logologo

Bilim merkezlerinin tarihi

Eğitim Bilimleri - Çocuk Gelişim+1 Daha
fav gif
Kaydet
viki star outline

Bilim ve teknolojideki gelişmeleri toplumun anlayabilmesi adına yapılan girişimler sonucu bilim müzelerinin ve merkezlerinin kurulması ihtiyacı doğmuştur. Bilim müzelerinin ve merkezlerinin tarihi 1600’lü yıllara dayanmaktadır. Association of Science-Technology Centers; bilim merkezlerini; bilim ve teknolojiye artan ilgiye bilim ve etik kuralları çerçevesinde yanıt verecek, toplumun bilime doğrudan ve eşit düzeyde ulaşmasını sağlayacak, kâr düşüncesinden bağımsız ve etkileşime odaklanan kuruluşlar olarak tanımlamıştır. Başka bir tanımda ise bilim merkezleri, farklı yaş gruplarından ve farklı birikime sahip bireyleri bilimle buluşturarak, bilim ve teknolojiyi toplum için anlaşılır ve ulaşılır bir hale getirmeyi, bilim ve teknolojinin önemini toplum gözünde artırmayı amaçlayan, deneysel ve uygulamalı etkinlikler içeren, ziyaretçilerini denemeye ve keşfetmeye teşvik eden; kamu yararı gözeten, kâr amacı gütmeyen, kamu ya da özel sektör kaynakları ile finanse edilen yerler olarak tanımlanmıştır. Bilim ve teknoloji müzelerinin 3 çizgisinin olduğu belirtilmektedir. Birincisi 19 yy. boyunca doğa bilimlerini ilgi odağı haline getiren doğrudan bilimsel düşüncenin ortaya çıkması ile ilgilidir. İkincisi, fizik ve kimya topluluklarının gelişmesidir. Bunlar deneylere odaklanarak doğa bilimlerinden ayrılmaktadır. 1730’da Fransa’da Nollet Abbe “deneysel fizik”i amatör bir zevk ve popüler eğlence olarak tanımlamıştır. Merakı ve aklı birleştiren deneylerle toplumla iletişim kurarak gösteriler düzenlenmiştir. Bu iki gelişmenin sonucunda teknoloji ve sanayiye yönelik dünya sergilerinin kurulması üçüncü gelişme olarak açıklanmaktadır. İlk teknoloji müzesi girişimi ise Descartes projesiyle oluşmuştur. Rene Descartes, Aydınlanma Çağı’nda bilimsel araç ve mekanik modellerinin sergilenebileceği bir müze önerisi yapmıştır.

Bu önerilerden yola çıkılarak teknik ve ticari sanatları tanıtmak, endüstriyel gelişmeye teşvik etmek, alet ve makinelerin yapımını ve kullanımını açıklamak için 1.nesil olarak adlandırılan koruma, koleksiyon, araştırma ve eğitim amaçlı olarak yapılandırılan teknoloji koleksiyonları ve eğitim merkezleri kurulmuştur. Bunun ilk örneği olarak 1798’de Conservatoire National des Arts et Me´tiers verilmektedir. Ancak bilim ve teknoloji müzelerinin arkasındaki gerçek itici gücün, sanayi devrimine eşlik eden dünya sergilerinin olduğu görülmektedir. Yüksek teknik ilerlemenin görüldüğü bu dönemde sergiler, sanat ve bilimin endüstriyel ürünlerin üretimine nasıl katkıda bulunulabileceğini göstermeye çalışmıştır. Bu tür sergiler sonlandıktan sonra özel nesnelerin sergilenmesi için inşa edilen binalar müzelerin kurulmasına hizmet etmiştir. İngiltere Crystal Palace’ta endüstri ürünlerinin sergilendiği “The Great Exhibition”ın ardından Exhibition Road’ta South Kensington Müzeleri (Science Museum, Natural History Museum, Victory&Albert Muesum) kurulmuştur.

873’te Viyana Uluslararası Sergisinde bulunan endüstriyel ürünlerin, tarım ve makineleşme ile ilgili objelerin tekrar kullanılması ile Viyana Teknik Müzesi (Technical Museum of Vienna) kurulmuştur. Smithsonian, 1876’da ABD’daki ilk resmi dünya fuarı olan; makine, tarım ve bahçıvanlık alanlarının bulunduğu Philadelphia Centennial Exposition’da sergilemeler yapmıştır. Münih’teki Deutsches Museum kurucusu Oskar von Miller’e 1881’de Paris’te düzenlenen ve elektrik üzerine yapılan uluslararası ilk elektrik fuarı olan Exposition Internationale l’Electricite ilham kaynağı olmuştur. Böylelikle 2.nesil olarak adlandırılan toplumsal eğitim, koruma, koleksiyon, araştırma amaçlı olarak yapılandırılan bilim ve sanayi müzeleri kurulmuştur. Bunun devamında modern bilim merkezlerinin ilk örneği olarak Deutsches Museum kabul edilmiştir. Bu müzenin öncekilerden farkı, çağdaş pek çok bilim ve teknoloji örneğine yer vermesi ve ziyaretçilerin sergilere dokunarak kullanmalarına izin verilmesi olmuştur. 1937’de Paris’te uluslararası sergiler için kurulan Palais de la Decouverte 1938’de kalıcı hale gelmiştir. Ancak bazı müzeler dünya sergileri, koleksiyonları oluşturmanın ve bunları zenginleştirmenin ötesine geçerek, temelde ziyaretçiyle daha ilgili olmaya ve ziyaretçilerin öğrenmesi üzerine olan sistemlere yönelmişlerdir. Bunların yanında demokratik ve herkese açık olmayı, her yönüyle anlaşılabilir olmayı, çeşitli dillerde düzenlenen rehberli turları organize etmeyi planlamışlardır. 1873’deki Viyana Uluslararası Sergisinde İsveç tarafından pedagojik misyonun yanında ziyaretçilerin dikkatini çekmek için eğlenceli ve oyun tabanlı sergilerin olması gerektiği vurgulanmıştır. Bilim ve teknoloji müzelerinin gelişmesinde ve bu alanda bugünün temellerinin belirlenmesinde üç özellik etkili olmuştur: (i) okullarla bağlantı, (ii) tiyatral sunumlar ve (iii) eğlendirirken eğitme arzusu. Palais de la Decouverte’ın açılışından sonra Fransız Fizikçi Jean Baptiste Perrin’in “Bizim istediğimiz, bilimin günlük olarak tekrar eden ve büyük deneylerle oluşturulan araştırmalarını, seviyeyi düşürmeden ama erişilebilir şekilde ziyaretçilere tanıtmaktır. Bunu yaparken de kariyerleri ne olursa olsun herkesin yararına olan bilim kültürünü topluma açık bir hale getirmektir.” görüşü bilim ve teknoloji müzelerinin amaçlarını en iyi şekilde ifade etmektedir. O zamandan beri bütün bilim müzeleri ve merkezleri Palais de la Decouverte’ne ait bilim kültürünün iletişimini ve paylaşımını üstlenmiştir. 1920’lerde ABD’nin bilimsel araştırma alanında ve bilimin endüstriyel ürünlere uygulanmasındaki öncülüğü dünyadaki diğer bilim müzelerine de yansımış, bu konuda toplumsal talepler artmıştır. Amerika Müzeler Birliği’nin çalışmaları doğrultusunda gerçek bir bilim müzesinin kurulması düşünülmüştür. Avrupa’da bulunan bilim müzeleri incelenmiş, bunlara ek olarak eğitimsel yaklaşımlara da bakılmıştır. Örnekler incelendiğinde bilim insanlarının ve üniversitelerin bilim müzelerinin içeriğini zenginleştirici katkıları olduğu görülmüştür. Ayrıca hareketli sergilerin ve mekanik modellerin Avrupa’daki müzeleri ziyaretçiler açısından daha ilgi çekici hale getirdiği belirtilmiştir. Buradan yola çıkarak ABD’deki müzelerin de gelişimi ve değişimi üzerine “yaparak öğrenme” ilkesinin önemi ortaya çıkmıştır. 1925- 35 yılları arasında yeni bir pedagojik düşünce gelişmiş ve bu durum bilim müzelerinde de etkisini göstermiştir. John Dewey’in yaparak-yaşayarak öğrenmeye ve tecrübeye önem veren yaklaşımı eğitim bilimlerinde yenilikçi olmuş ve yeni bilim müzelerinin kurulmasında eğitici rolü ön plana çıkmıştır. Bu yaklaşımlar oluşup, uygulamaya 8 geçerken eğitimdeki yeni yaklaşımlar göz önüne alınarak Chicago Bilim ve Sanayi Müzesi’nin temelleri atılmıştır. Chicago Bilim ve Sanayi Müzesi herkes için müze olma özelliğini kendinden önceki müzelere göre daha iyi ortaya çıkarmıştır. 1935’lerde geleneksel müzecilik yaklaşımından uzaklaşarak ziyaretçiye yeni öğrenme deneyimleri sunan ortamlar ve programlar hazırlanmıştır. 1970’lerde teknolojinin yükselişi müzelerde değişiklikler meydana getirmeye başlamıştır. Toplumsal eğitimin daha çok ortaya çıktığı 3.nesil olarak bilim ve teknoloji merkezleri kurulmuştur. Bilim merkezlerinin ortaya çıkması teknoloji ve endüstriyel bilginin farklı bir pencereden yeniden yapılandırılması ihtiyacını doğurmuştur. 1969’da San Francisco’daki Exploratorium’un ve Toronto’daki Ontario Bilim Merkezi’nin açılışı bu eğilimlerin örneklerindendir. 


Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarEbubekir Yazıcı9 Ekim 2024 11:07
KÜRE'ye Sor