logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarAbdulhamit SİNANOĞLU18 Nisan 2025 10:27
Hidâyet Arapça heda fiilinden türetilmiş bir mastar olup genel olarak İslam düşüncesinde imana ulaşma, Allah'ın kullarından girmelerini istediği "doğru yolu bulma" ve/ya "doğru yola ulaşma" anlamlarında kullanılmaktadır. Bu kavramın zıddı doğru yoldan sapmadır (dâl ve dalâlet).Hidayet türevleriyle birlikte Kur'an-ı Kerim'de 350 defa geçmektedir. Kur'an'da geçen hidayet kelimesinin mastarı hüdâ ve fâil ismi olan hâdî kelimeleri de "doğru yol ve kılavuzluk" ile "bu yolda kılavuzluk eden yolu gösteren" anlamına gelmektedir.Ehl-i sünnet geleneğinde hidayete ulaşmada insanın belli bir çabası olsa da bu hidayeti Allah dilediği kulunun kalbinde yaratır. Kelam ilminin kurucuları olan Mûtezile'ye göre ise hidayet, Allah'ın doğru yolu sadece insanlara beyan etmesi yani açıklamada bulunmasıdır. Kaynaklarda Allah'ın sadece müminlere verdiği hidayet hakkında Mûtezile'nin iki görüşü bulunduğu zikredilir. Bunlardan birincisi, Allah'ın, müminleri "hidayete erenler" olarak "adlandırmak" ve böylece "hüküm vermek" suretiyle müminlere hidayet verdiği ve Allah'ın müminlere faideler ve lütuflardan olmak üzere imanlarını arttırdığı şeyin hidayet olduğu, nitekim Muhammed sûresinin 17. âyetinde "Allah onların hidayetini arttırır" buyrulduğu şeklindedir. İkinci görüşlerinde ise Allah'ın "adlandırmak" ve "hüküm koymak"la hidayet verdiği söylenmez, ancak "delil" (bütün insanlara yol göstermek) ve "beyan" (açıklamada bulunmak) suretiyle hidayet yolunu gösterdiği söylenebilir denilmektedir. Mûtezile, Allah'ın kâfirlere hidayet verip-vermediği hususunda da iki görüşe sahiptir: Çoğunluğu, Allah'ın kâfirlere hidayet verdiğini, fakat onların hidayete ermediklerini; onlara taat işleme kudreti vererek menfaatlandırdığını fakat onların bundan yararlanmadıkları; onlara en uygun olanı (aslah) verdiği fakat onların ıslah olmadıkları görüşündedir.Ehl-i sünnet'in hidayet anlayışı ise Allah'ın bunu insanda yaratması bağlamında Eş'arîler'le Mâtürîdîler arasında benzer olmakla birlikte, insanın bunu elde etmesi ya da hak etmesi konusunda birbirinden farklıdır. İmam Eş'arî daha çok mümin olanlar için geçerli olan özel bir hidayet anlayışını kabul etmektedir. Ona göre "Allah, kâfirlere hidayet verseydi, hidayeti bulurlardı. Hidayet vermediği için onlar hidayete eremediler" (Eş'arî, 1980: 260).Eş'arî'nin bu görüşü Allah'ın bütün insanlara akıl, irade, kudret ve seçme gücü verdiğini, peygamberler ve kitaplar göndererek bu hidayet yolunu bütün insanlar için açıkladığını ileri süren Mûtezile'nin genel hidayet anlayışına aykırıdır. Zira Allah onlara göre her insana akıl vererek ve nebîler göndererek bu yolu göstermiştir. İnsana düşen, kendi aklını ve iradesini kullanarak bu yola girmektir. Oysa Eş'arî Allah'ın hidayeti insanların bir bölümü için yaratıp, diğerleri için yaratmadığını kabul etmektedir.Türk-İslam dünyasının büyük imamı Mâtürîdî'ye (ö. 944) göre ise hidayet, Allah'ın insanda doğru yolu bulma fiilini yaratması, ihtida ise kulun hidayet bulmasıdır (bk. İmam Mâtürîdî).Hidayete ulaşma her ne kadar kişisel bir durum ise de aynı zamanda eğitim öğretimin ve karşılıklı etkileşiminin konusudur. Zira eğitim ve öğretimin amacı, insanı olgunlaştırmaktır. Hidayete ulaşmak da bu bakımdan önemlidir. Hidayete ulaşmış olan kimse hem kendi iç huzurunu bulmuş hem de çevresine yararlı bir birey olma yoluna girmiş olur. Bunun nasıl olacağı yani yöntemleri de maarifin konusudur. Maarif bir anlamda da karşılıklı bir eğitim ve öğrenim demek olduğundan hidayet de ancak bu şekilde sağlanabilir.İslam inancına göre Allah yarattığı ve "halife" olarak adlandırdığı insana akıl ve irade vermiş, akılları ile ulaşamayacakları gaybî konuları onlara bildirmeleri için de aralarından elçiler seçmiştir. Böylece kendilerini geliştirmelerini ve çevrelerini olumlu yönde değiştirmelerini murat etmiştir. Bütün bunlar eğitim öğretimle yapılabilecektir. Hidayette asıl olan, toplumsal bir varlık olan insanın diğer insanlarla birlikte ahlaklı, adil ve düzenli bir hayat yaşamasını sağlamaktır. Bu, her insanın Allah'ın onda yarattığı doğruyu ve güzeli arama düşüncesinden kaynaklanır.Hidayet ile bilgi arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü İslam'a göre hidayet, doğru yolu tanıma ve takip etme yeteneğidir ve bu yetenek genellikle bilgiyle elde edilir. İnsanlar doğru yolu tanıyabilmek, Allah'ın emirlerini ve yasaklarını öğrenmek için bilgiye ihtiyaç duyarlar.Hidayet ile iman arasında da şöyle bir ilişki kurulabilir: Hidayet, kişinin doğru bir inanca yani sahih bir imana ulaşmasını sağlar. Kişi doğru yolu bulduğunda, imanı da güçlenir ve elde ettiği bu doğru inancını koruyarak Allah'a olan güven ve bağlılığını sürdürür. Hidayet, imanın doğru yönde kuvvetlenip güçlenmesine ve kalpte sağlamlaşmasına katkı sağlar. İman, hidayetin sonucudur ve irfanla güçlenerek devam eder. Sonunda da sahibini cennete ulaştırır. Birbirlerini tamamlayan bu kavramlar, İslam açısından müslümanların dosdoğru bir yolda (sırât-ı müstakîm) yürüyerek ve güven içinde yaşayarak ilerlemesini ve imanlarını diri tutmasını sağlar.İslamî ilimlerde hidayet ve dalalet daha çok kelam ilminde "ef'âlü'l-ibâd" (kulların fiilleri) başlığı altında incelenmiştir. İradeli ya da iradesiz insanın bütün fiilleri, Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğunu kabul eden Ehl-i sünnet'e göre "şey" kapsamında kabul edildiğinden Allah tarafından yaratılmaktadır. Mûtezile bu konuda insanın kendi özgür iradesiyle gerçekleşen fiiller Allah tarafından yaratılmamakta diyerek Allah bütün insanlara genel anlamda her insana doğru yolu bulabilmesi bağlamında hidayet vermiştir görüşünü benimsemiştir. Bu konuda bütün insanlar asgari planda eşittir. Bu hidayet Allah'ın insanların bir kısmına verip de bir kısmına vermediği hidayetten ayrıdır. Zira onlar Allah'ın adaleti ile insan sorumluluğunu buna dayandırmışlardır. Ehl-i sünnet'e göre ise hidayet Allah'ın kulda hidayetlendirmeyi (ihtida) yaratması, dalalet de (idlal) onda dalaleti yaratması demektir. Ama ona ulaşma konusunda bu iki ekol arasında da farklı görüşler vardır. Eş'arîler her fiilde olduğu gibi hidayete ulaşma fiilinin de tek yaratıcısının Allah olup, insanın ise sadece buna yönelerek bu fiili kazandığını (kesb), fakat bu yönelme eyleminin de yaratıcısının yine Allah olduğunu ileri sürmektedirler. Mâtürîdîler bu fiilin yaratıcısının Allah olduğunu kabul etmekle birlikte, insanın cüzi iradesini bu yönde dilediği gibi kullanabilme yeteneği olduğu için hidayeti insanın kendisinin bulabilme imkânına sahip olduğunu kabul etmektedirler.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

HİDAYET

Board Main İcon

Hidâyet Arapça heda fiilinden türetilmiş bir mastar olup genel olarak İslam düşüncesinde imana ulaşma, Allah'ın kullarından girmelerini istediği "doğru yolu bulma" ve/ya "doğru yola ulaşma" anlamlarında kullanılmaktadır. Bu kavramın zıddı doğru yoldan sapmadır (dâl ve dalâlet).



Hidayet türevleriyle birlikte Kur'an-ı Kerim'de 350 defa geçmektedir. Kur'an'da geçen hidayet kelimesinin mastarı hüdâ ve fâil ismi olan hâdî kelimeleri de "doğru yol ve kılavuzluk" ile "bu yolda kılavuzluk eden yolu gösteren" anlamına gelmektedir.



Ehl-i sünnet geleneğinde hidayete ulaşmada insanın belli bir çabası olsa da bu hidayeti Allah dilediği kulunun kalbinde yaratır. Kelam ilminin kurucuları olan Mûtezile'ye göre ise hidayet, Allah'ın doğru yolu sadece insanlara beyan etmesi yani açıklamada bulunmasıdır. Kaynaklarda Allah'ın sadece müminlere verdiği hidayet hakkında Mûtezile'nin iki görüşü bulunduğu zikredilir. Bunlardan birincisi, Allah'ın, müminleri "hidayete erenler" olarak "adlandırmak" ve böylece "hüküm vermek" suretiyle müminlere hidayet verdiği ve Allah'ın müminlere faideler ve lütuflardan olmak üzere imanlarını arttırdığı şeyin hidayet olduğu, nitekim Muhammed sûresinin 17. âyetinde "Allah onların hidayetini arttırır" buyrulduğu şeklindedir. İkinci görüşlerinde ise Allah'ın "adlandırmak" ve "hüküm koymak"la hidayet verdiği söylenmez, ancak "delil" (bütün insanlara yol göstermek) ve "beyan" (açıklamada bulunmak) suretiyle hidayet yolunu gösterdiği söylenebilir denilmektedir. Mûtezile, Allah'ın kâfirlere hidayet verip-vermediği hususunda da iki görüşe sahiptir: Çoğunluğu, Allah'ın kâfirlere hidayet verdiğini, fakat onların hidayete ermediklerini; onlara taat işleme kudreti vererek menfaatlandırdığını fakat onların bundan yararlanmadıkları; onlara en uygun olanı (aslah) verdiği fakat onların ıslah olmadıkları görüşündedir.



Ehl-i sünnet'in hidayet anlayışı ise Allah'ın bunu insanda yaratması bağlamında Eş'arîler'le Mâtürîdîler arasında benzer olmakla birlikte, insanın bunu elde etmesi ya da hak etmesi konusunda birbirinden farklıdır. İmam Eş'arî daha çok mümin olanlar için geçerli olan özel bir hidayet anlayışını kabul etmektedir. Ona göre "Allah, kâfirlere hidayet verseydi, hidayeti bulurlardı. Hidayet vermediği için onlar hidayete eremediler" (Eş'arî, 1980: 260).



Eş'arî'nin bu görüşü Allah'ın bütün insanlara akıl, irade, kudret ve seçme gücü verdiğini, peygamberler ve kitaplar göndererek bu hidayet yolunu bütün insanlar için açıkladığını ileri süren Mûtezile'nin genel hidayet anlayışına aykırıdır. Zira Allah onlara göre her insana akıl vererek ve nebîler göndererek bu yolu göstermiştir. İnsana düşen, kendi aklını ve iradesini kullanarak bu yola girmektir. Oysa Eş'arî Allah'ın hidayeti insanların bir bölümü için yaratıp, diğerleri için yaratmadığını kabul etmektedir.



Türk-İslam dünyasının büyük imamı Mâtürîdî'ye (ö. 944) göre ise hidayet, Allah'ın insanda doğru yolu bulma fiilini yaratması, ihtida ise kulun hidayet bulmasıdır (bk. İmam Mâtürîdî).



Hidayete ulaşma her ne kadar kişisel bir durum ise de aynı zamanda eğitim öğretimin ve karşılıklı etkileşiminin konusudur. Zira eğitim ve öğretimin amacı, insanı olgunlaştırmaktır. Hidayete ulaşmak da bu bakımdan önemlidir. Hidayete ulaşmış olan kimse hem kendi iç huzurunu bulmuş hem de çevresine yararlı bir birey olma yoluna girmiş olur. Bunun nasıl olacağı yani yöntemleri de maarifin konusudur. Maarif bir anlamda da karşılıklı bir eğitim ve öğrenim demek olduğundan hidayet de ancak bu şekilde sağlanabilir.



İslam inancına göre Allah yarattığı ve "halife" olarak adlandırdığı insana akıl ve irade vermiş, akılları ile ulaşamayacakları gaybî konuları onlara bildirmeleri için de aralarından elçiler seçmiştir. Böylece kendilerini geliştirmelerini ve çevrelerini olumlu yönde değiştirmelerini murat etmiştir. Bütün bunlar eğitim öğretimle yapılabilecektir. Hidayette asıl olan, toplumsal bir varlık olan insanın diğer insanlarla birlikte ahlaklı, adil ve düzenli bir hayat yaşamasını sağlamaktır. Bu, her insanın Allah'ın onda yarattığı doğruyu ve güzeli arama düşüncesinden kaynaklanır.



Hidayet ile bilgi arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü İslam'a göre hidayet, doğru yolu tanıma ve takip etme yeteneğidir ve bu yetenek genellikle bilgiyle elde edilir. İnsanlar doğru yolu tanıyabilmek, Allah'ın emirlerini ve yasaklarını öğrenmek için bilgiye ihtiyaç duyarlar.



Hidayet ile iman arasında da şöyle bir ilişki kurulabilir: Hidayet, kişinin doğru bir inanca yani sahih bir imana ulaşmasını sağlar. Kişi doğru yolu bulduğunda, imanı da güçlenir ve elde ettiği bu doğru inancını koruyarak Allah'a olan güven ve bağlılığını sürdürür. Hidayet, imanın doğru yönde kuvvetlenip güçlenmesine ve kalpte sağlamlaşmasına katkı sağlar. İman, hidayetin sonucudur ve irfanla güçlenerek devam eder. Sonunda da sahibini cennete ulaştırır. Birbirlerini tamamlayan bu kavramlar, İslam açısından müslümanların dosdoğru bir yolda (sırât-ı müstakîm) yürüyerek ve güven içinde yaşayarak ilerlemesini ve imanlarını diri tutmasını sağlar.



İslamî ilimlerde hidayet ve dalalet daha çok kelam ilminde "ef'âlü'l-ibâd" (kulların fiilleri) başlığı altında incelenmiştir. İradeli ya da iradesiz insanın bütün fiilleri, Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğunu kabul eden Ehl-i sünnet'e göre "şey" kapsamında kabul edildiğinden Allah tarafından yaratılmaktadır. Mûtezile bu konuda insanın kendi özgür iradesiyle gerçekleşen fiiller Allah tarafından yaratılmamakta diyerek Allah bütün insanlara genel anlamda her insana doğru yolu bulabilmesi bağlamında hidayet vermiştir görüşünü benimsemiştir. Bu konuda bütün insanlar asgari planda eşittir. Bu hidayet Allah'ın insanların bir kısmına verip de bir kısmına vermediği hidayetten ayrıdır. Zira onlar Allah'ın adaleti ile insan sorumluluğunu buna dayandırmışlardır. Ehl-i sünnet'e göre ise hidayet Allah'ın kulda hidayetlendirmeyi (ihtida) yaratması, dalalet de (idlal) onda dalaleti yaratması demektir. Ama ona ulaşma konusunda bu iki ekol arasında da farklı görüşler vardır. Eş'arîler her fiilde olduğu gibi hidayete ulaşma fiilinin de tek yaratıcısının Allah olup, insanın ise sadece buna yönelerek bu fiili kazandığını (kesb), fakat bu yönelme eyleminin de yaratıcısının yine Allah olduğunu ileri sürmektedirler. Mâtürîdîler bu fiilin yaratıcısının Allah olduğunu kabul etmekle birlikte, insanın cüzi iradesini bu yönde dilediği gibi kullanabilme yeteneği olduğu için hidayeti insanın kendisinin bulabilme imkânına sahip olduğunu kabul etmektedirler.

Kaynakça

Âsım Efendi. Kâmus Tercümesi. İstanbul 1277.
Bulut, Mehmet. “Hidayet-Dalalet ve İnsanın Sorumluluğu”. Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. sy. 9 (1995), s. 229-260.
Çağlayan, Harun. “İmam Mâtürîdî’de Hidayet-Ahlak İlişkisi”. İmam Mâtürîdî’nin İzdüşümü. ed. Sıddık Korkmaz. Ankara 2019, s. 61-87.
Eş‘arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn ve İhtilâfü’l-Musallîn. nşr. H. Ritter. Wiesbaden 1400/1980.
Izutsu, Toshihiko. Kur’an’da Allah-İnsan. çev. S. Ateş. İstanbul 2012.
Abdülbâkî, M. Fuâd. el-Mu‘cemü’l-Müfehres li-Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm. İstanbul 1987.
Sinanoğlu, Abdulhamit. Mu’tezile Düşüncesinde İnsan Hürriyeti. Dr.T, Ankara Üniversitesi, 2000.
Teftâzânî. Şerhu’l-Akâid: Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi. çev. S. Uludağ. İstanbul 1991.
Tunç, Cihad. “İslâm Dinine Göre Hidâyet ve Dalâlet”. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. sy. 6 (1989), s. 25-41.
Yavuz, Yusuf Şevki. “Hidâyet”. DİA. 1998, XVII, 473-477.
Yüksel, Emrullah. “Kur’ân-ı Kerîm’de Hidâyet ve Dalâlet Anlayışı”. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. sy. 7 (1986), s. 87-107.
Abdulhamit SİNANOĞLU, "HİDAYET", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/hidayet/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor