Hayatı
Mehmed Şevket Eygi, 1933 yılında Zonguldak’ta doğdu. Babası Saraybosnalı Mehmed Naim Efendi, annesi ise Safranbolulu Hanife Hanım’dır. Ailesi, Osmanlı sonrası dönemin sosyal dönüşümleri içinde dini ve kültürel değerlere bağlı bir yaşam sürdüren tipik bir Anadolu ailesidir. Babası Mehmed Naim Efendi, Zonguldak’ta Tapu Müdürlüğü görevinde bulunmuş, çevresinde saygın biri olarak tanınmıştır. Eygi, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını bu şehirde geçirdi. Zonguldak’ta başladığı ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, lise tahsili için İstanbul’a gönderildi.
Lise öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. Bu okul, Eygi’nin düşünce ve dünya görüşü açısından önemli bir dönemeç oldu. Galatasaray Lisesi’nde aldığı Batılı eğitimin yanında klasik Fransız edebiyatı ve fikir dünyasıyla tanıştı. Bu süreçte, Batı kültürünü bizzat deneyimleme imkânı buldu. Fakat bu tecrübe, onu Batı'ya yakınlaştırmaktan çok geleneksel değerlere yöneltti. Daha sonra kaleme aldığı yazılarında, bu eğitim sürecine sıkça atıfta bulundu ve Batı'nın kültürel etkilerine yönelik eleştirilerinin temelinde bu gözlemleri yer aldı. 1950’li yıllarda yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde sürdürdü. Fakültedeki eğitimi sırasında hem modern sosyal bilimlerle tanıştı hem de kendi kültürel dünyasını sorgulamaya başladı. Bu yıllar aynı zamanda Eygi’nin siyasi ve entelektüel açıdan şekillendiği dönem oldu. 1956 yılında mezuniyetini takiben, Fransa’dan kazandığı bursla Paris’e gitti. Burada “Institut International d’Administration Publique” adlı kamu yönetimi okulunda eğitim aldı. Fransız kamu sistemi, idari gelenekler ve şehircilik anlayışı üzerine yoğunlaştı.
Paris yılları, Eygi'nin hayatında önemli bir entelektüel genişleme dönemi olarak dikkat çeker. Bir yandan Batı uygarlığının şehircilik, sanat ve sosyal yaşam anlayışını incelerken, diğer yandan kendi medeniyetine dair bilinç geliştirdi. İstanbul’a dönüşüyle birlikte kısa bir süre Dışişleri Bakanlığı’nda görev aldıysa da devlet memuriyetinden ziyade yazarlığı ve basın faaliyetlerini tercih etti. Bu tercih, onun hayat boyu sürdüreceği kültürel ve dini mücadele çizgisinin de başlangıcı oldu.
Mehmed Şevket Eygi, Arapça ve Osmanlı Türkçesi üzerine de özel olarak çalıştı. Osmanlıca metinleri okuyup değerlendirme becerisi, onu klasik metinlerle doğrudan temas kurabilen bir entelektüel haline getirdi. Yazılarında sıkça klasik İslam âlimlerinden, Osmanlı bürokratlarından ve tarihî metinlerden alıntılar yaptı. Bu dil yetkinliği, onu dönemin diğer yazarlarından ayıran önemli bir özellik olarak öne çıktı.
1960’lı yıllardan itibaren tamamen gazetecilik ve yazarlık faaliyetine yönelen Eygi, hayatını bu alana vakfetti. Hayatının büyük bölümünü İstanbul’da geçirdi. Özellikle Fatih, Çemberlitaş, Beyazıt ve Sultanahmet çevresinde yaşadı. İstanbul’un eski mahalle kültürüne, mimarisine, gündelik hayat pratiklerine derin bir bağlılık duydu. Bu bağlılık, ilerleyen yıllarda kaleme aldığı yazıların temel referanslarından biri haline geldi. Yaşamını büyük ölçüde sade, gösterişsiz fakat düzenli bir ritim içinde sürdürdü.
Eygi’nin hayatında özel olarak dikkat çeken bir diğer yön ise evlilik yapmamış olmasıdır. Tüm yaşamını yazıya, kitaba, kültüre ve dine adamış bir profil çizdi. Bu yönüyle, zamanla kendisini bir tür “kültür dervişi” gibi konumlandırdı. Modern şehirli dindarlığın bir temsilcisi olarak, hem cami cemaatine hem de okur kitlesine seslenen bir figür haline geldi.
Hayatının son döneminde çeşitli gazetelerde yazılarına devam etti. Gençlerle yaptığı sohbetlerde, konferanslarda ve yazılarında gelenekli bir İslam anlayışını, şehir kültürünü ve zarafeti merkeze aldı.
Gazeteciliğe ve Yazarlığa Adımı
Mehmed Şevket Eygi’nin gazetecilik serüveni, 1960’lı yılların başlarında başladı. Bu dönem, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal çalkantılarla şekillendiği, kültürel ayrışmaların derinleştiği bir evreydi. Eygi, kamu görevlisi olarak çalışabileceği bir donanıma sahip olmasına rağmen, bu yolda ilerlemeyi seçmedi. Yazı hayatı onun için sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir inanç ve kültür davasının ifade aracıydı. Gazeteciliği, hem toplumu yönlendirme hem de değerlerini koruma ve aktarma aracı olarak benimsedi.
İlk yazılarını Yeni İstanbul, Yeni Sabah gibi dönemin gazetelerinde kaleme aldı. Ancak esas çıkışını, 1960’lı yıllarda Yeni İstiklâl gazetesinde yazdığı başyazılarla yaptı. Bu yazılar, sadece gündelik politik gelişmeleri yorumlamakla kalmıyor, aynı zamanda Eygi’nin toplumsal yapıya, dinî hayata, kültürel değerlere ve şehir yaşamına dair görüşlerini de ortaya koyuyordu. Bu dönemde yazılarında özellikle Batı taklitçiliğini, kültürel çözülmeyi ve modernleşmenin beraberinde getirdiği yabancılaşmayı eleştiriyordu. Eygi, 1966 yılında kendi gazetesini kurmaya karar verdi. Bu karar doğrultusunda Bugün gazetesini yayına başlattı. Bugün, sadece haber veren değil, aynı zamanda kültür inşa eden, yönlendiren ve dava taşıyan bir yayın organı olarak tasarlanmıştı. Gazetenin başyazılarını bizzat Eygi kaleme alıyor, yayımlanan haber ve yorumlarda ise onun değer ölçüleri belirleyici oluyordu. Bu gazete aracılığıyla geleneksel İslamî çizgiyi savunmayı, modernleşmenin etkilerine karşı toplumu uyarmayı ve ehlisünnet çizgisini yaygınlaştırmayı hedefledi.
Bugün gazetesi, 1960’ların sonundan 1970’lerin ortalarına kadar yayınını sürdürdü. Bu süreçte Eygi’nin yazıları hem takdir hem de eleştiri topladı. Dönemin siyasi kamplaşmaları içinde kimi çevrelerce “irtica” ile özdeşleştirilirken, muhafazakâr kesim içinde ise Eygi’nin kalemi bir uyarı ve yol gösterici olarak kabul gördü. Yazılarında dikkat çeken özelliklerden biri, sade ama incelikli bir dil kullanması, geleneksel deyim ve atasözlerine sıkça yer vermesi, estetik ve adap vurgusunu sürekli öne çıkarmasıydı. Bu özellikleriyle Eygi, dönemin diğer yazarlarından ayrıştı.
1970’li yılların ortasında Bugün gazetesinin yayınına son verilmesiyle birlikte Eygi, yazılarına farklı gazetelerde devam etti. Uzun yıllar boyunca Milli Gazete, Yeni Şafak ve Türkiye gibi yayın organlarında köşe yazarlığı yaptı. Bu yazılarında yalnızca siyasal gündeme değil, gündelik yaşama, toplumsal ahlaka, şehir kültürüne ve gençliğin yönelişlerine dair değerlendirmelere de yer verdi. Onun için gazetecilik, yalnızca haber vermek değil; bir medeniyet telakkisini canlı tutmak ve gelecek kuşaklara aktarmaktı.
Gazetecilik hayatında herhangi bir siyasi partiye veya gruba doğrudan bağlanmadı. Ancak açıkça ehlisünnet çizgisini benimsediğini ve bunun dışında kalan anlayışları eleştirdiğini dile getirdi. Bu yönüyle gazeteciliği, dini ve kültürel doğrultuda bir tavır alma biçimi olarak şekillendirdi. Yazılarında fikir tartışmalarına yer verse de polemik üslubundan kaçınmaya özen gösterdi. Bireysel kimliklerden çok fikirler ve değerler üzerinden konuşmayı tercih etti.
Özellikle 28 Şubat sürecinde, dindar çevrelere yönelik baskılar karşısında Eygi’nin yazıları bir tür moral kaynağı oldu. Bu dönemde, yazılarında sükûneti, sabrı ve nezaketi savundu. Aşırı tepkilerden uzak duran ama değerlerinden de taviz vermeyen bir çizgide kalmaya çalıştı. Yazarlık hayatı boyunca hem gazeteciliği hem de düşünce dünyasını bu ilkeler üzerine inşa etti.
Kültür Anlayışı ve Estetik Hassasiyeti
Mehmed Şevket Eygi’nin yazı ve düşünce dünyasının merkezinde, geleneksel Türk-İslam kültürüne olan derin bağlılık yer alır. Onun kültür anlayışı, sadece geçmişe yönelik bir nostalji değil, aynı zamanda bir medeniyet tasavvurunun günümüzdeki izdüşümünü yaşatma arzusudur. Eygi için kültür, halkın inançları, ahlakı, gündelik yaşam alışkanlıkları, sanat anlayışı ve mimari zevkiyle bir bütündür. Bu nedenle, kültürel yozlaşma ya da Batı merkezli taklitçilik, sadece zevklerin değil, aynı zamanda bir toplumun ruh dünyasının da çöküşü anlamına gelmektedir.
Eygi’nin kültür konusundaki yazılarında sıklıkla tekrar eden temalardan biri zarafettir. Ona göre zarafet, bir toplumun görgü kuralları, konuşma biçimi, mimarisi, giyimi, hatta yemek sunumuyla bile ilgili bir meseleydi. Herkesin anlayabileceği sade bir dille kaleme aldığı yazılarında, geleneksel sofralardan çay ikramlarına, selamlaşma adabından kıyafet seçimine kadar birçok ayrıntıya temas etti. Bu yazılarında sadece kişisel tercihler değil, bir cemiyetin estetik terbiyesi de konu edilir.
Sanat alanında da Eygi'nin yaklaşımı geleneksel biçimlerin ve tekniklerin korunması yönündedir. Hat, ebru, tezhip, klasik Türk müziği ve geleneksel Osmanlı mimarisi gibi alanlara özel bir ilgi duymuştur. Bu sanat dallarını birer “medeniyet dili” olarak görmüş ve modern sanat akımlarının ruhsuzluğunu sıklıkla eleştirmiştir. Ona göre, bir cami mihrabı, bir çeşme kitabesi ya da bir konak duvarı sadece işlevsel bir yapı değil; aynı zamanda bir maneviyat ve zarafet ifadesidir.
Eygi’nin kültürel hassasiyeti özellikle şehircilik ve mimarlık konularında belirginleşir. İstanbul’un tarihi dokusunun korunmasına büyük önem vermiş, yazılarında sık sık bu konuya yer vermiştir. Modern yapılaşmanın getirdiği betonlaşmayı, yüksek katlı binaları, estetikten uzak mimari anlayışı eleştirmiştir. Ona göre, İstanbul gibi tarihî bir şehir, sadece taş ve topraktan ibaret değil; aynı zamanda bir medeniyetin ruhunu taşıyan canlı bir hafızadır. Bu anlayışla Eygi, özellikle Eyüp, Süleymaniye, Sultanahmet, Üsküdar ve Galata gibi semtlerin geleneksel dokusuna büyük hayranlık beslemiş ve bu bölgeleri sık sık yazılarında konu etmiştir.
Kültür anlayışının önemli bir parçası da gündelik hayatın dinî temellerle uyum içinde yaşanmasıdır. Eygi, dindarlığı sadece ibadetle sınırlı görmez; onun için bir Müslümanın yaşadığı mekândan kullandığı eşyaya, yemek yeme biçiminden konuşma tarzına kadar hayatının tüm yönleri İslami estetikle şekillenmelidir. “Ehl-i Sünnet dairesinde bir hayat nizamı” fikrini merkeze alan yazıları, bu bakış açısının yansımasıdır. Batı modasına, çağdaş yaşam pratiklerine ya da seküler değerlerin etkisine karşı geliştirdiği eleştiriler, bu kültürel bütünlük idealine dayanmaktadır. Eygi'nin estetik anlayışı sadece geçmişe hayranlıkla sınırlı değildir; o, geçmişin değerlerinin günümüzde nasıl yaşatılabileceğine dair öneriler de sunar. Bu anlamda yazıları, yalnızca bir muhafazakârlık bildirisi değil; aynı zamanda bir kültürel rehabilitasyon çağrısıdır. Giyim kuşamda sadelik, ev eşyasında işlevsellik ve nezaket, mimaride tevazu ve simetri, müzikte ruhu besleyen nağmeler onun estetik referanslarını oluşturur.
Tüm bu yönleriyle Mehmed Şevket Eygi, Türkiye'de sadece bir gazeteci ya da yazar değil; aynı zamanda gelenekli İslam kültürünün gündelik hayattaki temsil biçimlerini savunan bir kültür aktarıcısı olarak görülmüştür. Onun için kültür, geçmişin anılması değil; geleceğin inşasında kök alınacak bir kaynak, bir istikamet tayiniydi.
Yayıncılık Faaliyetleri ve Dergiler
Mehmed Şevket Eygi’nin kültürel ve entelektüel faaliyetlerinin önemli bir yönü de süreli yayınlar ve kitap neşriyatı üzerinden yürüttüğü yayıncılık çalışmalarıdır. Eygi, gazeteciliği yalnızca köşe yazarlığı düzeyinde bırakmamış; matbuat alanında doğrudan sorumluluk alarak dergi ve gazete çıkarmış, bağımsız yayınlar yoluyla kendi düşünce dünyasını ifade etme imkânı bulmuştur.
Yayıncılık serüveni, 1960’lı yıllarda başlamış, 1970’lerde Bugün gazetesini kurmasıyla kurumsal bir boyuta taşınmıştır. Bugün gazetesi sadece bir haber kaynağı değil; dini, ahlaki ve kültürel meseleleri ele alan bir düşünce platformuydu. Eygi’nin yazılarının dışında gazete, dönemin önemli muhafazakâr kalemlerine de yer verdi. Bu gazete, Eygi’nin yayıncılık anlayışında merkezî bir yere sahipti. Ancak, çeşitli siyasi baskılar ve ekonomik zorluklar nedeniyle Bugün gazetesi uzun ömürlü olamadı.
Gazetecilik alanındaki tecrübesini daha sonra dergiciliğe taşıdı. Farklı zamanlarda çeşitli dergiler çıkardı; özellikle dini içerikli, ehlisünnet çizgisine bağlı, geleneksel değerleri savunan yayınlar Eygi'nin ilgisini çekti ve desteklediği platformlar oldu. Bu dergilerde hem kendisi yazdı hem de genç kalemlerin yetişmesine imkân sağladı. Dergiler, dönemin entelektüel ikliminde modernleşme tartışmalarının yoğunlaştığı bir ortamda, muhafazakâr bir söylemin inşasında önemli rol oynadı.
Eygi'nin yayıncılık anlayışında gelenekle bağ kurmak, bilgi aktarmak ve estetik kaygı taşımak temel unsurlardı. Neşredilen yayınların yalnızca içerik olarak değil, görsel olarak da belli bir düzeyde olmasına özen gösterdi. Kapak tasarımlarından kullanılan dil ve yazı karakterlerine kadar her unsurun, İslam medeniyetinin vakarına uygun olmasını savundu. Bu özen, onun yayıncılığına sadece bir iletişim aracı olarak değil, aynı zamanda bir temsil meselesi olarak baktığını gösterir.
Yayınladığı metinlerde ve desteklediği dergilerde, geçmiş ulemanın kitaplarını, klasik İslam eserlerini ve Osmanlı dönemine ait kaynakları tanıtan yazılara da yer verildi. Eygi bu yayınlar aracılığıyla, genç neslin klasik kaynaklara yönelmesini teşvik etti. Modern düşünce akımlarına karşı yürüttüğü eleştirel tutumu, bu yayınlarda daha sistematik biçimde dile getirme imkânı buldu. Ayrıca, Eygi çeşitli kitapların yayına hazırlanmasına da katkıda bulundu. Bizzat kendi yazdığı eserlerin yanı sıra, eski metinlerin sadeleştirilmesi, Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine aktarılması, ehlisünnet ulemanın görüşlerinin derlenip yayımlanması gibi faaliyetlere destek verdi. Bu yayıncılık çabası, onu sadece bir köşe yazarı değil; aynı zamanda bir kültür emekçisi haline getirdi.
Yayıncılık faaliyetleri, Eygi’nin yalnızca fikir beyan eden değil; aynı zamanda kültürel mirasın taşıyıcılığını ve aktarımını üstlenen bir figür olarak konumlanmasını sağladı. Bu yönüyle Türkiye'de bağımsız ve idealist yayıncılığın temsilcilerinden biri olarak görülür.
Son Yılları ve Vefatı
Mehmed Şevket Eygi, yazı hayatını 2000’li yıllarda da kesintisiz şekilde sürdürdü. Bu dönemde özellikle Yeni Şafak ve Milli Gazete gibi günlük gazetelerde düzenli köşe yazıları kaleme aldı. Yazılarında ağırlıklı olarak dini ve kültürel konulara yer verdi; zaman zaman güncel siyasi meseleleri de yorumladı ancak polemiklere girmekten özenle kaçındı. Bu yıllarda yazdığı metinlerde öne çıkan başlıca temalar arasında ahlaki çözülme, geleneksel değerlerin kaybı, şehir kültürünün bozulması ve ehlisünnet çizgisinin korunması gibi konular yer aldı.
Eygi, hayatının son döneminde modern yaşam biçimlerine karşı geliştirdiği eleştirel tutumunu daha da derinleştirdi. Özellikle gençlerin giyim tarzından sosyal medya kullanımına, ibadet anlayışından şehir hayatındaki kayıtsızlığa kadar birçok konu hakkında uyarılarda bulundu. Sade, klasik ve ehlisünnet merkezli bir Müslüman hayatı inşa etmenin mümkün ve gerekli olduğunu savundu. Yazılarında sıkça “dindarlık sadece namaz kılmak değil, aynı zamanda güzel giyinmek, güzel konuşmak, güzel davranmaktır” benzeri ifadelere yer verdi. Bu yaklaşım onu yalnızca dini meselelerde değil, gündelik hayat pratiklerinde de söz sahibi bir figür haline getirdi. 2000’li yıllarda çeşitli konferans ve panellere de katıldı. Bu etkinliklerde, daha çok gençlerle buluşarak, tecrübe aktarımında bulundu. İslami hassasiyetin gündelik yaşamda nasıl tezahür etmesi gerektiği üzerine görüşlerini paylaştı. Onu dinleyen birçok kişi, Eygi'nin konuşmalarında geçmişin İstanbul’unu, geleneksel mahalle kültürünü, Osmanlı zarafetini ve ehlisünnet anlayışını birlikte duyduklarını ifade etti. Bu yönüyle, yalnızca bir yazar değil; kültürel hafızayı temsil eden bir kişi olarak da hatırlandı.
Eygi, maddi kazançtan çok manevi katkıya değer veren bir yaşam tarzını benimsemiştir. Vaktini çoğunlukla kütüphanelerde, sahaflarda ve İstanbul’un tarihî semtlerinde geçirirdi. İstanbul’a dair duyduğu aidiyet, onu kentin hem yaşayan hem de yazan hafızası haline getirmiştir.
Mehmed Şevket Eygi, 12 Temmuz 2019 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Vefat haberi kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yayımladığı taziye mesajında, Eygi’nin fikir ve kültür dünyasına katkılarını vurguladı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yayımlanan bu mesajda, Eygi'nin “fikri ve kültürel mirasımıza önemli katkılarda bulunduğu, hayatı boyunca inandığı değerleri savunduğu” belirtildi.
Eygi için Eyüp Sultan Camii’nde cenaze namazı kılındı. Cenazeye çok sayıda yazar, akademisyen, bürokrat, gazeteci ve vatandaş katıldı. Ardından Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi. Mezarı, geleneksel Osmanlı tarzı mezar yapısıyla sade ve ölçülüdür. Kabri, sevenleri tarafından sıkça ziyaret edilen bir yer haline gelmiştir.
Vefatının ardından birçok çevreden yazılı açıklama, makale ve anma yazısı yayımlandı. Bu yazılarda Eygi’nin şehir kültürüne katkıları, geleneksel değerlere olan bağlılığı ve ehlisünnet çizgisindeki tavizsiz duruşu ön plana çıkarıldı. Onu tanıyanlar ve yazılarını takip edenler, Eygi’yi “bir şehir dervişi”, “İstanbul’un vicdanı” ve “Bâbıâli’nin son temsilcilerinden biri” olarak nitelendirdi.
Kitapları
- İslâm Medeniyeti ve Estetik
- Dünden Bugüne
- İslâmcılar Ne Yapmalı?
- İslam'da Tezhib ve Ebru Sanatı
- Türkiye'nin Manevî Mimarı: Mehmed Zahid Kotku
- Batılılaşma İhanettir
- Tarih, Şuur, Medeniyet
- Mezheplerin Gölgesinde
- Bir İslam Şehrinin Anatomisi