logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarBanu GÜRER18 Nisan 2025 10:31
Arapça'da "secde edilen, boyun eğilen yer" anlamına gelen mescid gerek Kur'an-ı Kerim'de gerekse hadislerde ibadet yerleri için kullanılmaktadır (Bakara 2/114; Hac 22/40; Buhârî, "Salât", 45-54). Buna göre mescid, "Allah'ı tazim ederek saygı göstermek için inşa edilen ve ibadet edilen yer" anlamını taşımaktadır. Ancak İslam tarihinde mescitler sadece ibadet edilen mekânlar olarak değil aynı zamanda eğitim başta olmak üzere hayatın birçok alanında işlevi bulunan yapılar olmuşlardır. Bunun ilk ve en önemli örneği Hz. Muhammed'in inşa ettirdiği Mescid-i Nebevî'dir (Peygamber Mescidi).Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra Hz. Peygamber'in ilk tasarrufu mescit inşasıdır. Mescidin inşa edildiği alan Es'ad b. Zürâre'nin hicretten önce inşa ettiği ve namaz kıldığı/kıldırdığı alandır. Hz. Peygamber, Sehl ve Süheyl isimli yetimlere ait hurma kurutma alanı (mirbed) olan bu araziyi, yetimlerin hibe isteğini kabul etmeyerek satın almıştır. Arsanın bedelini ise Hz. Ebû Bekir ödemiştir.Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen "ilk günden takva üzerine kurulan mescidin" (Tevbe 9/108) bazı rivayetlerde Mescid-i Nebevî olduğu kabul edilmektedir. Mescit Medine'nin merkezine, hicrî birinci yılın rebîülevvel ayında inşa edilmiştir. Hz. Peygamber Mescid-i Nebevî'nin hem mimarıdır hem de inşasında bizzat çalışmıştır. İlk kıblesi Kudüs'teki Mescid-i Aksâ olan Mescid-i Nebevî'nin kıblesi yaklaşık bir buçuk sene sonra Bakara sûresinin 144. âyeti uyarınca Kâbe yönüne doğru tahvil edilmiştir. Mescidin mimarisinin bilinçli olarak sade tutulduğu anlaşılmaktadır. Hatta ashabın para toplayıp mescidin tezyinini talep ettikleri, ancak bunun Hz. Peygamber tarafından kabul edilmediği bilinmektedir.Mescit üç ayrı bölüm olarak inşa edilmiştir. Bunlar namaz kılınacak geniş bir alan, Suffe veya Zulle denilen eğitim yeri ve Hz. Peygamber'in zevcelerine tahsis edilmiş odalardır. Bu durum inşasından itibaren Mescid-i Nebevî'nin müslümanların ibadet edebilecekleri bir mekân olmasının yanı sıra toplum işleriyle eğitim öğretim başta olmak üzere birçok faaliyetin yapıldığı bir merkez, bir yaşam alanı olmasına zemin hazırlamıştır.Mescid-i Nebevî'nin en önemli işlevlerinden biri eğitimdir. Hz. Peygamber Mescid-i Nebevî'de "meclisü'l-ilim" (ilim meclisi) adı verilen dersler de vermiş, sohbetler yapmıştır. Böylelikle cemaat ibadetini yapabilme ve dinle ilgili meselelerde bizzat Hz. Peygamber'den bilgi alabilme imkânı buluyordu. Genellikle sabah namazı sonrasında yapılan bu sohbetlerin belirli bir zaman sınırlaması yoktu.İlk asırlarda hadis derslerini ifade eden dersleri esnasında Hz. Peygamber'in etrafında iç içe daire biçiminde oturan dinleyiciler "halka" olarak isimlendirilmiştir. Mescidin harimi ile avlu ve revaklarında kurulan bu halka dersleri daha sonra bir geleneğe dönüşmüş, camilerde farklı ilim dallarına ait halkalarda dersler yapılmıştır. Günümüzde de bazı camilerde bu gelenek devam ettirilmektedir.Hz. Peygamber'in mescidin güney tarafındaki giriş kısmında kimsesiz ve ihtiyaç sahibi sahâbîlerin barınmasına yönelik olarak yaptırdığı gölgelik (suffe) Mescid-i Nebevî'nin eğitim işlevi açısından önemlidir. Zira burada yaşayan ve ashâb-ı Suffe adı verilen sahâbîlerin Hz. Peygamber'i bizzat dinleyerek İslam'ın esaslarını öğrenmeleri ve ilimle meşgul olmaları, Mescid-i Nebevî'nin bir eğitim kurumuna dönüşmesini sağlayan en önemli etkendir. Hz. Peygamber onların eğitimleriyle doğrudan kendisi ilgilenmiştir. Ashâb-ı Suffe genellikle Mekkeli muhacirlerden ve İslam'ı kabul edip Medine'ye hicret eden sahâbîlerden oluşuyordu. Ancak ensardan da onlara özenip Suffe ehli ile birlikte kalanlar bulunmaktaydı. Suffe ehli için Mescid-i Nebevî bir okul, Suffe ise barınma ve ders çalışma alanı idi. Bilgilendirmeye ve aydınlatmaya yönelik ders halkası şeklinde yürütülen eğitimler çerçevesinde burada ders görenler öğrendiklerini tekrarlayıp ezberlemekteydi.Kıblenin değişiminin Suffe'nin verimliliğinde de önemli bir rolü bulunmaktadır. Buna göre kıblenin tahvili ile namaz kılınan üstü kapalı alan (suffe/zulle) işlevini kaybetmiş; Hz. Peygamber eski gölgeliği kıble yönüne taşımayarak yeni bir gölgelik inşa etmiştir. Bu durum, mescitte yaşayanlara daha geniş bir alan oluşturulmuş, mescitteki öğrenme ortamına da olumlu katkı sağlamıştır.Mescid-i Nebevî'de verilen eğitimin bir kısmı programlı eğitim niteliği taşımaktadır. Zira Hz. Peygamber verilen eğitim hizmetinden dileyen herkesin yararlanabilmesi için mescitteki derslerini belirli gün ve saatlere tahsis etmiştir. Bu eğitime tâbi olan ashâb-ı Suffe içerisinde geceli-gündüzlü öğrencilerin yanı sıra sadece gündüzlü öğrenciler de bulunmaktaydı. On kişi ile başlayıp sayıları zamanla 400'e erişen bu öğrenciler dine ve sosyal hayata dair nazarî ve uygulamalı bilgiler almaktaydı. Suffe'deki bu programlı eğitime tâbi olanlar mescide bağlı kalmak durumundalardı. Bu sahabeler günlük işlerinin dışında kalan zamanlarını eğitime tahsis ediyorlardı. Zorunlu ihtiyaçları söz konusu olduğunda Hz. Peygamber'den edinilebilecek herhangi bir bilgiyi kaçırmamak için nöbetleşe olarak yanında kalırlardı.Mescid-i Nebevî'de Suffe ehlinden ve ensardan yatılı olmayıp gündüzleri gelen ve burada bulundukları süre zarfında eğitim alanlar ve eğitim süreçlerinde mescitle sınırlı olmayıp fırsat olan her yer ve zamanda eğitim alanlar da bulunmaktaydı. Bu kesimin mescide bağlı olanlara nazaran plansız/yaygın eğitime tâbi oldukları ifade edilebilir. Hz. Peygamber'in serinlediği bir kuyu başı, bir ağacın gölgesi, bir yemek sofrası, bir cami avlusu veya içi, bir yolculuk anı ve çarşı pazar gibi mekânlar, eğitim yeri olarak işlev görebilmekteydi. Ancak bu mekânların tamamında ilim alışverişi için merkez Mescid-i Nebevî idi.Vahyin önemli bir kısmının Mescid-i Nebevî'de inmesi hasebiyle vahyin gelişine şahitlik eden ashâb-ı Suffe Hz. Peygamber'e sordukları sorularla birçok meselenin açıklanmasına da vesile olmuşlardır.Hz. Peygamber Mescid-i Nebevî'de bizzat ders vermekle beraber ashâb-ı Suffe'nin yazmayı ve Kur'an okumayı öğrenmeleri için hocalar da tayin etmiştir. Ubâde b. Sâmit Kur'an ve okuma yazma öğretenlerden biridir. Bir yazı uzmanı olan Abdullah b. Sa'd b. Âs ise Hz. Peygamber tarafından "hikmet öğretmeni" olarak tayin edilmiştir. Bu isimlerin yanında Abdullah b. Mes'ûd, Übey b. Kâ'b, Mus'ab b. Umeyr, Ebân b. Saîd ve Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Ebü'd-Derdâ ders vermek üzere görevlendirilenler arasında yer almaktadır. Muallim olarak tayin edilen isimler genellikle Hz. Peygamber mescit dışında iken ders veriyorlardı. Sahâbîler Hz. Peygamber'in mescitte olmadığı vakitlerde de kendi aralarında çeşitli konuları müzakere ediyorlardı.Mescid-i Nebevî'deki Kur'an-ı Kerim dersleri temelde bazı sûrelerin ibadet ederken okunmaları amacıyla ezberlenmesi ile belirli, doğru ve ahenkli bir biçimde okunarak tilavet edilmesi şeklinde idi. Bu çerçevede müslümanların bazılarının Kur'an-ı Kerim'i kelimelerin son seslerine ve harekeleme esaslarına, ahenk ve ses kurallarına, duraklama yerlerine riayet etmeksizin okumaları üzerine Hz. Peygamber bu şekilde okumayı yasaklamıştır. Üzerinde düşünmeksizin metni hızlı bir şekilde tilavet edenleri de uyarmış, güzel bir biçimde okumayı ve âyetler üzerinde tefekkürü tavsiye etmiştir.Ashâb-ı Suffe'nın dinleyip naklettikleri hadislerin İslam'ın kaynakları arasında önemli yeri bulunmaktadır. Dolayısıyla Mescid-i Nebevî'nin içerisinde yer alan Suffe, İslam eğitim tarihinin ilk eğitim kurumu olarak da düşünülmektedir. Ashâb-ı Suffe'nin Hz. Peygamber'in günlük hayatını yakından takip ederek O'na sordukları sorularla birçok meseleye çözüm getirebilmeleri Suffe'nin uygulamalı eğitim kurumu niteliği kazanmasını da sağlamıştır. Burada yetişen sahâbîlerin İslam'ı tebliğ etmek üzere gerekli görülen yerlere gönderilmeleri onların aynı zamanda eğitimci olarak yetiştirildiklerini göstermektedir. Bu yönüyle Mescid-i Nebevî öğretmen yetiştiren bir kurumdur. Nitekim İslam ilimlerinin ve bu ilim dallarındaki çeşitli görüşlerin gelişmesinde ashâb-ı Suffe'nin belirleyici rolü vardır. Ayrıca ashâb-ı Suffe züht hayatının dolayısıyla tasavvufun ilk temsilcilerinden kabul edilmektedir.Mescid-i Nebevî'de Suffetü'n-nisâ (kadınlar Suffesi) isimli kadın sahâbîlere mahsus bir başka Suffe'nin yer aldığı da bilinmektedir. Hz. Peygamber burada kadınlara hitap ederek onların sorularını yanıtlamış; onlara yönelik dersler vermek üzere haftanın bir gününü kadınlara tahsis etmiştir.Hz. Peygamber muhacirlere ve ensara yönelik eğitim öğretim faaliyetlerinin yanı sıra, taşradan ve Medine'nin dışından gelenlere de eğitim vermiştir. Özellikle Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra kırsal kesimlerden kafileler halinde Medine'ye gelen kabile liderleri ve temsilcileri, Hz. Peygamber tarafından Mescid-i Nebevî'de ağırlanmış ve kendilerine çeşitli konularda bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler, ilmihal babından olup kabilelerine öğretmek üzere kendilerine aktarılmıştır. Bu kişiler daha sonra öğrendiklerini memleketlerine götürerek kabileleriyle paylaşmışlardır.Mescid-i Nebevî eğitim işlevi itibariyle İslam tarihinin ilk mektebi, üniversitesi, öğretmen okulu gibi isimlerle de anılmaktadır. Bunların yanında mescitle beraber eğitim yapıldığı için cami-okul; eğitim ortamının yanında barınma imkânı da sunduğu için yurt; burada yetişenlerin çeşitli kabile ve bölgelere Kur'an-ı Kerim öğretmeleri için gönderilmeleri sebebiyle "dârülkurra" adını verenler de bulunmaktadır.Hz. Peygamber döneminden Hz. Ömer dönemine kadar, ibadet ve İslam terbiyesi faaliyetleri genellikle mescitlerde yerine getirilirdi. Hz. Ömer tarafından, öğrencilerin cumaya daha rahat hazırlanabilmeleri ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri amacıyla perşembe günü öğleden sonra başlamak üzere haftalık tatil günü olarak cuma belirlenmiştir. Böylelikle eğitim öğretim faaliyetlerinin haftalık tatili düzenlenmiştir. Bu uygulama özellikle Mescid-i Nebevî'den başlayarak bütün İslam beldelerine yayılmıştır.Mescid-i Nebevî edebî yarışmaların ve faaliyetlerin yapıldığı bir mekân olarak da işlev görmüştür. Nitekim Hz. Peygamber'in mescitte şairler için bir minber tahsis ettiği bilinmektedir. Hz. Ayşe'den nakledilen rivayete göre Hassan b. Sabit bu minbere çıkıp, müşriklere karşı koyması nedeniyle Hz. Peygamber'i öven şiirler okumuştur. Ancak mescidlerin Allah'ın anıldığı ve ibadet edildiği yerler olması hasebiyle Hz. Ömer Mescid-i Nebevî 'nin yanı başında Butayha (Betiha) denilen bir revak tahsis etmiş ve tartışmak, şiir okumak ve yüksek sesle konuşmak isteyenleri bu revaka yönlendirmiştir. Buna göre Hz. Ömer, mescidin ibadet yönünü öne çıkarmış, bunun yanında kültürel etkinliklere de yer ayırmıştır. Mescid-i Nebevî toplum hayatının merkezinde yer alarak onu şekillendirmesi açısından mescit ve camilerin çok yönlü işlevine önemli bir örneklik teşkil etmiştir. Nitekim Yesrib'in Medine olmasında yani şehirleşmesinde Mescid-i Nebevî'nin belirgin rolü olduğu düşünülmektedir. Bunun yanında şehirlerin mescit ve camiler etrafında kurulması ve gelişmesine de model oluşturduğu söylenebilir. Özellikle İslam toplumlarında eğitim kurumlarının mescit ve camilere bitişik veya onların hemen yakınlarında inşa edilmesinde Mescid-i Nebevî'nin eğitimle bağının önemli etkisi vardır. Türk-İslam kültüründe de bu anlayış devam ettirilmiş ve külliye geleneği bu örneklik etrafında şekillenmiştir.İbadet ve eğitim işlevinin yanında adlî, idarî, siyasî ve nikâh gibi medenî işlerin de görüşüldüğü ve halledildiği bir merkez olan Mescid-i Nebevî müslümanların birbirinden haberdar olmalarına ve birçok meseleyi istişare etmek suretiyle çözmelerine imkân sağlamış; sosyal bütünleşmenin tesisinde önemli rol oynamıştır. Halkın devlet erkânıyla buluşabilmesine ve yöneticilerin halkın fikir ve düşüncelerini duyabilmesine de fırsat vermiştir.Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber'den Abbâsîler dönemine kadar Mekke veya Haremeyn valisi ya da onların tayin ettiği Medine kadısı veya muhtesipleri tarafından idare edilmiş, Eyyûbîler devrinden itibaren de Mescid-i Nebevî'de görevlendirilen hizmetlilerin başı olan şeyhülharem bu yapıya eklenmiştir. Osmanlı zamanında ise Mescid-i Nebevî ile ilgili işler, vali adına atanmış nâibülharem tarafından yürütülmüştür. Medine'deki padişah temsilcisi olan şeyhülharem de Mescid-i Nebevî'nin idaresinde etkili olmuştur. Tanzimat'ın ardından ise Mescid-i Nebevî'nin yönetimi, Harem-i şerif müdürü aracılığı ile sağlanmıştır.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

MESCİD-i NEBEVÎ

Board Main İcon
Wiki Card Image
Mescid-i Nebevî,19. yy. sonları, Yıldız Albümü

Arapça'da "secde edilen, boyun eğilen yer" anlamına gelen mescid gerek Kur'an-ı Kerim'de gerekse hadislerde ibadet yerleri için kullanılmaktadır (Bakara 2/114; Hac 22/40; Buhârî, "Salât", 45-54). Buna göre mescid, "Allah'ı tazim ederek saygı göstermek için inşa edilen ve ibadet edilen yer" anlamını taşımaktadır. Ancak İslam tarihinde mescitler sadece ibadet edilen mekânlar olarak değil aynı zamanda eğitim başta olmak üzere hayatın birçok alanında işlevi bulunan yapılar olmuşlardır. Bunun ilk ve en önemli örneği Hz. Muhammed'in inşa ettirdiği Mescid-i Nebevî'dir (Peygamber Mescidi).



Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra Hz. Peygamber'in ilk tasarrufu mescit inşasıdır. Mescidin inşa edildiği alan Es'ad b. Zürâre'nin hicretten önce inşa ettiği ve namaz kıldığı/kıldırdığı alandır. Hz. Peygamber, Sehl ve Süheyl isimli yetimlere ait hurma kurutma alanı (mirbed) olan bu araziyi, yetimlerin hibe isteğini kabul etmeyerek satın almıştır. Arsanın bedelini ise Hz. Ebû Bekir ödemiştir.



Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen "ilk günden takva üzerine kurulan mescidin" (Tevbe 9/108) bazı rivayetlerde Mescid-i Nebevî olduğu kabul edilmektedir. Mescit Medine'nin merkezine, hicrî birinci yılın rebîülevvel ayında inşa edilmiştir. Hz. Peygamber Mescid-i Nebevî'nin hem mimarıdır hem de inşasında bizzat çalışmıştır. İlk kıblesi Kudüs'teki Mescid-i Aksâ olan Mescid-i Nebevî'nin kıblesi yaklaşık bir buçuk sene sonra Bakara sûresinin 144. âyeti uyarınca Kâbe yönüne doğru tahvil edilmiştir. Mescidin mimarisinin bilinçli olarak sade tutulduğu anlaşılmaktadır. Hatta ashabın para toplayıp mescidin tezyinini talep ettikleri, ancak bunun Hz. Peygamber tarafından kabul edilmediği bilinmektedir.



Mescit üç ayrı bölüm olarak inşa edilmiştir. Bunlar namaz kılınacak geniş bir alan, Suffe veya Zulle denilen eğitim yeri ve Hz. Peygamber'in zevcelerine tahsis edilmiş odalardır. Bu durum inşasından itibaren Mescid-i Nebevî'nin müslümanların ibadet edebilecekleri bir mekân olmasının yanı sıra toplum işleriyle eğitim öğretim başta olmak üzere birçok faaliyetin yapıldığı bir merkez, bir yaşam alanı olmasına zemin hazırlamıştır.



Mescid-i Nebevî'nin en önemli işlevlerinden biri eğitimdir. Hz. Peygamber Mescid-i Nebevî'de "meclisü'l-ilim" (ilim meclisi) adı verilen dersler de vermiş, sohbetler yapmıştır. Böylelikle cemaat ibadetini yapabilme ve dinle ilgili meselelerde bizzat Hz. Peygamber'den bilgi alabilme imkânı buluyordu. Genellikle sabah namazı sonrasında yapılan bu sohbetlerin belirli bir zaman sınırlaması yoktu.



İlk asırlarda hadis derslerini ifade eden dersleri esnasında Hz. Peygamber'in etrafında iç içe daire biçiminde oturan dinleyiciler "halka" olarak isimlendirilmiştir. Mescidin harimi ile avlu ve revaklarında kurulan bu halka dersleri daha sonra bir geleneğe dönüşmüş, camilerde farklı ilim dallarına ait halkalarda dersler yapılmıştır. Günümüzde de bazı camilerde bu gelenek devam ettirilmektedir.



Hz. Peygamber'in mescidin güney tarafındaki giriş kısmında kimsesiz ve ihtiyaç sahibi sahâbîlerin barınmasına yönelik olarak yaptırdığı gölgelik (suffe) Mescid-i Nebevî'nin eğitim işlevi açısından önemlidir. Zira burada yaşayan ve ashâb-ı Suffe adı verilen sahâbîlerin Hz. Peygamber'i bizzat dinleyerek İslam'ın esaslarını öğrenmeleri ve ilimle meşgul olmaları, Mescid-i Nebevî'nin bir eğitim kurumuna dönüşmesini sağlayan en önemli etkendir. Hz. Peygamber onların eğitimleriyle doğrudan kendisi ilgilenmiştir. Ashâb-ı Suffe genellikle Mekkeli muhacirlerden ve İslam'ı kabul edip Medine'ye hicret eden sahâbîlerden oluşuyordu. Ancak ensardan da onlara özenip Suffe ehli ile birlikte kalanlar bulunmaktaydı. Suffe ehli için Mescid-i Nebevî bir okul, Suffe ise barınma ve ders çalışma alanı idi. Bilgilendirmeye ve aydınlatmaya yönelik ders halkası şeklinde yürütülen eğitimler çerçevesinde burada ders görenler öğrendiklerini tekrarlayıp ezberlemekteydi.



Kıblenin değişiminin Suffe'nin verimliliğinde de önemli bir rolü bulunmaktadır. Buna göre kıblenin tahvili ile namaz kılınan üstü kapalı alan (suffe/zulle) işlevini kaybetmiş; Hz. Peygamber eski gölgeliği kıble yönüne taşımayarak yeni bir gölgelik inşa etmiştir. Bu durum, mescitte yaşayanlara daha geniş bir alan oluşturulmuş, mescitteki öğrenme ortamına da olumlu katkı sağlamıştır.



Mescid-i Nebevî'de verilen eğitimin bir kısmı programlı eğitim niteliği taşımaktadır. Zira Hz. Peygamber verilen eğitim hizmetinden dileyen herkesin yararlanabilmesi için mescitteki derslerini belirli gün ve saatlere tahsis etmiştir. Bu eğitime tâbi olan ashâb-ı Suffe içerisinde geceli-gündüzlü öğrencilerin yanı sıra sadece gündüzlü öğrenciler de bulunmaktaydı. On kişi ile başlayıp sayıları zamanla 400'e erişen bu öğrenciler dine ve sosyal hayata dair nazarî ve uygulamalı bilgiler almaktaydı. Suffe'deki bu programlı eğitime tâbi olanlar mescide bağlı kalmak durumundalardı. Bu sahabeler günlük işlerinin dışında kalan zamanlarını eğitime tahsis ediyorlardı. Zorunlu ihtiyaçları söz konusu olduğunda Hz. Peygamber'den edinilebilecek herhangi bir bilgiyi kaçırmamak için nöbetleşe olarak yanında kalırlardı.



Mescid-i Nebevî'de Suffe ehlinden ve ensardan yatılı olmayıp gündüzleri gelen ve burada bulundukları süre zarfında eğitim alanlar ve eğitim süreçlerinde mescitle sınırlı olmayıp fırsat olan her yer ve zamanda eğitim alanlar da bulunmaktaydı. Bu kesimin mescide bağlı olanlara nazaran plansız/yaygın eğitime tâbi oldukları ifade edilebilir. Hz. Peygamber'in serinlediği bir kuyu başı, bir ağacın gölgesi, bir yemek sofrası, bir cami avlusu veya içi, bir yolculuk anı ve çarşı pazar gibi mekânlar, eğitim yeri olarak işlev görebilmekteydi. Ancak bu mekânların tamamında ilim alışverişi için merkez Mescid-i Nebevî idi.



Vahyin önemli bir kısmının Mescid-i Nebevî'de inmesi hasebiyle vahyin gelişine şahitlik eden ashâb-ı Suffe Hz. Peygamber'e sordukları sorularla birçok meselenin açıklanmasına da vesile olmuşlardır.



Hz. Peygamber Mescid-i Nebevî'de bizzat ders vermekle beraber ashâb-ı Suffe'nin yazmayı ve Kur'an okumayı öğrenmeleri için hocalar da tayin etmiştir. Ubâde b. Sâmit Kur'an ve okuma yazma öğretenlerden biridir. Bir yazı uzmanı olan Abdullah b. Sa'd b. Âs ise Hz. Peygamber tarafından "hikmet öğretmeni" olarak tayin edilmiştir. Bu isimlerin yanında Abdullah b. Mes'ûd, Übey b. Kâ'b, Mus'ab b. Umeyr, Ebân b. Saîd ve Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Ebü'd-Derdâ ders vermek üzere görevlendirilenler arasında yer almaktadır. Muallim olarak tayin edilen isimler genellikle Hz. Peygamber mescit dışında iken ders veriyorlardı. Sahâbîler Hz. Peygamber'in mescitte olmadığı vakitlerde de kendi aralarında çeşitli konuları müzakere ediyorlardı.



Mescid-i Nebevî'deki Kur'an-ı Kerim dersleri temelde bazı sûrelerin ibadet ederken okunmaları amacıyla ezberlenmesi ile belirli, doğru ve ahenkli bir biçimde okunarak tilavet edilmesi şeklinde idi. Bu çerçevede müslümanların bazılarının Kur'an-ı Kerim'i kelimelerin son seslerine ve harekeleme esaslarına, ahenk ve ses kurallarına, duraklama yerlerine riayet etmeksizin okumaları üzerine Hz. Peygamber bu şekilde okumayı yasaklamıştır. Üzerinde düşünmeksizin metni hızlı bir şekilde tilavet edenleri de uyarmış, güzel bir biçimde okumayı ve âyetler üzerinde tefekkürü tavsiye etmiştir.



Ashâb-ı Suffe'nın dinleyip naklettikleri hadislerin İslam'ın kaynakları arasında önemli yeri bulunmaktadır. Dolayısıyla Mescid-i Nebevî'nin içerisinde yer alan Suffe, İslam eğitim tarihinin ilk eğitim kurumu olarak da düşünülmektedir. Ashâb-ı Suffe'nin Hz. Peygamber'in günlük hayatını yakından takip ederek O'na sordukları sorularla birçok meseleye çözüm getirebilmeleri Suffe'nin uygulamalı eğitim kurumu niteliği kazanmasını da sağlamıştır. Burada yetişen sahâbîlerin İslam'ı tebliğ etmek üzere gerekli görülen yerlere gönderilmeleri onların aynı zamanda eğitimci olarak yetiştirildiklerini göstermektedir. Bu yönüyle Mescid-i Nebevî öğretmen yetiştiren bir kurumdur. Nitekim İslam ilimlerinin ve bu ilim dallarındaki çeşitli görüşlerin gelişmesinde ashâb-ı Suffe'nin belirleyici rolü vardır. Ayrıca ashâb-ı Suffe züht hayatının dolayısıyla tasavvufun ilk temsilcilerinden kabul edilmektedir.



Mescid-i Nebevî'de Suffetü'n-nisâ (kadınlar Suffesi) isimli kadın sahâbîlere mahsus bir başka Suffe'nin yer aldığı da bilinmektedir. Hz. Peygamber burada kadınlara hitap ederek onların sorularını yanıtlamış; onlara yönelik dersler vermek üzere haftanın bir gününü kadınlara tahsis etmiştir.



Hz. Peygamber muhacirlere ve ensara yönelik eğitim öğretim faaliyetlerinin yanı sıra, taşradan ve Medine'nin dışından gelenlere de eğitim vermiştir. Özellikle Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra kırsal kesimlerden kafileler halinde Medine'ye gelen kabile liderleri ve temsilcileri, Hz. Peygamber tarafından Mescid-i Nebevî'de ağırlanmış ve kendilerine çeşitli konularda bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler, ilmihal babından olup kabilelerine öğretmek üzere kendilerine aktarılmıştır. Bu kişiler daha sonra öğrendiklerini memleketlerine götürerek kabileleriyle paylaşmışlardır.



Mescid-i Nebevî eğitim işlevi itibariyle İslam tarihinin ilk mektebi, üniversitesi, öğretmen okulu gibi isimlerle de anılmaktadır. Bunların yanında mescitle beraber eğitim yapıldığı için cami-okul; eğitim ortamının yanında barınma imkânı da sunduğu için yurt; burada yetişenlerin çeşitli kabile ve bölgelere Kur'an-ı Kerim öğretmeleri için gönderilmeleri sebebiyle "dârülkurra" adını verenler de bulunmaktadır.



Hz. Peygamber döneminden Hz. Ömer dönemine kadar, ibadet ve İslam terbiyesi faaliyetleri genellikle mescitlerde yerine getirilirdi. Hz. Ömer tarafından, öğrencilerin cumaya daha rahat hazırlanabilmeleri ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri amacıyla perşembe günü öğleden sonra başlamak üzere haftalık tatil günü olarak cuma belirlenmiştir. Böylelikle eğitim öğretim faaliyetlerinin haftalık tatili düzenlenmiştir. Bu uygulama özellikle Mescid-i Nebevî'den başlayarak bütün İslam beldelerine yayılmıştır.



Mescid-i Nebevî edebî yarışmaların ve faaliyetlerin yapıldığı bir mekân olarak da işlev görmüştür. Nitekim Hz. Peygamber'in mescitte şairler için bir minber tahsis ettiği bilinmektedir. Hz. Ayşe'den nakledilen rivayete göre Hassan b. Sabit bu minbere çıkıp, müşriklere karşı koyması nedeniyle Hz. Peygamber'i öven şiirler okumuştur. Ancak mescidlerin Allah'ın anıldığı ve ibadet edildiği yerler olması hasebiyle Hz. Ömer Mescid-i Nebevî 'nin yanı başında Butayha (Betiha) denilen bir revak tahsis etmiş ve tartışmak, şiir okumak ve yüksek sesle konuşmak isteyenleri bu revaka yönlendirmiştir. Buna göre Hz. Ömer, mescidin ibadet yönünü öne çıkarmış, bunun yanında kültürel etkinliklere de yer ayırmıştır. Mescid-i Nebevî toplum hayatının merkezinde yer alarak onu şekillendirmesi açısından mescit ve camilerin çok yönlü işlevine önemli bir örneklik teşkil etmiştir. Nitekim Yesrib'in Medine olmasında yani şehirleşmesinde Mescid-i Nebevî'nin belirgin rolü olduğu düşünülmektedir. Bunun yanında şehirlerin mescit ve camiler etrafında kurulması ve gelişmesine de model oluşturduğu söylenebilir. Özellikle İslam toplumlarında eğitim kurumlarının mescit ve camilere bitişik veya onların hemen yakınlarında inşa edilmesinde Mescid-i Nebevî'nin eğitimle bağının önemli etkisi vardır. Türk-İslam kültüründe de bu anlayış devam ettirilmiş ve külliye geleneği bu örneklik etrafında şekillenmiştir.



İbadet ve eğitim işlevinin yanında adlî, idarî, siyasî ve nikâh gibi medenî işlerin de görüşüldüğü ve halledildiği bir merkez olan Mescid-i Nebevî müslümanların birbirinden haberdar olmalarına ve birçok meseleyi istişare etmek suretiyle çözmelerine imkân sağlamış; sosyal bütünleşmenin tesisinde önemli rol oynamıştır. Halkın devlet erkânıyla buluşabilmesine ve yöneticilerin halkın fikir ve düşüncelerini duyabilmesine de fırsat vermiştir.



Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber'den Abbâsîler dönemine kadar Mekke veya Haremeyn valisi ya da onların tayin ettiği Medine kadısı veya muhtesipleri tarafından idare edilmiş, Eyyûbîler devrinden itibaren de Mescid-i Nebevî'de görevlendirilen hizmetlilerin başı olan şeyhülharem bu yapıya eklenmiştir. Osmanlı zamanında ise Mescid-i Nebevî ile ilgili işler, vali adına atanmış nâibülharem tarafından yürütülmüştür. Medine'deki padişah temsilcisi olan şeyhülharem de Mescid-i Nebevî'nin idaresinde etkili olmuştur. Tanzimat'ın ardından ise Mescid-i Nebevî'nin yönetimi, Harem-i şerif müdürü aracılığı ile sağlanmıştır.

Kaynakça

Algül, Hüseyin. İslâm Tarihi. C. II, İstanbul 1986.
Baktır, Mustafa. İslam’da İlk Eğitim Müessesi Ashab-ı Suffa. İstanbul 1990.
a.mlf. “Suffe”. DİA. 2009, XXXVII, 469-470.
Bozkurt, Nebi – Küçükaşcı, Mustafa Sabri. “Mescid-i Nebevî”. DİA. 2004, XXIX, 281-290.
Ahmed Çelebi. İslâm’da Eğitim Öğretim Tarihi. çev. A. Yardım. İstanbul 1998.
Dündar, Mahmut. “Bir Din Eğitim Kurumu Olan Mescidin İslam’ın İlk Dönemlerindeki Fonksiyonları”. Vankulu Sosyal Araştırmalar Dergisi. sy. 1 (2018), s. 191-206.
Gözütok, Şakir. Resulullah Döneminde Eğitim ve Öğretim. İstanbul 2014.
Gündoğdu, Yusuf Bahri. “Mescidlerin Ayrılmaz Bir Parçası Olarak Eğitim”. The Journal of Academic Social Science Studies. sy. 45 (2016), s. 313-325.
Hamidullah, Muhammed. İslâm Peygamberi. çev. S. Tuğ. I-II, İstanbul 1993.
Kazıcı, Ziya – Ayhan, Halis. “Talim ve Terbiye”. DİA. 2010, XXXIX, 515-523.
Kettânî, Muhammed Abdulhay. et-Terâtîbü’l-İdâriyye: Hz. Peygamber’in Yönetiminde Sosyal Hayat ve Kurumlar. çev. A. Özel. I-III, İstanbul 1990-93.
Yılmaz, Hüseyin. Camilerin Eğitim Fonksiyonları. İstanbul 2005.
Banu GÜRER, "MESCİD-i NEBEVÎ", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mescid-i-nebevi/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor