logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarSacide Nur AKKAYA18 Nisan 2025 10:31
İnsanlar arasındaki yazılı iletişimin en önemli ve kadim vasıtalarından biri mektuplardır. Kelime köken olarak Arapça'da "yazmak" anlamına gelen ketebe ifadesine dayanır. Bu kelimenin daha geniş anlamını ise "bir konuyu haber vermek, duyguları veya düşünceleri karşı tarafa bildirmek amacıyla çeşitli iletişim araçları vasıtasıyla bir zarfa koyularak gönderilen yazılı kâğıt" olarak açıklamak mümkündür. Klasik yazın geleneğinde mektup kelimesinin yerine, "tezkire, münşeat" gibi ifadeler kullanıldığı ve yenileşme dönemi sonrasında edebiyata yeni kavramlar dahil olmasıyla beraber, bunların yerini "mektup" kelimesinin aldığı görülür. Günümüzde mektuplaşma eskiye göre önemli ölçüde azalmış, gelişen teknolojik imkânlar çerçevesinde, mektubun yerini elektronik postalar almıştır.Mektup türünün, tarihsel süreçte farklı şekillerde kullanıldığı görülür. Yazılışı itibariyle, resmî ve özel olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Resmî mektuplar, devlet yönetimi bünyesinde ya da bir sektör içerisinde yapılan yazışmalardır. Özel mektuplar ise, aile ve yakın arkadaşlar arasında kaleme alınır. Konu olarak tarih, siyaset, felsefe, din, edebiyat ve daha birçok alanda kaleme alınan özel mektuplar, yazıldıkları döneme ışık tutmaları sebebiyle bir arşiv vesikası niteliği de taşır. Tarihî ve siyasî mektuplar, önemli şahsiyetlere ait olan ve yazılışında belirli bir ciddiyet barındıran metinlerdir. Bunlara örnek olarak Napolyon'un mektupları, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmâil'in yazışmaları, Şehzade Beyazıt'la babası Kanûnî Sultan Süleyman arasındaki karşılıklı manzum mektuplar gösterilebilir. Felsefî mektuplar ise, filozofların belirli bir tartışma ve savunma amacıyla, bir başka filozofa hitaben yazdıkları mektuplara denir. Dinî mektuplar ise dinî amaçlar çerçevesinde kaleme alınır. Bu türün örnekleri, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in gayrimüslim hükümdarlara gönderdiği davet mektupları ve Mevlânâ'nın mektupları gibi tasavvufî mektuplar şeklinde sıralanabilir.Mektup bir iletişim aracı olmasının yanında, edebiyat geleneğinde de önemli bir konuma sahiptir. Edebî bir tür olarak Türk yazın tarihinin ilk örneklerinden olan ve Doğu Türkistan'da bulunan Uygurca metinler arasında yer almaktadır. Ayrıca eski nesrin örneği olan münşeat mecmualarında da görülmektedir. Yazıldıkları dönemin nesir dili özellikleri bakımından yüksek bir değeri barındırmayan bu mektupların en eskisi, Feridun Bey'in kaleme aldığı Münşeâtü's-Selâtîn'dir. Daha sonraki dönemde Fuzûlî'nin Şikâyetnâme'si, Veysî ve Nergisî'nin münşeat mecmualarında yer alan, söz sanatlarıyla bezeli varaklar, bu türün en önemli örnekleri olarak öne çıkar. Batı edebiyat geleneğinde ise mektubun ilk örneklerine, Eski Yunan edebiyatında rastlanır. Özellikle Latin edebiyatında, bir edebî tür olarak büyük gelişme kaydeden mektup türünün en önemli yazarları, nazımda Horatius, nesirde Cicero gibi isimlerdir. Rönesans'tan sonra mektup yazımının İtalya, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde yaygınlaştığı görülür. Özellikle Fransa'da XVII ve XVIII. yüzyıllarda mektup büyük bir gelişme