Künyesi "Ebû Yûsuf Ya'kûb b. İshak b. Sabbâh el-Kindî"dir. Kûfe'de doğdu. Doğum ve vefat tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. İyi bir eğitim alması ve ilmî yetkinliği sayesinde Bağdat'ta Halife Me'mûn'un 830 yılında kurduğu Beytülhikme'deki bilginler kadrosu içinde yer aldı. Beytülhikme'de tercüme faaliyetlerine katkısıyla felsefe, tıp, matematik, astronomi, optik, meteoroloji, psikoloji, ahlak, kimya, musiki gibi alanlarda eserler bırakmış çok yönlü bir filozoftur. Eserlerinde ve eğitimde uyguladığı yöntem ve kullandığı terminoloji ile kelamdan felsefeye geçişe imkân sağlamıştır. Ayrıca İslamî ilimlerdeki felsefî kavramların gelişmesine olan etkisi büyüktür.
Kindî'nin eğitim anlayışının en önemli unsuru insandır. Eserlerinde insanın nasıl bir varlık olduğunu anlama ve bilme, insanın eğitimi ve onun yetkinliğini kazanarak kendini gerçekleştirmesi gibi meseleler esastır. İnsanın varlık yapısı anlaşıldıktan sonra onun bilgiyi nasıl elde ettiği ve ahlakî yetkinliğini nasıl kazandığı hususunun araştırılması önem kazanmaktadır. İnsanın eğitiminde en temel amacı kendisine Allah'ın bir nimet olarak verdiği aklını kullanarak yetkinliği kazanması ve böylece toplum içinde kendini gerçekleştirebilmesidir.
İnsan nefis ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Nefis "basit, şerefli ve yetkindir; değeri büyüktür" ve nefsin cevheri, yüce yaratıcıdan gelmektedir. Cisimden bağımsız, ilahî ve ruhanîdir. Nefsin aklî, gazabî (öfke) ve şehvânî (arzu) gücü olmak üzere üç kuvvesi vardır. Bunlardan aklî kuvve nefis ile gazabî ve şehvânî kuvve ise beden ile ilgilidir. Aklî gücün gazabî ve şehvânî gücü kontrol altında tutması insanın ahlakî yetkinliği kazanmasına imkân sağlar. Şehvânî güç de insanı arzularının kölesi olmaya meylettirir. Nefsin aklî gücünün gazabî ve şehvânî gücü kontrol altında tutarak insanın faziletleri/erdemleri kazanması hem bu dünyada hem de öbür âlemde yüce mutluluğa ulaşmasına imkân sağlar.
Kindî, İslam felsefesinde ilk defa dinî ve felsefî bilgi ayırımı yapan düşünürdür. Dinî bilgi (vahiy), Allah'ın peygamberlere özgü kıldığı bir bilgidir. İnsanî veya felsefî bilgi ise mantık ve matematik çözümlerine dayalıdır ve zamansal olarak gerçekleşir. Dinî ve felsefî bilgi arasında çatışma değil aksine gaye birliği vardır. Bu gaye de insanın eğitim ile bilgi elde etmesi, kazandığı bilgi ile yetkinleşmesi ve nihayetinde mutluluğa erişmesi şeklinde ifade edilebilir.
Bilginin amacı hakikatin bilgisini elde etmektir. İnsan kazandığı hakikat bilgisi ile fiillerini gerçekleştirdiği takdirde amacını gerçekleştirecektir. İnsanî bilgi ilim ve marifetten ibarettir. İlim "varlığın hakikatini bilme"; marifet ise "sarsılmayan görüş"tür. Bu çerçevede bilgi kaynakları akıl ve duygulardır. İnsan duyularıyla cüzi bilgileri, akıl ile de küllîlerin bilgisini elde eder.
Kindî insanın bilgi ve ahlakî davranışlarıyla ulaşmak istediği gayeyi "mutlak iyi" olarak ifade eder. İnsanın ulaşmak istediği bu gayeyi gerçekleştirmesi için ilk şart kişinin kararlı olmasıdır. "Mutlak iyi" olarak bilinen gayeye ulaşmada eğitim ve usul gereklidir. Buna göre insan, öncelikle okur yazar olmalı, araştırma yapacağı alana ilişkin kitapları tanımalı ve hatta bu kitaplar farklı dilde ise o dilin genel özelliklerini bilmelidir. Ayrıca araştırma yapacağı ilimleri belirli bir sıra düzenine göre tahsil görmesi gerekir. Felsefe ilimler içinde en değerli olandır. Ancak, felsefe öğrenmeden önce matematik ilmini öğrenmek şarttır. Sonra mantık, tabii ilimler, metafizik ve ahlaka dair ilimlerin tahsil edilmesi ve bu ilimlere dayanan diğer ilimlerin öğrenilmesi gerekir. Bütün bu ilimlerin zikredilen sıralarıyla tahsil edilmesi durumunda insan nihaî yetkinliğine ulaşır. İlimlerin öğrenilmesiyle huyların eğitimi mümkün olur. Böylece insan, tabiatında bulunmayan ancak kendisinde hoşa giden davranışları eğitimle huy haline dönüştürebilir.
Kindî Üzüntüyü Yenmenin Çareleri başlıklı risalesinde acının şifası için acının sebebinin bilinmesinin şart olduğunu ifade ederek araştırma yapan kimsenin öncelikle araştırma yapılan ilmin alanına giren şeylerin sebeplerini bilmesi gerektiğini belirtir. Bu çerçevede, her ilmin kendine özgü bir yöntemi vardır. Bazı ilimler iknayı, bazısı ispatı (burhan), bazısı analojiyi (emsal), bazısı rivayeti (ahbâr), bazısı da duyu (deney) yöntemini kullanmaktadır. Eğitimde öncelikle bilinmesi gereken şey hangi ilimde hangi yöntemin kullanılması gerektiği hususudur. Bu insanın gayesini gerçekleştirmesini kolaylaştıracaktır.
Kindî Fi'l-Felsefeti'l-Ûlâ adlı risalesinde, insanın hakikatin bilgisine ancak sebeplilik ilişkisiyle ulaşabileceğini ifade eder. Varlığı olan her şeyin varlığının ve sürekliliğinin sebebinin "ilk gerçek" olduğunu belirtir. "Sebebin bilgisi sebeplinin bilgisinden daha değerli" olduğu için insanın bilgiyi kazanmadaki temel amacı her şeyin var olma sebebi olan ilk gerçeğin bilgisini elde etmek olmalıdır. Bu çerçevede, varlık hakkında araştırma yapmak ancak dört terimle mümkün olur. İslam düşüncesinde dört matlap şeklinde adlandırılan bu dört terim; "mıdır" (hel), "nedir" (mâ), "hangisidir" (eyyü) ve "niçindir"dir (lime). Bu dört terimden hel, bir şeyin varlığını; mâ cinsini; eyyü faslını ve lime de gaye sebebini araştırır.