logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarAhmet Haluk DURSUN18 Nisan 2025 10:27
Türk kültür tarihinde insanların yetişmek için sistematik bir mektep ve medrese eğitiminden geçmelerinin yanı sıra pek çok alternatif ve başka özel usullerle kendilerini yetiştirdiği görülmektedir. Bu unsurlar arasında resmî olmayan, sınırları sadece muhatapları tarafından belirlenen ve hoca-talebe ilişkisini kudret ve kabiliyet nispetinde temsil etmek amacında olan başlıca eğitim usulünden biri de hânegî-himaye denilen sistemdir. Kavram olarak Hânegî "haneye mensup ev halkından olan" gibi anlamlara gelmektedir.Hane-himaye usulünün işleyişindeki iki temel unsur; yetiştirilecek çocukları arayıp bulma ve onları himaye ederek yetiştirecek müsait bir hanenin (konak, köşk, yalı) olmasıdır. Hanesinde adam yetiştirip, himaye edenlerin en belirgin özelliği genellikle daha önce kendilerinin de himaye görmüş olmalarıdır; çoğunlukla siyasette iddia sahibi olan, bu zevatta aynı zamanda öğrenme-öğretme azmi de kuvvetle hissedilir. İlme, irfana, sanata ve edebiyata meraklı bu kişiler, bir taraftan adam yetiştirmenin hazzını duymak, öbür taraftan da yetiştirdikleri adamlarla bir çevre oluşturarak bir nevi kadro harekâtı meydana getirmektir. Bu hususiyeti, özellikle Koca Hüsrev, Mustafa Reşid, Âli ve Midhat Paşa örneklerinde görmekteyiz.Mesela küçük yaşta Kafkasya'dan İstanbul'a getirilen Hüsrev Paşa; Çavuşbaşı Said Efendi'nin himayesine alındıktan sonra Enderun'da tahsilini tamamlamış ve II. Mahmud'un sadrazamlığına kadar yükselmiştir. Bu dönemde, Hüsrev Paşa'nın iki hâmisinden biri Sadrazam Rauf Paşa, diğeri de Sadrazam Selim Sırrı Paşa'dır. Hüsrev Paşa, çok sayıda genci ve kimsesiz çocukları konağında hususi hocalar vasıtasıyla özel tahsilden geçirerek devlet kapısına çıkmalarını ve büyük memuriyetlerde istihdamlarını sağlamıştır. Bunlar arasında Sadrazam Gürcü Mehmed Reşid Paşa, Sadrazam Sakızlı Ethem Paşa, Serasker ve Kaptanıderya Damad Gürcü Halil Rifat Paşa ve Müşir Gözlüklü Mehmed Reşid paşalar sayılabilir.Osmanlı siyasî tarihinin önemli şahsiyetlerinden Pertev Paşa'nın yetiştirmesi Mustafa Reşid Paşa da "mekteb-i terbiyesi"nden geçirdiği ve çoğunu sadrazam yaptığı talebeleriyle Âli, Fuad, Mahmud Nedim ve Ahmed Vefik paşalar; ayrıca Ahmed Cevdet Paşa, Saffet Paşa, Ziya Paşa, Sadık Rifat, Ahmed Midhat, Şinâsi ve Nûri Efendi de Reşid Paşa'nın "dârüttedrîs-i siyâset"inden müstefit olmuş ve devlet yönetiminde ağırlığını tesis etmiştir.Bu gelenek içerisinde bilhassa sivrilmiş Sadrazam Âli Paşa da konak ve dairesinde ilim ve marifet tahsil ettirerek pek çok genci himayesine almıştır. Bu tahsilden geçenler arasında, oğlu Ali Fuad Bey, Mahmud Celâleddin Paşa, Müşir Mehmed Ali Paşa, Vezir Mehmed Nevres Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Şirvânîzâde Mehmed Rüşdü, Mâbeyin Başkâtibi Emin Bey, Abdülkerim Nâdir Paşa, Hacı Ömer Faiz Efendi ile Tambûrî Nikogos Ağa zikredilebilir.Hane-himaye usulüyle özel talim ve terbiye görecek çocuklar, genellikle ya ilk dönemde olduğu gibi Kafkasya ve Ege adalarından devşirilenler arasından doğrudan seçilmekte yahut anne-babalarının ölmeleri sonucu yetim kalmış olanlardan kendilerine sahip çıkılmaktadır. Mesela âlim, şair Keçecizâde İzzet Molla, babasını kaybettikten sonra evvela enişteleri Meş'alecizâde Esad ile Moralızâde Hamid Efendi'nin, sonra da Hâlet Efendi'nin himayesine girmiştir.Bunların dışında, başkalarının tavassutu, delaleti veya bir vesileyle gelen çocuklarla ilgilenildiği gibi, devlet dairelerinde emir altında çalışan kişilerden göze girenler de paralel eğitime dahil edilmekteydiler. Bunlar arasından, sadâret mektupçusu Mahmud Nedim Paşa'nın aracılığı ile Mustafa Reşid Paşa'nın şair Ziya Paşa'yı, Zekâi Dede'nin tavsiyesiyle Rifâî şeyhi Halim Efendi'nin Suphi Ezgi'yi, Yûsuf Kâmil Paşa'nın delaletiyle de Ali Paşa'nın Mahmud Celâleddin Paşa'yı yetiştirmesi birinci grupta yer alırken; Fuad Paşa'nın Mehmed Sâdi Bey'i Hariciye Mektûbî Kalemi'nde çalıştığı yıllarda "halka-yı tedrîsi"ne dahil etmesi, Vezir Yûsuf Ziya Paşa'nın Hafız Yaşar Efendi'yi Defter-i Hâkanî Nezareti Mektûbî Kalemi'nde kâtip yardımcısı olarak bulunurken konağına alması, Midhat Paşa'nın Halil Rifat Paşa'yı Meclis-i Vâlâ Başkâtipliği'ndeki vazifesi esnasında keşfetmesi, ressam Şeker Ahmed Paşa'nın İbrahim Çallı'yı adliyede mübâşir olarak çalıştığı sırada tanıyıp himaye etmesi ve mezkûr zevatın her birinin emsalleri arasında temeyyüz etmesi o dönemde resmî kalemlerin bir nevi mektep hükmünde olduğunu ispatlar.Keza Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, Midilli adasında bir köylü çocuğu olarak kalacak iken arkadaşlarıyla ceviz oynadığı sırada Midilli mutasarrıfı Nâmık Kemal tarafından tesadüf sonucu seçilmişti. Maarif Nazırı Abdurrahman Sâmi Paşa da bir imtihanda birinci gelen Ali Suâvi ile konuşunca malumatına şaşırmış, onu konağına götürmüş ve dört oğluna arkadaş yapmıştı. Ayrıca hemşehrileri olması vesilesiyle de hânegî-himaye usulünün uygulandığını görebiliyoruz. Mesela önce Midhat Paşa tarafından keşfedilen Mîzancı Murad Bey'in Dağıstanlı olması hasebiyle kendisi de bir Dağıstanlı olan Şirvânîzâde'nin konağına yerleşmesi bu konuya örnektir.Seçilen çocukların evvela "hüsn-i sûret", "hüsn-i sîret" ve "müstaid" yani istidat sahibi olmaları gerekir ki bunu takiben "diyanet", "sadakat", "istikamet" üzere bulunmaları, "tahsîl-i hüner" ve "marifet" ettirmeye değecek özellikleri taşımaları, "müdâvim" ve "heveskâr" hususiyetlerini haiz olarak "halka-yı irfan" ve "halka-yı tedris"te "mahâret-i kemal" ile yer alabilmeleri göz ardı edilmeyen unsurlardır. Ayrıca "ilm-i marifette akranına tefevvuk etmesi" ile "istikbalde erbâb-ı hünerden olabilmesi" ve "maslahatta istihdama muvafık görülmesi" de unutulmamaktadır.Hane ve himaye altına alınan bu çocukların yetiştirilmeleri müstakil ve mükellef bir mekânda bazan hane sahibinin bizatihi kendisi tarafından -özel kâtibi olarak yanına almasıyla- bazan da seçilen hocalar nezaretinde başlardı. Hanedeki bu ilk eğitimden sonra, çocuklar ya yurt içinde mekteplere, devlet dairelerindeki kitabetlere yahut yurt dışında Avrupa'ya tahsile gönderilirlerdi.Ayrıca çocukların fıtratlarındaki temizlik ve vakar ile alaka, kabiliyet ve çalışkanlıkları onların bir değil, birden fazla hâmi tarafından takdir, talim ve terbiye görmelerine sebep olurdu ki bu şahsiyetler arasından; Fuad Paşa evvela Tophane Müşiri Ahmed Fethi Paşa tarafından himaye edilerek Çengeloğlu Tâhir Paşa'nın mahiyetinde Trablusgarp'a gönderilmiş, ardından Mustafa Reşid Paşa, Fuad Efendi'yi keşfederek halkasına dahil etmiştir.Hânegî usulü adını verdiğimiz bu sistemde seçilen çocuklara hane sahibinin "babalık" vasfı ön plana çıkmakta, eğer yetiştirenin kendi çocuğu varsa onlardan ayrı tutulmamakta, yediğinden yedirilmekte, giydiğinden giydirilmekte ve aynı şekilde tahsil ettirilmektedir. Ama bilhassa Koca Hüsrev Paşa örneğinde olduğu gibi hâminin hiç çocuğu yoksa, konağa alınan çocuklara evlat gözü ile bakılması, her yönden dikkat ve ihtimam gösterilmesi esas idi.Hane-himaye usulünde ikinci temel unsur olan konağın, doğup büyümek için değil, himmet ve irfan için bir odak olduğu örneklerine de çok sık rastlıyoruz. Kuşadalı'nın Çarşamba Pazarı'ndaki konağında o asrın devlet adamlarından pek çok zevat toplandığı gibi, Maarif Nazırı Münif Paşa'nın "rahle-yi tedris"inden geçenler onun konağını "hângâh-ı fazl ve kereminden niâm-ı maddiye ve maneviyesinden istifade edilecek bir merkez" olarak tarif ederlerdi.Bu sistemde dikkate alınan en önemli amaç, "erbâb-ı kemal" ve "mahâret-i kemal" insanlar yetiştirmek, onların "tarîk-i itibar" üzere ilerlemesi suretiyle devletin terakkisini sağlamaktır.Özellikle XIX. yüzyılda bu usul o kadar benimsenmiştir ki, adam yetiştirmek "büyük adam" olmanın bir gereği sayılırken, tam tersine adam yetiştirmemek de büyük tenkit mevzuu olmuştur. Mesela zamanına göre epey hânegîsi olan, fakat hocası Mustafa Reşid Paşa'ya göre yeterli görülmeyen Âli Paşa bu hususta tenkit edilmiştir.XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti'ne başvekiller, nazırlar, edipler, şairler, mütefekkirler kazandıran bu sistem, XX. yüzyılın başlarında da kısmen devam etmiş, ancak günümüzde bu ilim, irfan ve marifet usulünün yaşatılması birçok sebeplerle mümkün olmamıştır.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

HÂNEGÎ

Board Main İcon

Türk kültür tarihinde insanların yetişmek için sistematik bir mektep ve medrese eğitiminden geçmelerinin yanı sıra pek çok alternatif ve başka özel usullerle kendilerini yetiştirdiği görülmektedir. Bu unsurlar arasında resmî olmayan, sınırları sadece muhatapları tarafından belirlenen ve hoca-talebe ilişkisini kudret ve kabiliyet nispetinde temsil etmek amacında olan başlıca eğitim usulünden biri de hânegî-himaye denilen sistemdir. Kavram olarak Hânegî "haneye mensup ev halkından olan" gibi anlamlara gelmektedir.



Hane-himaye usulünün işleyişindeki iki temel unsur; yetiştirilecek çocukları arayıp bulma ve onları himaye ederek yetiştirecek müsait bir hanenin (konak, köşk, yalı) olmasıdır. Hanesinde adam yetiştirip, himaye edenlerin en belirgin özelliği genellikle daha önce kendilerinin de himaye görmüş olmalarıdır; çoğunlukla siyasette iddia sahibi olan, bu zevatta aynı zamanda öğrenme-öğretme azmi de kuvvetle hissedilir. İlme, irfana, sanata ve edebiyata meraklı bu kişiler, bir taraftan adam yetiştirmenin hazzını duymak, öbür taraftan da yetiştirdikleri adamlarla bir çevre oluşturarak bir nevi kadro harekâtı meydana getirmektir. Bu hususiyeti, özellikle Koca Hüsrev, Mustafa Reşid, Âli ve Midhat Paşa örneklerinde görmekteyiz.



Mesela küçük yaşta Kafkasya'dan İstanbul'a getirilen Hüsrev Paşa; Çavuşbaşı Said Efendi'nin himayesine alındıktan sonra Enderun'da tahsilini tamamlamış ve II. Mahmud'un sadrazamlığına kadar yükselmiştir. Bu dönemde, Hüsrev Paşa'nın iki hâmisinden biri Sadrazam Rauf Paşa, diğeri de Sadrazam Selim Sırrı Paşa'dır. Hüsrev Paşa, çok sayıda genci ve kimsesiz çocukları konağında hususi hocalar vasıtasıyla özel tahsilden geçirerek devlet kapısına çıkmalarını ve büyük memuriyetlerde istihdamlarını sağlamıştır. Bunlar arasında Sadrazam Gürcü Mehmed Reşid Paşa, Sadrazam Sakızlı Ethem Paşa, Serasker ve Kaptanıderya Damad Gürcü Halil Rifat Paşa ve Müşir Gözlüklü Mehmed Reşid paşalar sayılabilir.



Osmanlı siyasî tarihinin önemli şahsiyetlerinden Pertev Paşa'nın yetiştirmesi Mustafa Reşid Paşa da "mekteb-i terbiyesi"nden geçirdiği ve çoğunu sadrazam yaptığı talebeleriyle Âli, Fuad, Mahmud Nedim ve Ahmed Vefik paşalar; ayrıca Ahmed Cevdet Paşa, Saffet Paşa, Ziya Paşa, Sadık Rifat, Ahmed Midhat, Şinâsi ve Nûri Efendi de Reşid Paşa'nın "dârüttedrîs-i siyâset"inden müstefit olmuş ve devlet yönetiminde ağırlığını tesis etmiştir.



Bu gelenek içerisinde bilhassa sivrilmiş Sadrazam Âli Paşa da konak ve dairesinde ilim ve marifet tahsil ettirerek pek çok genci himayesine almıştır. Bu tahsilden geçenler arasında, oğlu Ali Fuad Bey, Mahmud Celâleddin Paşa, Müşir Mehmed Ali Paşa, Vezir Mehmed Nevres Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Şirvânîzâde Mehmed Rüşdü, Mâbeyin Başkâtibi Emin Bey, Abdülkerim Nâdir Paşa, Hacı Ömer Faiz Efendi ile Tambûrî Nikogos Ağa zikredilebilir.



Hane-himaye usulüyle özel talim ve terbiye görecek çocuklar, genellikle ya ilk dönemde olduğu gibi Kafkasya ve Ege adalarından devşirilenler arasından doğrudan seçilmekte yahut anne-babalarının ölmeleri sonucu yetim kalmış olanlardan kendilerine sahip çıkılmaktadır. Mesela âlim, şair Keçecizâde İzzet Molla, babasını kaybettikten sonra evvela enişteleri Meş'alecizâde Esad ile Moralızâde Hamid Efendi'nin, sonra da Hâlet Efendi'nin himayesine girmiştir.



Bunların dışında, başkalarının tavassutu, delaleti veya bir vesileyle gelen çocuklarla ilgilenildiği gibi, devlet dairelerinde emir altında çalışan kişilerden göze girenler de paralel eğitime dahil edilmekteydiler. Bunlar arasından, sadâret mektupçusu Mahmud Nedim Paşa'nın aracılığı ile Mustafa Reşid Paşa'nın şair Ziya Paşa'yı, Zekâi Dede'nin tavsiyesiyle Rifâî şeyhi Halim Efendi'nin Suphi Ezgi'yi, Yûsuf Kâmil Paşa'nın delaletiyle de Ali Paşa'nın Mahmud Celâleddin Paşa'yı yetiştirmesi birinci grupta yer alırken; Fuad Paşa'nın Mehmed Sâdi Bey'i Hariciye Mektûbî Kalemi'nde çalıştığı yıllarda "halka-yı tedrîsi"ne dahil etmesi, Vezir Yûsuf Ziya Paşa'nın Hafız Yaşar Efendi'yi Defter-i Hâkanî Nezareti Mektûbî Kalemi'nde kâtip yardımcısı olarak bulunurken konağına alması, Midhat Paşa'nın Halil Rifat Paşa'yı Meclis-i Vâlâ Başkâtipliği'ndeki vazifesi esnasında keşfetmesi, ressam Şeker Ahmed Paşa'nın İbrahim Çallı'yı adliyede mübâşir olarak çalıştığı sırada tanıyıp himaye etmesi ve mezkûr zevatın her birinin emsalleri arasında temeyyüz etmesi o dönemde resmî kalemlerin bir nevi mektep hükmünde olduğunu ispatlar.



Keza Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, Midilli adasında bir köylü çocuğu olarak kalacak iken arkadaşlarıyla ceviz oynadığı sırada Midilli mutasarrıfı Nâmık Kemal tarafından tesadüf sonucu seçilmişti. Maarif Nazırı Abdurrahman Sâmi Paşa da bir imtihanda birinci gelen Ali Suâvi ile konuşunca malumatına şaşırmış, onu konağına götürmüş ve dört oğluna arkadaş yapmıştı. Ayrıca hemşehrileri olması vesilesiyle de hânegî-himaye usulünün uygulandığını görebiliyoruz. Mesela önce Midhat Paşa tarafından keşfedilen Mîzancı Murad Bey'in Dağıstanlı olması hasebiyle kendisi de bir Dağıstanlı olan Şirvânîzâde'nin konağına yerleşmesi bu konuya örnektir.



Seçilen çocukların evvela "hüsn-i sûret", "hüsn-i sîret" ve "müstaid" yani istidat sahibi olmaları gerekir ki bunu takiben "diyanet", "sadakat", "istikamet" üzere bulunmaları, "tahsîl-i hüner" ve "marifet" ettirmeye değecek özellikleri taşımaları, "müdâvim" ve "heveskâr" hususiyetlerini haiz olarak "halka-yı irfan" ve "halka-yı tedris"te "mahâret-i kemal" ile yer alabilmeleri göz ardı edilmeyen unsurlardır. Ayrıca "ilm-i marifette akranına tefevvuk etmesi" ile "istikbalde erbâb-ı hünerden olabilmesi" ve "maslahatta istihdama muvafık görülmesi" de unutulmamaktadır.



Hane ve himaye altına alınan bu çocukların yetiştirilmeleri müstakil ve mükellef bir mekânda bazan hane sahibinin bizatihi kendisi tarafından -özel kâtibi olarak yanına almasıyla- bazan da seçilen hocalar nezaretinde başlardı. Hanedeki bu ilk eğitimden sonra, çocuklar ya yurt içinde mekteplere, devlet dairelerindeki kitabetlere yahut yurt dışında Avrupa'ya tahsile gönderilirlerdi.



Ayrıca çocukların fıtratlarındaki temizlik ve vakar ile alaka, kabiliyet ve çalışkanlıkları onların bir değil, birden fazla hâmi tarafından takdir, talim ve terbiye görmelerine sebep olurdu ki bu şahsiyetler arasından; Fuad Paşa evvela Tophane Müşiri Ahmed Fethi Paşa tarafından himaye edilerek Çengeloğlu Tâhir Paşa'nın mahiyetinde Trablusgarp'a gönderilmiş, ardından Mustafa Reşid Paşa, Fuad Efendi'yi keşfederek halkasına dahil etmiştir.



Hânegî usulü adını verdiğimiz bu sistemde seçilen çocuklara hane sahibinin "babalık" vasfı ön plana çıkmakta, eğer yetiştirenin kendi çocuğu varsa onlardan ayrı tutulmamakta, yediğinden yedirilmekte, giydiğinden giydirilmekte ve aynı şekilde tahsil ettirilmektedir. Ama bilhassa Koca Hüsrev Paşa örneğinde olduğu gibi hâminin hiç çocuğu yoksa, konağa alınan çocuklara evlat gözü ile bakılması, her yönden dikkat ve ihtimam gösterilmesi esas idi.



Hane-himaye usulünde ikinci temel unsur olan konağın, doğup büyümek için değil, himmet ve irfan için bir odak olduğu örneklerine de çok sık rastlıyoruz. Kuşadalı'nın Çarşamba Pazarı'ndaki konağında o asrın devlet adamlarından pek çok zevat toplandığı gibi, Maarif Nazırı Münif Paşa'nın "rahle-yi tedris"inden geçenler onun konağını "hângâh-ı fazl ve kereminden niâm-ı maddiye ve maneviyesinden istifade edilecek bir merkez" olarak tarif ederlerdi.



Bu sistemde dikkate alınan en önemli amaç, "erbâb-ı kemal" ve "mahâret-i kemal" insanlar yetiştirmek, onların "tarîk-i itibar" üzere ilerlemesi suretiyle devletin terakkisini sağlamaktır.



Özellikle XIX. yüzyılda bu usul o kadar benimsenmiştir ki, adam yetiştirmek "büyük adam" olmanın bir gereği sayılırken, tam tersine adam yetiştirmemek de büyük tenkit mevzuu olmuştur. Mesela zamanına göre epey hânegîsi olan, fakat hocası Mustafa Reşid Paşa'ya göre yeterli görülmeyen Âli Paşa bu hususta tenkit edilmiştir.



XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti'ne başvekiller, nazırlar, edipler, şairler, mütefekkirler kazandıran bu sistem, XX. yüzyılın başlarında da kısmen devam etmiş, ancak günümüzde bu ilim, irfan ve marifet usulünün yaşatılması birçok sebeplerle mümkün olmamıştır.

Kaynakça

Bu madde Ahmet VURGUN tarafından A. Halûk Dursun’un, “19. Yüzyılda Adam Yetiştirmede Hânegî-Himâye Usûlü” (Kubbealtı Akademi Mecmuası. 25/4 [1996], s. 71-83) adlı çalışmasından hazırlanmıştır.
Ahmet Haluk DURSUN, "HÂNEGÎ", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/hanegi/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor