Tam adı "Bedîüzzaman Ebü'l-İz İsmâil b. er-Rezzâz el-Cezerî"dir. Hayatı hakkındaki sınırlı bilgiler Kitâbü'l-Hiyel adlı eserinin mukaddimesinden edinilmektedir. Malazgirt Savaşı'ndan (1071) sonra Anadolu'da Diyarbekir ve Mardin çevresinde kurulan Türk devletlerinden Artuklular döneminde (1102-1409) Artuklu sarayında toplam yirmi beş yıl başmühendis olarak görev almıştır. Su saatleri, mumlu saatler, içecek ve çeşme otomatları, kan ölçme aletleri, su yükseltme düzenekleri, kilitli mekanizmalar ve robotlar gibi hiyel geleneğinin karmaşık araçlarını tasarlamış ve imal etmiştir. Hiyel kavramı; bazı aletler ile insanın yararına olacak şekilde doğanın üstesinden gelme anlamına gelmektedir. Günümüzde ise mekanik ve pnömatik bilimlerinin karşılığıdır.
Cezerî'nin nispesi bugünkü Cizre'yi veya daha geniş anlamda Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bereketli hilal denen bölgeyi işaret eder. Bölgede o dönemde hâkim olan Artuklu hanedanı, bir yandan da Haçlı ve Bizans kuvvetleriyle savaşmaktaydı. Ancak bu şartlara rağmen uygulanan ticaret, vergi ve tarım politikaları; inşa edilen çok sayıda köprüler, çarşılar, hamamlar, camiler, medreseler ve kervansaraylar sayesinde tüccarların yanı sıra kıymetli sanatkârlar, zanaatkârlar ve ilim adamları da bu bölgede bir araya gelmiştir. Bilim adamlarını ve sanatkârları himaye eden hükümdarlar çok sayıda medrese de yaptırmışlardır. Hatuniye (Sitti Radviye) Medresesi, Şehidiye Medresesi, Mârufiye Medresesi, Zinciriye (Sultan Îsâ) Medresesi, Altunboğa Medresesi, Hüsâmiye Medresesi, Muzafferriye Medresesi, Şeyh Tâceddin Mesud Medresesi bunlara örnek olarak verilebilir. Bazıları günümüze kadar gelen bu medreselerde İslamî ilimlerin yanı sıra matematik, tıp ve felsefe gibi derslerin okutulduğu, oldukça büyük bir kütüphanenin de ilim adamlarına hizmet verdiği bilinmektedir. Böyle bir ilim ve kültür atmosferinde hayatını sürdüren Cezerî, Artuklu sarayı tarafından himaye görerek teknik çalışmalarını ilerletmiş, ürettiği ince teknoloji ile sultana şan ve üstünlük kazandırmıştır.
Cezerî herkesin doğuştan getirdiği bir yeteneği olduğunu ve o ölçüde başarıya ulaşabileceğini, kimseden bu yeteneğinin ötesine geçmesinin istenilemeyeceğini söylemiştir. Bilindiği kadarıyla Cezerî'nin bir hocası veya bir öğrencisi yoktur. Ancak o, kendi dönemine kadar yaşamış birçok bilim adamının eserlerini okumuş, incelemiş, uygulamalar yapmış ve bunların sonucunda kendine özgü yöntem ve teknikler geliştirmiştir. Kendi yazmış olduğu el-Câmi' Beyne'l-İlm ve'l-Ameli'n-Nâfi' fî Sınâati'l-Hiyel adlı kitabının mukaddimesinde bu konuya şöyle değinir: "Önceki bilim adamlarının kitaplarını ve daha sonraki sanatkârların çalışmalarını inceledim (…) Yalnızlık içinde, kanıtların eşliğinde fikir yürüttüm. Bir süre bu sanatın düzeltilmesini düşündüm. Uygulamalar yaparak, kitaplardan öğrenme düzeyinden gözlem düzeyine ilerledim (…) Düşüncem bu aziz bilimde kendimi farklılaştırmaktı."
Cezerî kitaplardan öğrendiği bilgilerin üzerine kendi deneyim ve gözlemlerini yapmaya başlamıştır. Çünkü ona göre bir bilginin doğru olabilmesi için kanıtlanması gerekmektedir. Bu konudaki düşüncelerini yine mukaddimesinde "Önceki bilim adamlarının bazı araçlar yapmış ve bunları tasvir etmiş olduklarını keşfettim. Onlar bu araçları tam olarak tasvir etmedikleri gibi hepsi için de doğru yöntemler uygulamamışlardı. Çünkü her parçanın yapılışının bilgisini uygulamalı olarak kanıtlamamışlar, böylece doğru ile yanlış arasında kararsız kalmışlardı" sözleriyle ifade etmiştir.
Dönemin hükümdarları ve bilim adamları kendisine ilgi göstermişler, hatta istedikleri özellikte araçlar imal etmesini isteyenler olmuştur. Mesela Sultan Nâsırüddin Mahmud çabuk bozulmayan, zahmetsizce zamanı öğrenebileceği bir saat istemiş, Cezerî de "Bardak Su Saati"ni yapmıştır. Mardin Artuklu Sultanı Sâlih de abdest için su döken bir araç talep etmiş, bunun sonucunda "Otomatik İbrik" ortaya çıkmıştır. Kendisinden talep edilen bir başka alet olan "Müzikli Eğlence Kayığı" düzeneğinin anlatımında "Kendisine karşı konulması imkânsız olan bir kimse tarafından görevlendirildim" kaydını düşmüştür.
Çalışmalarına büyük bir iştiyak ile devam eden Cezerî bir yandan da keşfettiği bu bilgilerin kaybolup gitmesinden endişe etmiştir. Bunun üzerine Artuklu sultanının da teşvikleriyle kendinden önceki bilim adamlarının kitaplarını okuyarak, gerekirse isimleriyle beraber alıntılar yaparak kitabını yazmaya başlamıştır. Okuduğu kitaplardaki yöntemleri ayrıntılı olarak incelemiş, yanlış sonuçlar çıktığında farklı çözüm yollarını araştırmış ve var olan problemleri giderip düzenekleri çalışır hale getirmeye gayret etmiştir. Kitabında karşılaşılabilecek sorunlar hakkında okuyucuyu bilgilendirmiş, inşa edilmesi zor aletlerde sabırlı olmayı ve uzun uzun düşünerek hareket etmeyi öğütlemiştir. Kendinden önceki terminolojiye sadık kalmış, her aracın resmini bizzat çizmiş, anlatımını harfler ve sembollerle desteklemiştir. Bu çalışmalarında izlemiş olduğu yöntemi de şöyle ifade etmiştir: "Her grup bilim adamı aralarında anlaştıkları ve alışkın oldukları teknik terimleri kullanmışlardır. Her tür aracın şeklini çizdim ve yol göstermek için harflerle işaretledim, bu harflerin alternatiflerini de koydum." Böylece kendinden önceki bilim adamlarının eserleri aracılığı ile onların öğrencisi olan Cezerî, telif ettiği eseri ile de sonraki takipçilerinin hocası olmuştur. Mesela Takıyyüddin Râsıd'ın (ö. 1585) et-Turuku's-Seniyye fi'l-Âlâti'r-Rûhâniye kitabında Cezerî'ninki ile oldukça benzer "Filli Su Saati, Kandilli Saat, Sâki" gibi düzeneklerin bulunması Cezerî'nin kitabını okuduğunu ve onun yöntemlerini takip ettiğini göstermektedir.
"Denenmeyen her bilgi doğru ile yanlış arasında bir yerdedir" diyen Cezerî'nin kitabı hiyel sanatında bilginin ve uygulamanın bir araya getirilmesini ifade eder ve bilim tarihçileri tarafından bu geleneğin zirvesi olarak nitelendirilmiştir. Eserin müellif nüshası günümüze gelmemiştir. On beş farklı Arapça istinsah nüshası ve birer adet Farsça ve Osmanlı Türkçesi çeviri nüshası Türkiye ve dünyanın farklı kütüphanelerinde bulunmaktadır. Kitap altı bölüme ayrılmış olup ilk dört bölümde onar, son iki bölümde beşer adet düzeneğe yer verilmiştir. Bu düzeneklerin ayrıntılı bir şekilde inşa ve çalışma prensipleri anlatılmış, minyatürlerle ve sembollerle bu anlatım desteklenmiştir.
Kitabın birinci bölümünde su ve mum saatleri yer alır. Cezerî kendi zamanına kadar kullanılan teknikleri bir mühendislik bakışıyla yeniden yorumlayarak su saatleri tasarlamıştır. Tarcehar adını verdiği batan kap, mekanik sistemlerin tetikleyicisi olarak ve Kefe adını verdiği devrilen kap ise belirli fazların oluşturulmasında zamanlayıcı olarak ilk defa kendisi tarafından kullanılmıştır. Batı Avrupa'da 1300'lü yıllarda kullanılmaya başlanan "Eşapman" ise "Tavus Kuşlu Su Saatinde" karşımıza çıkmaktadır. Bu saatlerin zengin teknik özelliklerinin yanında sembolik bir anlatım da göze çarpmaktadır. Mesela Hint fili, Çin ejderhası, Türk-İran halısı ve Mısır zümrüdüanka kuşu gibi öğeler içeren "Filli Su Saati" dönemin çok kültürlü yapısı hakkında bize fikir vermektedir. Eşit zamanda eşit ağırlık kaybederek sabit hıza yakın bir şekilde erime prensibine dayanan mum saatlerinde Cezerî'ye kadar mekanik bir yapı görülmez, sadece bir mum ve düşey bir kadran kullanılmaktadır. Cezerî geliştirdiği karşı ağırlık tekniğiyle kısalan mumu zamanla yukarıya yükselten bir asansör sistemi icat etmiş ve ilk defa yanan mumdan mekanik hareket elde eden kişi olmuştur. Yaptığı farklı insan ve hayvan figürlerinin çeşitli animasyonları her bir saat geçtikçe yaptıkları hareketleri ile zamanı bildirmektedir.
İkinci bölümde özellikle sohbet ve ziyafet meclislerinde kullanılan şaşırtıcı kaplar ve eğlenceli robotlar yer almaktadır. Cezerî'nin tasarladığı bu araçlar bir yandan işlevsel olarak içecek servisinde aktif olarak kullanılırken bir yandan da oyun ve mizahla toplantıları renklendirmektedir. Kaplardaki mekanizmalar kime içecek ikram edileceğine karar vermek, aynı kabın içindeki farklı içeceklerin karışmamasını sağlamak veya belli bir zamanlama ile içecek sunmak gibi işlevleri taşır. Bu mekanizmaları daha da ileriye taşıyan Cezerî, misafirlerle hem etkileşim halinde olacak hem de görsel bir sahne gibi seyredebilecekleri insana benzer robotlar imal etmiştir. Sol elindeki balığın ağzından sağ elindeki bardağa içecek doldurup ikram eden çocuk, mecliste bulunanların bardakların diplerindeki artıkları içen uşak, kendi bardağını bir şişeden doldurup içen sâki, karşılıklı oturmuş birbirlerinin bardaklarını doldurup içen ve memnuniyetle başlarını sallayan iki adam, bir dolabın içinden çıkıp içecek sunan hizmetçi gibi seyirlik olarak geliştirilmiş ve izleyenleri şaşırtarak eğlendiren düzenekler tasarlamıştır.
Üçüncü bölümde abdest almak veya el yüz yıkamak için kullanılan düzenekler ve kan ölçmeye yarayan kaplar yer almaktadır. Suyun her alanda kullanılabilmesi için taşınabilen ibrikler ve çeşme düzenekleri tasarlayan Cezerî sifon sistemleri, şamandıra ve konik valf gibi pnömatik metotları ustalıkla kullanmıştır. İstenildiğinde sıcak, soğuk veya ılık su akıtan, belli bir süre sonra otomatik olarak akan ya da kullanılan suyu otomatik tahliye eden düzenekler mevcuttur. Bu bölümde en çok dikkat çeken "Abdest Aldıran Çocuk Robotu" bir elinde tepesinde bir kuş olan ibrik, diğer elinde de havlu, tarak ve ayna olan, insansı boyutlarda ve iki ayağı üzerinde durabilen bir düzenektir. Çalışmaya başladığında önce ibriğin tepesindeki kuş bir müddet öterek âdeta abdest alacak kişiye hazırlanması için süre tanır. Daha sonra ibrikten su akmaya başlar. Çocuk abdest bittiğinde ise havlu, tarak ve aynayı uzatır. Ayrıca bu bölümde yer alan kan ölçme kapları hacamat (deri üzerine ince yarıklar açarak kan alma) veya fasd (damardan kan alma) yöntemleriyle alınacak kanın miktarını ölçmek için kullanılmaktadır. Sağlığı koruma veya tedavi amaçlı vücuttan kan alınması kadim tıp anlayışının ve dönemin tıbbının genel bir uygulamasıdır. Cezerî bu kapları tasarlarken ölçümü gösteren rahip, kâtip, muhasip gibi figürler kullanmıştır. Otomatik biçimde hareket eden bu figürlerle hastaların dikkatinin dağıtılarak rahatlatılmasının amaçlandığı da düşünülmektedir.
Dördüncü bölümde fıskıyeler ve müzik otomatları bulunmaktadır. İslam medeniyetinde tarımla beraber bahçe peyzajı kültürü de estetik bir anlayışla gelişmiş, özellikle cennet tasvirleri imgesi ile bir prestij ve üstünlük temsili sağlanmıştır. Bu bahçelerde bulunan havuz ve fıskıyeler de bu sanat anlayışının en önemli öğelerinden biridir. Cezerî fıskıyelerde suyun hareketinde fazlı mekanizmalarla değişiklikler yaparak birbirini takip eden motifler şeklinde yükselmesini sağlamıştır. Aynı kaynaktan gelen su belirli bir zamanlama ile dikey, yay, ağaç, çadır veya şemsiye biçiminde yükselerek seyirlik bir görünüm yakalamıştır. Gösteri amaçlı müzik otomatlarında da yine fıskıyelerdekine benzer bir zamanlama tekniği kullanan Cezerî, iki farklı kabın bir yandan dolup bir yandan boşalması ile oluşan hava gücü vasıtasıyla kesintisiz bir şekilde zemr (düdük) sesi çıkarılmasını sağlamıştır.
Beşinci bölümde su yükseltme düzenekleri yer almaktadır. Cezerî tarımsal alanlara derin vadilerden su yükseltmek amacıyla tasarladığı bu aletlerde krank mili, konik ve segment dişli, çift etkili pompa gibi teknik motifleri tarihte ilk defa kullanmış; bazı aletlerde hayvan gücünden bazılarında da suyun hareketinden faydalanmıştır. Hayvan gücünden yararlanırken fazlama tekniğini segment dişlileri ile uygulayan Cezerî, güç kaybını önleyerek verimi arttıran çözümler üretmiştir. Doğrusal ve dairesel hareketi birbirine çeviren krank milinin benzerleri kendisinden yaklaşık 300 yıl sonra Avrupa'da L. da Vinci'de görülmekte, çift etkili su pompası ise 1855 yılında geliştirilen buhar gücüyle çalışan Worthington pompasının öncüsü sayılmaktadır.
Altıncı ve son bölümde birbiriyle ilişkisi bulunmayan ancak matematik ve şifreleme bilgisinin ağırlıkta olduğu düzenekler bulunmaktadır. "Diyarbakır Saray Kapısı" mekanik düzeneklerden farklı olarak kullanılan ahşap oyma, pirinç ve bakır döküm gibi malzeme teknikleri ile üstün bir sanatsal anlayışın ürünüdür. Türk-İslam geometrik sanatında yaygın olarak kullanılan sekiz köşeli "Selçuklu yıldızı" ve altı köşeli "Dâvud yıldızı" desenlerde özgün bir kompozisyon ile kullanılmış, yanlarına geometrik harflerin kullanıldığı yazı biçimi kûfî hat ile "Mülk, vâhit ve kahhar olan Allah'ındır" yazılmıştır. Hem küre üzerinde hem de düzlemde kullanılabilen esnek malzemeden imal ettiği "Geometrik Çizim Aleti" ise, üç noktadan geçtiği bilinen bir çemberin merkezini bulabilmeyi sağlamaktadır. Cezerî bu bölümde bazı kimselerin onun bu düşüncesini reddettiklerini ve bir pergelle ispat etmesi gerektiğini söyler. Bu dönemin küresel geometri bilgisinin entelektüel çevreler tarafından bilindiğini, bu konu hakkında derin münazaralar yapıldığı bilgisini vermektedir. "Şifre Kilitli Sandık" düzeneği bir mücevher veya evrak sandığı biçiminde hazırlanmış ahşap bir kutudan ve her bir halkada alfabenin on altı harfini içeren iç içe üç halkadan oluşan dört ayrı şifre ünitesinden oluşmaktadır. 48 bitlik oldukça yüksek bir güvenlik düzeyine sahip olan bu sandığın dönemin politik koşullarında gizli tutulması gereken bilgiler için kullanıldığı tahmin edilmektedir. "Dört Sürgülü Kapı Kilidi" kapıları arkadan kilitlemek için kullanılan sürgülerin kapının dört tarafına da uygulanmış halidir. Kullanılan dişli çark dört sürgünün tek bir anahtarla kolayca açılıp kapatılmasına imkân sağlar.
Kitap üzerinde günümüze kadar birçok yerli ve yabancı araştırmacı çalışmıştır. Eser hakkında ilk çalışmalar Alman bilim tarihçisi ve fizikçi E. Wiedemann ve mühendis F. Hauser tarafından 1908-1921 yılları arasında yapılmış, çeşitli dergilerde makaleler yayımlanmıştır. Daha sonra Fransız şarkiyatçı C. de Vaux Les penseurs de l'Islam (1921) adlı kitabında Cezerî'den bahsetmiştir. Bundan yaklaşık elli yıl sonra İslam teknoloji tarihi alanında çalışmalar yapan İngiliz mühendis D.R. Hill eserin İngilizce tercümesini The Book of Knowledge of Ingenious Mechanical Devices ismiyle yapmış, ayrıca eserdeki su saatlerinden birinin yapımına eşlik etmiş ve bu saat Londra Bilim Müzesi'nde sergilenmiştir (1976). Ahmed Yûsuf Hasan'ın İstanbul nüshalarını da ele alarak yaptığı edisyon kritik çalışması el-Câmi' Beyne'l-İlm ve'l-Ameli'n-Nâfi' fî Sınâati'l-Hiyel ismiyle 1979 yılında Halep'te yayımlanmıştır.
Türkiye'de eser hakkındaki çalışmalar daha geç tarihlerde başlamıştır. Bunlar arasında Cezerî'den muhtemelen ilk defa İbrahim Hakkı Konyalı çıkardığı Tarih Hazinesi (1951) ve Kara Amid dergilerinde (1969) bahsetmiştir. Sibernetik ve astrofizik alanında çalışmaları bulunan Toygar Akman, TÜBİTAK'ın Bilim ve Teknik dergisindeki yazılarında (1973, 1974, 1976) Cezerî'yi "ilk Türk sibernetik bilgini" olarak tanımlamıştır. Onun ardından kontrol mühendisi ve bilim tarihçisi Atilla Bir'in Bilim ve Teknik dergisinde "Ebu'l-İz Al Gazari'nin Otomatlar Kitabı" ve "Bir Otomatik Abtes Alma Düzeni" adlı yazıları Türkiye'de Cezerî'nin düzeneklerine mühendislik yönünden açıklamalar getiren ilk çalışmalardır (1977). 1981 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nde yapılan I. Uluslararası Türk-İslâm ve Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi'nde Kâzım Çeçen "Cezerî'nin Su Saatinin Rekonstrüksiyonu" adlı bildirisinde çalışır durumda olan bir modeli sergilemiş, bunu diğer konferans ve makaleleri takip etmiştir. 1990 yılına gelindiğinde Kültür Bakanlığı eserin tıpkıbasımını en eski nüshayı (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., nr. 3472) esas alarak yapmıştır. 2002 yılında ise Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan Sevim Tekeli, Melek Dosay ve Yavuz Unat'ın mekanik ve pnömatik tarihine genel bir bakışla birlikte eserin dilimize çevirisi yapılmış ve aletlerin çalışma prensipleri hakkında teknik açıklamalar verilmiştir. 2007 yılında İslam bilim tarihinin en önemli araştırmacılarından olan Fuat Sezgin İslam'da Bilim ve Teknik adlı eserinde Cezerî'nin yaptığı düzeneklere açıklamalı olarak yer vermiştir. Bu düzeneklerden bazılarının replikaları 2008 yılında Gülhane Parkı'nda hizmete giren İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'nde sergilenmektedir. Yusuf Korkutata ve Z. Fuat Toprak 2013 yılında ulaşabildikleri kaynaklardan Cezerî ile ilgili yapılmış çalışmaların genel bir değerlendirmesini yapmışlardır. 2014 yılında eserin XVI. yüzyılda meçhul bir mütercim tarafından Osmanlı Türkçesi'ne çevrilmiş versiyonunun inceleme, çeviri yazı ve tıpkıbasımı İhsan Fazlıoğlu ve Mustafa Koç'un çalışmaları ile Türkiye Yazma Eserler Kurumu tarafından Tercüme-i Hiyel: Mekanik Tercümesi adıyla yayınlanmıştır. 2015 yılında Cezerî'nin Olağanüstü Makineleri: Kitâbü'l-Hiyel; Şükran ve İhsan Fazlıoğlu'nun Arapça'dan çevirilerinin yanında mühendis Durmuş Çalışkan tarafından bütün düzeneklerin tasarımları çözümlenerek kapsamlı teknik açıklamalarla birlikte iki cilt olarak yayımlanmıştır. Kitabı herkes için anlaşılır kılmak amacıyla modellerin günümüze uygun bir metodoloji ile gruplandığı ve üç boyutlu modellerle zenginleştirilmiş versiyonu ise Cezerî'nin Olağanüstü Makineleri: Herkes İçin Cezerî ise 2019 yılında yazarın vefatının ardından yayımlanmıştır. 2018 yılında yine Durmuş Çalışkan ve ekibi tarafından kurulan İstanbul Cezerî Müzesi girişimi rekonstrüksiyonlar, interaktif düzenekler, demonstrasyonlar, replikalar, posterler, panolar sayesinde bilimsel ve mekanik prensipleri yakından tanıyabilme ve anlayabilme fırsatı sunulmaktadır.