Hezarfen (hezâr-fen) tabiri hezar ve fen kelimelerinin birleşimiyle meydana gelmiştir. Hezar kelimesi Farsça olup "bin" anlamına gelmektedir. Fen kelimesi ise "bilim, teknik, beceri, hüner, sanat" gibi anlamlara gelen Arapça fenn kelimesinden Türkçe'ye geçmiş olup günümüzde yine bu anlamlarını korumuştur. Yalnız XIX. yüzyıldan itibaren Türkçe'deki "fen" kelimesi, medrese ilimlerinden ayırmak maksadıyla sadece Batılı bilimlerin ifade edildiği bir kullanıma da sahip olmuştur. Burada Arapça "fenn" kelimesinin Antik Yunanca'daki "bir şeyin nasıl yapıldığının bilgisi, teknik bilgi, sanat" anlamlarındaki techne ve Latince'deki -yine techne ile benzer anlamlardaki- ars sözcüğü ile paralelliği de söz konusudur. Hezarfen de Farsça ve Arapça'da "bin" ve "fen/ilim" anlamlarındaki kelimelerin birleşimiyle oluşturulmuş ve ilk anlamıyla "bin fenli" ya da "bin marifet, beceri, bilim, sanat sahibi" şeklinde çevrilebilecek; elinden çok iş gelen, birden fazla konuda marifeti, bilgisi olan kimseler için kullanılan bir kelimedir. Bu kelimenin Türkçe'deki muhtemel en erken kullanımına Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde rastlanmaktadır (bk. Evliya Çelebi). Nitekim hezarfen unvanıyla anılan belki de en meşhur şahsiyet olan Hezarfen Ahmed Çelebi'den çeşitli ilimleri öğrenmiş bir şahsiyet olduğu ifade edilmek üzere "hezarfen" olarak bahsedilmektedir. Bu şahısla ilgili Evliya Çelebi'nin eserleri dışında herhangi bir kaynakta bilgi bulunmamaktadır. Ancak Grekçe, Latince ve Fransızca dahil çeşitli dilleri bilen ve değişik konularda eserler veren bürokrat ve ansiklopedist Hezarfen Hüseyin Efendi (ö. 1691) ile mimari, hendese, kozmografya ve teknik konularda bilgi sahibi olan, Çağatayca, Arapça, Farsça ve Ermenice'nin yanı sıra teknik kitaplardan faydalanabilecek seviyede Batı dillerini öğrenen, marangozluk, doğramacılık, oymacılık, hakkâklık, dökmecilik, tornacılık, tesviyecilik, demircilik, makinecilik, dokumacılık, matbaacılık sahalarında ihtisas sahibi olan ve çeşitli teknik aletler yapan Nakşibendî Şeyhi Hezarfen Edhem Efendi (ö. 1904) bu lakapla anılan Osmanlı âlimlerindendir.
Antikçağ'ın neredeyse hemen her düşünürü, İslam altın çağının ve Batı Ortaçağı'nın düşünürleri, Rönesans'ın düşünürleri, çok yönlü bilim adamları ve sanatçıları kolaylıkla hezarfen olarak tanımlanabilirler. Mesela Aristo gerçek bir hezarfendir. Onun çalışmaları felsefe, mantık, fizik, biyoloji, zooloji, şiir, drama, müzik, retorik, psikoloji, ekonomi, siyaset, dil bilimi, jeoloji, meteoroloji gibi çok geniş bir alana yayılmaktadır. Doğu'da İslam altın çağında hemen her entelektüelin bir hezarfen olduğu görülür; hatta bunun aksine rastlamak daha güçtür. İlmî faaliyetlerin yoğun biçimde sürdürüldüğü ve desteklendiği bu dönem bir İslam Rönesansı olarak da nitelenebilir. Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd, Bîrûnî, Râzî, İbnü'l-Heysem, İbn Haldun ve Tûsî hezarfen için gösterilebilecek o dönemde yaşamış düşünür ve ilim adamlarından bazılarıdır. Örneğin İbn Sînâ felsefe, mantık, matematik, tıp, dil bilimi, astronomi, müzik gibi çok fazla disiplinle ilgilenmiş ve bunlarda yetkinleşerek hemen hepsinde alana katkı sağlayacak yeni bilgiler içeren eserler vermiştir. Yine Fârâbî de siyaset, felsefe, mantık, kozmoloji, matematik, müzik, tıp gibi geniş ilgi alanlarına sahip bir düşünürdür. Bütün bu örnekler çoğaltılabilirse de hepsinde ortak olan şeyin bu kişilerin birçok bilgi alanında, felsefenin, bilimin, sanatın, zanaatın çok çeşitli dallarında uzmanlaşmış ve bu alanlarda çalışmalar yapmış oldukları görülebilir.
Hezarfenliğin özellikle öne çıkartıldığı düşünce Rönesans'ın hümanizmidir. Hümanizm anlayışı çerçevesinde Tanrı merkezli bir anlayıştan uzaklaşılmış ve insan evrenin merkezine oturtulmuştur. Bu yaklaşım din ve Tanrı'nın tam bir reddi anlamına gelmemekle birlikte insanın Tanrı olmaksızın kendi yetenekleriyle, gücüyle yetkinleşerek özgürleşmesinin mümkün olduğu düşünülmüştür. Bu bakımdan insanın gayesi, bilgisini ve sahip olduğu bütün yeteneklerini en üst noktasına kadar geliştirmek ve insan doğasının sahip olduğu bütün potansiyeli açığa çıkarmak olmalıdır. Bu da onlar için bir hezarfen yahut Batı Rönesansı'nın tabiriyle homo universalise işaret etmektedir. N. Copernicus, L. da Vinci, G. Galilei gibi isimler dönemin hezarfenlerine yahut (polimat) örnektir.
Günümüzde ise hezarfenliğin artık neredeyse imkânsız olduğu yaygın bir görüştür. Bilgi alanlarının tamamındaki ilerleme ve gelişme bütün disiplinlerde çok çeşitli alt dalların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Tarih boyunca insanlığın birikimli olarak katkıları sonucu bilimlerin muhtevası da genişlemiş, daha önce farkında olunmayan yahut metodik yetersizlik sebebiyle incelenemeyen nesnelerin ve konuların ayırt edilmesi sonucu yepyeni ilmî alanlar ortaya çıkmıştır. Böylece herhangi bir disiplinde nitelikli bir araştırma ve çalışma yürütmek için sahip olunması gereken bilgi miktarı arttığından bu alandaki bilginin özümsenmesi ve alanı genişletecek yeni bilgilerin ortaya konulması, kişinin neredeyse bütün bir hayatını kapsar hale gelmiştir. Bunun sonucu olarak özellikle XX. yüzyıldan itibaren bir kişinin birçok alanda bilgi sahibi olmasından çok, belirli bir alanda uzmanlaşma öne çıkmıştır. Düşüncenin tarihsel süreci incelendiğinde Antikçağ'dan günümüze doğru hezarfenlerin sayısının giderek azaldığı ve yine günümüze yaklaştıkça hezarfenlerin uzmanlaştığı disiplinlerin sayısının da azaldığı görülecektir. Ayrıca Antik Yunan'da ve sonrasında da uzunca bir süre "felsefe" terimi ile neredeyse bütün bilgi alanları anlaşılmıştır. Felsefenin içerisinden bilimlerin ve sanatların ayrılarak müstakil disiplinler haline geliş süreciyle hezarfenlik anlayışının giderek yok olması birbirine paralel olarak değerlendirilebilir. Günümüzde geniş bir ilgi alanına sahip birden farklı alanda çalışmalar yapan kimseler bulunmakla birlikte bunların çalışma alanlarının birbirine daha yakın alanlar olduğu görülmektedir. Geçmişte hezarfen olarak nitelenebilecek kimseler ise birbirine çok uzak görünen birçok alanda çalışmalar yürütmekteydi. Modern dönemde ilmî faaliyetle meşgul kimseler arasında hezarfenlere çok sık rastlanmasa da hezarfenlik düşüncesinin izleri bugün eğitimde özellikle öne çıkan multidisipliner (çoklu disiplinli), interdisipliner (disiplinler arası) ve transdisipliner (disiplinler üstü) yaklaşımlarda bulunabilir. Multidisipliner yaklaşım, farklı disiplinlerin ayrılıklarını korumak suretiyle bir araya gelerek ortak bir konuyu ele almasını içermektedir. İnterdisipliner yaklaşımda da farklı disiplinler ortak bir konuda birbirleriyle ilişkide olarak ortak bir konuyu ele almakta ve ortak sonuçlara varılmaktadır. Transdisipliner yaklaşım ise yaşamın içerisinden bir problem temelinde şekillenen bir yaklaşım olup, farklı disiplinlerin bir araya gelerek kendi disiplinlerinin sınırlarını aşan kavramsal, kuramsal ve yöntemsel yeniliklerle böylesi bir problemin çözümünün sağlanmasını içermektedir. Bu yaklaşımlar, bir problemin çözümünde tek bir disiplinde uzmanlaşmanın yetersizliğinin ve birden fazla disiplinin dahlinin çeşitli biçimlerde zorunlu olduğunun gösterilmesi açılarından hezarfenlik kavramıyla ilişkilidir.