Hayat, birçoğumuz için hızla akan, karmaşık ve yorucu bir yolculuk gibi. Sosyal medyada başarı hikâyeleriyle dolup taşan bir dünyada, kendi yerini bulmak zor. "Ne olacağım?", "Yolum doğru mu?", "Ya başarısız olursam?" gibi sorular, çoğu zaman içimizi kemiren bir huzursuzluğa dönüşüyor. Ama belki de mesele her şeyi çözmek değil, bazen sadece güvenmek. Kendine, sürece ve seni gören, bilen bir kudrete.
Hz. Musa'nın hikayesini düşün. Elinde sihirli bir güç yoktu. Denizi yaracak bir yeteneği de. Ama kalbinde büyük bir inanç vardı. Allah ona "Asanı denize vur" dediğinde, o sadece denize doğru yürüdü. Çünkü biliyordu; eğer bir yol olacaksa, o yol yürüdükçe açılacaktı. Aslında tevekkül dediğimiz kavram tam da bu: Yürümek, ama yolun açılacağına güvenerek yürümek.
Bugünün dünyasında da benzeriz biz. Belki önümüzde koskoca bir "deniz" var: Belirsizlik, kaygı, başarısızlık korkusu, gelecek... Ama içten içe biliyoruz ki, bu deniz, sadece inananlar için yarılır. Yeter ki biz içimizdeki umudu koruyalım. Yeter ki elimizden geleni yapalım ve gerisini oluruna bırakmayı öğrenelim.
Tevekkül, pes etmek değil. Aksine, çabalamak ama sonucu takıntı haline getirmemek. “Ben elimden geleni yaptım, şimdi sıra O'nda” diyebilmek. Çünkü bazen hayat, en çok kontrolü bıraktığımızda rayına oturur.
Herkesin bir denizi var ve herkesin bir yürüyüşü.
Kimi zaman en büyük mucize, sadece yürümeye devam etmektir.