Pânîpet’te doğdu. Asıl adı Eltâf Hüseyin olup daha çok Hâlî mahlasıyla tanınmıştır. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin soyundan geldiği rivayet edilen ataları, Delhi Türk sultanlarından Balaban Han döneminde (1266-1287) Hindistan’a gelip Pânîpet’e yerleşmişlerdi. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Hâlî, ilk öğrenimini ağabeyinin desteğiyle gördükten sonra ilim tahsil etmek için 1854 yılında Delhi’ye gitti. Burada tanıştığı dönemin ünlü şairi Gālib Mirza Esedullah kendisini şiir yazmaya teşvik etti. Delhi’de Arapça, Farsça, hadis, tefsir, felsefe ve mantık öğrenen Hâlî, 1857’de İngilizler’e karşı girişilen Sipahi ayaklanmasındaki sıkıntılı günlerden sonra Cihangirâbâd’da aynı zamanda Şîfte mahlasıyla şiir yazan nevvâb Mustafa Han’ın maiyetine girdi. Gālib dışında onu en çok etkileyen kişilerden biri olan Mustafa Han Hâlî’nin sade şiirden zevk almasını sağladı. Hâlî, onun 1872’de ölümünden sonra Lahor’a gitti ve burada Pencap devlet kitap deposunda göreve başladı. Dört yıla yakın süren bu vazifesi sırasında İngilizce’den Urduca’ya yapılan çevirilerin tashih işiyle uğraştı. Bu görev Hâlî’nin Batı edebiyatı ile temasını sağladı. Bu arada Lahor’da edebî toplantılara katıldı. Daha sonra Delhi’ye dönerek Anglo-Arabic School’da Arapça hocalığına başladı ve burada Seyyid Ahmed Han’la tanışarak onun teşvikiyle Müseddes-i Ḥâlî adlı eserini yazdı. Bu karşılaşma edebiyat hakkındaki görüşlerini yeniledi. 1887’de kendisine Haydarâbâd Devleti tarafından emeklilik maaşı bağlandı. Bundan sonra eser yazmaya devam etti ve çeşitli toplantılara katıldı. 1904’te “şemsü’l-ulemâ” unvanı alan Hâlî 1 Ocak 1915’te Pânîpet’te vefat etti.
Şiirleriyle olduğu kadar nesirleriyle de Urdu edebiyatını büyük ölçüde etkileyen Hâlî Hindistan müslümanlarının düşünce dünyasına yeni bir yön vermiş, Seyyid Ahmed Han’a ve onun Aligarh’daki modernleşme hareketine destek olmuştur. Hâlî’de büyük bir tarih sevgisi vardı; bu sevgi onun İslâm medeniyetine ve İslâmî değerlere bağlı kalmasını sağlamış, hayat ve edebiyat hakkındaki yenilikçi düşüncelerini İslâm toplumuna kabul ettirmiştir. Dünü ve bugünü kavrama yeteneği, açık üslûbu ve samimiyeti Hâlî’yi Hindistan’da İslâmî uyanışın en ünlü siması haline getirmiştir.
Eserleri. A) Manzum Eserleri. 1. Müseddes-i Ḥâlî (Müseddes-i Medd ü Cezr-i İslâm) (Delhi 1935). Müellifin 1879’da telif ettiği bu eser Muhammed İkbal’e ilham kaynağı olmuştur.
2. Münâcât-ı Bîve. Dul kadınlarla ilgili meselelere dairdir.
3. Şikve-i Hind. Müslümanların İngilizler’den şikâyetlerini anlatan eser 1887 veya 1888’de kaleme alınmıştır.
4. Çup kî Dâd. Kadın eğitimine dair olan bu eser 1905’te yazılmıştır.
5. Dîvân (Delhi 1945). Hâlî’nin kaleme aldığı birçok mesnevi, kaside ve rubâî kıtaları onun şiir yeteneğini gösterir. Kıtaları Ekber, Zafer Ali Han ve Muhammed İkbal’in şiirlerine rehberlik etmiştir. Hâlî’nin Arapça ve Farsça şiirleri de vardır.
B) Mensur Eserleri. Hâlî Mevlûd-i Şerîf (Pânîpet 1937), Tiryâk-i Mesmûm (Pânîpet 1868), Uṣûl-i Fârsî (Lahor 1953), Şevâhidü’l-ilhâm (telifi 1872), Tercüme-i Ḥâlî (otobiyografisi) adlı eserlerle birçok makale ve deneme kaleme almıştır. Ayrıca mektupları da Mektûbât-ı Ḥâlî adıyla iki cilt halinde derlenmiştir (Leknev 925, 950). Müellifin bunlardan başka kadın eğitimine dair hikâye şeklinde yazılmış Mecâlisü’n-nisâ (telifi 1874) adlı eseriyle Sa‘dî-yi Şîrâzî (Ḥayât-ı Saʿdî, Delhi 1884), şair Gālib (Yâdgâr-i Ġālib, Kanpûr 1897) ve Seyyid Ahmed Han’a (Ḥayât-ı Câvid, Kanpûr 1901) ait hal tercümeleri vardır. Hâlî’nin mensur eserlerini Muhammed İsmâil Pânîpetî Külliyyât-ı Nes̱r-i Ḥâlî (I-II, Lahor 1967-1968), manzum eserlerini de İftihâr Ahmed Sıddîkī Külliyyât-ı Naẓm-ı Ḥâlî (I-II, Lahor 1967-1968) adı altında neşretmiştir. Müslüman halkın sömürgeciliğe karşı bilinçlenmesine yardım eden makaleleri Encümen-i Terakkî-i Urdû tarafından derlenip Maḳālât-ı Ḥâlî adıyla yayımlanmıştır (Delhi 1934-1936). Müellifin Muḳaddime-i Şiʿr u Şâʿirî adlı eseri, Doğu ve Batı kavramlarını Urdu edebiyatında kullanan ilk önemli nazarî tenkitli çalışmadır. Eser Vahîd Kureşî (Lahor 1953) ve Urdu Akademisi (Karaçi 1968) tarafından neşredilmiştir.


