Mihr ü Müşterî adlı mesnevisinin müellif nüshasında adını Münîrî b. Mehmed şeklinde kaydeder. Amasyalı olduğundan Amâsî (Amasyevî) nisbesiyle anılır. Babası Mehmed Efendi, II. Bayezid döneminde Erkân-ı Dîvân’da nişancılık yapmıştır (Erünsal, sy. 10-11 [1981], s. 318). Münîrî’den bahseden Latîfî, Kınalızâde Hasan Çelebi, Gelibolulu Âlî, Kafzâde Fâizî ve Tayyarzâde Atâ ismiyle ilgili bir bilgi vermezken Amasya Tarihi’nde Münîrî Mehmed Çelebi ve Münîrî Efendi olarak geçer. Bursalı Mehmed Tâhir adını Münîrî İbrâhim Çelebi, Tuhfe-i Nâilî ve Amasya Meşâhiri müellifleri İbrâhim Çelebi diye kaydetmişlerse de bunun yanlış olduğu anlaşılmaktadır. Münîrî, II. Bayezid’in ve oğlu Şehzade Ahmed’in (ö. 918/1512) teveccühünü kazanarak musâhipleri arasına girdi. Hattın bütün türlerinde yazı yazdığını bildiren şair (Mihr ü Müşterî, 431. beyit), muhtemelen Osmanlı hat ekolünün kurucusu Amasyalı Şeyh Hamdullah’ın (ö. 926/1520) talebelerindendir. Mihr ü Müşterî mesnevisindeki ifadelerinden nişancılık görevinden önce Osmanlı ordusunda uzun süre sipahilik yaptığı anlaşılmaktadır. Münîrî fazla tanınmadığı için yeterince takdir görmemiş, yaşadığı sıkıntılardan dolayı talihinden şikâyet etmiştir. Divanındaki bir mersiyesinde 887’de (1482) veba salgını yüzünden Ali ve Ferah ismindeki iki evlâdını birer hafta arayla kaybettiğini yazar (Ersoy, Kaside 29). Osmanlı Müellifleri’nde 927 (1521) yılında Sofya’da vefat ettiğine dair bir bilgi yer almakta (II, 409), Evliya Çelebi de Seyahatnâme’sinde Amasya’daki ziyaretgâhlardan bahsederken bizzat gördüğü ziyaretgâhlar arasında Münîrî’nin türbesini de zikretmektedir (II, 192). Diğer kaynakların hiçbirinde Münîrî’nin ölüm tarihi ve yeri hakkında bilgi verilmemektedir.
Döneminin önemli âlimleri arasında sayılan Münîrî, II. Bayezid ve Şehzade Ahmed’in yakın meclislerinde bulunmuş, bir divan tertip etmiş, Türkçe’ye ve Farsça’ya hâkim bir şair, klasik Türk edebiyatının en hacimli manzum siyerini yazacak kadar İslâm tarihine vâkıf bir tarihçidir. Biyografik eserlerin tamamında Şehzade Ahmed devri şair, kâmil ve ârifleri arasında gösterilir. Münîrî’nin hemen bütün ömrü Amasya’da geçmiştir. Bazı kaynaklarda ilmî yönü şairliğinden üstün tutulsa da Türkçe ve Farsça şiirlerinden oluşan divanı, Mihr ü Müşterî mesnevisi ve Siyer-i Nebî’si onun klasik Türk edebiyatının velûd müellifleri arasında zikredilmesini gerektirmektedir. Divan şiirinin hemen bütün nazım şekillerinde yazmakla birlikte daha çok gazel tarzında başarılı olmuştur. Birçok divan şairine nazîre yazdığından (Mecmau’n-nezâ’ir’de altmış dört, Pervâne Bey Mecmuası’nda elli bir şaire nazîre) bir nazîre şairi olarak da değerlendirilebilir. Eserlerinde yeknesaklıktan uzak, anlamlı kelimelerle örülü, canlı ve renkli bir anlatım hâkimdir. Ayrıca şiirlerinde pek çok arkaik kelimeye rastlanır. Necâtî Bey’le başlayıp Zâtî ile devam eden mahallî tabirler kullanma, atasözleri ve deyimleri şiire yerleştirme geleneğinde Münîrî’nin de başarılı olduğu belirtilir. Cinas sanatına olan hâkimiyetinden dolayı cinasın bütün türlerini başarıyla uygulamıştır.
Eserleri. 1. Divan. 1502 yılında tamamlanan eser Türkçe ve Farsça şiirlerden oluşmaktadır. Divanın Türkiye’de bir (İÜ Ktp., TY, nr. 5580 müstensihi Sultan III. Murad), Avrupa kütüphanelerinde iki (Vatikan Ktp., Turco, nr. 230; Avusturya Millî Ktp., nr. 654) nüshası tesbit edilmiştir. Divanda yirmi dokuz kaside, iki mesnevi, iki terciibend, bir Farsça tahmîs (Hâfız-ı Şîrâzî’den), bir murabba‘-ı mütekerrir, 150 Farsça, 330 Türkçe gazel, Farsça bir tarih kıtası, dokuz müfred, biri Farsça on yedi muamma ve ikisi Farsça yirmi bir tuyuğ yer alır. Şairin Türkçe kasidelerinde Bursalı Ahmed Paşa ve Edirneli İvazpaşazâde Atâî, Farsça kasidelerinde Zahîr-i Fâryâbî ve Selmân-ı Sâvecî’nin etkisi görülür. Türkçe gazellerinde Ahmed Paşa, Şeyhî ve Ahmedî’den, Farsça gazellerinde Hâfız-ı Şîrâzî’den etkilenmiştir. Ayrıca on yedi Farsça gazeli Hâfız-ı Şîrâzî’ye nazîredir. Mesnevi sahasında Ahmedî ve Şeyhî’yi “bu fennin pîri” addeder. Toplam 4000 beyit içeren divan üzerinde bir yüksek lisans tezi (Ayten Akmandor, 1980, bk. bibl.) ve üç nüshasının karşılaştırılmasıyla doktora tezi (Ersen Ersoy, 2010, bk. bibl.) hazırlanmıştır.
2. Mihr ü Müşterî. Assâr-ı Tebrîzî’nin aynı adlı eserinden çeviridir. Türk edebiyatında manzum Mihr ü Müşterî mesnevilerinin en meşhuru olup kronolojik açıdan ikinci çeviridir ve 6011 beyitten ibarettir. Bilinen iki nüshasından biri müellif hattı olup 9 Şevval 892 (28 Eylül 1487) tarihinde tamamlanmıştır (British Library, Or., nr. 7742), diğer nüshası Millet Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 1185). Bu eser üzerinde Ayten Akmandor doktora tezi hazırlamıştır (1983, bk. bibl.).
3. Manzum Siyer-i Nebî. Mesnevi şeklinde yazılmış ve yedi cilt halinde tertip edilmiştir. 866 varak ve 32.475 beyitlik hacmiyle Türk edebiyatında bilinen en uzun manzum siyer kitabıdır. Tesbit edilen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Koğuşlar, nr. 994-995). Mustafa b. Hacı Muhammed b. Mahmûd tarafından 930 (1524) yılında istinsah edilen eserin 1502’den önce tamamlanmış olduğu düşünülmektedir. Şair eserini hiç kimseden karşılık beklemeden sadece Allah’ın rızasını kazanmak ve Hz. Peygamber’in şefaatine nâil olmak için yazdığını söyler. Bundan dolayı herhangi bir devlet büyüğüne ithaf edilmemiştir. Kaynakları arasında Ebü’l-Hasan el-Bekrî el-Kasasî, İbn İshak, hadis râvilerinden Kâ‘b el-Ahbâr ile Türk edebiyatından Erzurumlu Kadı Darîr’i zikreder. Eserin I. cildi tevhid, münâcât, “sebeb-i te’lîf”, “âgāz-ı kitâb-ı siyer” başlıklarından sonra Hz. Âdem’in fıtratının tavsifiyle başlar, VII. ciltte Mekke’nin fethi ve Hz. Peygamber’in vefatı ile sona erer. Hz. Muhammed’in hayatı, ailesinin ve ashabının yaşadığı olaylar, müşriklerle mücadeleleri, mûcizeleri, mi‘racı, hicreti, gazâları, samimi ve akıcı bir üslûpla anlatılır. Eserde Hz. Ali ve Hamza gibi İslâm bayraktarlarının kahramanlık hikâyelerinin ön plana çıkarılması, Anadolu’da yaşayan gelenek ve göreneklerin eser boyunca canlı tutulması, atasözleri ve deyimlerle bezenmesi birleştirici bir unsur olarak yazıldığını gösterir. Siyer-i Nebî’nin tamamı üzerinde dört doktora tezi yapılmıştır (Ümran Ay, 2007, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü; Reyhan Çorak, 2010, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü; Mustafa Özkat, 2011, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü; Yılmaz Top, 2011, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü).
Münîrî’nin Osmanlı Müellifleri ve Amasya Tarihi’nde bahsedilen Tezkiretü’l-Vekāyi‘ (Mecmûa-i Târîhiyye) ve Münşeât Mecmûası henüz ele geçmemiştir.