göstermiş, sadece bu türde kalem oynatan yazarlar bile yetişmiştir.Yazın faaliyetleri içerisinde böylesine geniş bir etkiye sahip olan mektup, eğitim öğretim geleneğinde de önemli bir yere sahiptir. Mektup vasıtasıyla yapılan eğitim öğretim faaliyetleri, tarihin çeşitli dönemlerinde farklı şekillerde gerçekleştirilmiştir. Bu yazın türü ile geçmiş zamanlarda yapılan öğretim faaliyetleri, günümüzün uzaktan eğitim faaliyetlerine benzer nitelikler taşır. Mektupla öğretim uygulamalarının basın yoluyla gerçekleştirilen ilk örneklerine 1728 yılında Boston gazetesinde yer alan "Steno Dersleri" başlıklı haberlerde rastlanır. 1833 yılına gelindiğinde, İsveç Üniversitesi bünyesinde kadınlara mektup aracılığı ile özel "kompozisyon" dersleri yapıldığı görülür. İngiltere'de de 1843 yılında University Correspondence College ve bazı ticarî kurumlar mektupla öğretim yapmıştır. Amerika'da ise bu öğretim şeklinin, 1873 yılında Chicago Üniversitesi'nde yapıldığı görülmektedir. Osmanlı Devleti'nde de önemli bir yeri olan mektupla eğitim geleneğinin bir örneğine 1902-1907 yılları arasında Ebüzziya Tevfik Bey ve oğlu arasındaki mektuplaşmalarda rastlanır. Bireysel olarak sürdürülen bu eğitim süreci, mektup aracılığı ile yapılan dersleri kapsar. Benzer bir eğitim faaliyeti, Namık Kemal'in kızına yazdığı mektuplarda karşımıza çıkar. Bu mektuplar, Ebüzziya Tevfik Bey'in doğrudan yapmış olduğu ve düzenli bir eğitimi andıran edebiyat dersleri gibi olmamakla birlikte; daha çok toplumsal ve kültürel davranışlar hakkında bilgileri içermektedir.Türk edebiyatında mektuplaşma geleneğinin, özellikle Tanzimat döneminde aydınlar arasında oldukça revaçta olduğu görülür. Sadece sohbet amaçlı olmayan bu mektuplara, bilgi aktarımı amacıyla üretilerek eğitim vazifesi yüklendiği de görülür. Bu mektupların bir araya getirilerek kitap halinde okuyucuya sunulması Tanzimat dönemi sonrasında yeni bir edebiyat anlayışının yerleşmesine de büyük katkı sağlamıştır. Böylelikle mektup türü, yeni edebî kültürün halka öğretilip yaygınlaştırılmasında önemli bir vazife görerek, Türk maarif geleneğinin güçlenmesine hizmet etmiştir. Ait oldukları zamana dair veriler içeren ve aynı zamanda tarihî kaynak niteliği taşıyan mektuplar, Osmanlı modernleşmesi sürecinde gazete türünün toplumda yaygınlaşmasıyla giderek artar. Tanzimat döneminden sonra mektubun edebî tür olarak farklı bir fonksiyon icra etmeye başladığı ve basında, haber niteliği taşıyan olayların okuyucuya bu yolla aktarıldığı da görülür. Nitekim halkı eğitmek için bir araç olarak gördükleri gazetelerde, kaleme aldıkları çeşitli mektuplar yoluyla okuyucuyla daha yakın iletişim imkânı bulmuş ve dolaysız bir şekilde düşüncelerini karşı tarafa aktarma şansını yakalamışlardır. Bu anlamda, mektupları ile hem aydın kesimi hem de halkı eğitmede büyük rol üstlenen isim Namık Kemal olmuştur.Mektup türünde en çok kalem oynatan isimlerden biri olan Namık Kemal; Ziya Paşa ve İrfan Paşa gibi devrin önemli isimlerine yazdığı bazı mektuplarda, Türk edebiyatında önemli etkiler meydana getiren eleştirilerine yer verir. Ayrıca Avrupa'da bulunduğu zamanlarda, hatıralarını aktarmak amacıyla kaleme aldığı mektuplarda, Batı toplumu ile yakın temasa geçtiği ve bu süreci canlı bir şekilde yazdıklarına yansıttığı görülür. Sonraki dönemlerde ise, sürgün edildiği Magosa'da, İstanbul'daki dostları ile mektuplaşmaya devam etmiş ve bu yolla bazı genç edebiyatçılara ulaşarak kendilerine rehberlik etmiştir (Akün, 2006: 369). Bu yazışmalar, Namık Kemal'in Husûsî Mektupları (1967) ve Hususî Mektuplarına Göre Namık Kemal ve Abdülhak Hâmid (1940) adlarıyla Fevziye Abdullah Tansel tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca Namık Kemal'in talebelerinden olan Hüseyin Hilmi Paşa'ya yazdığı mektupları da dönem aydınının zihin yapısına ışık tutması bakımından kayda değerdir. Bu mektuplar, Azmi Özcan ve Ali Akyıldız tarafından Namık Kemal'den Mektup Var (2013) adıyla neşredilmiştir (bk. Namık Kemal).Gazetecilik faaliyetleri kapsamında mektup türü ile eğitime katkının bir diğer örneği, II. Abdülhamid döneminde yayımlanan ve abonelik sistemi ile geniş Osmanlı coğrafyasının her köşesine ulaştırılan Ma'lûmât gazetesinde görülür. Söz konusu gazetede 1898-1901 yıllarında "Taşra Mektubu" başlığı altında, 1090 adet mektup yayımlanmıştır. İmparatorluk dahilindeki neredeyse her bölgeden mektuplara yer verilen "Taşra Mektubu" köşesinde, hem halkın farklı bölgeler hakkında bilgilendirildiği hem de güncel olaylar hakkında bölge sakinlerinin ifadeleriyle dolaysız bir veri aktarımı yapıldığı görülmektedir. Bu 1000'i aşkın mektup, dönemin sosyal hayatı hakkında, kültürel yaşam, ekonomik düzen, bayındırlık, ulaşım ve iletişim gibi birçok faaliyet alanını ilgilendiren haberleri içermesi sebebiyle sosyal bilimler açısından da oldukça önemli kaynaklar durumundadır.Mektupla eğitim geleneği, İslam eğitimi uygulamalarında da ayrı bir yere sahiptir. İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed zamanında, mektup türünün bir tebliğ aracı olarak kullanıldığı görülür. Hz. Peygamber'in devlet başkanlarına yazdığı, büyük halifelerin hem irşat hem de eğitim amaçlı kaleme aldıkları örneklerle bu tür, İslamî maarif geleneğinde yaygın bir şekilde devam etmiştir. Bunun yanında mektuplaşma faaliyetleri, İslam klasik öğretim düzeni içerisinde vuku bulan akademik tartışmalarda da önemli bir yere sahiptir. Özellikle tasavvuf, felsefe, hukuk, kelam gibi alanlarda kullanılan münazara eğitimi, hem yüz yüze yapılmış hem de karşılıklı mektup, reddiye gibi yazılı materyal kullanılmak suretiyle icra edilmiştir. Türk maarifinde eğitim geleneğinin bir başka safhası ise manevi eğitim süreçleridir. Nitekim İslamî gelenekte manevi eğitim öğretim faaliyeletlerinin en önemli örneklerinden birini, tasavvuf geleneğinde gerçekleşen mektuplaşmalar teşkil eder. Dergâh şeyhleri, mektup aracılığı ile hem talebeleri ile iletişim kurmuş hem de sorularına verdikleri cevaplarla eğitimlerine katkı sağlamışlardır. Bu bağlamda, toplumsal eğitim faaliyetinin bir parçası olarak yöneticileri uyarmak, ilim ehliyle fikir alışverişinde bulunmak, tasavvuf ilmi hakkında bilgi aktarımı sağlamak ve uzakta bulunan talebelerinin sorunlarına çözüm üretmek gibi sebeplerle mektupların yazıldığı görülür. Erken dönemden itibaren başlanan ve yüzlerce örneğine rastlanan bu mektuplaşma süreci, tasavvuf tarihi ve terminoloji açısından birer tarihî kaynak niteliği de taşımaktadır.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

MEKTUP

Board Main İcon
Wiki Card Image
Süheyl Ünver’in Uğur Derman’a yazdığı lale formundaki mektup

İnsanlar arasındaki yazılı iletişimin en önemli ve kadim vasıtalarından biri mektuplardır. Kelime köken olarak Arapça'da "yazmak" anlamına gelen ketebe ifadesine dayanır. Bu kelimenin daha geniş anlamını ise "bir konuyu haber vermek, duyguları veya düşünceleri karşı tarafa bildirmek amacıyla çeşitli iletişim araçları vasıtasıyla bir zarfa koyularak gönderilen yazılı kâğıt" olarak açıklamak mümkündür. Klasik yazın geleneğinde mektup kelimesinin yerine, "tezkire, münşeat" gibi ifadeler kullanıldığı ve yenileşme dönemi sonrasında edebiyata yeni kavramlar dahil olmasıyla beraber, bunların yerini "mektup" kelimesinin aldığı görülür. Günümüzde mektuplaşma eskiye göre önemli ölçüde azalmış, gelişen teknolojik imkânlar çerçevesinde, mektubun yerini elektronik postalar almıştır.



Mektup türünün, tarihsel süreçte farklı şekillerde kullanıldığı görülür. Yazılışı itibariyle, resmî ve özel olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Resmî mektuplar, devlet yönetimi bünyesinde ya da bir sektör içerisinde yapılan yazışmalardır. Özel mektuplar ise, aile ve yakın arkadaşlar arasında kaleme alınır. Konu olarak tarih, siyaset, felsefe, din, edebiyat ve daha birçok alanda kaleme alınan özel mektuplar, yazıldıkları döneme ışık tutmaları sebebiyle bir arşiv vesikası niteliği de taşır. Tarihî ve siyasî mektuplar, önemli şahsiyetlere ait olan ve yazılışında belirli bir ciddiyet barındıran metinlerdir. Bunlara örnek olarak Napolyon'un mektupları, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmâil'in yazışmaları, Şehzade Beyazıt'la babası Kanûnî Sultan Süleyman arasındaki karşılıklı manzum mektuplar gösterilebilir. Felsefî mektuplar ise, filozofların belirli bir tartışma ve savunma amacıyla, bir başka filozofa hitaben yazdıkları mektuplara denir. Dinî mektuplar ise dinî amaçlar çerçevesinde kaleme alınır. Bu türün örnekleri, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in gayrimüslim hükümdarlara gönderdiği davet mektupları ve Mevlânâ'nın mektupları gibi tasavvufî mektuplar şeklinde sıralanabilir.



Mektup bir iletişim aracı olmasının yanında, edebiyat geleneğinde de önemli bir konuma sahiptir. Edebî bir tür olarak Türk yazın tarihinin ilk örneklerinden olan ve Doğu Türkistan'da bulunan Uygurca metinler arasında yer almaktadır. Ayrıca eski nesrin örneği olan münşeat mecmualarında da görülmektedir. Yazıldıkları dönemin nesir dili özellikleri bakımından yüksek bir değeri barındırmayan bu mektupların en eskisi, Feridun Bey'in kaleme aldığı Münşeâtü's-Selâtîn'dir. Daha sonraki dönemde Fuzûlî'nin Şikâyetnâme'si, Veysî ve Nergisî'nin münşeat mecmualarında yer alan, söz sanatlarıyla bezeli varaklar, bu türün en önemli örnekleri olarak öne çıkar. Batı edebiyat geleneğinde ise mektubun ilk örneklerine, Eski Yunan edebiyatında rastlanır. Özellikle Latin edebiyatında, bir edebî tür olarak büyük gelişme kaydeden mektup türünün en önemli yazarları, nazımda Horatius, nesirde Cicero gibi isimlerdir. Rönesans'tan sonra mektup yazımının İtalya, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde yaygınlaştığı görülür. Özellikle Fransa'da XVII ve XVIII. yüzyıllarda mektup büyük bir gelişme göstermiş, sadece bu türde kalem oynatan yazarlar bile yetişmiştir.



Yazın faaliyetleri içerisinde böylesine geniş bir etkiye sahip olan mektup, eğitim öğretim geleneğinde de önemli bir yere sahiptir. Mektup vasıtasıyla yapılan eğitim öğretim faaliyetleri, tarihin çeşitli dönemlerinde farklı şekillerde gerçekleştirilmiştir. Bu yazın türü ile geçmiş zamanlarda yapılan öğretim faaliyetleri, günümüzün uzaktan eğitim faaliyetlerine benzer nitelikler taşır. Mektupla öğretim uygulamalarının basın yoluyla gerçekleştirilen ilk örneklerine 1728 yılında Boston gazetesinde yer alan "Steno Dersleri" başlıklı haberlerde rastlanır. 1833 yılına gelindiğinde, İsveç Üniversitesi bünyesinde kadınlara mektup aracılığı ile özel "kompozisyon" dersleri yapıldığı görülür. İngiltere'de de 1843 yılında University Correspondence College ve bazı ticarî kurumlar mektupla öğretim yapmıştır. Amerika'da ise bu öğretim şeklinin, 1873 yılında Chicago Üniversitesi'nde yapıldığı görülmektedir. Osmanlı Devleti'nde de önemli bir yeri olan mektupla eğitim geleneğinin bir örneğine 1902-1907 yılları arasında Ebüzziya Tevfik Bey ve oğlu arasındaki mektuplaşmalarda rastlanır. Bireysel olarak sürdürülen bu eğitim süreci, mektup aracılığı ile yapılan dersleri kapsar. Benzer bir eğitim faaliyeti, Namık Kemal'in kızına yazdığı mektuplarda karşımıza çıkar. Bu mektuplar, Ebüzziya Tevfik Bey'in doğrudan yapmış olduğu ve düzenli bir eğitimi andıran edebiyat dersleri gibi olmamakla birlikte; daha çok toplumsal ve kültürel davranışlar hakkında bilgileri içermektedir.



Türk edebiyatında mektuplaşma geleneğinin, özellikle Tanzimat döneminde aydınlar arasında oldukça revaçta olduğu görülür. Sadece sohbet amaçlı olmayan bu mektuplara, bilgi aktarımı amacıyla üretilerek eğitim vazifesi yüklendiği de görülür. Bu mektupların bir araya getirilerek kitap halinde okuyucuya sunulması Tanzimat dönemi sonrasında yeni bir edebiyat anlayışının yerleşmesine de büyük katkı sağlamıştır. Böylelikle mektup türü, yeni edebî kültürün halka öğretilip yaygınlaştırılmasında önemli bir vazife görerek, Türk maarif geleneğinin güçlenmesine hizmet etmiştir. Ait oldukları zamana dair veriler içeren ve aynı zamanda tarihî kaynak niteliği taşıyan mektuplar, Osmanlı modernleşmesi sürecinde gazete türünün toplumda yaygınlaşmasıyla giderek artar. Tanzimat döneminden sonra mektubun edebî tür olarak farklı bir fonksiyon icra etmeye başladığı ve basında, haber niteliği taşıyan olayların okuyucuya bu yolla aktarıldığı da görülür. Nitekim halkı eğitmek için bir araç olarak gördükleri gazetelerde, kaleme aldıkları çeşitli mektuplar yoluyla okuyucuyla daha yakın iletişim imkânı bulmuş ve dolaysız bir şekilde düşüncelerini karşı tarafa aktarma şansını yakalamışlardır. Bu anlamda, mektupları ile hem aydın kesimi hem de halkı eğitmede büyük rol üstlenen isim Namık Kemal olmuştur.



Mektup türünde en çok kalem oynatan isimlerden biri olan Namık Kemal; Ziya Paşa ve İrfan Paşa gibi devrin önemli isimlerine yazdığı bazı mektuplarda, Türk edebiyatında önemli etkiler meydana getiren eleştirilerine yer verir. Ayrıca Avrupa'da bulunduğu zamanlarda, hatıralarını aktarmak amacıyla kaleme aldığı mektuplarda, Batı toplumu ile yakın temasa geçtiği ve bu süreci canlı bir şekilde yazdıklarına yansıttığı görülür. Sonraki dönemlerde ise, sürgün edildiği Magosa'da, İstanbul'daki dostları ile mektuplaşmaya devam etmiş ve bu yolla bazı genç edebiyatçılara ulaşarak kendilerine rehberlik etmiştir (Akün, 2006: 369). Bu yazışmalar, Namık Kemal'in Husûsî Mektupları (1967) ve Hususî Mektuplarına Göre Namık Kemal ve Abdülhak Hâmid (1940) adlarıyla Fevziye Abdullah Tansel tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca Namık Kemal'in talebelerinden olan Hüseyin Hilmi Paşa'ya yazdığı mektupları da dönem aydınının zihin yapısına ışık tutması bakımından kayda değerdir. Bu mektuplar, Azmi Özcan ve Ali Akyıldız tarafından Namık Kemal'den Mektup Var (2013) adıyla neşredilmiştir (bk. Namık Kemal).



Gazetecilik faaliyetleri kapsamında mektup türü ile eğitime katkının bir diğer örneği, II. Abdülhamid döneminde yayımlanan ve abonelik sistemi ile geniş Osmanlı coğrafyasının her köşesine ulaştırılan Ma'lûmât gazetesinde görülür. Söz konusu gazetede 1898-1901 yıllarında "Taşra Mektubu" başlığı altında, 1090 adet mektup yayımlanmıştır. İmparatorluk dahilindeki neredeyse her bölgeden mektuplara yer verilen "Taşra Mektubu" köşesinde, hem halkın farklı bölgeler hakkında bilgilendirildiği hem de güncel olaylar hakkında bölge sakinlerinin ifadeleriyle dolaysız bir veri aktarımı yapıldığı görülmektedir. Bu 1000'i aşkın mektup, dönemin sosyal hayatı hakkında, kültürel yaşam, ekonomik düzen, bayındırlık, ulaşım ve iletişim gibi birçok faaliyet alanını ilgilendiren haberleri içermesi sebebiyle sosyal bilimler açısından da oldukça önemli kaynaklar durumundadır.



Mektupla eğitim geleneği, İslam eğitimi uygulamalarında da ayrı bir yere sahiptir. İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed zamanında, mektup türünün bir tebliğ aracı olarak kullanıldığı görülür. Hz. Peygamber'in devlet başkanlarına yazdığı, büyük halifelerin hem irşat hem de eğitim amaçlı kaleme aldıkları örneklerle bu tür, İslamî maarif geleneğinde yaygın bir şekilde devam etmiştir. Bunun yanında mektuplaşma faaliyetleri, İslam klasik öğretim düzeni içerisinde vuku bulan akademik tartışmalarda da önemli bir yere sahiptir. Özellikle tasavvuf, felsefe, hukuk, kelam gibi alanlarda kullanılan münazara eğitimi, hem yüz yüze yapılmış hem de karşılıklı mektup, reddiye gibi yazılı materyal kullanılmak suretiyle icra edilmiştir. Türk maarifinde eğitim geleneğinin bir başka safhası ise manevi eğitim süreçleridir. Nitekim İslamî gelenekte manevi eğitim öğretim faaliyeletlerinin en önemli örneklerinden birini, tasavvuf geleneğinde gerçekleşen mektuplaşmalar teşkil eder. Dergâh şeyhleri, mektup aracılığı ile hem talebeleri ile iletişim kurmuş hem de sorularına verdikleri cevaplarla eğitimlerine katkı sağlamışlardır. Bu bağlamda, toplumsal eğitim faaliyetinin bir parçası olarak yöneticileri uyarmak, ilim ehliyle fikir alışverişinde bulunmak, tasavvuf ilmi hakkında bilgi aktarımı sağlamak ve uzakta bulunan talebelerinin sorunlarına çözüm üretmek gibi sebeplerle mektupların yazıldığı görülür. Erken dönemden itibaren başlanan ve yüzlerce örneğine rastlanan bu mektuplaşma süreci, tasavvuf tarihi ve terminoloji açısından birer tarihî kaynak niteliği de taşımaktadır.

Kaynakça

Akkaya, Sacide Nur. Taşra Mektupları Işığında II. Abdülhamid Döneminde Toplumsal Hayat. İstanbul 2018.
Akün, Ömer Faruk. “Nâmık Kemal”. DİA. 2006, XXXII, 361-378.
Akyıldız, Ali – Özcan, Azmi. Namık Kemal’den Mektup Var. İstanbul 2013.
Donbay, Ali. “Edebiyatımızda ‘Mektup’ Türü ile İlgili Başlıca Çalışmalar”. Erdem. sy. 61 (2011), s. 83-101.
Güleç, İsmail. “Tasavvufi Mektup Yazma Geleneği ve Abdurrahim Fedâî’nin İhvanına Yazdığı İki Mektup”. Tasavvuf. sy. 39-40 (2017), s. 91-117.
İpek, Fatih. “İslâm Eğitim Geleneğinde Bilginin Üretim, Paylaşım ve Dolaşım Kültürü Üzerine Bazı Değerlendirmeler”. Marife. 21/2 (2021), s. 750-775.
Kudret, Cevdet. Örneklerle Edebiyat Bilgileri II. İstanbul 1980.
Şıra, Hüseyin. “Üsküdarlı Mehmed Nasûhî Halvetî, Seyr ü Sülûk Mektupları”. Journal of Academic Divinity. 2/3 (2018), s. 99-106.
Tansel, Fevziye Abdullah. Hususî Mektuplarına Göre Namık Kemal ve Abdülhak Hâmid. Ankara 1949.
a.mlf. Namık Kemal’in Husûsî Mektupları: İstanbul, Avrupa ve Magosa Mektupları. Ankara 1967.
Yıldırım, Yüksel. “Mektupla Öğretim Üzerine Bir İnceleme”. Eğitim ve Toplum Araştırmaları Dergisi. 9/1 (2022), s. 132-141.
Sacide Nur AKKAYA, "MEKTUP", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mektup/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor