"Bu işin kompetanı olmuşsun!"
Bu söz, kulağa sadece bir övgü gibi gelse de, aslında çok daha derin bir anlam taşır. Bu cümle, bir insanın yalnızca bir işi yapabiliyor olmasından değil, o işle adeta bütünleşmiş olmasından söz eder. Kompetanlık, ne sadece ustalıkla sınırlıdır, ne de yalnızca bilgiyle tanımlanabilir. Bu yazıda, bir işin kompetanı olmanın ne anlama geldiğini; emekle, sezgiyle, tevazuyla örülmüş bu yolculuğu derinlemesine ele alacağız.
Kompetansız Ustalık Olmaz
Bir meslekte ya da sanatta usta olmak ile kompetan olmak arasında görünmez ama derin bir fark vardır. Ustalık, teknik bilgiyle, el becerisiyle, zamanla edinilen bir noktadır. Ancak kompetanlık, bu ustalığın ötesine geçip işi yaşam biçimine dönüştürmek demektir.
Bir kompetan, aynı hareketi binlerce kez yaparken onu her seferinde yeniden öğrenir. Mesela bir ayakkabı ustası, sadece deriyi kesmekle kalmaz; derinin nereden geldiğini, hangi havada nasıl şekil aldığını, kimin ayağına uygun olduğunu bilir. İşine dair bilgisi, sadece teknik değildir; sezgiseldir, gözlemin, yılların, sabrın ürünüdür. Kompetanlık, ustalığın ruhla birleşmiş hâlidir. İçinde “yetkinliğin dinginliği” vardır. Bir kompetan asla acele etmez, gösterişe oynamaz. Çünkü o, işin özüyle bağ kurmuştur.
Nitekim, kompetanlık bilginin ete kemiğe bürünmüş ve sezgiyle hareket hâlidir. Bir işi yapmakla kalmazsınız kompetanlıkta, o işi düşünürken başka türlü düşünmeye başlarsınız. Bir ressam gibi görür, bir marangoz gibi ölçersiniz. Elinizle yaptığınız şey, zamanla zihninizin bir uzantısı olur. İşte o zaman, kompetanlık başlar. Örneğin bir fotoğrafçı, teknik bilgileri ezberleyebilir: diyafram nedir, ISO nasıl ayarlanır, ışık nasıl yansır... Fakat bir kompetan fotoğrafçı, ışığın dilini konuşur. Bir yüzün hüzünlü mü tebessümlü mü olduğunu anlayarak deklanşöre basar. Kompozisyonu bilgiyle değil, iç güdüyle kurar.
Kompetanlık Duruşla Başlar
Kompetanlık, yalnızca ne yaptığınızla değil, nasıl durduğunuzla da ilgilidir. Duruş, burada hem fiziksel bir ifade hem de ahlaki bir tutumdur. Gerçek bir kompetan, yaptığı işin hem hakkını verir hem de temsilini üstlenir. Yani hem işçiliği hem kişiliği bir bütündür.
Yeni başlayan birine sabırla yaklaşan, işin inceliklerini açıklamaktan kaçınmayan, sırlarını saklamayı değil paylaşmayı bilen biri, sadece iyi bir usta değil; gerçek bir kompetandır. Çünkü bilir ki bilgiyi paylaşmak, onun kıymetini azaltmaz; aksine çoğaltır.
Duruş, burada kibirle tevazu arasındaki ince çizgide yürümektir. “Ben bilirim” demekle değil, “Sen de öğrenebilirsin” demekle başlar kompetanlık. Ayrıca kompetanlık, mesleğini yüceltme sorumluluğu da getirir. O yüzden gerçek kompetanlar, ustalıkla birlikte vakar taşır. Sözleri az ama yerindedir, sesleri yüksek değil ama etkilidir.
Hayatını Kumaşlara Adamış Bu Terzi, İşinin Gerçek Bir Kompetanıdır. (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur.)
Kompetanlık Hırstan Değil, Sadakatten Doğar
Bugünün dünyasında başarı, çoğu zaman hızlı olmakla, öne geçmekle, daha çok kazanmakla ölçülüyor. Fakat kompetanlık bu dünyaya biraz ters bir hikâye anlatır: O, yavaşlıkla, sadakatle, tekrarın içinde derinleşmeyle oluşur.
Nitekim, bir işi 10 yıldır yapıyor olmanız sizi kompetan yapmaz. Onu 10 yıl boyunca özveriyle, dikkatle, gelişime açık şekilde yapmanız gerekir. Kompetanlık, işe sadakat duymaktır. Hırsla değil, şükürle çalışmaktır. Rekabetle değil, kendini aşma arzusuyla büyür.
Gerçek kompetanlar, mesleklerini çıkar aracı değil, hayatlarının anlamı olarak görür. Yaptıkları iş, bir geçim değil bir değer üretme biçimidir. O yüzden kompetanlık, bir yürek işidir.
Herkes bir işin kompetanı olmak zorunda değil. Ama herkes, yaptığı işte daha iyi olmaya çalışabilir. Kompetanlık, bir niyetle başlar. “Ben bu işi sadece yapmayacağım, anlayacağım, hissedeceğim ve büyüteceğim” dediğiniz anda, yavaş yavaş o yolun taşlarını döşemeye başlarsınız.
Kompetanlar Aramızda Ama Göze Batmazlar
Onları hemen fark edemezsiniz. Gösterişli değillerdir. Ancak bir işin nasıl yapılması gerektiğini düşünürken onları hatırlarsınız. Sessizce işini yapan, ama yaptığı işle sizi hayran bırakan insanlar vardır ya... İşte onlar birer kompetandır.
Kompetan olmak bir unvan değil, bir yaşam tarzıdır. Her gün yeniden başlanması gereken, ama asla aynı yapılmayan bir yolculuktur. Ve o yolculukta asıl kazanç, yaptığınız işin size kazandırdığı insan olmaktır. Bu yüzden, kompetanlar fark edilmek için değil, işlerinin fark yaratması için çalışırlar. Onlar için başarı, alkışla değil; “işin içime sindi” cümlesiyle ölçülür. Çünkü bir kompetan, dış dünyanın takdirinden önce kendi vicdanına hesap verir.
Bu yolculukta zaman onların müttefikidir; sabır en güçlü sermayeleri, hata ise öğretmenleridir. Her yanlış dikiş, daha sağlam bir çizginin habercisidir. Her sökülen iplik, biraz daha pişmenin, biraz daha olgunlaşmanın vesilesidir. Kompetanlar bilir ki iyi yapılan hiçbir şey rastlantı değildir. Her detayda emek, her köşede özen, her işte bir karakter izi vardır. Sonuç olarak kompetan olmak, bir işi iyi yapmakla kalmaz, o iş sayesinde daha iyi bir insan olmaktır.
Yaptığın her iş, senin aynan olur. O aynaya bakınca yalnızca kumaş, yazı, nota, vida değil sabrını, ahlakını, duruşunu da görürsün. İşte bu yüzden, kompetanlık sadece bir yetkinlik değil, aynı zamanda bir kişilik terbiyesidir. Ve dünyaya bırakılan en sağlam miraslardan biridir: İyi yapılmış bir iş…
Ve o işi yapan, düzgün bir insan.