logologo
Avatar
Ana YazarOsman SEZGİN18 Nisan 2025 10:24
Edep kelimesinin kökü hakkında farklı görüşler olmakla birlikte Arapça e-d-b kökünden türediğini söylemek mümkün görünmektedir. En genel anlamıyla "haddini bilmek, insana yakışmayan her türlü duygu, düşünce ve davranıştan uzak kalmak, yaptığı işin anlamını bilip onu mahirane yapmak, ölçü sahibi ve nihaî amacı ile olgun insan olmak veya olgun insan yetiştirmek" şeklinde tanımlanabilir. Günümüzde nazik, zarif, güzel ahlaklı, görgülü, kültürlü ve irfan sahibi vb. anlamlarda kullanılmaktadır.Kelimenin ilk zamanlarda "davet etmek, ziyafet vermek" mânalarında kullanıldığı da bilinmektedir. Bu durumda edep kelimesi, günümüze kadar pek çok anlam yüklenmiş, yüklendiği anlamlarla kök mânaları hep aynı çerçevede buluşmuştur. Diğer bir ifade ile edep kelimesi ilk kullanıldığı andan günümüze kadar geçen sürede psikolojik, pedagojik, sosyolojik ve ahlakî alanları kapsayacak şekilde, insan ve insan davranışlarıyla onun ürünlerinin estetiği, iyilik, güzellik, ölçülülük, nezaket ve zarafet anlamlarında kullanılmıştır.Edep ve adap kelimelerinin insan dışı bir varlık için kullanılması, insan dışı varlıkların edepli olması veya onların davranışlarında edebin varlığından söz edilmesi mümkün olmaz. Edep ve adaptan bahsederken bir anlamda insandan ve insanın tanımından da bahsedilmiş olmaktadır. Ancak edep ve adabın sadece insanda bulunması, kaynağının sadece insan olduğu anlamına gelmemektedir.Edebin, eğitimle kazanılmış davranışlardaki tarz, üslup, kibarlık ve nezaket, ölçülü olma, medenî insanların yapacağı varsayılan hareketler olarak nitelenen âdâbımuâşeret gibi anlamlarda kullanılması, bu kavramın bugüne kadar yüklendiği anlamların kök anlamı ile aynı açıklama/tefsir çerçevesinde buluştuğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra ilim ve irfan sahibi insanların özellikleri için kullanıldığı da bir vakıadır. İlim ve irfan sahibi kişilerin, diğer insanlarla başarılı ve iyi iletişim kurdukları, faydalı bilgileri ve güzel ahlakı kapsayan öğütleri hayatlarında hâkim kıldıkları vurgulanmaktadır. Türk kültüründe, edep kelimesinin ve anlamının kolayca öğrenilebilmesi için "Eline, diline ve beline sahip ol" cümlesindeki üç kelimenin baş harfleriyle (edb) formülleştirilmiştir.Edep, daha geniş çerçeveden bakıldığında kültürlü insan anlamında da kullanılmaktadır. Edepli insan bir tarz, eda, üslup, tavır sahibi olan insan demektir. Yani kültürlü insandan, edep ve adap sahibi kimseden, daha ziyade geleneğe tâbi bir incelik, bir ideal sahibi olması beklenir. Bu anlamda edep ve adap sahibi, kültürlü insan; fikrî nezaket ve inceliğin bir sonucu olarak zihnî (bilişsel değil entelektüel) kıymetler alanında "mübahase, münazara, münakaşa"da mahir, tahlil ve terkip (analiz ve sentez) sahibi bir kişidir. Edep ve adap sahibi insanın asil, kibar, ince ve zarif olmasına büyük önem verilmektedir. Şayet bu kibarlık ileri boyuta varır ve dejenere olursa ait olduğu edep ve adabı öğrendiği halkın tavır ve zevklerinden onları küçük görerek uzak durma şeklinde ortaya çıkar ki bu da "kültür snopluğu" şeklinde ifade edilir. Kültür snopluğu edep ve adaptan uzaklaşılmış bir durum şeklinde yorumlanabilir. Özetle edep ve adap sahibi insan kılık ve kıyafeti, tavrı, kullandığı kelimelerin çeşitliliği, fesahati, belagati ile içinde bulunduğu topluma örnek olan kimsedir. Bu tanıma göre edep ve adap kavramlarının içinde bilişsel, zihinsel, duyuşsal, davranışsal, felsefî, estetik, ahlakî özelliklerin var olduğu söylenebilir.Edep ve adap metafizik, felsefî ve dinî düşüncelerin ana konusunu teşkil etmektedir. Günümüz bilim anlayışının oluşumundan ve ihtisaslaşmanın böylesine yaygınlaşmasından önce filozof, bütün bilimleri kapsayan/bilen ve hepsi ile ilgilenen anlamında kullanılmaktaydı. Dolayısıyla edep ve adap da felsefenin konusu içinde ve filozofların ilgilendiği alanlardan biri ve hatta en önemlilerindendi. Daha iyi anlaşılabilmesi için farklı bölgelerde yaşamış filozofların (Buda, Konfüçyüs, Sokrat) görüşlerine müracaat ederek konuyu izah etmek mümkün olabilir.Buda, ıstırapla savaşıp onu yenmeyi esas alır, ıstırabı yenmek için de nefsin nefret ettiği şeylerle temasta bulunmayı, nefsin arzu ettiği şeylerden uzak durmayı öğütler, daha da ötesi bütün ıstırapların ana kaynağını cehaletin oluşturduğunu söyler. Bu yaklaşımdaki nefis anlayışı, İslam'daki nefs-i emmâreyi çağrıştırır. İsminin anlamı uyanmış, arif insan, edepli kimse olan Buda'nın ölçüleri, insan öldürmemek, çalmamak, fuhuş yapmamak, yalan söylememek, eğlenceye dalmamak, hiçbir zaman altın ve gümüşe meyletmemektir.Konfüçyüs ise edep ve adap konusunda önce zihniyetin düzeltilmesi gerektiğini ifade eder. Ona göre yıkılmakta olan bir devleti ayağa kaldırmak için önce isimlerin yerli yerinde kullanılması zaruridir. Bir diğer ifade ile zihinleri, düşünceleri düzeltmek önceliklidir. Sözü yerinde söylemenin önemine vurgu yapan Konfüçyüs "asil insanlar adaleti (edep ve adabı), alçak insanlar ise menfaati anlar" diyerek edep ve adabın aynı zamanda bilgili, hikmetli ve kültürlü insanlarda bulunacağına işaret etmiştir. Bir eğitimci olarak son derece başarılı olan Konfüçyüs, gençleri kamu görevlerine hazırlarken, öğrencilerini edebiyat, tarih, felsefe ve ahlak eğitimi almaya teşvik etmiş, insana yakışan şeyleri elde edip, yakışmayandan uzak kalmayı öğütlemiştir.Sokrat'ın düşünceleri ise bu açıdan sofistlerden ve diğer emsallerinden farklıdır. Sokrat özellikle sofistlerin zıddına dünyalığa, lüks yaşantıya önem vermeyen, kısa, öz ve hikmetli konuşan biri olarak tanınmış, her şeyden ve herkesten önce kendini terbiye etmeye, edep ve adap sahibi olmaya çalışmıştır. Ona göre asıl erdem, edep ve adabın, kişinin kendini bilmesidir. "Kendini bil" sözünü düstur edinmiştir. İnsan bilgisi, insanın nasıl olması gerektiği, hayatının asıl amacının ve mânasının ne olduğu, ruh için en yüksek iyiliğin mahiyeti ile doğrudan ilgilidir. Sokrat edep ve adabın dışındaki felsefeyi reddetmesi ile öne çıkmaktadır.Diğer taraftan üç semavi dinin, Mûsevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın nicel ve nitel bakımdan neden ve niçinlerindeki farklılıkları ihmal etmemek şartıyla ortak noktalarının, olgun insan (edep ve adap sahibi) yetiştirmek olduğu da bir gerçektir.Bütün kutsal kitapların ve dolayısıyla Kur'an'ın nihaî amacı da insanı olgunlaştırmak, kemal sahibi yapmaktır. Kur'an-ı Kerim'de edep anlamını içeren pek çok kavram ve metafor bulunmaktadır.Hadislerde ise söz konusu kelimeye çokça rastlanır. "Beni rabbim edeplendirdi" hadîs-i şerifi buna misal olarak verilebilir. Bu anlamda Hz. Muhammed'in inananlara, olgunluğa ermede güzel bir örnek olarak gönderildiği Kur'an'da ifade edilmektedir (Ahzâb 33/21). Bu konuda yazılmış olan hadis kitapları, şevâhit ve şemâil kitapları misal olarak verilebilir. Daha sonraları müslümanlar Hz. Muhammed'in ahlakını, edep ve adabını daha iyi öğrenebilmek için bu alanlarda müstakil kitaplar da yazmışlardır. Kadı Iyaz'ın yazdığı Şifâ-i Şerif'i ve İmam Buhârî'nin yazdığı Edebü'l-Müfred'ini örnek olarak belirtmek mümkündür. Edep ve adap kelimelerinin hadis anlamında da kullanıldığı görülmektedir.Edip ve edebiyat kelimeleri de edep kelimesinden türeyen ve en çok kullanılan kelimelerden ikisidir. Edip "edepli insan veya edebiyatla meşgul olan kimse"; edebiyat ise "edep alanında yapılan çalışmalar" mânasında kullanılmaktadır. Edebiyat kelimesi bilimsel alanda, XVIII. yüzyıldan sonra ve Batı dillerindeki literature karşılığı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Edip ve edebiyat kelimelerinin, ölçülü olma, haddini bilme veya noksanlardan uzak kalma anlamlarından uzak olması mümkün değildir. Gerek edip gerekse edebiyat, söz söylemede ölçülü olmanın, estetik, kibar ve anlamlı olmanın yanı sıra söz söyleyenin düşünce ve davranışlarındaki haddini bilmenin bir göstergesi, dışa yansıması olarak da kabul edilebilir.Edebiyat, edebî olma bilimsel alandaki ifadesinden öte bir milletin söz kabiliyeti, tarzı ve üslubu olarak da anlaşılabilir. Bir diğer ifade ile edebiyatın temel unsurlarından olan nesirle birlikte şiir ve şair, kendisinin ve ait olduğu kültürün fikirlerini yeni imkânlarla ve yeni bir sistem içerisinde inşa ederek duyurur ki bu da ölçülülüğün bir diğer ifadesidir. Mesela XI. yüzyılda Keykâvus b. İskender tarafından yazılan ve Mercimek Ahmed tarafından Osmanlı Türkçesi'ne çevrilen Kâbusnâme, bu alanda söz konusu edilebilecek bir eserdir. Ayrıca edep ve adabın kültürlü insan olma anlamına gelen boyutu düşünüldüğünde, kültür naklinde, kültürlenmede bu ve benzeri eserler, önemli bir görev ifa etmektedirler. Bu eserler yazıldıkları dönemin maddi, manevi, ferdî, içtimaî, insanî ve insana yakışmayan özelliklerini kapsar ve yansıtırlar.Türk ve İslam kültüründeki edebiyatla meşgul olan ediplerin, şairlerin sözleri ve şiirleri sadece sözlerin sanatlı, ölçülü söylenmelerinden ibaret değildir. Aynı zamanda felsefî (hikemî), ilmî, terbiyevî, etik, estetik alanlarda en değerli ölçüleri ifade eden fikirlerle doludur. Fuzûlî, Mevlânâ, Şeyh Galip söz konusu ediplere örnek olmak üzere hatırlanabilir.Dîvânü Lügati't-Türk bu anlamda zikredilecek ilk eserlerden biridir. Gerek kelime, kavram, deyim ve atasözlerinin anlamlarını, kaynaklarını gerekse nereden alındığını ve ne anlama geldiğini ifade etmesi bakımından söz konusu alanda üzerinde durulması gereken bir eserdir. Meşhur tefsir, hadis ve dil bilgini Zemahşerî'nin Hârizmşah sultanlarından Atsız'a sunduğu Mukaddimetü'l-Edeb adlı eseri yine edebî çalışmalara misal olarak gösterilebilecek önemli bir kaynaktır.Siyasetnameler ve salnameler de sosyal, siyasal, psikolojik, sanatsal vb. yönleri ile toplumun, ferdin ve siyasî erkin ölçülü olmasından veya olmamasından bahsettiği için edep ve adaba dair kabul edilebilir. Bunların içinde Kutadgu Bilig özellikle bahsedilmesi gereken ve soyut olanları somutlaştırarak anlatan önemli bir kitaptır. Söz konusu eserde devlet adamlığı ve vezirliğin niteliklerinden bahsederek siyasî; hata yapmayan aklın veya olgun insanın özelliklerinden söz ederek psikolojik, ahlakî ve daha da genel olarak hikemî; adaleti konu ederek toplumun huzur, emniyet, saadet ve mutluluğunun temin edilmesini anlattığı için sosyal, psikolojik ve pedagojik alanları içeren bir eserdir.Edebî türde yazılmış, edep ve adaptan bahseden çalışmalar arasında Edip Ahmed Yüknekî'nin Kâşgar Türkçesi ve aruz vezniyle yazdığı Atebetü'l Hakayık isimli eseri de önemlidir. Âyet ve hadislerden oluşan bilgileri nazım şeklinde ve dörtlükler halinde yazan şairin bu eserinde, insanların nasıl olgunlaşabileceklerinin cevaplarını bulmak mümkündür. XIII. yüzyılda yazılmış olan Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin Mesnevî, Fîhi Mâ Fîh, Mecâlis-i Seb'a, Mektûbât, Dîvân-ı Kebîr adlı eserleri, XIV. yüzyılda nesir ve şiir arası bir üslupla İslam ahlakını/edep ve adabını anlatmak için İbn Atâullah tarafından yazılan Hikem-i Atâiyye bu alanda incelenebilecek diğer eserlerdendir.Süleyman Çelebi'nin Âşık Paşa'nın Garibnâme'sinden ve Erzurumlu Mustafa Darîr'in Sîretü'n-Nebî'sinden istifade ederek yazdığı halk arasında Mevlid namı ile tanınan Vesîletü'n-Necât adlı eseri, derin bir peygamber sevgisi ile kaleme alınmıştır. Sade bir Türkçe ile yazıldığından dolayı günümüzde hâlâ anlaşılarak okunan eser, edep ve adap adına anılması gereken eserlerden biridir.Şeyh Galip'in XVIII. yüzyılda mesnevi tarzında yazdığı Hüsn ü Aşk isimli eseri hem ismi hem de muhtevasıyla edep ve adap alanında incelenebilecek önemli bir çalışmadır. XX. yüzyılda ise Mehmet Akif'in Safahat isimli eserinden bahsedilmesi gerekir. Eser, Âsım'ın şahsında gençliğin psikolojik, sosyolojik ve pedagojik açıdan sahip olması gereken ölçüleri, ilkeleri, edep ve adabı anlatmasının yanı sıra onların nasıl idealize edilebileceklerini, millî tarih bilinci içerisinde anlatmaktadır. Toplumsal olayları, siyasî hadiseleri çözüm teklifleriyle birlikte zaman zaman da hicvederek aruz ölçüsünde şiirleştirmiştir.Geçmişten günümüze her disiplin ve her iş kolu kendi sahasının ölçüsünü veya hatalardan arınmış halini tespit etmek üzere, edep ve adap kitapları yazmıştır. Bütün meslek alanları, zanaatla meşgul olanlar, Kuşeyrî Risâlesi örneğinde olduğu gibi tasavvufî alanda faaliyet gösterenler, vakıflar (vakıfnameler) gibi sosyal faaliyette bulunanlar kendi alanlarının ölçülerini, edep ve adaplarını, etik kodlarını bir araya getirmişlerdir.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

EDEP

Board Main İcon
Wiki Card Image
Edep Yahû (Hat: Fatih Özkafa)

Edep kelimesinin kökü hakkında farklı görüşler olmakla birlikte Arapça e-d-b kökünden türediğini söylemek mümkün görünmektedir. En genel anlamıyla "haddini bilmek, insana yakışmayan her türlü duygu, düşünce ve davranıştan uzak kalmak, yaptığı işin anlamını bilip onu mahirane yapmak, ölçü sahibi ve nihaî amacı ile olgun insan olmak veya olgun insan yetiştirmek" şeklinde tanımlanabilir. Günümüzde nazik, zarif, güzel ahlaklı, görgülü, kültürlü ve irfan sahibi vb. anlamlarda kullanılmaktadır.



Kelimenin ilk zamanlarda "davet etmek, ziyafet vermek" mânalarında kullanıldığı da bilinmektedir. Bu durumda edep kelimesi, günümüze kadar pek çok anlam yüklenmiş, yüklendiği anlamlarla kök mânaları hep aynı çerçevede buluşmuştur. Diğer bir ifade ile edep kelimesi ilk kullanıldığı andan günümüze kadar geçen sürede psikolojik, pedagojik, sosyolojik ve ahlakî alanları kapsayacak şekilde, insan ve insan davranışlarıyla onun ürünlerinin estetiği, iyilik, güzellik, ölçülülük, nezaket ve zarafet anlamlarında kullanılmıştır.



Edep ve adap kelimelerinin insan dışı bir varlık için kullanılması, insan dışı varlıkların edepli olması veya onların davranışlarında edebin varlığından söz edilmesi mümkün olmaz. Edep ve adaptan bahsederken bir anlamda insandan ve insanın tanımından da bahsedilmiş olmaktadır. Ancak edep ve adabın sadece insanda bulunması, kaynağının sadece insan olduğu anlamına gelmemektedir.



Edebin, eğitimle kazanılmış davranışlardaki tarz, üslup, kibarlık ve nezaket, ölçülü olma, medenî insanların yapacağı varsayılan hareketler olarak nitelenen âdâbımuâşeret gibi anlamlarda kullanılması, bu kavramın bugüne kadar yüklendiği anlamların kök anlamı ile aynı açıklama/tefsir çerçevesinde buluştuğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra ilim ve irfan sahibi insanların özellikleri için kullanıldığı da bir vakıadır. İlim ve irfan sahibi kişilerin, diğer insanlarla başarılı ve iyi iletişim kurdukları, faydalı bilgileri ve güzel ahlakı kapsayan öğütleri hayatlarında hâkim kıldıkları vurgulanmaktadır. Türk kültüründe, edep kelimesinin ve anlamının kolayca öğrenilebilmesi için "Eline, diline ve beline sahip ol" cümlesindeki üç kelimenin baş harfleriyle (edb) formülleştirilmiştir.



Edep, daha geniş çerçeveden bakıldığında kültürlü insan anlamında da kullanılmaktadır. Edepli insan bir tarz, eda, üslup, tavır sahibi olan insan demektir. Yani kültürlü insandan, edep ve adap sahibi kimseden, daha ziyade geleneğe tâbi bir incelik, bir ideal sahibi olması beklenir. Bu anlamda edep ve adap sahibi, kültürlü insan; fikrî nezaket ve inceliğin bir sonucu olarak zihnî (bilişsel değil entelektüel) kıymetler alanında "mübahase, münazara, münakaşa"da mahir, tahlil ve terkip (analiz ve sentez) sahibi bir kişidir. Edep ve adap sahibi insanın asil, kibar, ince ve zarif olmasına büyük önem verilmektedir. Şayet bu kibarlık ileri boyuta varır ve dejenere olursa ait olduğu edep ve adabı öğrendiği halkın tavır ve zevklerinden onları küçük görerek uzak durma şeklinde ortaya çıkar ki bu da "kültür snopluğu" şeklinde ifade edilir. Kültür snopluğu edep ve adaptan uzaklaşılmış bir durum şeklinde yorumlanabilir. Özetle edep ve adap sahibi insan kılık ve kıyafeti, tavrı, kullandığı kelimelerin çeşitliliği, fesahati, belagati ile içinde bulunduğu topluma örnek olan kimsedir. Bu tanıma göre edep ve adap kavramlarının içinde bilişsel, zihinsel, duyuşsal, davranışsal, felsefî, estetik, ahlakî özelliklerin var olduğu söylenebilir.



Edep ve adap metafizik, felsefî ve dinî düşüncelerin ana konusunu teşkil etmektedir. Günümüz bilim anlayışının oluşumundan ve ihtisaslaşmanın böylesine yaygınlaşmasından önce filozof, bütün bilimleri kapsayan/bilen ve hepsi ile ilgilenen anlamında kullanılmaktaydı. Dolayısıyla edep ve adap da felsefenin konusu içinde ve filozofların ilgilendiği alanlardan biri ve hatta en önemlilerindendi. Daha iyi anlaşılabilmesi için farklı bölgelerde yaşamış filozofların (Buda, Konfüçyüs, Sokrat) görüşlerine müracaat ederek konuyu izah etmek mümkün olabilir.



Buda, ıstırapla savaşıp onu yenmeyi esas alır, ıstırabı yenmek için de nefsin nefret ettiği şeylerle temasta bulunmayı, nefsin arzu ettiği şeylerden uzak durmayı öğütler, daha da ötesi bütün ıstırapların ana kaynağını cehaletin oluşturduğunu söyler. Bu yaklaşımdaki nefis anlayışı, İslam'daki nefs-i emmâreyi çağrıştırır. İsminin anlamı uyanmış, arif insan, edepli kimse olan Buda'nın ölçüleri, insan öldürmemek, çalmamak, fuhuş yapmamak, yalan söylememek, eğlenceye dalmamak, hiçbir zaman altın ve gümüşe meyletmemektir.



Konfüçyüs ise edep ve adap konusunda önce zihniyetin düzeltilmesi gerektiğini ifade eder. Ona göre yıkılmakta olan bir devleti ayağa kaldırmak için önce isimlerin yerli yerinde kullanılması zaruridir. Bir diğer ifade ile zihinleri, düşünceleri düzeltmek önceliklidir. Sözü yerinde söylemenin önemine vurgu yapan Konfüçyüs "asil insanlar adaleti (edep ve adabı), alçak insanlar ise menfaati anlar" diyerek edep ve adabın aynı zamanda bilgili, hikmetli ve kültürlü insanlarda bulunacağına işaret etmiştir. Bir eğitimci olarak son derece başarılı olan Konfüçyüs, gençleri kamu görevlerine hazırlarken, öğrencilerini edebiyat, tarih, felsefe ve ahlak eğitimi almaya teşvik etmiş, insana yakışan şeyleri elde edip, yakışmayandan uzak kalmayı öğütlemiştir.



Sokrat'ın düşünceleri ise bu açıdan sofistlerden ve diğer emsallerinden farklıdır. Sokrat özellikle sofistlerin zıddına dünyalığa, lüks yaşantıya önem vermeyen, kısa, öz ve hikmetli konuşan biri olarak tanınmış, her şeyden ve herkesten önce kendini terbiye etmeye, edep ve adap sahibi olmaya çalışmıştır. Ona göre asıl erdem, edep ve adabın, kişinin kendini bilmesidir. "Kendini bil" sözünü düstur edinmiştir. İnsan bilgisi, insanın nasıl olması gerektiği, hayatının asıl amacının ve mânasının ne olduğu, ruh için en yüksek iyiliğin mahiyeti ile doğrudan ilgilidir. Sokrat edep ve adabın dışındaki felsefeyi reddetmesi ile öne çıkmaktadır.



Diğer taraftan üç semavi dinin, Mûsevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın nicel ve nitel bakımdan neden ve niçinlerindeki farklılıkları ihmal etmemek şartıyla ortak noktalarının, olgun insan (edep ve adap sahibi) yetiştirmek olduğu da bir gerçektir.



Bütün kutsal kitapların ve dolayısıyla Kur'an'ın nihaî amacı da insanı olgunlaştırmak, kemal sahibi yapmaktır. Kur'an-ı Kerim'de edep anlamını içeren pek çok kavram ve metafor bulunmaktadır.



Hadislerde ise söz konusu kelimeye çokça rastlanır. "Beni rabbim edeplendirdi" hadîs-i şerifi buna misal olarak verilebilir. Bu anlamda Hz. Muhammed'in inananlara, olgunluğa ermede güzel bir örnek olarak gönderildiği Kur'an'da ifade edilmektedir (Ahzâb 33/21). Bu konuda yazılmış olan hadis kitapları, şevâhit ve şemâil kitapları misal olarak verilebilir. Daha sonraları müslümanlar Hz. Muhammed'in ahlakını, edep ve adabını daha iyi öğrenebilmek için bu alanlarda müstakil kitaplar da yazmışlardır. Kadı Iyaz'ın yazdığı Şifâ-i Şerif'i ve İmam Buhârî'nin yazdığı Edebü'l-Müfred'ini örnek olarak belirtmek mümkündür. Edep ve adap kelimelerinin hadis anlamında da kullanıldığı görülmektedir.



Edip ve edebiyat kelimeleri de edep kelimesinden türeyen ve en çok kullanılan kelimelerden ikisidir. Edip "edepli insan veya edebiyatla meşgul olan kimse"; edebiyat ise "edep alanında yapılan çalışmalar" mânasında kullanılmaktadır. Edebiyat kelimesi bilimsel alanda, XVIII. yüzyıldan sonra ve Batı dillerindeki literature karşılığı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Edip ve edebiyat kelimelerinin, ölçülü olma, haddini bilme veya noksanlardan uzak kalma anlamlarından uzak olması mümkün değildir. Gerek edip gerekse edebiyat, söz söylemede ölçülü olmanın, estetik, kibar ve anlamlı olmanın yanı sıra söz söyleyenin düşünce ve davranışlarındaki haddini bilmenin bir göstergesi, dışa yansıması olarak da kabul edilebilir.



Edebiyat, edebî olma bilimsel alandaki ifadesinden öte bir milletin söz kabiliyeti, tarzı ve üslubu olarak da anlaşılabilir. Bir diğer ifade ile edebiyatın temel unsurlarından olan nesirle birlikte şiir ve şair, kendisinin ve ait olduğu kültürün fikirlerini yeni imkânlarla ve yeni bir sistem içerisinde inşa ederek duyurur ki bu da ölçülülüğün bir diğer ifadesidir. Mesela XI. yüzyılda Keykâvus b. İskender tarafından yazılan ve Mercimek Ahmed tarafından Osmanlı Türkçesi'ne çevrilen Kâbusnâme, bu alanda söz konusu edilebilecek bir eserdir. Ayrıca edep ve adabın kültürlü insan olma anlamına gelen boyutu düşünüldüğünde, kültür naklinde, kültürlenmede bu ve benzeri eserler, önemli bir görev ifa etmektedirler. Bu eserler yazıldıkları dönemin maddi, manevi, ferdî, içtimaî, insanî ve insana yakışmayan özelliklerini kapsar ve yansıtırlar.



Türk ve İslam kültüründeki edebiyatla meşgul olan ediplerin, şairlerin sözleri ve şiirleri sadece sözlerin sanatlı, ölçülü söylenmelerinden ibaret değildir. Aynı zamanda felsefî (hikemî), ilmî, terbiyevî, etik, estetik alanlarda en değerli ölçüleri ifade eden fikirlerle doludur. Fuzûlî, Mevlânâ, Şeyh Galip söz konusu ediplere örnek olmak üzere hatırlanabilir.



Dîvânü Lügati't-Türk bu anlamda zikredilecek ilk eserlerden biridir. Gerek kelime, kavram, deyim ve atasözlerinin anlamlarını, kaynaklarını gerekse nereden alındığını ve ne anlama geldiğini ifade etmesi bakımından söz konusu alanda üzerinde durulması gereken bir eserdir. Meşhur tefsir, hadis ve dil bilgini Zemahşerî'nin Hârizmşah sultanlarından Atsız'a sunduğu Mukaddimetü'l-Edeb adlı eseri yine edebî çalışmalara misal olarak gösterilebilecek önemli bir kaynaktır.



Siyasetnameler ve salnameler de sosyal, siyasal, psikolojik, sanatsal vb. yönleri ile toplumun, ferdin ve siyasî erkin ölçülü olmasından veya olmamasından bahsettiği için edep ve adaba dair kabul edilebilir. Bunların içinde Kutadgu Bilig özellikle bahsedilmesi gereken ve soyut olanları somutlaştırarak anlatan önemli bir kitaptır. Söz konusu eserde devlet adamlığı ve vezirliğin niteliklerinden bahsederek siyasî; hata yapmayan aklın veya olgun insanın özelliklerinden söz ederek psikolojik, ahlakî ve daha da genel olarak hikemî; adaleti konu ederek toplumun huzur, emniyet, saadet ve mutluluğunun temin edilmesini anlattığı için sosyal, psikolojik ve pedagojik alanları içeren bir eserdir.



Edebî türde yazılmış, edep ve adaptan bahseden çalışmalar arasında Edip Ahmed Yüknekî'nin Kâşgar Türkçesi ve aruz vezniyle yazdığı Atebetü'l Hakayık isimli eseri de önemlidir. Âyet ve hadislerden oluşan bilgileri nazım şeklinde ve dörtlükler halinde yazan şairin bu eserinde, insanların nasıl olgunlaşabileceklerinin cevaplarını bulmak mümkündür. XIII. yüzyılda yazılmış olan Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin Mesnevî, Fîhi Mâ Fîh, Mecâlis-i Seb'a, Mektûbât, Dîvân-ı Kebîr adlı eserleri, XIV. yüzyılda nesir ve şiir arası bir üslupla İslam ahlakını/edep ve adabını anlatmak için İbn Atâullah tarafından yazılan Hikem-i Atâiyye bu alanda incelenebilecek diğer eserlerdendir.



Süleyman Çelebi'nin Âşık Paşa'nın Garibnâme'sinden ve Erzurumlu Mustafa Darîr'in Sîretü'n-Nebî'sinden istifade ederek yazdığı halk arasında Mevlid namı ile tanınan Vesîletü'n-Necât adlı eseri, derin bir peygamber sevgisi ile kaleme alınmıştır. Sade bir Türkçe ile yazıldığından dolayı günümüzde hâlâ anlaşılarak okunan eser, edep ve adap adına anılması gereken eserlerden biridir.



Şeyh Galip'in XVIII. yüzyılda mesnevi tarzında yazdığı Hüsn ü Aşk isimli eseri hem ismi hem de muhtevasıyla edep ve adap alanında incelenebilecek önemli bir çalışmadır. XX. yüzyılda ise Mehmet Akif'in Safahat isimli eserinden bahsedilmesi gerekir. Eser, Âsım'ın şahsında gençliğin psikolojik, sosyolojik ve pedagojik açıdan sahip olması gereken ölçüleri, ilkeleri, edep ve adabı anlatmasının yanı sıra onların nasıl idealize edilebileceklerini, millî tarih bilinci içerisinde anlatmaktadır. Toplumsal olayları, siyasî hadiseleri çözüm teklifleriyle birlikte zaman zaman da hicvederek aruz ölçüsünde şiirleştirmiştir.



Geçmişten günümüze her disiplin ve her iş kolu kendi sahasının ölçüsünü veya hatalardan arınmış halini tespit etmek üzere, edep ve adap kitapları yazmıştır. Bütün meslek alanları, zanaatla meşgul olanlar, Kuşeyrî Risâlesi örneğinde olduğu gibi tasavvufî alanda faaliyet gösterenler, vakıflar (vakıfnameler) gibi sosyal faaliyette bulunanlar kendi alanlarının ölçülerini, edep ve adaplarını, etik kodlarını bir araya getirmişlerdir.

Kaynakça

Arpaguş, Safi. “Edep”. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi. ed. M. A. Y. Saraç v.dğr. Ankara 2021, I, 356.
Dağlıoğlu, Ufuk. “‘Rabbim Beni Terbiye Etti (Eddebenî Rabbî)’ Rivâyetinin Sıhhati ve Rivâyetin Anlamı Üzerine Bazı Mülahazalar”. İhya Uluslararası İslâm Araştırmaları Dergisi. 9/2 (2023), s. 676-702.
Konfüçyüs. Konuşmalar. çev. G. Fidan, der. Y. Bojun. İstanbul 2021.
MEB. Örnekleriyle Türkçe Sözlük. C. I, Ankara 2000.
Mütercim Âsım Efendi. Kâmûsu’l-Muhît Tercümesi. haz. M. Koç – E. Tanrıverdi. İstanbul 2013, I, 273-274.
Okay, M. Orhan. “Edebiyat”. DİA. 1994, X, 395-397.
Özek, Ali v.dğr (haz.). Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli. Ankara 2004.
Turhan, Mümtaz. Kültür Değişmeleri: Sosyal Psikoloji Bakımından Bir Tetkik. İstanbul 1994, s. 34.
Osman SEZGİN, "EDEP", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/edep/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor