Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), tarihî süreç içerisinde jeopolitik önemi, çok katmanlı kültürel yapısı ve toplumsal dönüşümleriyle Akdeniz coğrafyasının dikkat çeken oluşumlarından biridir. Ada, 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girmesiyle birlikte üç yüzyıl boyunca Osmanlı idari, sosyal ve mimari düzeniyle şekillenmiş; 1878’de İngiltere’nin yönetimi devralmasıyla Batılı idari ve ekonomik yapılarla tanışmıştır. 20. yüzyıl boyunca artan etnik gerilimler, Rumların Enosis (Yunanistan’a ilhak) hedefi doğrultusunda yürüttüğü siyasi ve askerî faaliyetler, Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesini zorunlu kılmıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile adanın kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturulmuş, bu süreç 1983’te KKTC’nin ilanıyla sonuçlanmıştır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağı
Tarih
Osmanlı Dönemi ve İngiliz Yönetimi
Kıbrıs Adası, 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilerek yaklaşık üç yüzyıl boyunca Osmanlı egemenliğinde kaldı. Bu dönemde Kıbrıs, klasik Osmanlı idari sistemine uygun biçimde sancak statüsünde yönetildi ve adada yaşayan farklı etnik ve dini topluluklar, Osmanlı’nın “millet sistemi” çerçevesinde, kendi dinsel liderleri ve kurumları aracılığıyla belirli özerkliklere sahip olarak bir arada yaşamaya devam etti. Kıbrıs’taki Rum Ortodoks halk Osmanlı yönetimi altında önemli sosyal ve ekonomik imtiyazlara sahip olurken, Osmanlı Devleti özellikle kırsal alandaki Türk yerleşimini destekleyerek demografik dengeyi korumaya çalıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde ise Osmanlı Devleti’nin zayıflaması, özellikle Balkanlar ve Ege’deki milliyetçi hareketlerle birlikte, adadaki Rumlar arasında da Yunanistan’a bağlanma arzusu olan “Enosis” fikrinin yayılmasına neden oldu.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası gelişen uluslararası ortamda, Rusya'nın Akdeniz’e inme tehlikesine karşı önlem almak isteyen İngiltere, Osmanlı ile yaptığı 4 Haziran 1878 tarihli Kıbrıs Antlaşması ile adanın yönetimini üstlendi. Anlaşma gereği, İngiltere Rusya’nın Osmanlı topraklarına saldırması hâlinde Osmanlı’ya yardım edecek, bunun karşılığında Kıbrıs’ı yönetme hakkı elde edecekti. Ancak mülkiyet hakkı Osmanlı’da kalacaktı. Ne var ki İngiltere, bu anlaşmayı fırsata çevirerek adada kalıcı bir idari düzen kurmaya başladı ve Osmanlı’nın etkisini sistemli şekilde ortadan kaldırdı. 12 Temmuz 1878’de son Osmanlı valisi Besim Paşa görevini İngiliz yetkili Lord John Hay’e devretti, aynı gün adada üç asır boyunca dalgalanan Türk bayrağı indirilerek yerine İngiliz bayrağı çekildi. Bu olay, adadaki Rumlar tarafından “Enosis’e atılmış ilk adım” olarak kutlandı. Ardından, İngiltere 1914 yılında Osmanlı’nın Almanya yanında savaşa girmesini gerekçe göstererek adayı tek taraflı olarak ilhak etti. Türkiye ise 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile bu ilhakı hukuken tanıdı.

Osmanlı'nın Kıbrıs Kuşatmasını Gösteren Bir Gravü【1】
İngiliz yönetimi altındaki Kıbrıs’ta, Rumlar ekonomik ve idari anlamda hızla güç kazanırken, Türkler sistematik biçimde geriye itildi. İngilizler, memuriyetlerdeki Türkleri görevden alarak yerlerine Rumları atadı. Türk halkı ekonomik baskı altına alınarak ellerindeki araziler, mallar ve mülkler Rumların eline geçmeye başladı. Kilise, bu mülkiyet dönüşümünü destekleyerek “Türkleri adadan çıkarmanın en iyi yolunun onları satın almak” olduğunu savundu. Bu dönemde Türkler ekonomik çöküntü yaşarken, Rumlar zenginleşerek ada siyasetinde baskın hale geldi. 1882 yılında oluşturulan Yasama Meclisi’nde nüfus oranına göre Rumlara çoğunluk verildi ve bu yapı Rumlar tarafından Enosis propagandası için bir araç olarak kullanıldı. Bu süreçte Kıbrıs Türkleri hem siyasal temsil haklarını hem de ekonomik kaynaklarını hızla yitirirken, İngiltere’nin tarafsız kalma iddiasına rağmen uygulamaları Rumları fiilen destekledi. Bu durum, Türkler açısından yeni bir mücadele sürecinin başlangıcı oldu.
İngiliz Dönemi ve Rumların Enosis Faaliyetleri
İngiliz yönetimi, Rum Ortodoks Kilisesi’ne karşı daha hoşgörülü bir tutum sergilerken, Türk toplumunun siyasal temsil gücünü kırmak amacıyla yerel meclislerde çoğunluğu Rumlara verdi. Bu ortamda Rumlar, özellikle kilisenin öncülüğünde adanın Yunanistan’a bağlanması anlamına gelen Enosis idealini sistemli biçimde savunmaya başladılar. 1931’de Rumlar bu hedef doğrultusunda büyük bir ayaklanma başlattı. İsyan sonrasında İngilizler tüm siyasi kurumları askıya aldı, meclisi feshetti, basını ve eğitimi sıkı denetim altına aldı. Türkler ise bu baskılar altında bile Türkiye ile kültürel bağlarını sürdürmeye çalıştı; Atatürk devrimlerini benimsedi ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu gibi yapılar aracılığıyla toplumsal birlik oluşturmaya yöneldi.
1940’lı yıllarda II. Dünya Savaşı sonrası ortamda Enosis talepleri yeniden gündeme geldi. 1950 yılında Rum Kilisesi'nin öncülüğünde yapılan sözde plebisitte halkın %96’sının Enosis’i istediği ilan edildi, fakat bu oylamaya Türkler katılmadı. Aynı dönemde Yunanistan, Kıbrıs’ın ilhakı için uluslararası girişimlerde bulunmaya başladı. Rumlar, 1955’te EOKA adlı terör örgütünü kurarak silahlı mücadele başlattı; hedefleri önce İngilizleri adadan çıkarmak, sonra da Kıbrıs Türklerini sindirerek Enosis’i gerçekleştirmekti. Bu süreç, adada Türklerin güvenliğini tehdit eden bir dönemi başlattı ve Kıbrıs Türk halkı, kendi varlığını korumak için savuhttps://www.youtube.com/watch?v=eXYx1kEmUqUnma örgütlenmelerine yöneldi.
Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ve Direniş
Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), Kıbrıs Türk halkının Rum saldırılarına karşı kendini savunmak amacıyla kurduğu en organize yeraltı direniş örgütüdür. 1955’te Rumların kurduğu ve hem İngilizlere hem Türklere karşı şiddet uygulayan EOKA’ya karşılık olarak, ilk olarak “Volkan” adlı savunma birlikleri ortaya çıkmış, ancak bu yerel yapılar yetersiz kalınca, 1957 yılında Rauf Denktaş, Dr. Fazıl Küçük ve Burhan Nalbantoğlu’nun öncülüğünde TMT kurulmuştur. Türkiye'nin desteğiyle gizli olarak yapılandırılan teşkilat, her köyde örgütlenerek Türklerin güvenliğini sağlama, toplum bilincini artırma ve gerektiğinde silahlı direniş yürütme amacı taşımıştır. TMT’nin üyeleri, Kuran, bayrak ve silah üzerine yemin ederek teşkilata katılmış; eğitim, silahlanma ve haberleşme alanlarında gizli faaliyet yürütmüşlerdir.
Türk Mukavemet Teşkilatı (TRT Haber)
Teşkilat, sadece askeri bir yapı değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı sağlayan ve moral birliği güçlendiren bir kurum haline gelmiştir. İngiliz yönetimi sürecinde hem Rum hem İngiliz baskısına karşı Türk toplumunun moral gücü olan TMT, 1963’ten sonra Rum saldırılarının yoğunlaştığı dönemde adeta bir savunma hattı oluşturmuştur. Özellikle 1964 Erenköy Direnişi’nde ön saflarda yer almış, birçok bölgede halkın savunulmasında etkin görev almıştır. TMT, aynı zamanda Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkına yönelik yardım ve müdahale mekanizmasının da yerel uygulayıcısı olmuş; 1974 Barış Harekâtı’na kadar Kıbrıs Türk halkının direniş ve varoluş mücadelesinin en temel dayanağı olmuştur.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1960)
İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın garantörlüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında kuruldu. Cumhurbaşkanı Rum lider Makarios, yardımcısı ise Kıbrıs Türk lideri Dr. Fazıl Küçük oldu. Anayasa, Türkler ve Rumlar arasında siyasi denge kurmaya çalışıyordu.

Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş (Dr. Fazıl Küçük Vakfı - KKTC Cumhurbaşkanlığı)
1963-1974 Dönemi
1963-1974 dönemi, Kıbrıs Türk halkı için kitlesel saldırılar, zorunlu göçler ve yok edilme tehdidiyle geçen bir direniş süreci olmuştur. 1963’te Rum lider Makarios’un anayasayı değiştirme girişimiyle başlayan kriz, 21 Aralık 1963’te “Kanlı Noel” katliamlarına dönüşmüş, yüzlerce Türk öldürülmüş, binlercesi göçe zorlanmış ve adanın %3’ünde gettolarda yaşamaya mahkûm edilmiştir. 1964’teki Erenköy Direnişi ve 1967’deki Geçitkale-Boğaziçi katliamları, Rum saldırganlığının sürekliliğini ve Türklerin örgütlü direnişini göstermiştir. Son olarak, 15 Temmuz 1974’te Yunan destekli darbe ile Enosis hayali yeniden gündeme gelmiş, Türkiye 20 Temmuz’da Garanti Antlaşması’na dayanarak Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlatmış ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlamıştır.
1960-1963 Arası Gerginlik
1960 yılında Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın garantörlüğünde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk ve Rum toplumlarının siyasi eşitliğini esas alıyordu. Ancak Rum yönetimi, özellikle Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios, bu eşitliği uzun vadede sürdürülebilir görmedi. Makarios, Türk toplumunu siyasal sistemin dışına itmek ve adayı zamanla Yunanistan’a bağlamak (Enosis) amacıyla, 1963 yılında anayasada Türklerin siyasi haklarını ortadan kaldıracak on üç maddelik bir değişiklik paketi sundu. Bu öneri, Türk tarafınca reddedildi ve iki toplum arasındaki kriz doruk noktasına ulaştı.
Kanlı Noel ve Adanın Fiili Bölünmesi (1963-1964)
21 Aralık 1963 gecesi Lefkoşa’da başlayan ve kısa sürede tüm adaya yayılan saldırılar, Kıbrıs Türk halkı için bir dönüm noktası oldu. Bu olaylar tarihe “Kanlı Noel” adıyla geçti. Rum silahlı unsurları, Türk mahallelerine ve köylerine organize saldırılar düzenleyerek sivil halkı hedef aldı. Evler yakıldı, kadın ve çocuklar acımasızca katledildi, yüzlerce insan hayatını kaybetti. Yaklaşık 30 bin Kıbrıslı Türk evlerinden edilerek, adanın %3’lük küçük bir bölümünde oluşturulan gettolarda yaşamaya zorlandı. Bu süreçte Lefkoşa ikiye bölünerek “Yeşil Hat” adı verilen bir sınır hattı oluşturuldu. Bu hat, adanın fiili bölünmesinin başlangıcı oldu.

Göç Etmek Zorunda Kalan Türkler (AA)
Erenköy Direnişi ve Erenköy
1964 yılında Rum saldırıları hız kesmeden devam etti. Bu dönemde en kritik çatışma noktalarından biri Erenköy oldu. Erenköy, coğrafi olarak izole edilmiş bir Türk yerleşim yeriydi ve Rum-Yunan kuvvetlerinin ablukası altına alındı. Bölgedeki Türk mücahitlerin kahramanca direnişiyle birlikte, Türkiye’nin Erenköy’e yönelik gerçekleştirdiği sınırlı hava müdahalesi, Rum saldırganlığının durdurulmasına katkı sağladı. Ancak bu, sadece geçici bir sükunet getirdi. Erenköy Direnişi, Kıbrıs Türk halkı için bir sembole dönüştü; örgütlü savunmanın ilk örneği olarak hafızalarda yer aldı.

Erenköy Mücahitleri (QHA)
1967 Grivas Dönüşü ve Geçitkale-Boğaziçi Katliamı
1967 yılı, saldırıların yeniden şiddetlendiği bir dönem oldu. Kıbrıs’a dönen General Grivas, EOKA’nın yeni versiyonu olan EOKA-B adlı örgütü kurarak, Türk halkını yok etmeye yönelik faaliyetlerini yeniden başlattı. Bu dönemde Geçitkale ve Boğaziçi köylerinde gerçekleştirilen katliamlar, Rum saldırganlığının vahametini bir kez daha ortaya koydu. Kadın, çocuk, yaşlı demeden çok sayıda Türk sivili katledildi. Türkiye, bu olaylara çok sert tepki gösterdi ve adaya müdahale tehdidinde bulundu. Grivas adadan uzaklaştırıldı ve kısa süreli bir istikrar sağlandıysa da Kıbrıs sorunu kökünden çözülmedi.
1974 Barış Harekâtı ve KKTC'nin Kuruluşu
1974 yılı, Kıbrıs tarihinin en kritik dönüm noktalarından biridir. 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Rum ve Türk halklarının ortaklığına dayalı olsa da, bu yapı kısa sürede Rum tarafının Enosis (Yunanistan’a ilhak) hayali nedeniyle işlemez hale gelmişti. 1963’te başlayan Rum saldırıları, Türklerin yaşadığı köylerin boşaltılması, yüzlerce sivilin katledilmesi ve toplumun %3’lük bir alana sıkıştırılmasıyla sonuçlanmıştı. 1964 ve 1967’de yaşanan Geçitkale, Boğaziçi ve Erenköy olayları, Türk halkının maruz kaldığı şiddetin boyutunu gözler önüne serdi. Türkiye bu süreçte, garantör devlet sıfatıyla zaman zaman diplomatik uyarılarda bulunsa da doğrudan askeri müdahalede bulunmamıştı. Ancak 1974’te yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin müdahalesini zorunlu kıldı.
Kıbrıs Barış Harekatı Belgeseli 3. Bölüm (T.C. Milli Savunma Bakanlığı)
15 Temmuz 1974’te, Yunanistan’daki cunta yönetimiyle bağlantılı olarak Kıbrıs’ta bir darbe gerçekleştirildi. Rum Milli Muhafız Ordusu ve EOKA-B unsurları tarafından planlanan bu darbe ile Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios devrildi; yerine, aşırı Enosis yanlısı ve EOKA-B’nin eski lideri olan Nikolaos Sampson getirildi. Sampson’un atanmasıyla birlikte Enosis hedefi fiilen ilan edilmiş oldu. Bu darbe yalnızca Rumlar arasında bir yönetim değişikliği değil, Kıbrıs Türk halkı için bir varlık-yokluk meselesi anlamına geliyordu. Çünkü darbenin hemen ardından, EOKA-B militanları Türk köylerine saldırmaya başladı; birçok bölgede kadın, çocuk, yaşlı demeden katliamlar gerçekleştirildi. Bu gelişmeler karşısında Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması’nın 4. maddesine dayanarak müdahale kararı aldı.
Türkiye, diplomatik çözüm için önce garantör devletler olan İngiltere ve Yunanistan’ı Cenevre’de toplantıya çağırdı. Ancak görüşmelerden bir sonuç alınamaması üzerine, 20 Temmuz 1974 sabahı saat 05.00’te Kıbrıs Barış Harekâtı başlatıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri, hava, deniz ve kara unsurlarıyla eş zamanlı olarak Girne kıyılarına çıkarma yaptı. Harekâtın komutanlığını Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Nurettin Ersin yürütürken, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Orgeneral Bedrettin Demirel, Hava Kuvvetleri'ne ise Orgeneral Ethem Ayan komuta ediyordu. Harekât sırasında, Kıbrıs Türklerinin yaşadığı bölgelerde örgütlenmiş olan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) üyeleri, Türk askerine yerel rehberlik ve lojistik destek sağladı.
20 Temmuz’daki ilk harekât ile Türk kuvvetleri Girne-Lefkoşa hattında bir koridor oluşturdu. Ancak Rum ve Yunan birliklerinin saldırıları devam ettiğinden, ikinci bir harekât kaçınılmaz hale geldi. 14 Ağustos 1974’te başlayan İkinci Barış Harekâtı, Türk birliklerinin kuzeydoğuda Mağusa’ya, batıda Lefke’ye kadar ilerlemesini sağladı. Harekâtın sonunda Türk tarafı, adanın yaklaşık %37’sini kontrol altına aldı. 16 Ağustos’ta ateşkes ilan edildi. Harekât sonucunda 500’ün üzerinde Kıbrıslı Türk kayıp ya da şehit düşerken, binlerce Rum da adanın güneyine göç etmek zorunda kaldı. Aynı şekilde, Türkler de kuzeye taşındı. Böylece ada, fiilen ikiye bölündü.

Kıbrıs Barış Harekatı (Anadolu Ajansı)
1974 sonrası dönemde, Kıbrıs Türk halkı bu yeni güvenli bölgede kendi idari yapısını kurmaya başladı. 1975 yılında “Kıbrıs Türk Federe Devleti” ilan edildi. Rauf Denktaş, bu yeni oluşumun ilk Cumhurbaşkanı oldu. Ancak bu federatif yapı Rum tarafıyla ortak bir çözüm üretilememesi nedeniyle kalıcı hale gelemedi. Bir yandan BM nezdinde toplumlararası görüşmeler sürerken, diğer yandan Kıbrıs Türk toplumu siyasi, ekonomik ve hukuki altyapısını geliştirmeye çalıştı. 1983 yılına gelindiğinde ise, artık siyasi istikrar, iç güvenlik ve yönetsel özerklik açısından kurumsallaşan Kıbrıs Türk halkı, self-determinasyon hakkına dayanarak 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ilan etti.
KKTC’nin ilanı, Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadı. BM Güvenlik Konseyi 541 ve 550 sayılı kararlarla bu ilanı “geçersiz” saydı ve Türkiye dışında hiçbir devlet KKTC'yi diplomatik olarak tanımadı. Buna rağmen Türkiye, KKTC’nin tek diplomatik ve askeri müttefiki olarak, adadaki Türk varlığının güvence altına alınmasını sağladı. KKTC, kendi anayasasını, çok partili siyasi sistemini ve kurumlarını oluşturdu. Rauf Denktaş, uzun yıllar cumhurbaşkanlığı görevini sürdürerek, Kıbrıs Türk halkının siyasal mücadelesinde simgesel bir figür haline geldi.
Bugün KKTC, yalnızca Türkiye tarafından tanınmasına rağmen, fiilen bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk halkının bir soykırımdan kurtarılması ve güvenli yaşam alanlarına kavuşması açısından tarihsel bir dönüm noktası olmuştur.
Coğrafya ve İklim
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Akdeniz’in doğusunda yer alan Kıbrıs Adası’nın kuzey bölümünde kurulmuş, yüzölçümü yaklaşık 3355 km² olan bağımsız bir devlettir. Kıbrıs Adası, Sicilya ve Sardinya’dan sonra Akdeniz’in en büyük üçüncü adasıdır. KKTC, doğu-batı doğrultusunda uzanan bir şerit hâlinde, kuzeyde Beşparmak Dağları ile sınırlanırken, güneyde ise Mesarya Ovası boyunca güneye sokularak uzanır. Türkiye kıyılarına yaklaşık 70 kilometre mesafededir ve bu yakınlık, coğrafi, kültürel ve stratejik ilişkilerin temelini oluşturur. KKTC toprakları, batıda Güzelyurt’tan doğuda Karpaz Burnu’na kadar uzanmakta; güneyinde ise Yeşil Hat adı verilen Birleşmiş Milletler kontrolündeki sınır hattı ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden ayrılmaktadır. Kuzeyde denize bakan kıyı şeridi boyunca Girne ve Gazimağusa gibi önemli liman kentleri yer alır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (Anadolu Ajansı)
Jeolojik Yapı ve Yerşekilleri
KKTC’nin jeolojik yapısı ve morfolojik özellikleri oldukça çeşitlidir. Kuzeyde Toros Dağları'nın uzantısı olan Beşparmak Dağları, doğu-batı doğrultusunda uzanarak adanın kıyı şeridini şekillendirir. Bu dağlar, kireçtaşı ve kristalen kayaçlardan oluşur ve bölgeyi jeomorfolojik açıdan oldukça engebeli hâle getirir. Beşparmaklar’ın en yüksek noktası 1024 metre ile Selvili Tepesi’dir. Güneyde ise Kıbrıs’ın en geniş ovası olan Mesarya Ovası yer alır. Bu ova, Beşparmak Dağları ile güneyde yer alan Trodos Dağları arasında uzanır. Jeolojik olarak bir çöküntü alanı olan Mesarya, alüvyal toprakların biriktiği düz ve verimli bir tarım alanıdır. Ovanın doğusunda, Karpaz Yarımadası yer alır. Bu bölge, sarp kayalıklar, girintili çıkıntılı kıyılar ve yarımadanın iç kesimlerinde uzanan kırsal alanlarla doğal yapısını büyük ölçüde korumuştur. Karpaz, aynı zamanda yabani eşek popülasyonunun yaşadığı, ekolojik koruma altındaki önemli bir bölgedir.
İklim Özellikleri
KKTC, Akdeniz iklim kuşağında yer alır ve bu nedenle yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve az yağışlıdır. Yaz mevsimi genellikle Nisan ayının sonlarında başlar ve Ekim ayının ortalarına kadar devam eder. Temmuz ve Ağustos aylarında hava sıcaklığı 40 °C’ye kadar yükselebilmektedir. Kış mevsiminde ise ortalama sıcaklık 10–12 °C arasında değişir. Yıllık ortalama sıcaklık yaklaşık 19 °C’dir. Yağışlar çoğunlukla Aralık, Ocak ve Şubat aylarında yoğunlaşır ve yıl toplamının yüzde yetmişi bu aylarda gerçekleşir. Beşparmak Dağları'nın kuzey yamaçları, hâkim rüzgâr yönüne dönük olduklarından daha fazla yağış alırken, güney yamaçları yağış bakımından daha yoksuldur. Aynı durum, adanın güneyinde yer alan Trodos Dağları için de geçerlidir. Yıllık ortalama yağış miktarı 400 ila 700 mm arasında değişir. Bu iklim koşulları, yerleşim dokusundan tarım biçimlerine kadar birçok insan faaliyetini doğrudan etkiler.

K.K.T.C. Ortalama Sıcaklık Haritası (K.K.T.C. Meteoroloji)
Su Kaynakları
KKTC’de daimi nitelikte büyük bir akarsu bulunmamaktadır. Su kaynakları, mevsimlik dereler, küçük göletler ve yer altı sularından oluşmaktadır. Özellikle Mesarya Ovası’ndan geçen Kanlıdere ve Ovgos gibi dereler yılın büyük bir kısmında kurur. Bu nedenle içme suyu ihtiyacı yer altı su kaynaklarından ve Türkiye’den boru hattı ile taşınan su ile karşılanmaktadır. Türkiye’den getirilen bu su, 2015 yılında başlatılan "Asrın Projesi" ile Güzelyurt ve Lefkoşa gibi büyük yerleşim merkezlerine ulaştırılmıştır. Ancak yer altı sularının aşırı çekilmesi ve kontrolsüz açılan kuyular nedeniyle tuzlanma ve kuruma gibi sorunlar yaşanmaktadır. Güzelyurt gibi bazı bölgelerde geçmişte bol miktarda içme ve sulama suyu sağlanan kuyuların büyük kısmı günümüzde işlevsiz hâle gelmiş, geriye kalanların da tuz oranı yükselmiştir. Bu nedenle su yönetimi, KKTC’de hem çevresel hem de ekonomik bir öncelik olarak önemini korumaktadır.
Toprak Yapısı ve Tarım
KKTC’de farklı toprak türleri gözlenmekle birlikte, en yaygın olanları terra rossa ve alüvyal topraklardır. Terra rossa, dağlık bölgelerin eteklerinde ve yamaçlarda görülürken, alüvyal topraklar Mesarya Ovası, Güzelyurt ve Gazimağusa çevresinde yoğunlaşır. Mesarya’daki topraklar, zengin organik maddeler içerse de, sulama eksikliği ve tuzluluk gibi sorunlar nedeniyle sınırlı verimlilik gösterir. Güzelyurt Ovası, alüvyal yapısı sayesinde KKTC’nin en önemli narenciye üretim merkezidir. Ancak, su kaynaklarının azalması nedeniyle bu potansiyelin sürdürülebilirliği tehdit altındadır. Tarımda kuru ürün yetiştiriciliği yaygındır ve arpa, buğday gibi tahıllar başta gelir. Karpaz ve İskele gibi bölgelerde ise zeytin ve keçiboynuzu ağaçlarıyla örtülü bahçeler yer almaktadır. Sulama olanaklarının sınırlılığı nedeniyle modern tarım uygulamaları kısıtlıdır ve tarımsal üretim büyük ölçüde doğal koşullara bağlıdır.

K.K.T.C. Fiziki Haritası (Türk Silahlı Kuvvetleri HGM)
Bitki Örtüsü ve Doğal Yaşam
KKTC’nin bitki örtüsü, tipik bir Akdeniz florası gösterir. Beşparmak Dağları'nın kuzey yamaçları ormanlarla kaplıyken, güney yamaçlarında daha seyrek çalılıklar ve maki toplulukları gözlenir. Dağlık alanların 900-1000 metre rakımlı kesimlerinde çam, ardıç ve meşe türleri görülürken, daha aşağı rakımlarda zeytin, keçiboynuzu, sakız ağacı ve defne gibi kuraklığa dayanıklı türler yaygındır. Mesarya Ovası gibi kurak alanlarda ise step formasyonları egemendir. İlkbaharda yeşeren otlar ve çiçekler yazın sıcakların başlamasıyla kurur. Karpaz Yarımadası, hem floristik çeşitliliği hem de nesli tükenmekte olan Karpaz eşeklerinin yaşadığı doğal koruma alanı olması nedeniyle önemlidir. Ayrıca KKTC kıyılarında, deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanları bulunmakta, özellikle Alagadi ve Tatlısu sahilleri bu canlıların korunduğu bölgeler arasında yer almaktadır.
Yerleşme Özellikleri ve Beşerî Coğrafya
KKTC’de yerleşim yerleri coğrafi koşullara uygun şekilde dağılmıştır. Mesarya Ovası’nın çevresinde ve kıyı şeritlerinde yoğun yerleşmeler bulunurken, dağlık ve kayalık bölgelerde yerleşme seyrektir. Lefkoşa, başkent ve aynı zamanda en kalabalık kenttir. Gazimağusa bir liman kenti olarak ticaret ve turizm açısından önem taşırken, Girne ise hem turistik hem kültürel yapısıyla öne çıkar. Güzelyurt tarımın merkezi konumundadır. Karpaz ve İskele gibi bölgelerde kırsal yerleşme biçimi yaygındır. Nüfus dağılımı kent merkezlerine doğru yoğunlaşırken, kırsal bölgeler göç vermekte ve nüfus yaşlanmaktadır. Kırsaldaki genç nüfusun şehir merkezlerine ya da Türkiye’ye göç etmesi, tarımın sürdürülebilirliğini tehdit eden bir başka faktördür. Yerleşme biçimlerini şekillendiren en önemli etmenler; ulaşım olanakları, su kaynaklarının varlığı, topografik yapı ve güvenlik durumudur.
Demografik Yapı
KKTC’deki demografik gelişim, büyük ölçüde 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında yaşanan nüfus mübadelesi ve Türkiye’den gelen göçlerle belirginleşmiştir. 1975 yılında yaklaşık 40.000 kişilik tarımsal işgücü Türkiye’den KKTC’ye yerleştirilmiş; bu, demografik kompozisyonda kalıcı bir dönüşüm yaratmıştır. 1978 yılında yaklaşık 146.000 olan nüfus, 2011 nüfus sayımında 286.257’ye, 2021 yıl sonu projeksiyonlarına göre ise 390.745’e yükselmiştir. Ancak bu artış büyük ölçüde doğal doğumlarla değil, göç kaynaklıdır.
KKTC nüfus yapısı cinsiyet açısından belirgin bir dengesizlik göstermektedir. Özellikle 15-64 yaş arası faal nüfusta erkekler, kadınlardan sayıca fazladır. 2021 yılında cinsiyet oranı (her 100 kadına düşen erkek sayısı) 119.2 olarak ölçülmüştür. Bu oran, genç yetişkin erkeklerin KKTC’ye göçle gelmelerinden kaynaklanmaktadır. 20-24 yaş grubunda bu oran 155’i aşmaktadır. Buna karşın, 65 yaş üzeri nüfusta kadınlar erkeklerden daha fazladır; bu durum, kadınların daha uzun yaşama eğilimleri ile ilişkilidir.
Yaş yapısı açısından KKTC, “demografik yaşlanma” sürecine girmiştir. 1978’de nüfusun %29.5’i 0-14 yaş grubunda iken, bu oran 2021’de %13.7’ye düşmüştür. Aynı dönemde 15-64 yaş arası aktif nüfus oranı %60.9’dan %76.5’e yükselmiş; 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfus oranı ise artmıştır. Ortalama yaşam süresi kadınlarda 83.1 yıl, erkeklerde 79.0 yıl olup, bu değerler birçok gelişmiş ülkeye yakındır. Doğurganlık oranı 1998’den bu yana nüfus yenilenme düzeyinin (2.1) altındadır; 2021 itibarıyla toplam doğurganlık oranı 1.98’dir.
Nüfus artışı yavaşlamış; ancak göç yoluyla taze işgücü ve öğrenci girişi devam etmektedir. Türkiye’den gelen göçler dışında, üçüncü ülkelerden üniversite öğrencisi ve işgücü göçü de kayda değerdir. Bu da nüfusun heterojenleşmesini artırmaktadır. Öte yandan, KKTC’nin kendi genç ve eğitimli nüfusu yurt dışına, özellikle İngiltere, Türkiye ve Avustralya’ya göç etmektedir. Bu durum, “göçün seçiciliği” olarak adlandırılmakta ve ülkede yaşlı, bağımlı nüfus oranını artırmaktadır.
KKTC'de nüfusun %78’i şehir merkezlerinde yaşamaktadır. Özellikle Lefkoşa, Girne ve Gazimağusa gibi kentler yoğun göç alırken, kırsal nüfus giderek azalmaktadır. 2021 verilerine göre, 13 köy tamamen boşalmıştır. Kırsal alanlarda yaşlı nüfus oranı yüksektir; tarım alanları genç nüfus tarafından terk edilmekte, kır-kent dengesizliği derinleşmektedir.
Sosyoekonomik açıdan bakıldığında, istihdamın yaklaşık %75’i hizmet sektöründe yoğunlaşmıştır. Sanayi ve tarım sırasıyla %15 ve %10’luk paylara sahiptir. Kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklerden düşüktür. Toplumun aile yapısında da dönüşüm yaşanmıştır. Ortalama evlenme yaşı artmış; 2021 yılında erkeklerde 34.5, kadınlarda 31.5 olmuştur. Boşanma oranları 1977’ye göre yaklaşık beş kat artmıştır.
Ekonomik Yapı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), serbest piyasa ekonomisi ilkelerine dayalı bir ekonomik sisteme sahiptir ve Türk Lirası’nı resmi para birimi olarak kullanmaktadır. Devletin ekonomik faaliyetlerdeki rolü yönlendirici, teşvik edici ve düzenleyici olarak tanımlanırken, ekonominin temel dinamiklerini özel sektör oluşturur. KKTC'nin ekonomik yapısı, küçük ölçekli iç pazar ve sınırlı doğal kaynaklara sahip bir ada ekonomisinin tipik özelliklerini taşır. Gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH) içinde en yüksek pay hizmetler sektörüne aittir. Tarım ve sanayi sektörleri ise genellikle bu ana sektörü destekleyici konumdadır.
Turizm ve Eğitim
Hizmet sektörü KKTC ekonomisinin belkemiğini oluşturur. Bu sektör içinde özellikle turizm ve yükseköğrenim, ülke gelirlerinin büyük bölümünü sağlayan öncü alt sektörlerdir. 2023 yılı itibarıyla ülkeye gelen yabancı turist sayısı 1,9 milyon kişiye ulaşmış ve turizmden elde edilen net gelir 1 milyar doların üzerine çıkmıştır. Turistlerin büyük çoğunluğu Türkiye’den gelmekte olup, Rusya ve İran gibi ülkeler de önemli kaynak pazarlar arasındadır.

Apostolos Andreas Manastırı (Kuzey Kıbrıs Rehberi)
Yükseköğrenim sektörü, yaklaşık 100.000 öğrencisi ve 23 üniversitesiyle önemli bir döviz girdisi sağlamakta, aynı zamanda nitelikli insan kaynağı yaratmaktadır. 2022 yılında sektörden elde edilen gelir yaklaşık 950 milyon dolar seviyesindedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Bulunan Üniversiteler:
- Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)
- Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ)
- Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ)
- Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ)
- Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ)
- Atatürk Öğretmen Akademisi
- Akdeniz Karpaz Üniversitesi
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi KKTC Kampüsü (ODTÜ-KKTC)
- İstanbul Teknik Üniversitesi KKTC Kampüsü (İTÜ-KKTC)
- Kıbrıs Amerikan Üniversitesi
- Girne Üniversitesi
- Kıbrıs İlim Üniversitesi
- Kıbrıs Ada Kent Üniversitesi
- Uluslararası Final Üniversitesi
- Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi
- Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi
- Arkin Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi (ARUCAD)
- Rauf Denktaş Üniversitesi
- Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesi
- Kıbrıs Batı Üniversitesi
- Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi
- Avrupa Liderlik Üniversitesi
- Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Birimi
Tarım ve Sanayi
Tarım sektörü, başta narenciye, patates ve hayvancılığa dayalı süt ürünleri üretimiyle dış ticarette yer almakta, aynı zamanda gıda güvenliği ve kırsal istihdam için stratejik bir rol üstlenmektedir. Türkiye’den gelen suyun tarımsal sulama için kullanılabilir hale gelmesiyle sektörün verimlilik potansiyeli artmıştır.
Sanayi sektörü büyük ölçüde tarımsal üretime dayalı işleme tesisleri ve hafif imalatla sınırlıdır. Ancak, rekabet gücünün düşük olması ve teknoloji transferinin yetersiz kalması nedeniyle ihracat potansiyeli sınırlıdır.
Dış Ticaret Dengesi
KKTC ekonomisi yüksek düzeyde ithalata bağımlıdır. 2023 yılında ithalat 2,8 milyar dolar düzeyine çıkarken, ihracat yalnızca 159 milyon dolarda kalmıştır. İhracatın %80’i Türkiye’ye, %15’i Orta Doğu ülkelerine yöneliktir. Başlıca ihracat ürünleri hellim peyniri, narenciye, patates ve hurda malzemelerdir. İthalatın büyük bölümünü ise petrol ürünleri, taşıt araçları, ilaç ve gıda maddeleri oluşturmaktadır.
Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında Güney Kıbrıs'a yapılan ihracat son yıllarda artış göstermekte, bu da ticaretin Avrupa Birliği üzerinden genişlemesi açısından önemli bir fırsat sunmaktadır.
Yatırım Ortamı ve Teşvikler
KKTC, stratejik coğrafi konumu ve gelişen altyapısıyla hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için cazip bir ortam sunmayı hedeflemektedir. Yatırım teşvikleri arasında KDV muafiyeti, gümrük vergisi indirimi, yatırım indirimi, arsa ve bina temini gibi uygulamalar yer almaktadır. Kalkınmada öncelikli sektörler arasında turizm, yükseköğrenim, tarım ve enerji öne çıkmaktadır.
Temel Ekonomik Göstergeler (2023)
- GSYİH: 73,9 milyar TL
- Reel büyüme oranı: %13,3
- Kişi başına düşen gelir: 14.648 $
- Enflasyon oranı: %83,6
- İhracat: 159,5 milyon $
- İthalat: 2,8 milyar $
- İşsizlik oranı: %5,1
- Kamu sektöründe istihdam: ~36.000 kişi
- Özel sektörde istihdam: ~112.000 kişi
Kütür ve Turizm
KKTC'nin kültürel yapısı; geleneksel el sanatları, halk müziği ve dansları, tiyatro, yazın, klasik müzik etkinlikleri ve sahne sanatları gibi alanlarda şekillenir. Kıbrıs el sanatları, özellikle Lefkara danteli ve ipek kozası işleri ile tanınır. Bu ürünler dekoratif objeler olarak evlerde kullanılmakta; ayrıca sepet örücülüğü, ağaç oymacılığı ve sandık yapımı gibi geleneksel üretim biçimleri de yaşatılmaktadır.
KKTC turizm sektörü, özellikle 2000’li yıllardan itibaren niceliksel ve niteliksel gelişmeler göstermiştir. 2002 yılında yaklaşık 470 bin turistin ziyaret ettiği KKTC, 2011’de 1 milyonu aşan ziyaretçi sayısıyla zirveye ulaşmıştır. Ancak sektör, özellikle 2020 yılında COVID-19 pandemisinin etkisiyle ciddi bir düşüş yaşamış; aynı yıl gelen ziyaretçi sayısı %77,7 azalarak 388.837 kişiye düşmüştür. 2021’de bu rakam 552.312’ye yükselmiştir. Sektör, ağırlıklı olarak Türkiye'den gelen ziyaretçilere dayanmaktadır. 2021 verilerine göre Türkiye’den gelen turist sayısı 438.700 kişidir ve bu, toplamın yaklaşık %80’ine karşılık gelmektedir. Diğer önemli kaynak ülkeler arasında İran, Almanya, İngiltere ve Pakistan yer almaktadır.
Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya (GSYİH) Katkısı
KKTC turizm sektörü, ülkenin dış ticaret açığını dengeleyen en önemli gelir kalemlerinden biridir. 2019 yılında 954,5 milyon dolar turizm geliri elde edilmiştir. Bu rakam, KKTC dış ticaret açığının %63’ünü karşılamıştır. Aynı yıl kişi başına düşen turist geliri ise yaklaşık 450 dolar olarak gerçekleşmiştir. Turizm sektörünün GSYİH içindeki doğrudan payı sabit fiyatlarla genellikle %3 civarında seyretmektedir; ancak bu oran turizmin inşaat, ulaştırma ve ticaret gibi dolaylı etkileri hesaba katıldığında çok daha yüksek bir ekonomik etki oluşturmaktadır.
Turizm Çeşitleri
Deniz Turizmi
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 396 kilometrelik sahil şeridi ve Akdeniz ikliminin etkisiyle deniz turizmi açısından büyük potansiyele sahiptir. Nisan ayından kasım ayına kadar denize girilebilen iklim koşulları, özellikle yaz aylarında turistik talebi artırmaktadır. Girne, Gazimağusa ve Dipkarpaz gibi bölgelerde yer alan halka açık ve otellere bağlı plajlar bu turizm türünün başlıca merkezleridir.
Öne çıkan plajlar:
- Dipkarpaz Altınkum Sahili: El değmemiş doğası ve ince kumuyla öne çıkar.
- Palm Beach: Gazimağusa merkezine yakınlığıyla ulaşımı kolay bir plajdır.
- Alagadi Plajı: Deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanı olup çevresel değer taşır.
- Bu turizm türü, aynı zamanda su sporları ve kıyı otelciliğini de destekleyen bir yapıya sahiptir.

Dipkarpaz Altınkum Plajı (Kuzey Kıbrıs Rehberi)
Yat Turizmi
Deniz turizmine entegre biçimde gelişen yat turizmi, KKTC’nin doğal limanları ve özel marina altyapısıyla desteklenmektedir.
Başlıca limanlar:
- Girne Yat Limanı
- Gemyat Delta Yat Limanı
- Karpaz Gate Marina
- Bu limanlar, uluslararası standartlarda hizmet sunar: duty-free mağazalar, restoranlar, çamaşırhane, spor salonları, yat bakımı, onarım ve yakıt hizmetleri. Yat turizmi, hem kısa süreli demirlemeler hem de uzun konaklamalar açısından turistlerin ilgi gösterdiği bir alandır.
Kongre Turizmi
KKTC’nin gelişmiş konaklama altyapısı ve uygun fiyatlı yüksek hizmet standartları, kongre ve toplantı turizmini destekler niteliktedir.
Kongre alanları:
- Rauf Raif Denktaş Kongre Sarayı (DAÜ, Gazimağusa)
- İTÜ KKTC Kültür ve Kongre Merkezi
- Otellere ait çok amaçlı toplantı salonları
- Bu merkezlerde bilimsel kongrelerden ticari bayi toplantılarına kadar çok sayıda etkinlik düzenlenmektedir. Özellikle akademik kurumlarla bağlantılı kongre turizmi, yılın düşük sezonlarında da konaklama işletmeleri için gelir kaynağı yaratmaktadır.
Gastronomi Turizmi
Kıbrıs Türk Mutfağı, yüzyıllar boyunca birçok kültürün etkisinde kalarak zenginleşmiştir. Akdeniz’in klasik beslenme biçimiyle birleşen bu mutfakta hem etli yemekler hem de bitki bazlı geleneksel tatlar öne çıkar.
Öne çıkan tatlar:
- Şeftali kebabı: Kıyma ve baharatla hazırlanan et yemeği
- Kolokas: Patates benzeri yerel bir bitkiyle yapılan sulu yemek
- Molehiya: Kurutulmuş ıspanak benzeri bitkiden yapılan yöresel bir ana yemek
- Hellim: Kıbrıs’a özgü tuzlu peynir, ızgara ya da kızartma olarak servis edilir
- Ceviz macunu, ekmek kadayıfı, gullurikya: Yerel tatlılar
- Turistler, yerel restoranlarda ve köy pazarlarında bu ürünleri deneyimleyerek bölgenin kimliğini gastronomi yoluyla tanımaktadır.
Sağlık Turizmi
KKTC’de sağlık altyapısı son yıllarda önemli ölçüde gelişmiştir.
Başlıca alanlar:
- Diş sağlığı
- Estetik cerrahi
- Tüp bebek uygulamaları
- Wellness ve spa merkezleri
- Otellere entegre spa hizmetleri ve uzmanlık gerektiren tedavi alanlarında KKTC, Türkiye başta olmak üzere farklı ülkelerden gelen turistlerce tercih edilmektedir. Uygun fiyatlı sağlık hizmetleri ve kısa bekleme süreleri de bu turizm türünü cazip kılar.
Eko Turizm
KKTC’nin doğal yapısı ve biyolojik çeşitliliği, doğa temelli turizmi destekler.
Bölgenin zenginlikleri:
- 121 endemik bitki, bunlardan 19’u sadece KKTC’de görülmektedir.
- 7 endemik hayvan türü: Kıbrıs Kuyrukkakanı, Kıbrıs Eşeği vb.
- Karpaz Milli Parkı ve Beşparmak Dağları doğa yürüyüşleri için idealdir.
- İncirli Mağarası: Jeolojik yapısıyla dikkat çeken doğal bir oluşumdur.
- Eko turizm, doğa ile etkileşimli, sürdürülebilir ve düşük etkili bir seyahat modelidir.
Spor Turizmi
İklim koşulları ve coğrafya, KKTC’yi çeşitli sporlar için elverişli kılmaktadır.
Yapılabilen sporlar:
- Golf: Bazı lüks otellere ait sahalar
- Dalış: Girne ve Karpaz’da profesyonel dalış merkezleri
- Su sporları: Rüzgar sörfü, wakeboard, jet ski, banana, fly fish, dalış
- Doğa sporları: Yamaç paraşütü, trekking, avcılık
- Yürüyüş parkurları: 600 km uzunluğunda toplam 20’den fazla doğa parkuru vardır. Her parkurun girişinde yönlendirme ve bilgilendirme panoları mevcuttur.

Kuzey Kıbrıs'ta Dalış Sporu (Kuzey Kıbrıs Rehberi)
İnanç Turizmi
Kıbrıs, çok sayıda dini yapının yer aldığı, inanç turizmine uygun bir destinasyondur.
Ziyaret alanları:
- Hala Sultan Tekkesi (Larnaka)
- St. Barnabas Manastırı
- Lala Mustafa Paşa Camii (St. Nicholas)
- Kırklar Tekkesi, Türbeler, Camiler, Şapeller, Manastırlar
- Bu tür yapılar, farklı dini geçmişe sahip gruplar için hem tarihi hem de ibadetsel değer taşımaktadır.
Hüzün Turizmi
Yakın dönem siyasi olaylar ve savaşlar, KKTC’yi hüzün turizmi açısından da öne çıkarır.
Anıtsal noktalar:
- Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş Anıt Mezarı
- Alaminyo, Karaoğlanoğlu, Erenköy, Geçitkale şehitlikleri
- Toplu mezarlar (Muratağa, Atlılar, Sandallar)
- Bu alanlar, millî hafıza, yas kültürü ve tarih bilinci bağlamında ziyaret edilmektedir.
Festival, Kültür ve Sanat Turizmi
KKTC’de yıl boyunca düzenlenen festivaller; yerel ürünlerin, geleneklerin, sanatsal ve müzikal etkinliklerin tanıtımında önemli rol oynar.
Başlıca festivaller:
- Güzelyurt Portakal Festivali
- Bellapais Klasik Müzik Festivali
- Mehmetçik Üzüm Festivali
- Pulya, Çilek, Ayrelli, Ceviz, Harnup festivalleri
- Kıbrıs Rakı Festivali, Kıbrıs Tango Festivali, Tiyatro Festivali
- Bu etkinlikler, hem iç turizmi canlandırır hem de yabancı ziyaretçileri kültürel olarak zenginleştirir.
TEKNOFEST'25 KKTC
TEKNOFEST, Türkiye'nin en büyük Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali olarak, her yıl farklı alanlarda teknoloji ve inovasyon yarışmalarına ev sahipliği yapmaktadır. 2025 yılında, TEKNOFEST Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) düzenlenmiştir. Etkinlik, 1-4 Mayıs tarihleri arasında Lefkoşa Eski Ercan Havalimanı'nda gerçekleştirilmiştir.
TEKNOFEST KKTC, 6 ana kategori ve 13 alt kategoriden oluşan teknoloji yarışmalarını içermektedir. Bu yarışmalar, katılımcılara inovasyon, mühendislik ve teknoloji becerilerini sergileme imkanı sunmaktadır. Ayrıca, festival kapsamında hava gösterileri, sergiler ve atölye çalışmaları gibi etkinlikler düzenlenmiştir. Etkinliğe toplamda 225.000 kişi ziyaret etmiştir.

TEKNOFEST'25 KKTC (TEKNOFEST)
Tarihi Eserler
Kıbrıs adasının 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından adada pek çok Osmanlı yapısı inşa edilmiştir. Bu yapılar cami, han, hamam, çeşme, türbe, kütüphane, tekke gibi geleneksel Osmanlı mimarisi örneklerini temsil eder. Aynı zamanda ada üzerindeki Latin ve Bizans yapıları da büyük ölçüde korunmuş; bazı kiliseler camiye çevrilerek yeni işlevler kazanmıştır. Bu durum Osmanlı yönetiminin adadaki çokkültürlü yapıya ve dini hoşgörüye yaklaşımını da yansıtmaktadır. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında Osmanlı dönemine ait çok sayıda tarihi eser ayakta durmaktadır. Bu eserlerin çoğu Lefkoşa, Gazimağusa, Girne ve Lefke gibi yerleşimlerde toplanmıştır.
Selimiye Camii – Lefkoşa
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en büyük ibadethanesi olan Selimiye Camii, Lefkoşa’nın merkezinde yer almakta ve hem dini hem kültürel bir çekim merkezi işlevi görmektedir. Başlangıçta Lüzinyanlar döneminde Gotik tarzda inşa edilen St. Sophia Katedrali, 1570 yılında Osmanlıların Lefkoşa’yı fethetmesiyle camiye çevrilmiştir.
Katedralin inşası 1209’da başlamış, tamamlanması 100 yıldan fazla sürmüştür. Depremler ve yapısal zorluklar nedeniyle inşa süreci uzamış, 1326’da henüz tamamlanmamışken Ayasofya Kilisesi olarak kutsanmıştır. Orta Çağ’da Kıbrıs Krallığı’nın taç giyme törenlerine ev sahipliği yapan dini merkezlerden biri olmuştur.
Osmanlıların fethinden sonra Lala Mustafa Paşa’nın katılımıyla ilk Cuma namazı kılınmış, iki minare eklenmiş ve yapı camiye dönüştürülmüştür. Cami, Osmanlı döneminde medrese ve çarşılarla çevrelenmiş bir eğitim ve ticaret merkezi haline gelmiştir.
Mimari olarak Gotik tarzın belirgin izlerini taşıyan yapı; uzunlamasına üç nefli planı, sivri kemerli pencereleri ve zarif taş işçiliğiyle dikkat çeker. 1874’te “Aziziye Kapısı” adıyla yeni bir giriş kapısı inşa edilmiştir.
1954’te caminin adı Selimiye Camii olarak değiştirilmiştir. Günümüzde 2500 kişilik kapasitesiyle aktif ibadete açık olan yapı, hem dini hem turistik ziyaretlere ev sahipliği yapmaktadır.

Selimiye Camii (Kuzey Kıbrıs)
Lala Mustafa Paşa Camii – Gazimağusa
Kuzey Kıbrıs’ın en görkemli Gotik yapılarından biri olan Lala Mustafa Paşa Camii, başlangıçta St. Nicholas Katedrali adıyla 1298–1312 yılları arasında inşa edilmiş, 1328’de kutsanmıştır. Lüzinyanlar döneminde Kudüs Kralları burada taç giymiştir; bu özelliğiyle hem dini hem siyasi merkez olmuştur.
Fransız Rayonnant Gotik tarzında inşa edilen yapı, Reims Katedrali’yle olan benzerliği nedeniyle “Kuzey Kıbrıs’ın Reims’i” olarak anılır. Bal rengi taşlarla yapılan bina; gül pencere, üçlü giriş, haç planlı çatı ve zarif taş oymacılığı gibi Gotik unsurlar taşır. İç mekân 50 metre uzunluğunda, üç nefli ve oldukça sadedir.
1571’de Osmanlıların Gazimağusa’yı fethiyle yapı camiye çevrilmiş; freskler sıvayla kapatılmış, mihrap, minber ve minare eklenmiştir. 1954’te camiye, fetihten sorumlu Osmanlı komutanı anısına “Lala Mustafa Paşa” ismi verilmiştir.
Cami, Avrupa’daki birçok Gotik yapıdan farklı olarak Barok müdahalelerden arınmış biçimde korunmuştur. Yapının içinde Lüzinyan Krallığı’na ait mezarlar ve güneybatı köşesinde Salamis kalıntılarıyla süslü Loggia Bembo bölümü yer alır. Günümüzde hem ibadet hem kültürel miras yapısı olarak önem taşımaktadır.

Lala Mustafa Paşa Camii (Kuzey Kıbrıs)
Haydarpaşa Camii – Lefkoşa
Haydarpaşa Camii, 14. yüzyılda Lüzinyanlar döneminde Azize Katerina Kilisesi olarak Gotik tarzda inşa edilmiş, Lefkoşa’daki en büyük ikinci kilise olmuştur. Fransız Rayonnant Gotik mimarisinden etkilenen yapı, 1570’te Osmanlıların fethiyle camiye çevrilmiş ve “Ağalar Camii” olarak da anılmıştır.
Yapı, üç giriş kapısı, gül penceresi, ince taş işçiliği ve Gotik detaylarıyla dikkat çeker. Batı kapısındaki ejderha ve gül motifi, kuzey kapısındaki figürlü rölyef, iç mekânda ise Gotik kemerler ve insan başı figürlü taşıyıcılar önemli unsurlar arasındadır.
Güneybatı köşeye eklenen minare, 1931’de yıldırım nedeniyle yıkılmış ve özgün olmayan yeni bir minareyle değiştirilmiştir. Kadınlar manastırı olarak kullanılan ek yapı, Osmanlı döneminde yeni işlevler kazanmıştır.
İngiliz yetkili Sir Harry Charles Luke tarafından “Kıbrıs’ın en zarif Gotik yapısı” olarak tanımlanan cami, günümüzde hem ibadet yeri hem de mimari miras alanı olarak önem taşımaktadır

Haydarpaşa Camii ( Kuzey Kıbrıs)
Sinan Paşa Camii – Gazimağusa
14.yüzyılda, Lüzinyan Kralı I. Peter döneminde, tüccar Simon Nostrano tarafından finanse edilen St. Peter ve St. Paul Kilisesi, Gotik tarzın Doğu Akdeniz’deki özgün yorumlarından biridir. 1571'de Osmanlıların Gazimağusa’yı fethiyle camiye çevrilmiş, “Büyük Sinan Paşa”nın adı verilmiş, bir dönem “Buğday Camii” olarak da anılmıştır. İngiliz döneminde depo olarak kullanılmıştır.
Yapı, kalın duvarları ve kemerli payandalarıyla depreme dayanıklı Gotik mühendislik özellikleri taşır. İç mekân ise zarif Gotik kemerleri, çapraz tonozları ve dengeli sütun düzeniyle dikkat çeker. Duvarlarda yer alan Orta Çağ heykel kalıntıları ve denizci grafitileri, yapının sadece dini değil kültürel bir merkez olduğunu da gösterir.
Güney avlusunda, Osmanlı’nın Fransa elçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin mezarı yer alır. Günümüzde ibadete kapalı olan yapı, akademik ve kültürel açıdan önemli bir mimari ve tarihî miras alanıdır.

Sinan Paşa Camii (Kuzey Kıbrıs)
Büyük Han – Lefkoşa
Büyük Han, 1572 yılında Osmanlıların Kıbrıs’ı fethinden hemen sonra inşa edilen ve adanın en büyük, en iyi korunmuş Osmanlı han yapısıdır. Lefkoşa’nın sur içindeki tarihi merkezinde yer alan yapı, Bursa’daki Koza Han örnek alınarak Kıbrıs’ın ilk Osmanlı yöneticisi Muzaffer Paşa tarafından yaptırılmıştır.
İki katlı ve kare planlı han, 68 odadan oluşur; alt kat ticari, üst kat konaklama amaçlı kullanılmıştır. Avlusunun ortasında taş bir şadırvan üzerine inşa edilmiş altı sütunlu mescit, yapının merkezini oluşturur. Mescidin yanındaki türbe, hanı kullanan önemli bir Osmanlı yöneticisine ait olabilir. Dış görünüşü kaleyi andıran han, savunma ve güvenlik anlayışını da yansıtır.
Osmanlı döneminde ticaret merkezi olan yapı, İngiliz döneminde cezaevi olarak kullanılmış, 20. yüzyılda yoksul ailelere barınma yeri olmuştur. 1990’larda restorasyon geçiren han, bugün sanat galerileri, kafeler, el sanatları atölyeleriyle işlevsel bir kültür merkezine dönüşmüştür. Büyük Han, Lefkoşa’nın kent belleğinde önemli bir yer tutmakta ve hem mimarisi hem de çok katmanlı geçmişiyle dikkat çekmektedir.

Büyük Han (Kuzey Kıbrıs)
Ağa Cafer Paşa Camii – Girne
Girne kent merkezinde, limana inen taş döşeli yokuş üzerinde yer alan Ağa Cafer Paşa Camii, 1580 yılında Osmanlı valisi Ağa Cafer Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sade Osmanlı mimarisinin tipik örneklerinden olan cami, hem tarihi hem de konumu itibarıyla dikkat çeker.
Dikdörtgen planlı yapının kuzey cephesinde üç kemerli giriş bulunur. Orta kemerde yer alan haç, arma ve bitkisel motifler, eski bir yapının kalıntılarından alınmış malzemenin kullanıldığını düşündürür. Minare, taş malzeme ile yapılmış, gösterişten uzak ve yapının sadeliğiyle uyumludur.
Caminin hemen güneydoğusunda, 1841 tarihli Hasan Kavizade Hüseyin Efendi Çeşmesi yer alır. Bu çeşme, yapıya hem tarihsel hem de işlevsel bir bütünlük kazandırır.
Hz. Ömer Türbesi – Girne
Girne'nin Çatalköy kıyısında, Beşparmak Dağları'nın eteklerinde Akdeniz'e bakan bir noktada yer alan Hz. Ömer Türbesi, hem tarihî hem manevi açıdan Kuzey Kıbrıs’ın en kutsal İslami mekânlarından biridir. Türbede, 7. yüzyıldaki Arap akınlarında şehit düştüğü rivayet edilen Hz. Ömer ve altı savaşçısının kabirleri bulunmaktadır.
Osmanlılar, bölgenin kutsallığını tanıyarak buraya küçük bir camii ve mozole inşa etmiş, türbe zamanla Müslümanlar arasında saygı duyulan bir ziyaretgâh haline gelmiştir. Yapı sade olmakla birlikte, çevresindeki doğayla bütünleşen konumu ve iç mekândaki el dokuması halılarıyla ruhani bir atmosfer sunar.

Hz. Ömer Türbesi (Kuzey Kıbrıs)
Othello Kalesi – Gazimağusa
Othello Kalesi, 14. yüzyılda Lüzinyanlar tarafından Gazimağusa limanını korumak amacıyla inşa edilmiş, Venedikliler döneminde top teknolojisine uygun olarak yeniden şekillendirilmiş sağlam bir Orta Çağ kalesidir. İsmini, William Shakespeare’in Othello adlı trajedisinde geçen ve Kıbrıs’ta görev yapan başkahramanla ilişkilendirilmesinden almıştır.
1492’de kaleye Venedik aslanı (St. Mark) kabartması ve Kaptan Nicolao Foscareno’nun adı işlenmiştir. Yapı, kalın duvarları, yuvarlak kuleleri, bronz topları, Gotik Büyük Salonu, ahşap kapıları ve limana çekilen eski demir zincir kalıntılarıyla dikkat çeker. İçindeki odalar yemekhane, yurt ve depo olarak işlev görmüş; kuleler ve geçitler savaş, savunma ve mühimmat için tasarlanmıştır.
1571’de Osmanlılar kaleyi fethedip askeri amaçla kullanmaya devam etmiş, Barok müdahalelere uğramamış olması sayesinde özgün mimarisini korumuştur. Yapı, Othello oyunundaki kaleyle özdeşleştirilerek edebi bir simgeye dönüşmüştür.
2014’te restore edilen kale, 2015’te ziyarete açılmıştır. Günümüzde tiyatro ve konser gibi kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmakta, çevresiyle birlikte Gazimağusa’nın tarihi dokusunu tamamlayan önemli bir cazibe merkezi konumundadır.

Othello Kalesi (Kuzey Kıbrıs)
Saint Hilarion Kalesi – Girne
Girne’nin kuzeyinde, Beşparmak Dağları’nın zirvesinde yer alan Saint Hilarion Kalesi, hem mimari hem efsanevi yönleriyle Kıbrıs’ın en etkileyici Orta Çağ yapılarındandır. Deniz seviyesinden 732 metre yüksekteki bu kale, Buffavento ve Kantara kaleleriyle birlikte adanın üçlü savunma sisteminin bir parçasıdır ve en iyi korunmuş olanıdır.
Kale adını, 4. yüzyılda Kıbrıs’a gelip burada inzivaya çekilen bir keşişten alır. 1191’de ilk kez belgelenen yapı, başta korsan saldırılarını izlemek amacıyla kurulmuş, Lüzinyan döneminde ise kraliyet yazlık sarayı olarak işlev görmüştür. Venedikliler döneminde askeri önemini yitirip büyük ölçüde terk edilmiştir.
Üç katmanlı yapıya sahip kale;
- Alt bölümde askerî yapılar ve ahırlar,
- Orta bölümde kilise, saray ve sarnıç,
- Üst bölümde ise kraliyet dairesi ve “Kraliçenin Camı”ndan Lapta Ovası’nın panoramik manzarası bulunur.
Gotik mimari unsurlarıyla savunma işlevlerini birleştiren yapı, manzarasıyla da büyüleyicidir. Açık havalarda Türkiye kıyıları bile görülebilir.
Saint Hilarion Kalesi, Walt Disney’in Uyuyan Güzel şatosuna ilham kaynağı olduğu efsanesiyle kültürel bir simge hâline gelmiştir. Günümüzde hem tarihi bir cazibe merkezi hem de görsel bir rota olarak turistlerin yoğun ilgisini çeker.

Saint Hilarion Kalesi (Kuzey Kıbrıs)
Vouni Sarayı – Lefke
Lefke yakınlarında, deniz seviyesinden 250 metre yükseklikteki bir tepede yer alan Vouni Sarayı, M.Ö. 5. yüzyılda Pers yanlısı bir kral tarafından Soli kentini gözetlemek amacıyla inşa edilmiştir. Stratejik konumu sayesinde hem siyasi hem de savunma amaçlı kullanılmış, ardından bir kraliyet sarayına dönüştürülmüş; M.Ö. 380’deki büyük bir yangınla terk edilmiştir.
Saray, üç teraslı bir plana sahiptir:
- Üst teras: Athena’ya adanmış Atina Tapınağı kalıntılarına ev sahipliği yapar.
- Orta teras: 137 odalı saray ve dini yapılar yer alır.
- Alt teras: Deniz yönüne bakan halk konutlarıyla çevrilidir.
Mimari açıdan saray; resmi alanlar (megaron), yaşam odaları ve sarnıçlara bağlı teknik bölümlerden oluşur. En dikkat çekici yapı, 16 metre genişliğindeki yedi basamaklı taş merdivendir.
Doğal su kaynağı olmayan bölgede, kayalara oyulmuş sarnıç sistemleriyle su toplanmıştır. Su çekimi için kullanılan büyük taş sütun, günümüzde Vouni’nin simgesi hâline gelmiştir.
1920’lerde yapılan kazılarda yangın izleri, Pers tarzı altın takılar, mühürlü sikkeler, bronz adak heykelleri, boğa ve Mısır tanrısı Hathor’a ait tasvirler bulunmuştur. Bu zengin bulgular, Vouni’nin hem Doğu hem Batı kültürlerinden etkilenen benzersiz bir antik merkez olduğunu kanıtlamaktadır.

Vouni Sarayı (Kuzey Kıbrıs)
Girne Kalesi ve Batık Gemi Müzesi – Girne
Girne Kalesi, Kuzey Kıbrıs’ın kuzey sahilinde, limanı koruyan görkemli bir Orta Çağ yapısıdır. İlk olarak 7. yüzyılda Bizanslılar tarafından Arap deniz saldırılarına karşı inşa edilmiş, sonraki yüzyıllarda Lüzinyanlar, Venedikliler ve Osmanlılar tarafından güçlendirilmiştir. 1191’de III. Haçlı Seferi sırasında Kral Richard’ın, Comnenus’u mağlup ederek ele geçirdiği kale, 1571’de Osmanlıların adayı fethiyle Osmanlı egemenliğine girmiştir.
Bugünkü formunu 15. yüzyılda Venedikliler kazandırmıştır. Kalınlaştırılmış surları, mazgallı kuleleri, korunaklı giriş sistemi ve St. George Kilisesi ile önemli bir askeri ve dini merkez olmuştur. Kale içinde sarnıç, zindan, kilise ve iki müze yer alır. Limana bakan surlar boyunca yürüyüş yapılabilir.
Batık Gemi Müzesi, kale içinde yer alır ve dünyada en eski batık gemi örneklerinden birine ev sahipliği yapar. M.Ö. 300 yılına tarihlenen bu Yunan ticaret gemisi, 1965’te dalgıçlar tarafından tesadüfen keşfedilmiş; 1967–69 arasında Oxford ve Pensilvanya Üniversiteleri tarafından bilimsel olarak çıkarılmıştır. Geminin korsan saldırısıyla battığı düşünülmektedir.
15 metre uzunluğundaki gemi, Halep çamından yapılmış gövdesiyle birlikte amforalar, badem, tahıl, şarap gibi yükleriyle sergilenmektedir. Bu eşsiz müze, Akdeniz denizcilik tarihine dair önemli bilgiler sunar ve Girne’de mutlaka görülmesi gereken kültürel duraklardan biridir.

Girne Kalesi ve Batık Gemi Müzesi (Kuzey Kıbrıs)
Bellapais Manastırı – Girne
Bellapais Manastırı, Kuzey Kıbrıs’ın Girne ilçesinde Beşparmak Dağları’nın eteklerine konumlanmış, Gotik mimarinin adadaki en zarif örneklerinden biridir. Fransızca “belle paix” (güzel huzur) ifadesinden türeyen adıyla, hem mimari hem doğal güzelliğiyle dikkat çeker.

Bellapais Manastırı (Kuzey Kıbrıs)
Manastır, Kutsal Mezarlık Papazlarının Kudüs’ten göçüyle 1198–1205 yılları arasında kurulmuş, günümüzdeki ana yapılar Lüzinyan Kralı III. Hugh (1267–1284) ve IV. Hugh dönemlerinde tamamlanmıştır. Gotik kemerleri, taş oymaları ve kemerli geçitleriyle dikkat çeken yapı; kilise, başrahip odaları, avlu, sarnıç ve özellikle ışıkla dolan refektorium (yemek salonu) gibi bölümleriyle öne çıkar. Yazar Lawrence Durrell, 1950’lerde Bellapais köyünde yaşamış ve manastırı “karşı konulmaz bir cazibe” olarak tanımlayarak Acı Limonlar adlı eserinde buraya yer vermiştir. Günümüzde manastır, hem tarihî bir yapı hem de kültürel etkinliklerin (konser, tiyatro, festival) merkezi olarak hizmet vermekte, eşsiz Akdeniz manzarasıyla ziyaretçilerini büyülemektedir.


