logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarHacı İbrahim DEMİRKAZIK18 Nisan 2025 10:28
İnşa kelimesi Arapça'da "ilk defa meydana getirme, icat etme, yapma" anlamında kullanılır. Kelimenin farklı bilim dallarına özgü terim anlamları bulunmaktadır. Kelam ilminde inşa, nesneleri ilkin yaratmak anlamını taşımaktadır. Fıkıhta ise söylenmesiyle aynı zamanda bir fiili de gerçekleştirmiş olan ifadeler için kullanılır. İnşaî olarak adlandırılan bu ifadeler bir şeyin yapılması veya yapılmamasıyla ilgili iradenin dildeki karşılığını teşkil eder.Yukarıda belirtilen anlamlarının dışında yazma, kaleme alma anlamı da taşıyan inşa kelimesi zamanla özel ve resmî yazışmalarda takip edilmesi gereken usulün incelikleri mânasının yanında sanatlı bir üslupla mektup yazma işi anlamını da kazanmıştır. Bunun neticesinde sözcük, edebî bir terim olarak "yazma sanatı ve kompozisyon" mânasında kullanılmıştır. İnşa sanatını ele alan disiplin için ilmü'l-inşâ terimi kullanılmış, bu sanatla uğraşanlara ise münşî, kâtip, yazıcı gibi adlar verilmiştir. Devlet teşkilatı bünyesindeki resmî dairelerde görev yapan nişancı veya kâtiplerin yazdığı çoğu resmî yazılarla mektuplar yanında şairlerin ve edebiyatçıların kaleme aldığı her çeşit sanatlı düz yazıya ve bu yazıların toplandığı kitaplara da münşeat denmiştir.Kelime, başlangıçta devlet yazışmalarının belli bir sistemle yürütülmesi hususunda konulmuş birtakım kaideler için kullanılmış, kelime tarihî seyir içerisinde farklı mânalar kazanmıştır. Zaman içinde pek çok müspet ilim yanında edebî ilimlere de vakıf olmak kaydıyla düz yazı yazma marifet ve kabiliyetine inşa denmiştir. İnşa türünde Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış eserler resmî yazışmalarla bağlantılı olarak meydana çıkması sebebiyle ilgili devletin resmî yazışmalarında ortaya çıkan gelenek doğrultusunda gelişmiş, zamanla geniş bir inşa literatürü oluşmuştur. Sözü edilen bu üç dilin kimi yönlerden ortak bir inşa literatürü bulunsa da üslup ve muhteva bakımından devletin bürokratik ve kurumsal yapısıyla ilişkili olarak dikkate değer farklılıklar ortaya çıkmıştır.Arap İslam devletinin bürokratik sistemi içerisinde görülmeye başlayan inşa niteliğindeki ilk örnekler, daha sonraki müslüman devletlerde divan kâtipliği makamının işlerinin yürütülmesi ihtiyacını gidermek gayesiyle teşekkül etmiştir. Bu sebeple inşa ile ilgili eserler yalnızca mektup ve diğer düz yazı türleriyle ilişkili konuları değil devlet teşkilatı içerisinde mevcut makamları ve bunlar arasındaki hitap şekil ve usullerine dair bilgileri de barındırmaktadır. Arap edebiyatında inşa ile ilgili eserler temel olarak iki grupta toplanabilir. Bunlardan ilki divan kâtipleri için resmî ve özel yazışmalarda ve mektuplarda örnek teşkil etmesi gayesiyle bir araya getirilmiş mektuplardan oluşan münşeat mecmualarıdır. İkincisi ise divan kâtiplerinin vazifeleri esnasında konu ve üslup bakımından işlerini kolaylaştırmak maksadıyla yazılmış eserlerdir.Selçuklular'ın devlet dili olarak Farsça'yı kullanmaları sebebiyle inşa kavramı Türk devlet sistemi içerisine Farsça üzerinden girmiştir. İnşanın Türk diline ve edebiyatına girişi konuşma dilinin yanında resmî dilde de Türkçe'yi kullanan Osmanlılar eliyle gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti'nde devlet kurumlarının yazı işleriyle uğraşan nişancı, münşî, kâtip ve kalem efendilerinin yazdıkları yanında mahkemelerde ve özellikle Tanzimat'tan sonra nezaretlerin yazı işleri birimlerinde yazılan yazılar ayrı bir nesir dilini ve üslubunu geliştirmiştir. Resmî yazışmaların yanında klasik Türk edebiyatında, belli kaideler gözetilerek söylenmiş ya da yazılmış edebî değer barındıran, manzum nitelik taşımayan sözler ve yazılar da inşa ifadesiyle karşılanmıştır. Diğer bir deyişle Türk edebiyatında başlarda yazışma kaideleri ve resmî yazılar için kullanılan inşa kavramı zamanla hüner gösterme gayesine yönelik olarak belagat kurallarına uygun şekilde kaleme alınmış her türlü düz yazıyı da ifade eder olmuştur. Osmanlı'nın önemli âlimlerinden Taşköprizâde Ahmed Efendi (ö. 1561) inşayı; nesir ilmi, yazılı olarak meramı ifade etme sanatı ya da yazarların beğenilecek özellikte yazılar yazabilmesi için sahip olması gerekenleri öğreten fen şeklinde tanımlamıştır. Kâtip Çelebi'de (ö. 1667) inşaya nesir ilmi karşılığını vermiş, bu ilmin düzgün, açık, dil bilgisi kurallarına ve bağlama uygun söz söylemeyi gerektirdiğini belirtmiştir. Ayrıca bu ilmin özellikle hikmet ve dinî ilimler başta olmak üzere bütün ilimlerden, olgun kişilerin hayat hikâyelerinden, akıllı kişilerin tavsiyelerinden istifade etmeyi gerektirdiğini vurgulamıştır.İnşa ilminde kelimelerin söz dizimi kurallarına göre sıralanmasına azami ölçüde dikkat ederek maksadı en fasih ve edebî şekilde ifade etmek esastır. Nitelikli inşa ürünleri ortaya koyabilmek için metnin kaleme alındığı dilin gramer kaidelerine hâkim olmak, sözü yerinde açık ve akıcı bir şekilde söyleme kabiliyetine haiz olmak, geniş bir kelime hazinesine sahip olmak, meşhur divanları okumuş olmak, güzel kaleme alınmış tarih, ahlak ve edebiyat kitaplarını mütalaa etmek, bozuk ifadelerden kaçınmak gerekmektedir.Eldeki bilgilere göre inşa türünün Türkçe olarak yazılmış ilk örnekleri Ahmed-i Dâî'nin Teressül, Yahyâ'nın (ö. 1479-80'den sonra) Menâhicü'l-İnşâ, Hüsamzâde Mustafa Efendi'nin (ö. 1488'den sonra) Mecmûa-i İnşâ, Mahmûd (ö. 1492-92) ve Yahyâ (ö. 1479'dan sonra) isimli müelliflerin Gülşen-i İnşâ ve Menâhicü'l-İnşâ başlıklı eserleridir.Türk edebiyatında inşa türündeki eserler içerik ve oluşturulma şekline göre temel olarak iki farklı tasnife tâbi tutulabilir. İçeriğe göre tasnif edildiğinde de edebî, tarihî ve didaktik mahiyette olmak üzere üçe ayrılabilir. Veysî (ö. 1628) ve Nergisî'nin (ö. 1535) münşeatlarında olduğu gibi üslup ve muhteva yönünden edebî değer taşıyan, sanatlı bir tarzla kaleme alınmış eserler edebî nitelikteki münşeatlar kategorisine girer. Feridun Bey'in (ö. 1583) Münşeâtü's-Selâtîn adlı eserinde olduğu gibi devlet kademelerindeki kişilerin resmî ya da siyasî gaye ile yazdıkları yazıları ihtiva eden eserler tarihî nitelikteki münşeatlar kategorisine dahildir. Menâhicü'l-İnşâ'da olduğu gibi devletteki yazışma usullerini öğretmek gayesiyle kaleme alınmış inşaya dair bilgi ve örnek metinler barındıran eserleri ise didaktik münşeatlar kategorisine dahil etmek mümkündür.Oluşturulma şekline göre inşa türündeki eserler telif ve derleme olmak üzere ikiye ayrılabilir. Türk edebiyatında Tâcîzâde Câfer Çelebi (ö. 1515), Celalzâde Mustafa Çelebi (ö. 1567), Ramazanzâde Mehmed Çelebi (ö. 1571), Okçuzâde Mehmed Şâhî (ö. 1630) gibi münşîler ortaya koydukları imla ve kaidelerle birlikte geliştirdikleri yöntemlerle Osmanlı inşasına önemli katkılar sunmuşlardır. Sinan Paşa (ö. 1486), Lâmiî Çelebi (ö. 1531), Kemalpaşazâde (ö. 1536), Feridun Bey (ö. 1583), Gelibolulu Mustafa Âlî (ö. 1600), Kınalızâde Hasan Çelebi (ö. 1604), Ganîzâde Nâdirî (ö. 1626), Azmîzâde Hâletî (ö. 1631), Nâbî (ö. 1712), Âkif Paşa (ö. 1845) ve Mahmud Celâleddin Paşa'yı da (ö. 1899) Osmanlı inşasının önemli temsilcileri arasında saymak gerekir. Veysî (ö. 1628) ve Nergisî de (ö. 1535) yazdıkları münşeatlarla klasik Türk edebiyatında inşa konusunda mühim bir yer ve şöhret edinmişlerdir.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

İNŞA

Board Main İcon

İnşa kelimesi Arapça'da "ilk defa meydana getirme, icat etme, yapma" anlamında kullanılır. Kelimenin farklı bilim dallarına özgü terim anlamları bulunmaktadır. Kelam ilminde inşa, nesneleri ilkin yaratmak anlamını taşımaktadır. Fıkıhta ise söylenmesiyle aynı zamanda bir fiili de gerçekleştirmiş olan ifadeler için kullanılır. İnşaî olarak adlandırılan bu ifadeler bir şeyin yapılması veya yapılmamasıyla ilgili iradenin dildeki karşılığını teşkil eder.



Yukarıda belirtilen anlamlarının dışında yazma, kaleme alma anlamı da taşıyan inşa kelimesi zamanla özel ve resmî yazışmalarda takip edilmesi gereken usulün incelikleri mânasının yanında sanatlı bir üslupla mektup yazma işi anlamını da kazanmıştır. Bunun neticesinde sözcük, edebî bir terim olarak "yazma sanatı ve kompozisyon" mânasında kullanılmıştır. İnşa sanatını ele alan disiplin için ilmü'l-inşâ terimi kullanılmış, bu sanatla uğraşanlara ise münşî, kâtip, yazıcı gibi adlar verilmiştir. Devlet teşkilatı bünyesindeki resmî dairelerde görev yapan nişancı veya kâtiplerin yazdığı çoğu resmî yazılarla mektuplar yanında şairlerin ve edebiyatçıların kaleme aldığı her çeşit sanatlı düz yazıya ve bu yazıların toplandığı kitaplara da münşeat denmiştir.



Kelime, başlangıçta devlet yazışmalarının belli bir sistemle yürütülmesi hususunda konulmuş birtakım kaideler için kullanılmış, kelime tarihî seyir içerisinde farklı mânalar kazanmıştır. Zaman içinde pek çok müspet ilim yanında edebî ilimlere de vakıf olmak kaydıyla düz yazı yazma marifet ve kabiliyetine inşa denmiştir. İnşa türünde Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış eserler resmî yazışmalarla bağlantılı olarak meydana çıkması sebebiyle ilgili devletin resmî yazışmalarında ortaya çıkan gelenek doğrultusunda gelişmiş, zamanla geniş bir inşa literatürü oluşmuştur. Sözü edilen bu üç dilin kimi yönlerden ortak bir inşa literatürü bulunsa da üslup ve muhteva bakımından devletin bürokratik ve kurumsal yapısıyla ilişkili olarak dikkate değer farklılıklar ortaya çıkmıştır.



Arap İslam devletinin bürokratik sistemi içerisinde görülmeye başlayan inşa niteliğindeki ilk örnekler, daha sonraki müslüman devletlerde divan kâtipliği makamının işlerinin yürütülmesi ihtiyacını gidermek gayesiyle teşekkül etmiştir. Bu sebeple inşa ile ilgili eserler yalnızca mektup ve diğer düz yazı türleriyle ilişkili konuları değil devlet teşkilatı içerisinde mevcut makamları ve bunlar arasındaki hitap şekil ve usullerine dair bilgileri de barındırmaktadır. Arap edebiyatında inşa ile ilgili eserler temel olarak iki grupta toplanabilir. Bunlardan ilki divan kâtipleri için resmî ve özel yazışmalarda ve mektuplarda örnek teşkil etmesi gayesiyle bir araya getirilmiş mektuplardan oluşan münşeat mecmualarıdır. İkincisi ise divan kâtiplerinin vazifeleri esnasında konu ve üslup bakımından işlerini kolaylaştırmak maksadıyla yazılmış eserlerdir.



Selçuklular'ın devlet dili olarak Farsça'yı kullanmaları sebebiyle inşa kavramı Türk devlet sistemi içerisine Farsça üzerinden girmiştir. İnşanın Türk diline ve edebiyatına girişi konuşma dilinin yanında resmî dilde de Türkçe'yi kullanan Osmanlılar eliyle gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti'nde devlet kurumlarının yazı işleriyle uğraşan nişancı, münşî, kâtip ve kalem efendilerinin yazdıkları yanında mahkemelerde ve özellikle Tanzimat'tan sonra nezaretlerin yazı işleri birimlerinde yazılan yazılar ayrı bir nesir dilini ve üslubunu geliştirmiştir. Resmî yazışmaların yanında klasik Türk edebiyatında, belli kaideler gözetilerek söylenmiş ya da yazılmış edebî değer barındıran, manzum nitelik taşımayan sözler ve yazılar da inşa ifadesiyle karşılanmıştır. Diğer bir deyişle Türk edebiyatında başlarda yazışma kaideleri ve resmî yazılar için kullanılan inşa kavramı zamanla hüner gösterme gayesine yönelik olarak belagat kurallarına uygun şekilde kaleme alınmış her türlü düz yazıyı da ifade eder olmuştur. Osmanlı'nın önemli âlimlerinden Taşköprizâde Ahmed Efendi (ö. 1561) inşayı; nesir ilmi, yazılı olarak meramı ifade etme sanatı ya da yazarların beğenilecek özellikte yazılar yazabilmesi için sahip olması gerekenleri öğreten fen şeklinde tanımlamıştır. Kâtip Çelebi'de (ö. 1667) inşaya nesir ilmi karşılığını vermiş, bu ilmin düzgün, açık, dil bilgisi kurallarına ve bağlama uygun söz söylemeyi gerektirdiğini belirtmiştir. Ayrıca bu ilmin özellikle hikmet ve dinî ilimler başta olmak üzere bütün ilimlerden, olgun kişilerin hayat hikâyelerinden, akıllı kişilerin tavsiyelerinden istifade etmeyi gerektirdiğini vurgulamıştır.



İnşa ilminde kelimelerin söz dizimi kurallarına göre sıralanmasına azami ölçüde dikkat ederek maksadı en fasih ve edebî şekilde ifade etmek esastır. Nitelikli inşa ürünleri ortaya koyabilmek için metnin kaleme alındığı dilin gramer kaidelerine hâkim olmak, sözü yerinde açık ve akıcı bir şekilde söyleme kabiliyetine haiz olmak, geniş bir kelime hazinesine sahip olmak, meşhur divanları okumuş olmak, güzel kaleme alınmış tarih, ahlak ve edebiyat kitaplarını mütalaa etmek, bozuk ifadelerden kaçınmak gerekmektedir.



Eldeki bilgilere göre inşa türünün Türkçe olarak yazılmış ilk örnekleri Ahmed-i Dâî'nin Teressül, Yahyâ'nın (ö. 1479-80'den sonra) Menâhicü'l-İnşâ, Hüsamzâde Mustafa Efendi'nin (ö. 1488'den sonra) Mecmûa-i İnşâ, Mahmûd (ö. 1492-92) ve Yahyâ (ö. 1479'dan sonra) isimli müelliflerin Gülşen-i İnşâ ve Menâhicü'l-İnşâ başlıklı eserleridir.



Türk edebiyatında inşa türündeki eserler içerik ve oluşturulma şekline göre temel olarak iki farklı tasnife tâbi tutulabilir. İçeriğe göre tasnif edildiğinde de edebî, tarihî ve didaktik mahiyette olmak üzere üçe ayrılabilir. Veysî (ö. 1628) ve Nergisî'nin (ö. 1535) münşeatlarında olduğu gibi üslup ve muhteva yönünden edebî değer taşıyan, sanatlı bir tarzla kaleme alınmış eserler edebî nitelikteki münşeatlar kategorisine girer. Feridun Bey'in (ö. 1583) Münşeâtü's-Selâtîn adlı eserinde olduğu gibi devlet kademelerindeki kişilerin resmî ya da siyasî gaye ile yazdıkları yazıları ihtiva eden eserler tarihî nitelikteki münşeatlar kategorisine dahildir. Menâhicü'l-İnşâ'da olduğu gibi devletteki yazışma usullerini öğretmek gayesiyle kaleme alınmış inşaya dair bilgi ve örnek metinler barındıran eserleri ise didaktik münşeatlar kategorisine dahil etmek mümkündür.



Oluşturulma şekline göre inşa türündeki eserler telif ve derleme olmak üzere ikiye ayrılabilir. Türk edebiyatında Tâcîzâde Câfer Çelebi (ö. 1515), Celalzâde Mustafa Çelebi (ö. 1567), Ramazanzâde Mehmed Çelebi (ö. 1571), Okçuzâde Mehmed Şâhî (ö. 1630) gibi münşîler ortaya koydukları imla ve kaidelerle birlikte geliştirdikleri yöntemlerle Osmanlı inşasına önemli katkılar sunmuşlardır. Sinan Paşa (ö. 1486), Lâmiî Çelebi (ö. 1531), Kemalpaşazâde (ö. 1536), Feridun Bey (ö. 1583), Gelibolulu Mustafa Âlî (ö. 1600), Kınalızâde Hasan Çelebi (ö. 1604), Ganîzâde Nâdirî (ö. 1626), Azmîzâde Hâletî (ö. 1631), Nâbî (ö. 1712), Âkif Paşa (ö. 1845) ve Mahmud Celâleddin Paşa'yı da (ö. 1899) Osmanlı inşasının önemli temsilcileri arasında saymak gerekir. Veysî (ö. 1628) ve Nergisî de (ö. 1535) yazdıkları münşeatlarla klasik Türk edebiyatında inşa konusunda mühim bir yer ve şöhret edinmişlerdir.

Kaynakça

Bayram, Şemseddin. Manastırlı Mehmed Rıf‘at Kavâ‘id-i İlm-i İnşâ (Usûl-i İnşâ ve Fünûn-ı İnşâ). YLT, Erciyes Üniversitesi, 2016.
Durmuş, İsmail. “İnşâ”. DİA. 2000, XXII, 334-337.
Görgün, Tahsin. “İnşâ (Dil Bilimi Terimi Olarak İnşâ)”. DİA. 2000, XXII, 339-341.
Gültekin, Hasan. Türk Edebiyatında İnşâ: Tarihi Gelişim-Kuram-Sözlük ve Metin. Dr.T, Hacettepe Üniversitesi, 2007.
Haksever, Halil İbrahim. Eski Türk Edebiyatında Münşeatlar ve Nergisi’nin Münşeatı. Dr.T, İnönü Üniversitesi, 1996.
Kanar, Mehmet – Kurtuluş, Rıza. “İnşâ (Fars Edebiyatı)”. DİA. 2000, XXII, 337-338.
Karaalioğlu, Seyit Kemal. Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü. İstanbul 1983, s. 525.
Özcan, Abdülkadir. “Müşeâtü’s-Selâtîn”. DİA. 2006, XXXII, 20-22.
Taşköprizâde. Mevzûâtü’l-Ulûm. çev. Kemaleddin Mehmed Efendi. İstanbul 1313, I, 250-255.
Uzun, Mustafa İsmet. “İnşâ (Türk Edebyatı)”. DİA. 2000, XXII, 338-339.
Hacı İbrahim DEMİRKAZIK, "İNŞA", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/insa/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor