Holodomor, 1932–1933 yıllarında Sovyetler Birliği yönetimi altında Ukrayna’da meydana gelen büyük kıtlık felaketidir. Ukraynaca “açlıktan ölüm” anlamına gelen bu terim, ülke nüfusunun önemli bir bölümünün açlık, hastalık ve zorunlu kolektivizasyon politikaları sonucunda hayatını kaybettiği bir dönemi ifade eder. Holodomor terimi, 1960’lardan itibaren diasporada, 1991 sonrası ise Ukrayna’da resmî ve akademik literatürde yerleşik hale gelmiştir.
Holodomor, yalnızca ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda Sovyet totaliter sisteminin tarım politikalarının ve siyasi baskı mekanizmalarının sonucunda yaşanmış, tarihsel, politik ve toplumsal boyutları olan bir olaydır.

Holodomor Anıtı (Estonian Foreign Ministry)
Tarihsel Arka Plan
1917 Ekim Devrimi’yle birlikte Rusya’da iktidarı ele geçiren Bolşevikler, özel mülkiyeti ortadan kaldırarak merkezi planlamaya dayalı bir ekonomik sistem kurmayı amaçladılar. Ukrayna, verimli kara toprakları nedeniyle bu yeni ekonomik yapının önemli unsurlarından biri hâline geldi. Ancak devrim sonrasında başlayan iç savaş, kırsal üretimi büyük ölçüde sekteye uğrattı. 1921–1922 yıllarında yaşanan kuraklık ve savaş tahribatı, özellikle Güney Rusya ve Ukrayna’nın güneydoğu bölgelerinde ciddi can kayıplarına yol açtı. Bu deneyim, Sovyet yönetiminin gelecekteki tarım politikalarına yön verdi ve köylü direncini bastırma stratejilerinin şekillenmesine katkıda bulundu.
1920’lerin ortalarında uygulamaya konulan Yeni Ekonomi Politikası (NEP), tarımsal üretimi yeniden canlandırmak amacıyla sınırlı özel girişime ve serbest pazara izin verdi. Bu politika kısa vadede üretimi artırsa da Stalin’in iktidarı pekiştirmesiyle birlikte 1928’den itibaren terk edildi. Sovyet yönetimi, ağır sanayiye öncelik veren Birinci Beş Yıllık Plan’ı (1928–1932) yürürlüğe koydu. Bu plan, kentleşme ve sanayileşme için gerekli tahılın köylülerden alınmasını öngörüyordu. Ukrayna, hem tahıl üretiminde stratejik bir merkez hem de muhalefet potansiyeli yüksek bir bölge olarak görülüyordu.
Stalin Döneminde Kolektivizasyon ve Dekulakizasyon
1929 yılı, Sovyet tarım politikalarında köklü bir dönüşümün başlangıcı oldu. Stalin yönetimi, bireysel köylü üretimini sona erdirerek tüm tarım arazilerini kollektif çiftlikler (kolhoz) ve devlet çiftlikleri (sovhoz) bünyesinde birleştirdi. Kolektivizasyon süreci teoride “gönüllü” olarak tanımlansa da uygulamada zorlayıcı ve cezalandırıcı yöntemlerle gerçekleştirildi. Köylüler, kendi topraklarını devlete devretmeye mecbur bırakıldı; karşı çıkanlar “kulak” (zengin köylü) olarak damgalandı ve “sınıf olarak tasfiye” politikasına maruz kaldı.
Dekulakizasyon adı verilen bu uygulama, binlerce köylü ailesinin sürgün edilmesine, mallarına el konulmasına ve birçok insanın açlık veya hastalık nedeniyle yaşamını yitirmesine neden oldu. Arşiv belgelerine göre yalnızca 1930 yılı içerisinde yaklaşık 90.000 Ukraynalı aile yurtlarından uzaklaştırıldı. Bu süreç, köy ekonomisinin temelini oluşturan bilgi birikimini, üretim araçlarını ve hayvancılığı büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Sovyet yönetimi, köylüleri üretim zincirinde birer devlet işçisi haline getirerek tarım üzerinde mutlak kontrol sağlamayı hedefliyordu. Bu uygulamalar, kısa süre içinde üretim verimliliğini düşürdü ve kıtlık riskini artırdı.

Holodomor Sırasında Ölen Birisi, Harkov - 1933 (Store Norske Leksikon)
Kıtlığın Ortaya Çıkışı
1932 yılına gelindiğinde, Sovyet hükümeti Ukrayna için ulaşılması imkânsız tahıl kotaları belirledi. Yerel yetkililer, hedefleri gerçekleştirmek adına köylülerin elindeki tüm tahılı ve hatta hayvanlarını bile topladılar. Birçok bölgede tahıl üretiminin yüzde 80’i devlete teslim edildi. Köylüler, kendi tüketimleri için dahi tahıl bulamaz hâle geldi. Tahılın yanı sıra patates, sebze ve hayvansal ürünler de toplandı; evlerde gıda aramaları yapıldı ve kişisel stoklara el konuldu. Bu dönemde uygulanan “Beş Başak Yasası” (7 Ağustos 1932), tarlalardan birkaç başak toplamanın bile “devlet malı hırsızlığı” sayılmasına yol açtı. Yasa uyarınca, bu “suçu” işleyenler on yıl hapis veya idam cezasına çarptırılıyordu. Bu düzenleme, köylülerin yaşam mücadelesini neredeyse tamamen imkânsız hale getirdi.
Ukrayna’nın birçok bölgesi kısa sürede gıda tedarikini kaybetti. Kıtlık nedeniyle insanlar ot, ağaç kabuğu, kemik unu, hatta hayvan leşleriyle beslenmek zorunda kaldı. Tanıklıklarda, birçok ailenin evcil hayvanlarını yediği, hatta bazı yerlerde evrensel insani değerlerin ortadan kalktığı görülmektedir. 1933 yılına gelindiğinde durumun tamamen kontrolden çıktığı anlaşılmaktadır. Bugünkü yöntemlerle günlük ölüm sayısının 30.000’in üzerine çıktığı, her dakika onlarca insanın yaşamını yitirdiği hesaplanmaktadır. Buna rağmen Sovyet yönetimi, kıtlığın varlığını resmî olarak reddetti. Stalin, dış yardımı kabul etmeyi reddederek uluslararası kuruluşların (özellikle Uluslararası Kızılhaç’ın) Ukrayna’ya girişine izin vermedi. Ölüm belgelerinde “açlıktan ölüm” ifadesi yerine “hastalık” veya “yaşlılık” gibi ifadelerin kullanılması emredildi; bu da gerçek verilerin gizlenmesine yol açtı.
Toplumsal ve İnsani Sonuçlar
Holodomor, Ukrayna’nın sosyal dokusunu sarsmıştır. Köy ekonomisi çökme noktasına gelmiş, nüfusun büyük kısmı üretim kapasitesini kaybetmiştir. Hanelerin büyük bir bölümü dağılmış, yetim çocuk sayısı artmıştır. Kolektivizasyonun devamı, köylülerin artık kendi üretimlerinden pay alamadığı bir yapıyı kalıcı hale getirmiştir. 1933 sonrasında Sovyet yönetimi, üretim azlığını gidermek için bazı tahıl yardımlarını yeniden başlatsa da kıtlığın yarattığı demografik boşluk yıllarca telafi edilememiştir.
Ukrayna Ulusal Hafıza Enstitüsü verilerine göre, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 13’üne denk gelen 4,5 milyon kişi Holodomor sırasında hayatını kaybetmiştir. Diğer bazı tahminler bu sayının 7 ila 10 milyon arasında değiştiğini göstermektedir. Demografik araştırmalar, 1930’lar boyunca doğum oranlarında ani bir düşüş, ölüm oranlarında ise kalıcı bir artış gözlendiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, kıtlığın etkilerinin yalnızca birkaç yıl ile sınırlı kalmadığını, uzun vadeli bir nüfus dengesizliği yarattığını göstermektedir.

Holodomor Kurbanları Harkov - 1933 (Store Norske Leksikon)
Siyasal ve İdeolojik Arka Plan
Holodomor yalnızca ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda Sovyet ideolojisinin ulusal kimlik politikalarıyla doğrudan bağlantılı bir olaydı. Stalin yönetimi, Ukrayna’daki ulusal bilinci ve bağımsızlık eğilimlerini “Sovyet birliği” anlayışına tehdit olarak görüyordu. 1920’lerin sonlarında başlatılan “Ukraynalaştırma” süreci, kültürel canlılık ve dilde özerklik yaratmıştı. Ancak 1930’larla birlikte bu politika tamamen tersine döndü. Ukrayna dili kamusal alandan çekilirken eğitim, basın ve kültür kurumları sıkı denetime alındı. Dini kurumlar kapatıldı; yüzlerce rahip ve keşiş tutuklandı veya infaz edildi. Kiliselerin büyük kısmı yıkıldı ya da depo haline getirildi. Bu gelişmeler, Holodomor’un yalnızca tarımsal değil, kültürel ve toplumsal bir “çökertme” süreci olduğunu göstermektedir.
Sovyet rejimi, kıtlığın yarattığı toplumsal çöküşü siyasi bir araç olarak kullandı. Açlıktan zayıf düşen ve örgütlü direniş gücünü kaybeden köylü sınıfı, rejimin tam kontrolü altına girdi. Ukrayna köylüsü, ulusal bilincin taşıyıcısı olarak görülmekteydi; dolayısıyla kıtlığın bu sınıf üzerinde yoğunlaşması, ulusal kimliğin köklerine yönelmiş bir baskı politikası niteliği taşımaktaydı. Stalin, tarımı tamamen devletin emrine sokarak Ukrayna'nın ekonomik bağımsızlığı yok etmiş, aynı zamanda ulusal bağımsızlık düşüncesinin toplumsal dayanaklarını da ortadan kaldırmıştır.
Uluslararası Tepkiler ve Tanınma Süreci
1930’lu yıllarda Sovyet yönetiminin sıkı sansür politikası nedeniyle dünya kamuoyu Holodomor hakkında uzun süre bilgi sahibi olamadı. Yabancı gazetecilerden yalnızca çok azı olayların boyutlarını rapor edebildi; bunlardan biri, 1933’te Ukrayna kırsalını gezerek açlığın boyutlarını gözlemleyen Gareth Jones’tur. Ancak Sovyet hükümeti, bu haberleri “anti-Sovyet propaganda” olarak nitelendirdi ve uluslararası düzeyde yalanladı.
Holodomor’un gerçek boyutları, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından açılan arşivler sayesinde gün yüzüne çıkmaya başladı. 1991’de bağımsızlığını ilan eden Ukrayna, bu olayı ulusal tarihinin en büyük trajedisi olarak tanımladı. 2005 yılında Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko döneminde her yıl kasım ayının son cumartesi günü “Holodomor Kurbanlarını Anma Günü” olarak kabul edildi. 2006’da Ukrayna Parlamentosu, 1932–1933 olaylarını resmen “soykırım” olarak tanıdı. Ardından Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Polonya ve Baltık ülkeleri başta olmak üzere yirmiden fazla devlet Holodomor’u soykırım olarak niteleyen kararlar aldı. Avrupa Parlamentosu ise 2022’de Holodomor’u insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanıdığını açıkladı.

Kıtlık Zamanı Çekilmiş Bir Fotoğraf (Store Norske Leksikon)
Uzun Vadeli Etkiler
Holodomor, Ukrayna’nın yalnızca ekonomik yapısını değil, toplumsal hafızasını da şekillendirmiştir. Olay, Sovyet döneminde onlarca yıl boyunca açıkça tartışılamamış, arşiv belgeleri gizli tutulmuştur. Ancak 1980’lerde Ukrayna diasporasının çalışmalarıyla konu yeniden gündeme taşınmış, tanıkların anlatıları derlenmiş ve uluslararası farkındalık artmıştır. Bu süreç, bağımsızlık sonrası Ukrayna kimliğinin oluşumunda Holodomor’u merkezî bir simge haline getirmiştir. Günümüzde Kiev’deki Holodomor Soykırımı Ulusal Müzesi, yalnızca geçmişi belgeleyen bir kurum değil, aynı zamanda tarihsel kolektif bilincin sembolü olarak kabul edilmektedir.
Ekonomik açıdan bakıldığında, kıtlık Ukrayna’nın tarımsal verimliliğini uzun yıllar boyunca geriletti. Nüfus azalması, hayvancılık kayıpları ve üretim araçlarının tahribi, tarımın yeniden toparlanmasını geciktirdi. Bu durum, Sovyetler Birliği’nin sonraki yıllarda gıda ithalatına bağımlılığını artırdı. Sosyal anlamda ise Holodomor, Ukrayna köylüsünün geleneksel yaşam biçimini kökten değiştirdi; dayanışma ağları zayıfladı, bireysel üretim alışkanlıkları ortadan kalktı. Bu süreç, köylünün devlet karşısındaki bağımsızlığını neredeyse tamamen sona erdirdi.

Holodomor Anıtı (Anadolu Ajansı)
Netice olarak, 1932–1933 yıllarında yaşanan bu kıtlık, doğal afetlerden çok daha karmaşık nedenlere dayanır. Zorunlu kolektivizasyon, tahıl tedarik baskısı, “Beş Başak Yasası” gibi cezalandırıcı düzenlemeler, “kara tahta” uygulamaları ve seyahat kısıtlamaları, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Olay, yalnızca ekonomik bir başarısızlığın değil, aynı zamanda ideolojik bir mühendisliğin sonucudur.
Sovyet yönetiminin inkâr politikası, Holodomor’un gerçek boyutlarının uzun yıllar gizli kalmasına neden olmuştur. Ancak arşiv belgeleri, tanıklıklar ve demografik veriler, kıtlığın kendiliğinden değil, bilinçli uygulamaların sonucu olduğunu ortaya koymuştur. Günümüzde Holodomor, Ukrayna ulusal bilincinin merkezinde yer almakta; tarihsel adalet arayışının ve bağımsızlığın sembolü olarak görülmektedir.


