Osmanlı Devleti'nin siyasî, askerî, ilmî ve içtimaî sahalarındaki ıslah düşüncesi ve hareketleri XVI. yüzyılın başlarından itibaren konuşulmaya başlanmıştır. Bunlar arasında özellikle medrese, ilmiye, talebe-yi ulûm hakkında olanlar hususi bir yer tutmaktadır. Söz konusu sahalar hakkında yapılması düşünülen ıslah çalışmaları bazan müstakil layiha halinde hazırlanırken bazan da bir kitabın ya da geniş değerlendirmenin parçası siyasetname, nasihatname ve risale şeklinde yer almıştır. Risale ve layihalar benzer anlamları içermekle birlikte ilki ufak hacimli kitapçık, makale, edebî eser; ikincisi ise bir konu hakkında bilgi notu, kanun taslağı, rapor ve araştırma sonucunu nitelemek için kullanılmıştır.
Hem risale hem de layiha nesir biçiminde olup belli şekil şartlarına sahiptir. Risale çoğu defa müellifi tarafından kendi iradesiyle kaleme alınırken, layihada bir talep söz konusu olmuş, bir emir ya da istek neticesinde hazırlanmıştır. Hem risale hem de layihada öncelikle bir başlık bulunmakta, genellikle yazılma sebepleriyle yazanın adına da yer verilmektedir. Her iki tür şekil bakımından okunması ve kullanılması için bölümlere ayrılmış, bunun için iç tutarlığı olan benzer konular bir arada ele alınmıştır. Bu bakımdan risale ya da layihalarda yer alan bölümlerin üzerindeki kısa başlıklar ya bentler şeklinde ya da numarayla birbirinden ayrılmıştır.
Risale ve layihalar bilgi vermek amaçlı olduklarından sade ve anlaşılır bir üslupla kaleme alınmışlardır. XVI. yüzyılın sonundan itibaren teşkilatına dair kaleme alınan risale ve layihalarda şiddetli bir tenkit, güçlü eleştirel bir ifade tarzına şahit olunmaktadır.
XVI. yüzyıldan sonraki ıslahat risale ve layihaları meselelere yaklaşım biçimleri bakımından üç dönem halinde değerlendirilebilir. XVI. yüzyılın sonundan başlayarak XVII. yüzyılın ortalarına kadar uzanan dönemde ilmiye ve medreselerde kimi aksaklıklara dikkat çekilmiş, bu sebeple tespitle yetinilip kanûn-ı kadim denilen eski dönemlerin örnek alınması önerilmiştir. XVII. yüzyılın ortalarından başlayarak II. Meşrutiyet'e kadar geçen evrede ise temel meselelerde kanûn-ı kadime dönme izahları yerini askerî başarısızlıklar, toplumsal çözülme, ekonomik bunalım ve öncekilerin ilmiyedeki sonuçları üzerine tahlillere bırakmıştır. Üçüncü dönem ise ilmiye sınıfıyla medreselerin köklü biçimde ıslahının yanı sıra onları ikame edecek yeni yapıların tesisi, yeni okulların kurulması ve yeni ideallerin topluma kazandırılması gibi arayışlar yoğunlukludur.
İlmiye sınıfı ile medreselere yönelik ilk dönem ıslahat risale ve layihalarındaki temel fikir klasik Osmanlı devlet ve toplumsal düzeninin korunmasıdır. Devlet düzeninin ancak bürokratik düzlemde ilmiye, seyfiye ve kalemiye sistemini de ihtiva eden, askerî ve reâyâ olarak ikili bir toplum yapısıyla sürdürüleceği kabulü söz konusudur. XVII. yüzyıla kadar devam ettirilen bu kabul daha sonra değişime uğramış, Avrupa'daki teşkilat yapılanmasına benzer bir yaklaşıma yönelmiştir. Bu bakımdan Fâtih Sultan Mehmed'le tesis edilip Kanûnî Sultan Süleyman'la olgunluğa erişen medrese düzeni devlet ve halkın hayatı bakımından en uygunu olup bu yanın korunması elzem görülmüştür.
XVI. yüzyılın sonlarında ortaya çıktığı düşünülen aksaklıkların önemli sebebi olarak genellikle ilmiyenin kurucu unsurlardan uzaklaşması görülmüştür. Özellikle III. Selim ve II. Mahmud'un saltanatı zamanında ilmiye sahasıyla ilgili çok sayıda ıslah risalesi kaleme alınmıştır.
Bunları kaleme alanlar başta gerçek kişiler iken XIX. yüzyılda bunların arasına komisyonlar, nezaretler, cemiyetler vb. de eklenmiştir.
Meselelerin sıradan idarî aksaklıklar olarak görüldüğü XVI. yüzyılda padişahlar fermanlar yayımlayarak durumu anlamak, iş bilir kimselerin görüşlerine danışmak ihtiyacını hissetmişlerdir. III. Murad ile III. Mehmed'in fermanları bu bakımdan önemli dönemeçler olup layihaların yazılmasının siyasî zeminini oluşturmuştur.
III. Selim'e kadar ilmiyenin durum ve düzeninin tespitiyle ıslahata yönelik teklif ve tavsiyeler bireysel ifade edilirken, meselenin nitelik değişimine uğramasıyla müelliflerin niteliği de değişmiştir. III. Selim 1792'de çıkardığı bir fermanla ıslah hakkında devlet adamlarından görüş istemiştir. Yeni teklif ve tavsiyelerde Batı'nın örnek alınmasına yönelik fikirlere yer verilmiştir. XVIII ve XIX. yüzyıllarda ıslahatla doğrudan ya da dolaylı ilgisi bulunan risale ve layiha kaleme alanların çoğunluğu ilmiye mensubudur. Bu dönemdeki eleştirilerin odak noktasını, ilmiye sınıfına gerekli önemin verilmemesi teşkil etmiştir. Aksaklıkların sebepleri doğrudan ilmiyede aranmamış, aksine devleti yönetenlerin kanunla birinci dereceden görevli ilmiye mensuplarına danışılmaması, onların sözlerinin dinlenilmemesi sorunun kaynaklarından biri olarak gösterilmiştir.
XVII. yüzyılda kaleme alınan ıslahat risale ve layihalarının ortak noktasında zihniyet dönüşümüne yapılan vurgu öne çıkmıştır. Bu dönemdeki eserlerde Osmanlı düzeninin özellikle Avrupa, Akdeniz ve güney denizlerindeki mücadelelerde rakiplere karşı kaybedilmesinin arkasında teknik üstünlüğün olduğu, buna uygun organizasyonların yapılmasının kaçınılmazlığı vurgulanmıştır. Avrupalılar'ın gösterdiği askerî beceri, balistik bilgi ve yeni ateşli silahlardaki teknik gelişmişliğin karşısında askerî eğitim ve yetersizlik en büyük sebep olarak görülmüştür. Bunun da arkasında yatanın ilmiye sınıfının duruma göre yeterince önlem almaması, zihnî dönüşüme zemin hazırlamaması iddiası yer almıştır. Ekonomik ve toplumsal gelişmeler ilmiyeyi kötü niyetliler için sığınılacak güvenli limanlar haline getirse de ilmiyenin irtifa kaybetmesi devam etmiştir.
XVI. yüzyılda aksaklıkların ancak sezilebilmesinden kaynaklanan bir sebeple ilmiye ile medreseye yönelik ıslahatı merkezi konuma almış risale ve layihalardan söz edilemez. Mesele dolaylı bir biçimde telif edilen eserlerde ve konu içlerinde yer almış, aksaklık tespitleriyle öneriler bu ölçüler içinde kendine yer bulabilmiştir. Lutfi Paşa'nın Âsafnâme'si, Âşık Çelebi'nin Mi'râcü'l-Eyâle'si, yazarı bilinmeyen Hırzü'l-Mülûk, Gelibolulu Mustafa Âlî'nin Künhü'l-Ahbâr'ı ve Nüshatü's-Selâtîn'i, Hasan Kâfi Akhisârî'nin Usûlü'l-Hikem fî Nizâmi'l-Âlem'i gibi eserler dönemin önde gelen ıslah muhtevalı teliflerinden bazılarıdır. Bahsi edilen bu telif eserlerin üzerinde en çok durdukları konular, ilmiyedeki mansıpların dağıtımı, atama meseleleri ile ulema arasındaki rekabetin sonuçlarıdır. Bu olumsuzlukların giderilebilmesi için kanûn-ı kadime dönüş teklif edilmiş, ilmiye sınıfının ümera sınıfı ile kuruculuğuna işaret edilerek düzenin sıkı sıkıya korunması şiddetle tavsiye edilmiştir. İlmiyedeki sorunlar ekonomik paylaşımla ilişkilendirilmiş, timar ve gelir dağılımının düzeltilmesinin elzem olduğuna dikkat çekilmiştir.
İlmiye ve medreseye dair sorunları müstakil halde ele alan risale ve layihalar XVII. yüzyılda görülmeye başlamıştır. Meselenin giderek büyümesinden ötürü hem devlet hem de ilmiye sınıfından olan müelliflerin kaleme aldığı eserler artmıştır. Bu dönemde Ayn Ali Efendi'nin Kavânîn-i Âl-i Osmân der Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân'ı, Veysî'nin Hâbnâme'si, ismi bilinmeyen müellifin Kitâb-ı Müstetâb'ı, Koçi Bey'in iki Risâle'si, Aziz Efendi'nin Kanûnnâme-i Sultânî li-Aziz Efendi'si, Avnî Ömer Efendi'nin Kanûn-ı Osmânî Mefhûm-i Defter-i Hâkani'si yine müellifi meçhul Kitâbü Mesâlihi'l-Müslimîn ve Menâfii'l-Mü'minîn, Kâtip Çelebi'nin Düstûrü'l-Amel li-Islâhi'l-Halel, Keşfü'z-Zunûn ve Mîzânü'l-Hak fî İhtiyâri'l-Ehak eserleri, Hezarfen Hüseyin Efendi'nin Telhîsü'l-Beyân fî Kavânîn-i Âl-i Osmân isimli eserleri en meşhur ıslah eserleridir. Bu eserlerde devlet yönetimi, ümera ile askerlerin durumu, gelir-gider dengesi ve bunun için yapılması gerekenler, vergi kaynağı olan reâyâ, adalet ile ilmiye sınıfının durumu öncelikle ele alınan konulardır.
XVIII. yüzyılda ıslahat fikri baskın hale geldikçe bu alandaki eser sayısı da hızla artmış ve bu risaleler özellikle XIX. yüzyılda ilmiye sınıfının ıslahatına yönelik düşünceleri derinden etkilemiştir. Bu eserlerin en ünlüsü Defterdar Sarı Mehmed Paşa'nın Nesâyihü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ'sı ile Tatarcık Abdullah Efendi'nin Lâyiha'sıdır. Diğer dolaylı eserler ise İbrâhim Müteferrika'nın Usûlü'l-Hikem fî Nizâmi'l-Ümem, Canikli Ali Paşa'nın Tedbîr-i Devlet-i Aliye, Süleyman Penah Efendi'nin Penah Efendi Mecmuası, Damad Ali Paşa'nın Ta'lîmât-ı Hikmet-Âyât-ı Şehid Ali Paşa, Ahmed Resmî Efendi'nin Lâyihat ve Keçecizâde İzzet Molla'nın Islâh-ı Nizâm-ı Devlete Dâir Risâle'sidir. Döneminin etkili âlimlerinden Behçet Mustafa Efendi'nin kaleme aldığı layiha Tıbhâne-yi Âmire'nin kurulmasına kaynaklık etmiştir. Böylelikle XIX. yüzyılda üçüncü evresine giren eğitim ıslahatındaki Batılılaşma girişimlerine tıp eğitimi de dahil olmuş, tıp eğitimi Tıbhâne-yi Âmire ile Batı tipi kurumlar şeklinde örgütlenerek klinik uygulama ve dersler görülmeye başlanmıştır.
1838 yılında Meclis-i Umûr-ı Nâfia bir layiha hazırlayarak, tüzel kişi layiha girişiminin ilk örneğini vermiştir. Bu layiha ile mekteplerin iki dereceli olarak tanzimi tasarlanmış, uygulamaya konulan layiha hükümlerinin neticesinde bu türlü bir yapılanma daha sonra ilk dereceli okullarda yeni bir yapılanmayla son bulmuştur. Böylece layiha geliştirilerek iki dereceli planlanmış okullar ibtidâîye ve rüştiye şeklinde düzenlenmiştir. Bu dönemde Mısır'da da çeşitli ıslahata gidilmiş ve layihalar kaleme alınmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri Recep Lâyihası olarak bilinen kanun taslağı olup Mısır Meclisi'nce hazırlanmıştır. Özellikle maarif idaresinin yanı sıra mekteplerin idaresi hususunda dönemi açısından önemli adımların atılmasına imkân sağlamıştır.
XIX. yüzyılın dikkat çeken kişiliklerinden biri olan Ali Suâvi, muallimi olduğu Galatasaray Sultânîsi için çalışmalarda bulunmuş, ders programının değiştirilmesi için layihalar hazırlamıştır. II. Abdülhamid dönemi devlet adamlarından olan Tunuslu Hayreddin Paşa, Küçük Mehmed Sâdi Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Ahmed Şâkir Paşa ve Münif Paşa gibi isimler de gerek genel maarif gerekse ilmiye ve medreseler hakkında irili ufaklı layihalar hazırlamıştır. Bunlardan bazıları sultanın iradesiyle olurken bazıları müelliflerin kendi tasarrufuyla yazılmıştır.
Bir komisyon tarafından hazırlanmış 1867 tarihli "Tarîk-i Tedrîsîn Ber-vech-i Âlî Islah ve Tesviyesine İhtiyacın Sebebi Beyanındadır" başlıklı gazete yazısı, 1897 yılında ise Şeyh Ali Efendizâde Hoca Muhyiddin'in Medreselerin Islahatı Risâlesi yayımlanmıştır. Osmanlı maarif tarihinde hususi yeri olan Emrullah Efendi de ıslahata dair düşüncelerini raporlaştırmıştır. Müellifi olduğu layihalarda Dârülfünun'un Osmanlı eğitimi için önemli bir kurum olduğunu ileri sürmüş, ilk ve orta eğitimde zaman alacak ıslahatlara karşın yükseköğrenimde hızla değişime gidilmesini isteyerek "tûbâ ağacı nazariyesi" şeklinde şöhret bulan tavsiyelerini yayımlamıştır.
Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında komisyonlar marifetiyle ıslah risalelerinin hazırlanması usulüne ağırlık verilmiştir. Başlangıçtaki risale ve layiha biçimine nizamname, kanun, talimatname ve gazete yazıları da dahil edilmiştir. Konuyla alakalı eserler ilmiyeden çok Osmanlı maarifinin tamamını kapsayacak bir niteliğe erişmiş olup meseleye daha bütünlüklü bakılmıştır. 1909 tarihli "Islâh-ı Medâris Hakkında Nizamname" ile Vildan Fâik Efendi'nin 1909 tarihli "Medrese Hatıraları: Islâh-ı Medâris Hakkında Nizamnâmedir"i, Mehmed Fâik Efendi'nin "Islâh-ı Medâris"i, Mehmed Ubeydullah Efendi'nin 1910'daki "Islâh-ı Medâris-i Kadîme", Halim Sâbit Efendi'nin 1911 tarihli "Ulemâ ve Talebe-yi Ulûm Efendilere Islâh-ı Medâris Münâsebetiyle" başlıklı yazısı, Mehmed Şevketî Efendi'nin 1911 tarihli "Medâris-i İlmiye Islahat Programı", 1914 tarihli "Islâh-ı Medâris Nizamnamesi" ile 1921 tarihli "Medâris-i İlmiye Nizamnamesi" maarif, ilmiye ve medreselere dair son dönemin en meşhur ıslah/ıslahat metinleridir. Bu dönemde medrese ve ilmiyeye dair yazdıklarıyla Ahmet Hamdi Akseki de önde gelen isimler arasındadır. Akseki'nin hazırladığı layiha özellikle Dârülhilafe medreselerinin teşkilat ve sayısı konusundaki çalışmaların yapılmasına kaynak olmuştur. Keza XIX. yüzyılda eğitimin Batılı metotlarla yeniden ele alınmasına ilişkin yaklaşıma Ziya Gökalp de dahil olmuş, İttihat ve Terakkî Fırkası'na sunduğu layihalarla eğitimin müsbet bilimler cephesinde yeniden düzenlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Özellikle III. Selim ve sonrasındaki dönemde kaleme alınan ıslah risaleleri hakkında bazıları bu metnin kaynakçasında zikredildiği gibi irili ufaklı çok sayıda araştırmadan bahsedilebilir.