuşkusuz 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhîd-i Tedrisat Kanunu gelir. Bu kanunla ülkedeki bütün eğitim öğretim müesseseleri Maarif Vekâleti'nin kontrolü altına alınması amaçlandı ve bunda büyük oranda muvaffak olundu. Mustafa Kemal çağdaş ve millî bir eğitimin ancak Türk milletinin yaratılış özelliklerine uygun, tarihî ve ahlakî kimliği ile uyumlu bir kültür politikasıyla mümkün olabileceğini ifade ediyordu. Ona göre, hazırlanacak yeni eğitim programının öncelikli amacı bilgisizliği ortadan kaldırması ve toplumsal yaşamın ihtiyaçlarına karşılık vermesidir. Bu program çağın gerekleriyle uyum içinde olmalıdır.



Mustafa Kemal toplumun siyasî ve sosyal hayatının gelişiminin yanı sıra fikrî terbiyesinde de rehber olarak kabul ettiği temel değerlerin ilim ve fen olduğunu sıklıkla vurguladı. Mektebin vereceği ilim ve fen sayesinde Türk milletinin sanat, ekonomi ve edebiyatının bütün yönleri ile gelişeceğini savundu. Bu kanaatini öğretmenlere hitaben Samsun'da 22 Eylül 1924'te "Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekâmülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanla takip eylemek şarttır" ifadeleriyle dile getirdi.



Eğitimin üretime yönelik olması gerektiğini düşünen Atatürk, Osmanlı toplumunun zayıflamasında Türk ve müslüman unsurların ekonomik hayatta belirleyici olan ticaret, zanaat, sanayi ve ziraat alanlarına ilgi göstermemesinin etkili olduğunu düşünüyordu. Yetersiz sermaye birikimi ve sanayide çağın yakalanamamasının ekonomik sıkıntıların temelini oluşturduğunu belirterek eğitim sayesinde yeni yetişen nesillerin bu alanlarda etkili ve verimli olacağını vurguladı. Maarif anlayışının temelini Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 1 Mart 1922 tarihli açış konuşmasında, "Bir taraftan cehlin izalesine uğraşırken, bir taraftan da memleket evladını içtimaî ve iktisadî hayatta fiilen müessir ve müsmir kılabilmek için elzem olan ibtidâî bilgileri işe dayalı olarak vermek usulü, maarifimizin esasını teşkil etmelidir" diyerek ifade etti. Toplumun iş adamı ve sanatkârlara malik olabilmesi için orta eğitimin uygulamalı bir tarzda olması gerektiğini savundu. Bu sebeple millî dehayı geliştirecek, "hislerimizi layık olduğu dereceye çıkaracak âlî meslek erbabının" yetiştirilmesini zorunlu gördü.



Mustafa Kemal, gençlere insanlığa hürmet etmeyi, millet ve memlekete muhabbet beslemeyi öğretecek yerin mektep olduğuna inanıyordu. Mektebin gençlere bağımsızlığın yüceliğini öğretmesi sebebiyle adının hürmet, muhabbet ve saygıyla zikredilmesi gerektiğini vurguladı.  Eğitimin toplumu bir bütün halinde kalkındırması gerektiğini vurgulayan Mustafa Kemal, 25 Ağustos 1924'te Ankara'da toplanan Muallimler Birliği Kongresi üyelerine, "Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister" diyerek öğretmenlerin vazifelerinde başarı şartını ortaya koydu.



Eğitim alanında kadınların da erkekler gibi her derece tahsili görmesi gerektiğini "Allah'ın emrettiği şey, müslim ve müslimenin beraber olarak iktisâb-ı ilm-i irfan eylemesidir" sözüyle bunun İslam dininin de gereği olduğunu vurgulamıştır. Türk inkılabının başarısının kadın ve erkeğin uygulamalı, çağdaş ve millî bir eğitim sayesinde birlikte yükselmesine bağlı olduğunu savunuyordu.



Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde uzun süren savaşlar, ekonomik sıkıntılar ve işgal güçlerinin etkisiyle eğitim öğretimde ciddi mânada bir kesinti söz konusu olmuştu. Cumhuriyet'in ilk yılında eğitim öğretim iyi durumda olmadığı için Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1923 tarihinde ilk ve orta eğitimin düzeltilmesi için Anadolu'nun on beş öğretmen okulu bölgesine ayrılmasını ve birer sultânî ile 200 talebelik bir kız ilk öğretmen okulu ve bir de erkek öğretmen okulu kurulmasını planladıklarını ilan etti. Öğretim kadrosu altmış kişi olarak belirlendi ve planlanan bu okulların ülkenin her yanı için birer irfan merkezi olması ümit edildi. Görevleri sadece öğretmen yetiştirmekle sınırlı olmayan bu müesseseler, bulundukları bölgede yapacakları yaygın eğitim faaliyetleri ile bölge halkının eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesine hizmet edeceklerdi. 8 Mart 1923 tarihli Mîsâk-ı Maarif ve 15 Temmuz 1923 tarihli I. Hey'et-i İlmiye Mustafa Kemal'in Maarif Kongresi'nde ifade ettiği "eğitimde millîlik, çağdaşlık ve üretkenlik" vasıflarını öne çıkardı. 23 Nisan 1924 tarihli II. Hey'et-i İlmiye, "ilköğretimin beş yıl olması, orta ve lisenin ayrılması, hukuk ve sosyoloji derslerinin programlara konması" gibi teknik meseleler üzerine yoğunlaştı. 1925 yılı sonundaki III. Hey'et-i İlmiye'de ise "ilköğretim ve ortaöğretim parasız hale getirilerek fırsat eşitliği oluşturmak" amaçlandı (bk. Hey'et-i İlmiye).



3 Mart 1924'te Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılmasıyla buraya bağlı eğitim kurumları ve bütçelerinin yanı sıra askerî ortaokul ve liseler de bütçeleriyle birlikte Maarif Vekâleti'ne aktarıldı. Azınlık ve yabancı okullarında Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından verilmesi kararlaştırıldı. Bu çerçevede medreseler kapatılırken din hizmetlerini yapacak kadroları yetiştirmek üzere yirmi dokuz İmam-Hatip Mektebi ve yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere Dârülfünun bünyesinde bir İlahiyat Fakültesi açıldı. Hilafetin yanı sıra Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılması ve bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekâleti'ne bağlanmasıyla Cumhuriyet döneminde laik anlayışın zemini oluşturuldu. 10 Nisan 1928 tarihli anayasa düzenlemesiyle devletin dini maddesi anayasadan çıkarıldıktan sonra Arapça ve Farsça dersleri de orta eğitim müfredatından kaldırıldı. 1926 yılında Medenî Kanun'un çıkarılmasını takiben başlayan kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim görmeleri süreci 1928 yılında bütün sisteme yayıldı. 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin ardından 1934-1935 eğitim öğretim yılında liselerde karma eğitime geçildi.



Türkiye Cumhuriyeti'nde eğitim öğretim bakımından köklü değişim, Latin esaslı Türk alfabesinin 1 Kasım 1928 tarihinde 1553 sayılı kanunun kabulü ile oldu (bk. Alfabe Değişikliği). Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda okuma ve yazma bilenlerin sayısı % 6 civarında idi. Osmanlı Devleti'nin Tanzimat döneminde başlattığı eğitimi kitlelere yayma politikasının neticesinde artan okuryazar kitle, I. Dünya Savaşı sırasındaki kayıplar dolayısıyla azalmıştı. 20 Mayıs 1928 tarihinde kurulan Dil Encümeni, yazının Latin aslından Türk harfleriyle yazılması işiyle meşgul oldu (bk. Dil Encümeni). Uzmanlar bu önemli adımın beş ile on beş yıl arasında bir süreye yayılarak yapılmasını önerdi fakat o, "Bu iş ya üç ayda olur ya hiç olmaz" diyerek ısrar etti. Mustafa Kemal, vatandaşlarla doğrudan görüşüp meseleyi onlara anlatarak sürece müdahil oldu. Halka yeni harfleri gösterdi, teşvik etti ve topluma öncülük etti. İlköğretim çağını geçmiş vatandaşların okuma yazmayı öğrenmeleri için açılan millet mekteplerinin başöğretmeni oldu. Millet mekteplerinde yaklaşık 1 milyon kişi okuma yazma öğrendi. Hayatının son günlerine kadar da eğitim ve eğitim müesseselerini destekleyerek kalıcı mirasının en önemli zemininin eğitim olduğunu fiilen göstermeye çalıştı. Latin esaslı Türk alfabesi 3 Kasım'da Resmî Gazete'de yayımlanarak kabul edildi. Kadın ve erkeklerde okuryazar sayısı önemli ölçüde arttı ve bu durum dönemin nüfus sayımlarına yansıdı. 1940 sayımında bu oran erkeklerde %24 kadınlarda %16 seviyesine ulaştı.



Atatürk'ün eğitim konusunda hassasiyet gösterdiği konuların başında köylere dönük eğitim gelmekteydi. 1926'da Denizli ve Kayseri'de açılan Köy Öğretmen okullarının kalıcı olamaması üzerine eğitmen yetiştirmek yoluna gidildi. Askerliğini çavuş veya onbaşı olarak yapan köy gençlerinin altı aylık bir kurstan sonra köylerine öğretmen olarak görevlendirilmeleri teşvik edildi. Köy Öğretmen okulları 1937 yılında İzmir ve Eskişehir'de tekrar açılarak Köy enstitülerine öncülük etti. 1927 yılından itibaren başlatılan yurt dışına öğrenci gönderme uygulaması her yıl sayıca artarak devam ettirilirken 1926'da Gazi Terbiye Enstitüsü, 1930'da Yüksek Ziraat Mektebi, 1934'te Ankara Millî Musiki ve Temsil Akademisi açıldı. 1935'te İstanbul'da bulunan Mülkiye Mektebi Ankara'ya taşınarak Siyasal Bilgiler Okulu olarak yüksek eğitim hizmetine alınırken, 9 Ocak 1936'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi açıldı. Üniversite reformu sırasında yabancı uzman ve öğretim üyelerinin çeşitli fakültelerde ders vermeleri sağlandı. Ayrıca eğitim ve kültür reformunu tamamlayacak şekilde yabancı uzmanların görüşlerine müracaat edildi (bk. Yabancı Eğitim Uzmanlar). Atatürk bu süreçte müzik, tiyatro, sinema, opera, bale ve resim gibi güzel sanatların her alanında okulların açılmasını teşvik etti, Avrupa'daki gelişmeleri yakından takip etmek istedi.



Atatürk'ün vefat ettiği sıralarda eğitim öğretim alanında sağlanan gelişmelerle birlikte bina ve öğretmen sayısında artışlar yaşandı. Fakat bu artış yeterli olmadı. 1923-1938 yılları arasında okul sayısı %37, öğretmen sayısı %54'lük bir artış gösterirken öğrenci sayısı %124 arttı. Türkiye nüfusunun 1923-1938 yılları arasında %38 oranında artış gösterdiği dikkate alındığında bu dönemde çocukların eğitim öğretim görme haklarını kullanması konusunda çok büyük bir farkındalığın oluştuğu anlaşılmaktadır. Devletin bina ve öğretim elemanı yetiştirmedeki artış hızı genel nüfus artışının çok üzerinde olmasına karşın öğrenci sayısındaki artış çok daha fazla idi. İlköğretimdeki kadın öğretmen sayısındaki %252'lik artış ile kız öğrencilerdeki %223'lük artış Atatürk'ün toplumu kadın ve erkek birlikte kalkındırma hedefini güçlendirmiştir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yükseköğretimde kadın öğretim üyesi yokken 1938 yılında üniversitelerde doksan dokuz kadın öğretim üyesi görev yapar hale gelmiştir.



Gazi Mustafa Kemal, millî kültür politikasını halka ulaştırmada Türk Ocakları'nı, Cumhuriyet Halk Fırkası'nın kültür kolu olarak vazifelendirmiştir. Siyasete karışma emareleri gördüğünde kapatılmasını sağlamış, halkevleri teşkilatı ile milletin Cumhuriyet'in kazanımlarının farkında olmasını hedeflemiştir. 1931 yılında kurduğu Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti ve 1932'de teşkil edilen Türk Dili Tedkik Cemiyeti vasıtasıyla dil, tarih ve arkeoloji alanlarında ilmî araştırmalar yapılmasını desteklemiştir. Böylece hem Türkiye'de millî kültür anlayışını yerleştirmeyi hem de Türkiye ile Türkiye dışındaki Türkler arasında dil, edebiyat, tarih birliği konusunda farkındalık oluşturmayı hedeflemiştir. Gazi Mustafa Kemal, 1933 tarihli "Üniversite Reformu" ile Osmanlı döneminin tek üniversitesinin akademik kadrosunu Avrupa'da kimlikleri dolayısıyla dışlanan ilim adamları ile takviye etmiş, ilimde çağı yakalamaya gayret etmiştir. 1934 yılında başlayan dilde sadeleştirme akımı ile Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe'den çıkarılması süreci devam ederken ifade gücünün zayıfladığını görmüş, "Dili bir çıkmaza saplamışızdır çıkmazdan biz kurtaracağız" diyerek uzmanları çalıştırmıştır. Uzmanlar bir sözlük hazırlamışsa da bu yeterli bulunmayınca "Güneş-Dil Teorisi" kabul edilerek Türkçe'nin dillerin kaynağı olduğu fikrinden hareketle dilden kelime atmaktan vazgeçilmiştir (bk. Güneş-Dil Teorisi).



Gazi Mustafa Kemal Atatürk aynı zamanda çok kitap okuyan ve uzmanı olduğu konularda eser kaleme almış bir devlet adamıdır. Cumhurbaşkanlığı sırasında İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nden ödünç aldığı toplamda 180 ciltten oluşan 102 kitabın büyük çoğunluğu tarih konusundadır. Dünyadaki ilmî gelişmeleri ve yayınları yakından takip etmiş, parasını hususi bütçesinden ödeyerek yurt dışından elçilikler vasıtasıyla çok sayıda kitap getirterek güncel gelişmeleri incelemiştir. Kendisine yaklaşık 13.000 kitaplık zengin ve güncel bir kütüphane oluşturmuştur. Bu koleksiyon halen Anıtkabir Atatürk Müzesi'nde sergilenmektedir.



Mustafa Kemal Atatürk, Cumalı Ordugâhı (1909), Tabiye Tatbikatı (1911), Zâbit ve Kumandan ile Hasbihal (1918), Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe (1962) ve Arıburnu Muharebeleri Raporu (1990) gibi askerlik mesleğine yönelik eserler yazmıştır. Karlsbad Hatıraları Afet İnan tarafından neşredilmiş (1983), "hatıra defteri" yaveri Şükrü Tezer tarafından 1972'de yayımlanmıştır. Geometri Kılavuzu 1937'de basılmış, Not Defterleri Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı tarafından on iki cilt olarak yayımlanmıştır. Nutuk (1928), 1919-1926 yılları gelişmelerini nasıl değerlendirdiğini gösteren kaynak eserdir. Büyük Millet Meclisi'nde, diplomatik kabullerde ve halk ile temaslarında yaptığı konuşma metinlerinden oluşan Söylev ve Demeçler'i beş cilt olarak neşredilmiştir.



Mustafa Kemal Atatürk, lider olarak temayüz etmeye başladığı 1919'dan itibaren söylev ve demeçlerinde maarife sıklıkla yer verdi. Başta maarif ve terbiyenin genel karakteri, amacı, hedefi olmak üzere, her türden mektep (ilköğretim, ortaöğretim, lise, dârülfünun, sanat mektepler, müze, kitap, kütüphane ve neşriyat, gençlik teşkilatı, spor, basın, radyo ve sinema, millî opera ve tiyatro) ve onunla ilişkili konularda bazan kısa bazan uzun demeçler vererek görüşlerini ortaya koydu. Maarifin amacından bahsederken, mütemadiyen "millî karaktere, seciyeye ve ahlaka" vurgu yaptı. 1921'de hazırlanan maarif programının amacını "okuma yazma öğretmek yanında vatanını ve milletini, dünyasını tanıyacak kadar coğrafî, tarihî, dinî ve ahlakî malumat vermek ve âmâl-i erbaayı öğretmek" şeklinde ifade etti. Millî Mücadele'nin en şiddetli anlarında bile "Bir milletin halâs-ı hakikisi maarif ile olur (1922), demekten geri kalmadı. İzmir İktisat Kongresi günlerinde ise, "Milletin zengin olması gerekir, bunun için de birinci derecede ehemmiyet verilecek yer maariftir" diyerek eğitim ve iktisat arasında doğrudan bir bağ kurmuştur. Keza, Millî Mücadele zaferle neticelendikten sonra "Süngülerden, toplardan, taşlardan, daha kuvvetli bir temel; ilmin, maarifin hazırladığı temeldir" (1923) diyerek asıl mücadele edilecek alana dikkat çekmiştir. Nisan 1923'te "Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zafer elde ederse etsin, o zaferlerin payidar neticeler vermesi, ancak irfan ordusu ile olur" ifadesinde öğretmenlerin yüceltilmesi oldukça anlamlıdır. Aynı sene yaptığı bir başka konuşmada "Maarifin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha ziyade memlekete ahlaklı, karakterli, müteşebbis dürüst, muhakemeli, iradeli, hayat mücadelelerine karşı kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir" diyerek, eğitimin hem geleneksel önemine hem de gelecek vizyonuna değinmiştir. 1924'te öğretmenlerle ilgili konuşmasında ise onlara "Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister" diyerek yine eğitimden asıl beklenen özgür iradeyi öne çıkarmıştır. 1930'lu yıllarda da Atatürk'ün en çok üzerinde durduğu konuların başında eğitim ve kültür faaliyetleri gelmektedir. 1930'da "En mühim, en esaslı nokta terbiye meselesidir. Terbiyedir ki bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, âlî bir hey'et-i içtimaiye halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terkeder" diyerek dil, tarih, üniversite ve diğer kültür inkılaplarına hız vermiştir. 1933'te "Millî irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir" dedikten sonra Maarif Vekâleti'nin en önemli vazifesinin "maarifi umumileştirmek" olduğunu dile getirmiştir.



Nutuk: Mustafa Kemal Atatürk'ün yazdığı eserler arasında kuşkusuz en önemlisi ve önde geleni, 1919 yılından 1926'ya kadar geçen hadiseleri kendi zaviyesinden anlattığı ve belgelerle desteklediği Nutuk adlı eseridir. Eser, yazıldığı sırada reisicumhur ve Cumhuriyet Halk Fırkası umumi reisi olan Mustafa Kemal tarafından 15-27 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası'nın büyük kurultayında okunmuştur. Nutuk bu tarihten sonra mebuslar için bir rehber olma niteliği taşımıştır.



19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkışla başlayan anlatı, Anadolu'daki kongreler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı, Millî Mücadele'nin nasıl ve hangi zorluklarla sürdürüldüğü, Lozan Antlaşması, Cumhuriyet'in ilanı ve ardından yapılan inkılapların anlatımıyla devam etmiştir. Metinde, özellikle Millî Mücadele'nin verildiği süreçte ve Cumhuriyet'in ilan edildiği sıralarda kimlerle nasıl mücadele edildiğine dair okuyucuları iknaya yönelik geniş anlatılar yer almıştır. Pek çok isme yönelik ifadelerden dolayı bunlardan bazıları Nutuk'a cevap vermek istemiş ve "karşıt" hatıra metinleri yayımlamışlardır (mesela Halide Edip Adıvar, Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy vd.).



1928 yılında ilk defa basıldığında iki cilt olan eserin I. cildi genel anlatı, II. cildi vesikalardan oluşmuştur (531 adet belge kullanılmıştır). Bunun yanında dönemin basınından da çokça bahsedilmiştir. Türkçe baskının yanında pek çok yabancı dile tercüme edilerek yurt dışı temsilciliklere gönderilmiştir. Edebî bir nitelik de taşıyan Nutuk'un dili dönemin zengin Türkçe'sidir. Ancak ilerleyen süreçte pek çok defa sadeleştirmeye gidilmiş, ilk resmî sadeleşme 1963 yılında Türk Dil Kurumu tarafından yapılmıştır.



Nutuk dil, üslup ve muhteva bakımından pek çok araştırmaya konu olduğu gibi, farklı bilim dallarında temel referans kaynağı haline gelmiştir. Özellikle 1930'lardan itibaren teşekkül eden Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi derslerinin, yeni Türk tarih tezinin ve Türk milliyetçiliğinin birincil kaynağı Nutuk'tur. Eser, somut bir toplum ve birey tanımlamamasına karşın "Kemalist ideoloji"nin temel kaynağı haline gelmiş ve yazıldığı andan sonraki resmî tarih yazım paradigmasını şekillendirmiştir.

Kaynakça

Akyüz, Yahya. “Atatürk ve Eğitim”. Atatürkçü Düşünce. Ankara 1992, s. 695-720.
Arı, Kemal. “Atatürk’ün Yazarlığı ve Gazeteciliği”. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi. 5/13 (2006), s. 3-23.
Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk. Ankara 1993.
Atay, Falih Rıfkı. Çankaya. İstanbul 1969.
Demirtaş, Bahattin. “Atatürk Döneminde Eğitim Alanında Yaşanan Gelişmeler”. Gazi Akademik Bakış. 1/2 (2008), s. 155-176.
Eraslan, Cezmi. “Samsun’a Çıkışından Cumhuriyetin İlânına Kadar Mustafa Kemal”. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı. Ankara 2012, s. 169-311.
Giorgetti, Filiz Meşeci. “Erken Cumhuriyet/Atatürk Dönemi Eğitim (1920-1938)”. Kronolojik ve Tematik Türk Eğitim Tarihi. ed. M. Gündüz. İstanbul 2020, s. 117-150.
Grassi, Fabio L. Atatürk. çev. E. Y. Cendey. İstanbul 2009.
Gündüz, Mustafa. “Modern Türkiye’de Eğitim (1923-2019)”. Modern Türkiye Tarihi. ed. A. Şimşek. Ankara 2019, s. 259-282.
Kaya, Erol. Mustafa Kemal Atatürk’ün İlk Gazetesi Minber. Ankara 2007.
Kocatürk, Utkan. Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri. Ankara 1999.
Mango, Andrew. Atatürk. çev. F. Doruker. İstanbul 2000.
Özdemir, Hikmet. Atatürk ve Kitap. Ankara 2011.
a.mlf. Savaşta ve Barışta Kemal Atatürk. İstanbul 2019.
Öztürk, Cemil. Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası. Ankara 1996.
Palazoğlu, Ahmet Bekir. Atatürk’ün Eğitim ile İlgili Düşünceleri. Ankara 1999.
a.mlf. Atatürk’ün Okul Gezileri. Ankara 1999.
Satan, Ayşin. “Cumhuriyet Dönemi Eğitim Sisteminin Oluşum ve Gelişimi”. Modern Türkiye Tarihi. ed. S. Beyoğlu - A. Satan. İstanbul 2014, s. 225-237.
Şimşir, Bilal N. Atatürk Dönemi -İncelemeler-. Ankara 2006.
Toprak, Zafer. Atatürk: Kurucu Felsefenin Evrimi. İstanbul 2020.
Turan, Şerafettin. Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar. Ankara 1982.
Tüfekçi, Gürbüz (der.). Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar. Ankara 1985.
Uluskan, Seda Bayındır. Atatürk’ün Sosyal ve Kültürel Politikaları. Ankara 2010.
Cezmi ERASLAN, "ATATÜRK, MUSTAFA KEMAL", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ataturk-mustafa-kemal/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor