"Rahimden pazara, pazardan mezara…” der Yunus.【1】
İnsanın ilk hediyesi bir yuva, ilk emaneti ise barınaktır. Ev, insanın sığınağıdır; evinden edilmekse ona yapılabilecek en ağır zulümdür. Çünkü varlığımız, dayanağını haktan alır. Hakk'ı kaybolan insan, köksüz kalmış bir ağaç gibi rüzgârda devrilir.
Her şeyin bir sınırı, her varlığın bir sonu vardır. Nesneler bize görünen yüzleriyle tanıdık gelir ama onları var kılan, gözle görünmeyen bir dayanak taşır. İşte o dayanak kaybolduğunda, “dünya” dediğimiz bütünlük parçalanır.
İnsanın en büyük ödevi, bu dayanağı bulmaktır. Hakk'ını bulan kişi, zulme karşı durur; Hakk'ını bulamayan ise kendi varlığını bile savunamaz. Çünkü Hakk'ı bilmeyen, kendi mevcudiyetinin ağırlığını taşıyamaz.
İnsan, ana rahminden dünyaya doğar; ama aslında beraberinde kendi dünyasını da getirir. Eğitim, kültür, toplum bize hazır kalıplar sunar; fakat bunlar asıl idrakin yerine geçemez. İçten gelen o ilk doğuş, insanın hakikate en yakın anıdır. Onu gölgelemek, insanı kendine yabancı kılar.
Gerçek inşa, taşla ya da kalemle değil, idrakle ve hakkaniyetle olur. Bir binanın sağlam olması için nasıl sağlam temele ihtiyaç varsa, insanın da varlığını sürdürebilmesi için hakka yaslanması gerekir. Dayanağı Hakk olmayan her inşa, uçurum kenarına yapılmış bina gibi yıkılmaya mahkûmdur.
Her çocuk, dünyaya zulmü yıkacak bir donanımla gelir. Çünkü insan, yalnızca yaşamaya değil, hakikati tesis etmeye doğar. Dünya kurmak, yeni bir düzen icat etmek değil; varlığını Hakk’a bağlamak demektir.
Sonunda şunu bilmek gerekir: İnsan, hakikati unuttuğunda kendi evini kaybeder. Hakikate sarıldığında ise zulmün bütün surları yıkılır. Çünkü hakikatin sahibi Allah’tır; insan ise yalnızca O’nun emanetini taşıyan bir misafirdir.

