Karadeniz, Azak denizi ve Sivaş denizleri ile çevrili bulunan Kırım'ın tek kara bağlantısını 9 km. eninde ve 30 km. uzunluğunda olan Orkapı Boğazı sağlamaktadır. Kırım yarımadasında ilk siyasî yapıyı İskitler kurdu ve daha sonra birçok devlet ve etnik unsur bölgeye yerleşti. Kırım'ın Türkleşmesinde Hazarlar'ın, Peçenekler'in, Kuman-Kıpçaklar'ın, İslamlaşmasında ise Altın Orda Devleti'nin büyük katkısı oldu. Ancak Altın Orda Devleti'nin parçalanma sürecine girmesiyle Kırım yarımadası, hanzadelerin sığındığı bir merkez olarak her geçen gün stratejik önemini arttırdı.
Yarımada dışında steplerde yaşayan Cengiz Han soyundan Gıyâseddin Bey'in oğlu Hacı Giray, Şırın Beyi Eminek Mirza'nın daveti üzerine Kırım'a gelerek 1441 yılında yaklaşık üç buçuk asır hükümet eden Kırım Hanlığı'nı kurdu. Hacı Giray öldüğünde Kıpçak bozkırı, Taman ve Kabartay illeri, Azak denizinden Turla nehrine kadar Nogay sahası, kuzeyde Don ve Özi nehirleri arasındaki Don Kazakları'nın toprakları içerisinde yer alan Belgorod'a kadar olan sahayı içine alan bir büyük devlet geride bıraktı. Hacı Giray'dan sonra hanlığın başına geçen Mengli Giray döneminde Osmanlı Devleti'ne tâbi olan Kırım Hanlığı, 1783 yılında Rus işgaline kadar Karadeniz'in kuzeyinde hüküm sürdü.
Kırım, coğrafî bir terim olmakla birlikte burası ile ilgili olarak ilk akla gelen Kırım Hanlığı ve Kırım Tatarları'dır. Kırım Tatarları'ndaki eğitim geleneği diğer Türk-İslam devletlerindeki eğitim birikimi üzerine kurumsallaşan bir süreci ihtiva etmektedir. Eğitim hayatı altı yaşında olan çocukların mutlaka okula gönderilmesiyle başlardı. Eğitim öğretim günlük yedi saat üzerinden sonbaharda başlar ve yaz başına kadar devam ederdi. Eğitim mekânları genelde camilerin bitişiğinde inşa edildiğinden dolayı her caminin bulunduğu yerde bir mektebin de yer alabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Ancak zaman zaman cami odalarından biri veya son cemaat yeri de kullanılır ve eğitim öğretim faaliyetlerini cami görevlileri yürütürdü. Kırım'ı ziyaret eden Lehistan elçisi Martin Bronevskiy, Kırım'ın her tarafında okulların olduğuna değinerek hemen hemen bütün çocukların okula gittiğini kaydetmiştir. Mektepte talebeler, okuma yazma, basit hesaplamalar ile dinî eğitime temel olacak bir müfredat çerçevesinde eğitim öğretim görürlerdi. Kırım Hanlığı Şer'iye Sicilleri'nde gayrimüslimlere ait sıbyan mekteplerinin de olduğuna dair kayıtlar tafsilatıyla olmamakla birlikte yer almaktadır.
Kırım Hanlığı, Osmanlı tâbiiyetine girdiği andan itibaren özellikle Kırım ahalisinden bir kısmının daha iyi bir eğitim almaları için çocuklarını başta İstanbul olmak üzere diğer büyük şehirlerdeki meşhur medreselere gönderdikleri bilinmektedir. Nitekim Osmanlı ulemasının Kırım'da, Kırım ulemasının da Osmanlı coğrafyasında çok değişik görevlerde oldukları kayıtlarda yer almaktadır. Kırım uleması mensubu olarak yetişmiş kimselerin İstanbul, Mekke, Medine, Kudüs, Bağdat, Şam ve Mısır gibi devrin önemli merkezlerinde müderrislik, müftülük, kadılık ve kazaskerlik gibi üst düzeylerde görev yaptıkları bilinmektedir. Bu durum, Rus işgalinden sonra sayıca azalmış olsa da devam etmiştir.
Bu çerçevede kaynaklarda Kefevî Mehmed Şefîî Dede, Molla Seyyid Ahmed Kırîmî, Akkirmânî Muhammed Kefevî, Hüseyin Efendi, Seyyid Mûsâ Kelîmî, Mehmed Feyzi, Abdullah Afîfüddin Efendi, Ferruh Efendi gibi Kırım kökenli çok sayıda meşhur âlimin ismi geçmektedir. Diğer yandan Kırım hanları ile hanlık soyundan gelenler arasında edebiyata ve bilime merak salmış olan şahsiyetlerin bulunduğu görülmektedir. Mesela Gazi Giray (ile Bora Gazi Giray) Han'ın (1588-1608) Arapça ve Farsça bildiği ve birçok şiirinin, divan ve gazellerinin günümüze kadar ulaştığı bilinmektedir. Kırım hanlarından Hacı Selim Giray Han'ın, Bahçesaray'daki Hansaray'a zengin bir kütüphane inşa ettirdiği kayıtlarda yer almaktadır. Yine sicillerde yer alan tereke dökümleri çok sayıda kitap listesi örneği barındırır.
Mektepleri bitirenlerden eğitime devam etmek isteyenler medreselere kaydolurdu. İlk medresenin Altın Orda Hükümdarı Özbek Han tarafından Eski Kırım'da inşa ettirildiğini 1333 yılında Kırım'ı gezen İbn Battûta kaydetmiştir. Ülkenin birçok yerinde çok sayıda medrese vardı. Nitekim Yeni Medrese, Küçük Mehmed Efendi Medresesi, İncibek Hatun Medresesi, Mübârek Sultan Bike Medresesi, Arslan Giray Medresesi, Hacı Yahyâ Medresesi, Kadı Kemal Medresesi, el-Hac Sübhan Kulu Gazi Ağa Medresesi, Mercâniye Medresesi, Hatuniye Medresesi, Orta Medrese, Hacı İbrâhim Medresesi adıyla bilinenler bunlardan bazılarıdır. 1867 yılında Kırım'da 131 mektep ve 23 medresenin eğitim öğretim verdiği çeşitli kayıtlarda yer almaktadır. Ama en meşhuru Mengli Giray'ın yaptırdığı Zincirli Medrese'dir. Adı geçen medrese 1500-1501 yılında Bahçesaray'ın hemen devamında bulunan Salacık mevkisinde inşa edilmişti. Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesinin birçok yerinden bu medreseye hoca olarak gelenlerin eğitim verdiği bilinmektedir. Fakat Kırım Hanlığı yıkıldıktan sonra Zincirli Medrese, İsmâil Bey Gaspıralı dönemine kadar eğitim hayatına geçmişteki gibi katkı verememiştir.
Rus Çarlığı, Kırım'ı ilhak ettikten sonra sistemli olarak medreseleri iş göremez hale getirdi. Zincirli Medrese Vakfı'na tahsis edilen gelirler ve gelir getirici gayrimenkuller bulunmasına karşılık eğitim öğretim kalitesi giderek düşmüştü. Bunun üzerine İsmâil Bey Gaspıralı'nın teşviki sonucunda Habîbullah Efendi (1889) başmüderris oldu. Habîbullah Efendi eğitim öğretimi bir düzene sokarken diğer yandan da medresenin fizikî yapıları ile personel ihtiyacı gibi önemli meseleleri de çözüme kavuşturmaya çalıştı. Ancak üst sınıfa yükselme sınavına katılan altmış beş öğrenciden sekizi başarılı olabildi. Eğitim dili Arapça olduğu için Başta İsmâil Bey Gaspıralı olmak üzere Arap harfleri ve Arapça eğitiminin kaldırılması fikrini ortaya atanlar olmuşsa da bu fikir pek taraftar bulamadı.
Rus Çarlığı ise Osmanlı Devleti ile olan ilişkilere bağlı olarak cereyan eden savaş yıllarında Kırım'daki baskıyı arttırmakta idi. Diğer taraftan da 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında medrese talebelerini Rus ordusuna almaya başladı. Bu durum, büyük bir tepkiyle karşılanarak Osmanlı topraklarına göçle sonuçlandı.XIX. yüzyılın sonlarına doğru Bahçesaray, Karasubazar, Kefe, Kerç ve Gözleve gibi büyük yerleşim yerlerinde on beş kadar medrese ayakta kalmayı başarmıştı.
Medreselerde kullanılan yapılar koğuş sistemine göre çok odalı olarak inşa edilmişti. Her koğuşun "törbüyük" denilen bir amiri bulunmakta idi. Sulta adı verilen kurallar manzumesi yeni gelen her talebeye okunur ve herkes konumuna göre nasıl hareket edeceğini önceden bilirdi.
XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde Kırım'da eğitim öğretim durumu Ruslaştırma politikaları sebebiyle iyice kötüye gitmekteydi. Eğitim öğretim bu asimilasyon siyasetinin en önemli ayağını oluşturmaya başladı. Hatta Ruslar bu amaçla 1827 yılında, "gimnazyum" adıyla Akmescid'de ilk eğitim kurumlarını açtı. Okulun eğitim öğretim dili Rusça idi. Ancak Kırım Türkleri, Ruslar'a olan güvensizliklerinden ötürü gimnazyuma çocuklarını kaydettirmek istemediler.
Kırım'da halkın millî değerlerine tekrar sahip çıkmaya başlamasının ilk temellerini İsmâil Bey Gaspıralı ve onun yetiştirdiği talebeler attı. İsmâil Bey Kırım'dan Türkistan içlerine kadar Türk dünyasında cereyan eden bu anlamdaki hareketlenmenin öncülerindendir. Onun eğitim alanında başlattığı reformist iyileştirmeler aynı zamanda sadece Kırım Tatarları'nda değil bütün Türk dünyasında millî uyanışın da başlamasına vesile oldu. İsmâil Bey Gaspıralı kurduğu okullar, çıkardığı gazetenin yanı sıra mevcut okulların özellikle de medreselerin ıslah edilmesine dair de çabalar sarfetti. Sıbyan mekteplerinde ders programının geliştirilmesiyle medreselerin müfredatında olmayan matematik, tarih, coğrafya gibi pozitif bilimlerin de okutulmasını dile getirdi. Usûl-i cedit eğitim öğretim sistemi Kırım yarımadasının dışında Kazan, Sâmerrâ ve Taşkent gibi coğrafyalarda da talep görmeye başladı. 1895 yılına gelindiğinde aynı sene Bahçesaray'da Kefe, Gözleve ve Yalta'da birer usûl-i cedit mektebi açıldı. Bu okullar örnek alınarak Dereköy, Ulu Özen ve Küçük Özen köyleri mevcut okullarını usûl-i cedit mektebi olarak dönüştürüldü.
1884 yılında kurduğu Kaytaz Ağa Mektebi ile eğitim öğretim işlerine bizatihi dahil oldu. Mektebin ilk hocası olan Bekir Emektar, İsmâil Bey Gaspıralı'dan aldığı dersler sonrası harflerin hecelenerek öğretilmesi usulüyle on iki öğrencisine kırk beş günde okuma yazmayı öğretti. Türkçe ve Arapça okuma yazma basit hesap ve ilmihal eğitimi alan öğrencilerin başarıları arttıkça mektebe olan rağbet de arttı. Bekir Emektar'ın ayrılması üzerine İstanbul Darüşşafaka'dan mezun Ahmed Nûreddin'i hoca olarak kadrosuna aldı. Yeni hocanın programa tarih, coğrafya, fizik, resim, geometri ve beden eğitimi gibi dersleri eklemesiyle öğrenci-veli memnuniyeti de oldukça arttı.
Rus Çarlığı, Rusça bilmeyen Kırım Tatar çocuklarının Rus okullarına rağbet etmemesi üzerine ödeneklerin zanaat alanında insan yetiştiren mekteplere aktarılması fikri ön plana çıktı. Bu kapsamda çilingircilik, dülgerlik, terzilik ve kunduracılık gibi alanlarda meslek erbabının yetiştirilmesi desteklendi.
Diğer taraftan İstanbul'a öğrenci gönderme alışkanlığının edindirdiği kazanımlardan en önemlisi ise Osmanlı Devleti'nde ortaokul şeklinde eğitim öğretim veren rüştiyelerin Kırım'da kurulmasıdır. 1905 yılında Akmescid (erkek ve kız), Bahçesaray, Karasubazar ve Kerç rüştiyeleri ve ardından da Gözleve Rüştiyesi faaliyete başladı. Rüştiyelerin hocaları gibi kitapları da ilk zamanlarda İstanbul'dan geldi. Ancak Hasan Sabri Ayvaz, Yahya Naci ve Ömer Sami Arbatlı gibi muallimler Tatar şivesinde ders kitapları yazarak daha kolay öğrenmenin yolunu açtılar. İbtidâî mekteplerinde Hâce-yi Sıbyan-Elifba kısmı, Hâce-yi Sıbyan-Kırâat-i Türkî Kısmı, İlm-i Hal Akaid-i İslâmiye, Sarf-ı Türkî, Hesap Risalesi, Sermeşk Destesi, Karneli Muhtasar Coğrafya, Târîh-i Umumi dersleri okutuluyordu.
Rüştiyeler Kırım'daki eğitim öğretim hayatına büyük katkı sağladığı gibi hızlı bir gelişim sürecine de girdi. Ama bu durum yenilik karşıtı bazı çevrelerin bunu Rus yönetimine şikâyet etmelerine sebep oldu. Bunun üzerine Osmanlı ülkesinden gelen öğretmenlerin işlerine son verilmelerine yönelik kararlar alındı.
Bu gelişmeler üzerine 19 Haziran 1910 tarihinde Akmescid'de rüştiyelerin durumu üzerine bir toplantı tertip edildi. Rus Kırım valisi, Odessa Maarif direktörü, İsmâil Mirza Müftüzâde, Selim Mirza Müftüzâde, Mirza Tayganski, Mustafa Mirza Davidoviç, İsmâil Bey Gaspıralı ve Abdürreşid Mehdî toplantıya katıldı. Rüştiyelerin eğitim öğretimlerine devam etmeleri için büyük gayretler sarfedilse de Kırım valisi kapatılmasını istedi. Ana dilde eğitim yasaklandı ve yeni açılacak okullarda da Rusça eğitim öğretim yapılması kararı verildi. I. Dünya Savaşı'na doğru Rus Çarlığı'nın gençleri askere almaya başlaması ve binayı kışlaya çevirmesi gibi sebepler medresenin kapatılması sonucunu doğurdu.
1917 Bolşevik İhtilali sonrası oluşan yeni siyasî ortam içinde bir taraftan bağımsızlık gündeme gelirken bir taraftan da kurulacak devletin ilk politikaları konuşulmaya başlandı. Numan Çelebi Cihan, Cafer Seydahmet Kırımer, Seyid Celil Hattat ve Hasan Sabri Ayvaz, İbrahim Tarpi, İsmail Lemanov, Halil Tinçerov, Ahmet Özenbaşlı ve Hüseyin Bodaninskiy gibi ileri gelen şahsiyetler yeni devletin eğitim öğretim alanındaki ilk çözümlerinin üretilmesini dile getirdi. Nitekim Numan Çelebi Cihan millîliği desteklemek için öğretmen yetiştirecek bir dârülmuallimîn ve nitelikli üretim yapabilecek insan yetiştirecek sanayi mektebi ve bir millî müzenin kurulmasına işaret etti. Kısa bir süre ayakta kalabilen Kırım Ahali Cumhuriyeti her alanda olduğu gibi eğitim öğretim alanında da planlananları hayata geçiremedi.
26 Aralık 1917'de Kırım Ahali Cumhuriyeti adıyla kurulan bu devleti Bolşevikler tanımadı. Komünist Rusya yönetimi Kırım'ı işgale başladı. Kırım Ahali Cumhuriyeti'nin ilk ve tek cumhurbaşkanı Numan Çelebi Cihan, Akyar'da 23 Şubat 1918 tarihinde Ruslar tarafından idam edilerek yeni devletin yıkıldığı duyuruldu.
Nisan 1921'de Kızılordu'nun kontrolünde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlı Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Muhtar bir devlet gibi adlandırılan bu yeni siyasî yapının ilk zamanlarında Kırım Türkleri'nin nüfusu dikkate alınarak birtakım haklar tanınmıştır. Öğretmen yetersizliği ortaya çıkınca Dobruca'dan başta Şevki Bektöre olmak üzere Müstecib Hacı Fazıl, Mehmet Niyazi ve Ömer Sami Arbatlı ve adını bilemediğimiz kimseler Kırım'a gelerek öğretmenlik yapmışlardır. Özellikle Şevki Bektöre hem eğitimle alakalı kitaplar yazarak hem de öğretmen yetiştirme ile alakalı önemli hizmetler vermiştir. 1921-1922'de yaşanan kıtlık, eğitim öğretim faaliyetlerinde yer alan bütün öğretmenlere de büyük zarar vermiş, dışarıdan gelen eğitimciler memleketlerine dönmek zorunda kalmışlardır. Bu arada Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Başkanlığı Kırım Türkleri üzerinde artan baskısı da eğitim öğretim işlerini tamamen sekteye uğratmış, öğretmenlerin haklarının ellerinden alınması Kırım'ı öğretmenden ve eğitimden yoksun hale getirmiştir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB)'nin genel asimilasyon politikaları çerçevesinde Kırım'da uygulanan kültürel Ruslaştırma siyaseti, Kırım Tatar kültürünün her alandaki faaliyetlerini sonlandırdı. Başta Bekir Çobanzade olmak üzere eğitim ve entelektüel bütün kanaat önderleri ya idam ya da sürgün edildiler. Kısacası 1930'lu yılların sonuna gelindiğinde Kırım'da millî ve dinî kurumlar ile bu alanda faaliyet gösteren tek bir Kırım Tatar aydını kalmamıştır. Nihayet 18 Mayıs 1944 Kırım sürgünü ile her şey yok olma seviyelerine geldikten sonra Kırımlı aydınların başlattığı Millî Mücadele sonuç vermeye başladı. 1990'lardan sonra soğuk savaşın bitimiyle beraber Kırım'a dönmeye başlayan sürgündeki Kırımlılar ve aydınlar yeniden millî kimliğin inşası için bir eğitim ve kültür seferberliği başlattılar. Ancak Şubat 2014'te Kırım Ruslar tarafından tekrar işgal edildi.