İrşat "daha iyiye yönelmeyi, bulunduğundan daha iyi ve olgun bir durumu elde etmeyi, mevcut durumu daha iyi ve daha doğru bir seviyeye çıkarmayı" ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Nitekim "doğru yolda bulunan, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek çağa giren" anlamında reşîd kelimesiyle insan için; "bütün işleri isabetli ve hedefine ulaşıcı; doğru yolu gösteren, irşat eden" mânasında; Allah'a nispet edilerek ve onun esmâsından biri olarak kullanıldığında daima "doğruluk, iyilik ve isabetlilik" anlamlarına gelmektedir.
Türkçe'de de kullanılan ilgili çok sayıda türev ve deyimler, Arapça'dakilerle aynı anlamda kullanılmaktadır: Rüşt, reşit, râşit, mürşit, rüşde ermek/erişmek, hadd-i rüşd, isbât-ı rüşd, rüşdiye, irşat etmek, irşada ermek gibi. Dinî terminolojide bu işi yapana mürşit denmiştir. Dinî terminolojideki bu anlam, eğitim, sosyoloji, psikoloji ve diğer alanlarda kullanıldığında da aynı anlamda (iyiye ve olgunluğa götürmek için yapılan her türlü rehberlik) kullanılmaktadır.
Kavramın Kur'an'da ve hadislerde çok sayıda kullanımını görmek mümkün olmaktadır ("Rüşd" kökü ve türevlerinin on dokuz âyette (Bakara 2/186, 256; Nisâ 4/6; A'râf 7/146; Hûd 11/78, 87, 97; Kehf 18/10, 17, 24, 66; Enbiyâ 21/51; Gafir 40/29, 38; Hucurât 49/7; Cin 72/2, 10, 14, 21), "hidayet, doğruluk, isabet, hayır, fayda, reşit olma" anlamlarında geçtiğini görmekteyiz).
İslamiyet'in evrensel oluşu, beraberinde "tebliğ" edilmesini ve bunun da çeşitli usullerinin geliştirilmesini gerektirmiştir. Peygamberlerin asıl görevinin tebliğ olması, bu görevin müminlere bir vazife olarak yüklenmesi, bu işin irşat olarak da ifade edilmesi, İslam düşüncesinde irşat için çok sistematik bir terminolojinin ve icra usullerinin belirlenmesini doğurmuştur. Nitekim onun, beşîr (müjdeleyici) ve nezîr (uyarıcı) olarak sıfatlanması buradan kaynaklanmakta hatta Resûlullah'a, böyle olma görevi yüklenmektedir: "Ey Peygamber! Biz seni gerçeğin bir temsilcisi, bir müjdeci ve uyarıcı, herkesi Allah'ın izniyle O'na çağıran ve ışık saçan bir kandil konumunda gönderdik" (Ahzâb 33/45-46). Bu noktadan hareketle irşat kavramının, İslam açısından eğitimde hem amaç hem de yöntem boyutu itibariyle dikkate alınması gereken bir mahiyeti olduğu açıktır.
İrşat bu açıdan da pedagojik yönü olan bir kavram olarak anlaşılabilir. Bu durum aynı zamanda eğitimde bir hedef olarak örnek ve iyi bir insanın oluşmasını ve önemini de ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber'in örnekliği, hem irşat faaliyetine hem irşat olunmuşluğa hem de irşat rehberliğine yönelik olduğu görülmektedir.
İrşat örneklerini hayatında bir yaşam biçimi olarak sergileyen Hz. Peygamber'in bazı davranış ve tavsiyeleri de irşadın mahiyet ve yoluna dair ilkelere işaret etmektedir. Mütevazi, sade, güzel ve yumuşak konuşan, üslup sahibi, şahsa değil davranışa vurgu yapan, öldürmeyi değil diriltmeyi önceleyen, muhatabını sevdiğini ve öncelediğini belli eden, muhatabının akıl, duygu ve duyu kapasitesini göz önünde tutan, sözü ve özü bir olan, her şeyi kolaylaştıran, kolay ve basit olanı tercih eden, hiçbir şeyi güçleştirmeyen, müjdeleyen ve hediyeleşen, nefret ettirmeyip sevdiren ve bardağın dolu tarafını gören bir örneklik sergilemesi, insanlara yaklaşımında bu sayılanları öne çıkaran bir yaşamı tercih etmesi, irşadın başarıya ulaşması için dikkat edilmesi gereken ilkeler açısından önemlidir.
İrşat, aynı zamanda hem özendirme/müjdeleme (tebşir) hem de korkutma (tenzir) unsurlarını içermektedir. Bu durum, eğitimde ceza ve mükâfat dengesinin kurulması açısından önemli bir yaklaşım olup kişinin iyiliğe ve kötülüğe meyilli olma halinin dikkate alınmasını gerekli kılar.
İslam düşünce tarihinde irşat kavramı pek çok ilmî disiplin için önemli olmakla birlikte, daha çok tasavvuf düşüncesiyle beraber anılan bir kavrama dönüşmüştür. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri, tasavvufun kendini bir anlamda irşat ve mürşit üzerine inşa etmesidir ki, bu durum ayrıca "seyrüsülûk" gibi diğer birçok kavramın da karşılığı olarak kullanılmaktadır. Mürşit, müridin manevi yolculuğunda ona rehberlik eden, ona yol aydınlığını sağlayan kişidir. Nefsi arındırmak için girişilen çabada, başarının bir mürşit aracılığı ile olabileceği dile getirildiği için, mürşitlerle ilgili özellikler ve durumlar hakkında da çok sayıda literatür oluşmuştur.
İrşat kelimesi, sıfat veya isim tamlaması olarak kullanıldığı yerlerde de yine daha iyi ve doğru ile kemali elde etmeyi/ettirmeyi hedeflediği için, irşâdü'l-gafilîn, irşâdü'l-müteehhilîn, irşâdü'l-müslimîn, irşâdü'l-ümme, irşâdü'l-akli's-selîm, irşâdü'l-erîb, irşâdü'l-fuhûl, irşâdü'l-enâm, irşâdü'l-karî ve's-sâmî, irşâdü'l-mürîdîn, irşâdü'l-halk, irşâdü'l-kasıd, irşâdü'l-ahlâf, irşâdü'l-ezhân, irşâdü'l-mübtedî, irşâdü'l-müsterşidîn gibi çok sayıda kitap ve konuya da başlık olmuştur.
Günümüzde dinî rehberlik ve danışmanlık gibi alanlarda yapılan çalışmalarda da irşat kavramının çokça kullanıldığını görülmektedir. Bu durum hem amaç hem de yöntem açısından irşadın mahiyetinin temelde eğitimle doğrudan bir ilişkisi olmasından kaynaklanmaktadır.
Eğitimin bizzat irşatla ilgi ve alakası olması nedeniyle, eğitim-irşat ilişkisi, Allah'ın vahiy göndermek suretiyle insanı hidayete sevketmesi ve tevhidi öğretmesinde de kendini göstermektedir. Bu mânada vahyin, doğrudan doğruya insana yönelik bir rehberlik olduğu, insan doğasına uygun olduğu için onu belli süreçlerde ve dönemlerde muhatap aldığı söylenebilir. Bu durumu hayata geçirenler olarak peygamberler de bu işi, bir yandan eğitip öğreterek yaparken diğer yandan da muhataplarının içinde yaşayarak hem örnek olurlar hem de iddialarının ütopik olmadığını ortaya koyarlar.
İrşat kurumu olarak ortaya çıkan her türlü rehberlik hizmeti veren kişi ve kuruluşların, kendilerinden beklenen hizmeti verebilmelerinin birinci şartının da bilmek ve bilmek için de gerekli eğitimi almak olduğu açıktır. Bu da şüphesiz eğitimden geçmektedir.