İmparatoriçe Elisabeth, nam-ı diğer “Sisi”, yalnızca Avusturya tarihinin değil, aynı zamanda Avrupa kültürünün en çarpıcı figürlerinden biridir. Onun hikâyesi, görkemli sarayların ihtişamı ile kişisel trajedilerin derin gölgeleri arasında salınır.
1837’de Münih’te doğan Elisabeth, Wittelsbach Hanedanı’nın özgür ruhlu bir prensesiydi. 16 yaşında İmparator Franz Joseph ile evlenerek Avusturya tahtının eşi oldu, ancak Viyana sarayının katı kuralları ve kayınvalidesi Sophie’nin baskısı altında kendini yabancı hissetti. Bu sıkışmışlık, onu hem melankoliye sürükledi hem de onu farklı bir imparatoriçe figürü haline getirdi.
İmparatoriçe Elisabeth (Sisi) (Picryl)
Sisi, kişisel mutsuzluğunu politik bir avantaja çevirmeyi bildi. Macaristan’a olan ilgisi ve sempatisi, Habsburg monarşisinin en kritik dönemlerinden birinde siyasi anlam kazandı. 1857’deki ilk Macaristan ziyareti ve 1867’deki taç giyme töreninde giydiği özel elbiseler, yalnızca moda değil aynı zamanda ulusal kimlik göstergeleriydi. Parisli terzi Worth’un diktiği taç giyme elbisesi, Macar kostümünden esinlenen motiflerle süslenmişti; bu, Elisabeth’i Macar özgürlük mücadelesinin estetik bir simgesi haline getirdi. Onun sayesinde Habsburg iktidarı ile Macar milliyetçileri arasında köprü kuruldu, bu da 1867 Uzlaşması’nın (Ausgleich) zemininin oluşmasına katkı sundu.
Fakat özel hayatı sürekli acılarla örülüydü. Küçük kızı Sophie’yi kaybetti, yıllar sonra oğlu Rudolf Mayerling’de trajik bir şekilde intihar etti. Bu kayıplar Elisabeth’i Viyana’dan uzaklaştırdı; Korfu, Madeira ve Yunanistan gibi yerlere seyahat ederek sarayın katı atmosferinden kaçmaya çalıştı.
1898’de, İsviçre’nin Cenevre kentinde, kader onu son kez bekliyordu. Genellikle kimliğini gizlemek için “Hohenembs Kontesi” adını kullansa da gazeteler onun gelişini duyurmuştu. 25 yaşındaki İtalyan anarşist Luigi Lucheni, bir eğe ucunu silah haline getirerek Sisi’ye saldırdı. İmparatoriçe, ilk anda darbenin ölümcül olduğunu anlamadı, hatta “Benden ne istedi? Belki de saatimi mi almak istedi?” diye sordu. Ancak birkaç dakika içinde bayıldı ve vapurdan otele taşındığında hayatını kaybetti. Ertesi gün yapılan otopsi, ölüm nedenini kalp zarında biriken kan (perikardiyal tamponad) olarak ortaya koydu.
Elisabeth’in hayatı, güzelliği ve özgürlüğe düşkünlüğü kadar, politik zekâsı ve trajik ölümüyle de hatırlanır. O, bir yandan 19. yüzyıl Avrupa’sının moda ikonlarından biriydi, öte yandan bir ulusun (Macaristan’ın) hafızasında “özgürlüklerin imparatoriçesi” olarak yer edindi.
İmparatoriçe Elisabeth, hâlâ tarihin romantik ve dramatik yüzlerinden biri olarak yaşamaya devam ediyor: bir yanda zarafet ve ihtişam, diğer yanda acı ve kayıp…