logologo
NASREDDİN HOCA(1208-1284)
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarGünay KUT18 Nisan 2025 10:32
Hayatını anlatan eserlerde Sivrihisar'ın Hortu köyünde doğduğu, Akşehir'de kadılık görevi yaptığı ve burada vefat ettiği kayıtlıdır. Hoca ile ilgili ilk iki anlatıya Saltuknâme'de (yazılışı 1485) rastlanır. Kendisinden nakledilen fıkraların ve bu fıkralarla ortaya koyduğu kişisel üslubun sadece bir sanat alanı olarak mizah açısından değil aynı zamanda kültür, eğitim öğretim açısından tartışılmaz bir yeri bulunmaktadır.Hakkında ilk ilmî makale İslâm Ansiklopedisi'nde Ahmet Kutsi Tecer tarafından yazılmıştır. Daha önce Mehmet Fuat Köprülü'nün yayımladığı (1918) manzum Nasreddin Hoca fıkralarına ilave ettiği hocanın hayatıyla ilgili bilgiler Bursalı Mehmed Tâhir'den aldığı notlardır; bu bilgiyi Alaeddin Gövsa da tekrar etmiştir. Mezarının bulunduğu çevre ise sonradan türbe haline getirilmiştir.Nasreddin Hoca'nın yaşadığı döneme dair Akar'ın ortaya koyduğu kaynaklar hocanın daha sonraki bir yüzyılda yaşadığını daha akla yakın bir şekilde gösterir. Bu konuda elimizde iki önemli kaynak bulunmaktadır. Bunlardan biri Mecdî'nin (ö. 1591) Taşköprizâde'nin ünlü eserini Hadâiku'ş-Şekaik adıyla Türkçe'ye çevirdiği önemli biyografi eseridir. Bu eserde İstanbul'un ilk kadısı ve Fâtih Sultan Mehmed'in hocası olarak tanıtılan Hızır Bey'in Nasreddin Hoca'nın torunu olduğu, "Nasreddin Hoca'nın nebîresidir" ifadesiyle belirtilir (Mecdî, 1269: 111). Evliya Çelebi, Nasreddin Hoca'nın Çelebi Sultan Mehmed asrında vefat ettiğini ve Akşehir haricinde bir kubbede, türbesinin bilinen yerde gömülü olduğunu, dört tarafının parmaklıkla çevrildiğini belirtir. Bu üç kaynaktaki bilgilere bakılınca aralarında bir tutarsızlık görünmemekle birlikte Nasreddin Hoca'nın XIV. yüzyılın ikinci yarısı civarında doğup XV. yüzyılın ilk çeyreğinde, Çelebi Mehmed zamanında eceliyle vefat etmiş olması daha makul görünmektedir.Nasreddin Hoca, halktan biri olarak bilindiği gibi zeki, hazırcevap ve muzip hali ile tanınmıştır. Türk halkı tarafından ona yakıştırılarak çeşitli fıkraların üretildiği ve bunların yazmalar yoluyla basmalara girdiği düşünülebilir. Kısacası hoca, Türk halkının bir tür simgesidir. Ahmet Caferoğlu'nun Nasreddin Hoca hakkındaki "İster halk ve tabiat filozofu ister hikmetler sahibi bir mütefekkir ister alelade bir Hoca Nasreddin olarak hangi cepheden ele alınırsan alın, insaflı ve mürüvvetli bir bilgin, dimağında Türk'ün ezelî ve ebedî neşe timsali olarak kalacaksın" ifadeleri önemlidir (Caferoğlu, 1959: 25).Nasreddin Hoca fıkralarının önemli özelliklerinden biri fıkraların kısa, çarpıcı, güldürücü ve düşündürücü olmalarıyla bu sayede kolayca tanınmalarıdır. Bu fıkralar insanların hâlet-i ruhiyesini ortaya koymuştur. Mesela Nasreddin Hoca'nın pazardan peynir zannederek bir kalıp sabun alması, paketinden çıkarıp yemeye başlayınca ağzının köpürmesi üzerine, "Hapırsan da köpürsen de yiyeceğim" demesi insanların yanlış bir şey yaptıklarında kendilerine kızmalarını, boşuna para verdiklerinde sinirlenmelerini, istediklerini bulamayınca söylenmelerini özlü bir şekilde anlatır. Hemen herkes tarafından bilinen "İpe un serme", "Damdan düşen halden bilir", "Kazan doğurdu" vb. hikâyeleri hocanın insan davranışlarını ve bu davranışların altındaki söylemleri yansıtmış ve herkesi güldürüp aynı zamanda düşündürerek etkisi altına almıştır.Nasreddin Hoca fıkralarının etkileri divan edebiyatında da kendini gösterir. Güvâhî'nin Pendnâme adlı eserinde, XVI. yüzyıl şairlerinden Yahyâ Bey'in (ö. 1582) Gencîne-i Râz ve Usûlnâme, XVII. yüzyıl şairlerinden Nev'îzâde Atâyî'nin (ö. 1635) Sohbetü'l-Ebkâr adlı mesnevilerinde Nasreddin Hoca'nın fıkralarının kullanıldığı tespit edilmiştir.Günümüze ulaşan Nasreddin Hoca hikâyelerini içeren yazmalar sayıca çoktur. Akar, bu yazmaların dokuzu Türkiye, yirmi dokuzu Avrupa kütüphanelerinde olmak üzere toplam otuz sekiz adet olduğunu söyler. Mustafa Duman Nasreddin Hoca Kitapları Açıklamalı Bibliyografyası (1480-2004) adlı eseriyle oldukça ayrıntılı bir çalışma yapmış ve Nasreddin Hoca ile ilgili kitapların, makalelerin, Türkiye ve Türkiye dışındaki Nasreddin Hoca yazmalarının, taşbasmaların, matbuların ve Türkçe dışındaki taşbasmaların bir listesini vermiştir. Duman'ın yayımladığı bu çalışmanın yazmalarla ilgili bölümünde Nasreddin Hoca hikâyelerinin (veya letâyifleriyle menakıplarının) bulunduğu Türkiye'deki yazma eser kütüphanelerinin adlarıyla (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, İsmail Saib Sencer; Türk Tarih Kurumu Kitaplığı; Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü; Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi; Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi [Hacı Mahmud, nr. 6272]; Afyon, Gedik Ahmed Paşa Kütüphanesi [Burhâniye Şerhi ile birlikte]) özel koleksiyonların (Mustafa Canpolat, Sabri Koz, İsa Özkan, Mustafa Duman) isimleri belirtilmiştir. Bu bilgilere ilk defa Ahmet Ateş'in bir makalesiyle ilim âlemine duyurulan Antalya Elmalı İl Halk Kütüphanesi (nr. 3032) (Süleymaniye Ktp., Mikrofilm Arşivi, nr. 2728) nüshası da eklenmelidir.Duman yabancı ülkelerdeki yazma eser kütüphanelerinde tespit ettiği Nasreddin Hoca hikâyelerini ihtiva eden nüshaları da kaydetmiştir. Bu yazmalara Macar Bilimler Akademisi (nr. 199); İngiltere Oxford Bodleian (MS, Ind. Inst., Turk, nr. 30/2, Selden Superious 8, Or., nr. 192, Or., nr. 85) ve Şiraz Umumi (nr. 70/1-2) kütüphanelerindeki nüshaları da eklenebilir. Yazmalar üzerindeki çalışmaların çoğalmasıyla ve yazma eser ihtiva eden kütüphanelerin taranmasıyla yeni nüshaların çıkması ve hikâye sayılarının artması muhtemeldir.Cahit Öztelli basmalar ile ilgili 1837-38 ile 1960 yılları arasında çeşitli matbaalarda basılan Nasreddin Hoca hikâyelerini konu alan eser sayısının otuz üç adet olduğunu belirtmiştir. Son dönemlerde yapılan çalışmalar ise bu sayının daha fazla olduğunu göstermektedir. Hikâyeler ilk olarak 1837-38 yılında İstanbul'da Matbaa-yı Âmire'de, daha sonra 1839-40, 1840, 1841 ve 1842 yıllarında Kahire Bulak'ta basılmıştır. Nasreddin Hoca latifelerinin 1850 ile 1924 yılları arasında çeşitli taşbaskıları da vardır. Duman, taş baskısı yapılmış Nasreddin Hoca kitaplarını listelemiş, çeşitli karşılaştırmalar yaparak incelemiş ve 1850 ile 1924 yılları arasında taş baskısı yapılan elli beş adet Nasreddin Hoca kitabını tanıtarak resimli olan kimilerinin ilk ve son sayfalarını tıpkıbasım olarak yayımlamıştır. Nasreddin Hoca hikâyelerinin otuz altı sayfadan oluşan ilginç bir Arapça baskısı da 1861-82 ve 1881-82 yıllarında iki defa Nevâdirü'n-Nasreddîni'r-Rûmiyeti'l-Meşhûr bi Cuhâ (Cuhâ Olarak Ünlü Osmanlı Uyruklu Nasreddin'in Fıkraları) adıyla yapılmıştır.Önemli yayımlardan biri de Çaylak Tevfik ismiyle bilinen Mehmed Tevfik tarafından Letâif-i Nasreddîn adıyla on altı sayfa olarak yapılmış ve 1881-82 yılında İstanbul'da Vakit Matbaası'nda basılmıştır. Yine Mehmed Tevfik tarafından yayımlanan Bu Adam ve Hazîne-i Letâif adlı eserlerde de Nasreddin Hoca'ya ait fıkralara yer verilmiştir. Veled Çelebi'nin, Letâif-i Hvâce Nasreddîn Rahmetullâhu Aleyh (İkbal Kütüphanesi, 1911) ve M. Fuat Köprülü'nün Nasreddin Hoca (1918) çalışmaları da kaydedilmeyen değer yayımlar arasındadır. Harf devriminden sonraki basımlar ise oldukça fazladır. Kemalettin Şükrü'nün, Nasrettin Hoca ve Timurlenk (1931) çalışması bu yayımların ilkleri arasında sayılabilir.Mustafa Duman, Türkiye dışında 1853-2001 yılları arasında yabancı dillerde basılan çeşitli Nasreddin Hoca hikâyelerinin bir listesini de verir. Bunlardan en eskileri A. Pann tarafından Nâzdrâvâniile lui Nastratin Hogea adıyla 108 sayfa olarak 1853 yılında Bükreş'te; N. Malouf tarafından Plaisanteries de Khodja Nasr-ed-din Effendi adıyla 1859 yılında İstanbul'da; F. Böök tarafından Nasreddin Hodscha Turkischa Sagor Och adıyla 1928 yılında Stockholm'de; J.A. Decourdemanche tarafından Les Plaisanteries de Nasr Eddin Hodja adıyla 1876 yılında Paris'te basılmıştır. Decourdemanche tarafından hazırlanan çalışma Le Sottisier de Nasr Eddin Hodja: Bouffon de Tamerlan adıyla 314 sayfa olarak 1878 yılında ikinci defa bu kez Brüksel'de yayımlanmıştır. Nasreddin Hoca hikâyelerinin Rusya, Azerbaycan, Hindistan, Fransa, Amerika, Ipswich (Birleşik Krallık), Belçika ve İngiltere'de de okuyucu bulduğu görülür. İlhan Başgöz ve Pertev Naili Boratav'ın birlikte hazırladıkları İngilizce I Hoca Nasreddin, Never Shall I Die: A Thematic Analysis of Hoca Stories adlı eser de 165 sayfa olarak 1998 yılında Indiana'da basılmıştır. Başgöz ve Boratav'ın bu eseri Moi, Hoca Nasreddin, jamais je ne mourrai: Une analyse thematique des contes de Hoca adıyla Fransızca olarak 2001 yılında da yayımlanmıştır. I. Kunos'un 1899 yılında Budapeşte'de altmış sekiz sayfa olarak yayımladığı Anecdotes of Nasr-Eddin ile 1926 yılında yine Budapeşte'de yayımladığı A Török Hodzsa Tréfái adlı iki eser Nasreddin Hoca'nın kişiliğinin ve latifelerinin sadece doğu düşünce sistemine bağlanamayacağını gösterir. Hocanın latifelerinin böylesine bir talihle çeşitli dillere çevrilerek beynelmilel hale gelmesi çok az yazarın başına gelmekle birlikte yine onun mizah gücünün göstergesidir.Nasreddin Hoca fıkralarının Latin alfabesi dışında ve eski dillerde Ermeni harfli Türkçe, Ermenice, Yunanca ve Karamanlıca baskıları da bulunmaktadır. Dergi ve gazete özel sayıları ise oldukça kabarıktır. Ayrıca 15-17 Mayıs 1989 tarihinde Ankara'da Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu yapılmış ve bildiriler 1990 yılında Ankara'da basılmıştır. Diğer bir sempozyum da Uluslararası Nasreddin Hoca Sempozyumu adıyla 2008 yılında Lefke'de yapılmıştır. Aynı adla diğer bir sempozyum 2016 yılında Anadolu Üniversitesi tarafından gerçekleştirilmiş olup bu konuda başka toplantılar da hazırlanmıştır. Nasreddin Hoca hakkında çeşitli yüksek lisans ve doktora tezleri de kaleme alınmış; hikâyelerin çocuklar için hazırlanmış yayımları da yapılmıştır. Metin And'ın "İlk Kısa Oyunlardan: Nasreddin Hoca'nın Mansıbı" başlıklı makalesinde belirttiği üzere Nasreddin Hoca'nın Mansıbı Taklid Oyunu adlı tiyatro oyunu ise And'ın önsözüne göre Polonya'daki Farsça ve Türkçe yazmalar kataloğunda ve Nasreddin Hoca'nın Mansıbı adlı bir yazmada yer alır. Bu mansıbı elde edebilmek için hocanın başından geçenler aynı zamanda fıkralarının da yer almasıyla güzel bir komedi haline gelir. Metnin sonundaki "ketebehü'l-fakîr Lippa" notundan anlaşıldığına göre metnin kopyasını (istinsahı) yapan kişi bellidir. Metin And da bu tiyatro oyununun bir Türk tarafından yazıldığı kanaatindedir. Eser, güzel kurgulanmış, çocukların ve aynı zamanda büyüklerin hoşuna giden bir komedidir.1959 yılında başlanan ve 1973 yılından itibaren uluslararası bir etkinliğe dönüştürülen Nasreddin Hoca şenlikleri her yıl 5-10 Temmuz günleri arasında Konya Akşehir'de yapılmakta ve şenlik Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Konya Akşehir Belediyesi tarafından başlatılmaktadır. Şenlik genellikle Nasreddin Hoca kılığına giren birinin göle maya çalmasıyla başlar. UNESCO'nun 1996 yılını "Nasreddin Hoca Yılı" ilan etmiştir.Nasreddin Hoca'nın latifelerinin Araplar'ın Cuhâ hikâyeleriyle karıştığı da görülür. Bu konu üzerinde duran Ulrich Marzolph, The Encyclopaedia of Islam'a yazdığı "Nasr al-Dîn Khodja" maddesinde İstanbul baskısıyla (1837) Bulak baskısı (1840) arasında pek büyük bir fark olmadığını isabetli şekilde belirtmiştir. Kut da "Nasreddin Hoca Hikâyeleri Yazmalarının Kolları Üzerine Bir Deneme" adlı makalesinde bu karşılaştırmaları yapmış ve iki yayımda da sıklıkla hikâyelerin sayfa numaralarının birbiriyle örtüştüğünü tespit etmiştir. Fakat Marzolph'un ifadesine göre 1864 yılında Arapça'ya çevrilerek Bulak'ta basılan Nasreddin Hoca hikâyelerine yüz kadar hikâye eklenmiştir ki Arabistan'da Cuhâ olarak bilinen hikâyelerden bir kısmı muhtemelen bu baskıda yer almıştır. Ayrıca İran'da Enverî (ö. 1190), Mevlânâ (ö. 1273), Ubeyd-i Zâkânî (ö. 1371) ve Hüseyin Vâiz-i Kâşifî (ö. 1532) gibi çeşitli şair ve yazarların Letâifü'l-Tevâif adlı eserlerinde de kısaca Cuhâ hikâyelerinin bulunduğu kaydedilmiştir.Nasreddin Hoca hakkındaki müstehcen pek çok hikâye ise muhtemelen üretilen nüshalara sonradan kaydedilmiştir. Zira en eski yazma olarak tespit edilen Bodleian (Or., nr. 185) nüshasındaki kırk bir hikâye vardır. Nüshaya "Merhumun kıssası ve hissesi burada tamam oldı" ifadesinden sonra iki hikâye daha eklenmiştir. Bunlardan ikinci hikâye yarım kalmıştır. Yazmada on üç adet müstehcen hikâye bulunmakla birlikte bunlardan hocanın kısacık kaftanıyla mescide gidip imamın arkasında namaza durması konusunu işleyen hikâye çok manidardır ve düşündürücü olduğu kadar güldürücüdür. En eski tarihli sayılan Bodleian (Or., nr. 185) nüshasında 41+2 ilave ile kırk üç hikâye bulunmasının yanı sıra Fransa Bibliotheque Nationale'de (Suppl., Turc, nr. 1395) 148, İngiltere British Library'de (nr. 7885) 119 ve İstanbul baskısında (1253) 133 hikâye vardır. On altı nüshanın karşılaştırılmasıyla toplam 327 hikâye elde edilmektedir. Bu durum, hocanın hikâyelerine çeşitli şekillerde benzer hikâyelerin karıştırıldığını göstermektedir. Bodleian (Or., nr. 185) nüshasındaki müstehcen fıkraların Nasreddin Hoca'ya ait olduğu söylenebilir. Marzolph ayrıca Cuhâ ile Nasreddin Hoca hikâyelerinin özelliklerinin benzer olmasına rağmen Türk geleneğinden esinlendiğinin söylenemeyeceğini; ancak aksinin olabileceğini belirtmiştir.Araplar Nasreddin Hoca'ya Cuhâ lakabını vermekteyse de, bu iki şahsiyetin hayatları ve fıkraları incelendiğinde, fıkra kahramanı olmanın ötesinde aralarında bir benzerlik bulunmadığı söylenebilir. Zira Nasreddin Hoca daima hikmetli sözler söyleyen, âlim, filozof, çok zeki ve hazırcevap bir kişi olarak karşımıza çıkarken Cuhâ saf ve ahmak bir tipi canlandırmaktadır.Nasreddin Hoca hikâyeleri olarak bilinen pek çok hikâyenin sonradan eklendiği ortada olduğuna göre öncelikle yazmaları, ilk baskıları ve eski tarihli birkaç taş baskısı üzerinde bir edisyon kritik çalışması yapılması gerekir. Böylece Nasreddin Hoca'nın gerçekten kendisine ait latifeleri ortaya çıkarılabilir. Halk tarafından üretilen fıkra ve latifeler de bir tür Nasreddin Hoca fıkrasıdır. Bunları da görmek, okumak, okurken gülmek ve düşünmek önemlidir.Aslen bir medrese hocası olan Nasreddin Hoca'nın fıkraları yüzyıllardır eğitim uygulamalarında da yerini alır. Hem Anadolu halk kültürü içinde sözlü olarak nakledilegelen hem de planlı eğitim içinde yaygın şekilde kullanılan fıkraları pek çok açıdan etkili eğitim unsurları niteliğindedir. Özellikle yaşadığı dönem içinde eğitim uygulamalarının ve kurumlarının yapı ve işleyişleri düşünüldüğünde Nasreddin hocanın mizahı kullanıyor olması başlı başına ilgi çekicidir. Ciddiyet ve gayri ciddi olma durumlarının eğitimi zorlaştıran ikilemini mizah ile denge durumunda tutan hoca, gündelik hayatın içinden motifler taşıyan fıkraları ile her döneme hitap eder. Bu fıkraların kullanımı dün-bugün ayırımının dışına taşar ve her günün ders alınacak örneklerine dönüşür. Temalar sade, sıradan, doğal ama hayatın içindendir. Bu hali her eğitim kademesinde kullanımına imkân verdiği gibi ortak bir anlamda buluşulmasına da hizmet eder. Klasikleşmiş fıkralar değer betimlemeleri ve düşünce zeminlerinde ortak anlayış ve iletişim içeriğinin oluşmasına katkı sağlar.Hem temsil ettiği mizahî üslup hem de bu üslubun altındaki felsefî düşünceler eğitsel açıdan da kıymetlidir. Sadece mizahın kendisi değil aynı zamanda eğitimden, nasıl bir insan yetiştirilmesinin murad edildiğini de ortaya koyar. Mizahî üslubu problemleri farklı açılardan görebilme ve problem çözme, eleştirel düşünme, özeleştiride bulunabilme, stresle başa çıkma gibi hususlarda son derece etkili bir model sunmakla birlikte değerlerin kazandırılması açısından da önem taşımaktadır. Fıkralarında yer alan mecazi unsurlar ve metaforların her yaş grubu için sorumluluk, kanaatkârlık, azim, hakkaniyet, adalet gibi pek çok değerin kazandırılmasına katkı sunduğu açıktır. Üstelik mizahî üslubun anısal belleği aktifleştiriyor olması edinilen eğitim muhtevasının kalıcılığına da destek olmaktadır.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

NASREDDİN HOCA(1208-1284)

Board Main İcon
Wiki Card Image
Nasreddin Hoca’nın Akşehir’deki heykeli

Hayatını anlatan eserlerde Sivrihisar'ın Hortu köyünde doğduğu, Akşehir'de kadılık görevi yaptığı ve burada vefat ettiği kayıtlıdır. Hoca ile ilgili ilk iki anlatıya Saltuknâme'de (yazılışı 1485) rastlanır. Kendisinden nakledilen fıkraların ve bu fıkralarla ortaya koyduğu kişisel üslubun sadece bir sanat alanı olarak mizah açısından değil aynı zamanda kültür, eğitim öğretim açısından tartışılmaz bir yeri bulunmaktadır.



Hakkında ilk ilmî makale İslâm Ansiklopedisi'nde Ahmet Kutsi Tecer tarafından yazılmıştır. Daha önce Mehmet Fuat Köprülü'nün yayımladığı (1918) manzum Nasreddin Hoca fıkralarına ilave ettiği hocanın hayatıyla ilgili bilgiler Bursalı Mehmed Tâhir'den aldığı notlardır; bu bilgiyi Alaeddin Gövsa da tekrar etmiştir. Mezarının bulunduğu çevre ise sonradan türbe haline getirilmiştir.



Nasreddin Hoca'nın yaşadığı döneme dair Akar'ın ortaya koyduğu kaynaklar hocanın daha sonraki bir yüzyılda yaşadığını daha akla yakın bir şekilde gösterir. Bu konuda elimizde iki önemli kaynak bulunmaktadır. Bunlardan biri Mecdî'nin (ö. 1591) Taşköprizâde'nin ünlü eserini Hadâiku'ş-Şekaik adıyla Türkçe'ye çevirdiği önemli biyografi eseridir. Bu eserde İstanbul'un ilk kadısı ve Fâtih Sultan Mehmed'in hocası olarak tanıtılan Hızır Bey'in Nasreddin Hoca'nın torunu olduğu, "Nasreddin Hoca'nın nebîresidir" ifadesiyle belirtilir (Mecdî, 1269: 111). Evliya Çelebi, Nasreddin Hoca'nın Çelebi Sultan Mehmed asrında vefat ettiğini ve Akşehir haricinde bir kubbede, türbesinin bilinen yerde gömülü olduğunu, dört tarafının parmaklıkla çevrildiğini belirtir. Bu üç kaynaktaki bilgilere bakılınca aralarında bir tutarsızlık görünmemekle birlikte Nasreddin Hoca'nın XIV. yüzyılın ikinci yarısı civarında doğup XV. yüzyılın ilk çeyreğinde, Çelebi Mehmed zamanında eceliyle vefat etmiş olması daha makul görünmektedir.



Nasreddin Hoca, halktan biri olarak bilindiği gibi zeki, hazırcevap ve muzip hali ile tanınmıştır. Türk halkı tarafından ona yakıştırılarak çeşitli fıkraların üretildiği ve bunların yazmalar yoluyla basmalara girdiği düşünülebilir. Kısacası hoca, Türk halkının bir tür simgesidir. Ahmet Caferoğlu'nun Nasreddin Hoca hakkındaki "İster halk ve tabiat filozofu ister hikmetler sahibi bir mütefekkir ister alelade bir Hoca Nasreddin olarak hangi cepheden ele alınırsan alın, insaflı ve mürüvvetli bir bilgin, dimağında Türk'ün ezelî ve ebedî neşe timsali olarak kalacaksın" ifadeleri önemlidir (Caferoğlu, 1959: 25).



Nasreddin Hoca fıkralarının önemli özelliklerinden biri fıkraların kısa, çarpıcı, güldürücü ve düşündürücü olmalarıyla bu sayede kolayca tanınmalarıdır. Bu fıkralar insanların hâlet-i ruhiyesini ortaya koymuştur. Mesela Nasreddin Hoca'nın pazardan peynir zannederek bir kalıp sabun alması, paketinden çıkarıp yemeye başlayınca ağzının köpürmesi üzerine, "Hapırsan da köpürsen de yiyeceğim" demesi insanların yanlış bir şey yaptıklarında kendilerine kızmalarını, boşuna para verdiklerinde sinirlenmelerini, istediklerini bulamayınca söylenmelerini özlü bir şekilde anlatır. Hemen herkes tarafından bilinen "İpe un serme", "Damdan düşen halden bilir", "Kazan doğurdu" vb. hikâyeleri hocanın insan davranışlarını ve bu davranışların altındaki söylemleri yansıtmış ve herkesi güldürüp aynı zamanda düşündürerek etkisi altına almıştır.



Nasreddin Hoca fıkralarının etkileri divan edebiyatında da kendini gösterir. Güvâhî'nin Pendnâme adlı eserinde, XVI. yüzyıl şairlerinden Yahyâ Bey'in (ö. 1582) Gencîne-i Râz ve Usûlnâme, XVII. yüzyıl şairlerinden Nev'îzâde Atâyî'nin (ö. 1635) Sohbetü'l-Ebkâr adlı mesnevilerinde Nasreddin Hoca'nın fıkralarının kullanıldığı tespit edilmiştir.



Günümüze ulaşan Nasreddin Hoca hikâyelerini içeren yazmalar sayıca çoktur. Akar, bu yazmaların dokuzu Türkiye, yirmi dokuzu Avrupa kütüphanelerinde olmak üzere toplam otuz sekiz adet olduğunu söyler. Mustafa Duman Nasreddin Hoca Kitapları Açıklamalı Bibliyografyası (1480-2004) adlı eseriyle oldukça ayrıntılı bir çalışma yapmış ve Nasreddin Hoca ile ilgili kitapların, makalelerin, Türkiye ve Türkiye dışındaki Nasreddin Hoca yazmalarının, taşbasmaların, matbuların ve Türkçe dışındaki taşbasmaların bir listesini vermiştir. Duman'ın yayımladığı bu çalışmanın yazmalarla ilgili bölümünde Nasreddin Hoca hikâyelerinin (veya letâyifleriyle menakıplarının) bulunduğu Türkiye'deki yazma eser kütüphanelerinin adlarıyla (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, İsmail Saib Sencer; Türk Tarih Kurumu Kitaplığı; Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü; Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi; Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi [Hacı Mahmud, nr. 6272]; Afyon, Gedik Ahmed Paşa Kütüphanesi [Burhâniye Şerhi ile birlikte]) özel koleksiyonların (Mustafa Canpolat, Sabri Koz, İsa Özkan, Mustafa Duman) isimleri belirtilmiştir. Bu bilgilere ilk defa Ahmet Ateş'in bir makalesiyle ilim âlemine duyurulan Antalya Elmalı İl Halk Kütüphanesi (nr. 3032) (Süleymaniye Ktp., Mikrofilm Arşivi, nr. 2728) nüshası da eklenmelidir.



Duman yabancı ülkelerdeki yazma eser kütüphanelerinde tespit ettiği Nasreddin Hoca hikâyelerini ihtiva eden nüshaları da kaydetmiştir. Bu yazmalara Macar Bilimler Akademisi (nr. 199); İngiltere Oxford Bodleian (MS, Ind. Inst., Turk, nr. 30/2, Selden Superious 8, Or., nr. 192, Or., nr. 85) ve Şiraz Umumi (nr. 70/1-2) kütüphanelerindeki nüshaları da eklenebilir. Yazmalar üzerindeki çalışmaların çoğalmasıyla ve yazma eser ihtiva eden kütüphanelerin taranmasıyla yeni nüshaların çıkması ve hikâye sayılarının artması muhtemeldir.



Cahit Öztelli basmalar ile ilgili 1837-38 ile 1960 yılları arasında çeşitli matbaalarda basılan Nasreddin Hoca hikâyelerini konu alan eser sayısının otuz üç adet olduğunu belirtmiştir. Son dönemlerde yapılan çalışmalar ise bu sayının daha fazla olduğunu göstermektedir. Hikâyeler ilk olarak 1837-38 yılında İstanbul'da Matbaa-yı Âmire'de, daha sonra 1839-40, 1840, 1841 ve 1842 yıllarında Kahire Bulak'ta basılmıştır. Nasreddin Hoca latifelerinin 1850 ile 1924 yılları arasında çeşitli taşbaskıları da vardır. Duman, taş baskısı yapılmış Nasreddin Hoca kitaplarını listelemiş, çeşitli karşılaştırmalar yaparak incelemiş ve 1850 ile 1924 yılları arasında taş baskısı yapılan elli beş adet Nasreddin Hoca kitabını tanıtarak resimli olan kimilerinin ilk ve son sayfalarını tıpkıbasım olarak yayımlamıştır. Nasreddin Hoca hikâyelerinin otuz altı sayfadan oluşan ilginç bir Arapça baskısı da 1861-82 ve 1881-82 yıllarında iki defa Nevâdirü'n-Nasreddîni'r-Rûmiyeti'l-Meşhûr bi Cuhâ (Cuhâ Olarak Ünlü Osmanlı Uyruklu Nasreddin'in Fıkraları) adıyla yapılmıştır.



Önemli yayımlardan biri de Çaylak Tevfik ismiyle bilinen Mehmed Tevfik tarafından Letâif-i Nasreddîn adıyla on altı sayfa olarak yapılmış ve 1881-82 yılında İstanbul'da Vakit Matbaası'nda basılmıştır. Yine Mehmed Tevfik tarafından yayımlanan Bu Adam ve Hazîne-i Letâif adlı eserlerde de Nasreddin Hoca'ya ait fıkralara yer verilmiştir. Veled Çelebi'nin, Letâif-i Hvâce Nasreddîn Rahmetullâhu Aleyh (İkbal Kütüphanesi, 1911) ve M. Fuat Köprülü'nün Nasreddin Hoca (1918) çalışmaları da kaydedilmeyen değer yayımlar arasındadır. Harf devriminden sonraki basımlar ise oldukça fazladır. Kemalettin Şükrü'nün, Nasrettin Hoca ve Timurlenk (1931) çalışması bu yayımların ilkleri arasında sayılabilir.



Mustafa Duman, Türkiye dışında 1853-2001 yılları arasında yabancı dillerde basılan çeşitli Nasreddin Hoca hikâyelerinin bir listesini de verir. Bunlardan en eskileri A. Pann tarafından Nâzdrâvâniile lui Nastratin Hogea adıyla 108 sayfa olarak 1853 yılında Bükreş'te; N. Malouf tarafından Plaisanteries de Khodja Nasr-ed-din Effendi adıyla 1859 yılında İstanbul'da; F. Böök tarafından Nasreddin Hodscha Turkischa Sagor Och adıyla 1928 yılında Stockholm'de; J.A. Decourdemanche tarafından Les Plaisanteries de Nasr Eddin Hodja adıyla 1876 yılında Paris'te basılmıştır. Decourdemanche tarafından hazırlanan çalışma Le Sottisier de Nasr Eddin Hodja: Bouffon de Tamerlan adıyla 314 sayfa olarak 1878 yılında ikinci defa bu kez Brüksel'de yayımlanmıştır. Nasreddin Hoca hikâyelerinin Rusya, Azerbaycan, Hindistan, Fransa, Amerika, Ipswich (Birleşik Krallık), Belçika ve İngiltere'de de okuyucu bulduğu görülür. İlhan Başgöz ve Pertev Naili Boratav'ın birlikte hazırladıkları İngilizce I Hoca Nasreddin, Never Shall I Die: A Thematic Analysis of Hoca Stories adlı eser de 165 sayfa olarak 1998 yılında Indiana'da basılmıştır. Başgöz ve Boratav'ın bu eseri Moi, Hoca Nasreddin, jamais je ne mourrai: Une analyse thematique des contes de Hoca adıyla Fransızca olarak 2001 yılında da yayımlanmıştır. I. Kunos'un 1899 yılında Budapeşte'de altmış sekiz sayfa olarak yayımladığı Anecdotes of Nasr-Eddin ile 1926 yılında yine Budapeşte'de yayımladığı A Török Hodzsa Tréfái adlı iki eser Nasreddin Hoca'nın kişiliğinin ve latifelerinin sadece doğu düşünce sistemine bağlanamayacağını gösterir. Hocanın latifelerinin böylesine bir talihle çeşitli dillere çevrilerek beynelmilel hale gelmesi çok az yazarın başına gelmekle birlikte yine onun mizah gücünün göstergesidir.



Nasreddin Hoca fıkralarının Latin alfabesi dışında ve eski dillerde Ermeni harfli Türkçe, Ermenice, Yunanca ve Karamanlıca baskıları da bulunmaktadır. Dergi ve gazete özel sayıları ise oldukça kabarıktır. Ayrıca 15-17 Mayıs 1989 tarihinde Ankara'da Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu yapılmış ve bildiriler 1990 yılında Ankara'da basılmıştır. Diğer bir sempozyum da Uluslararası Nasreddin Hoca Sempozyumu adıyla 2008 yılında Lefke'de yapılmıştır. Aynı adla diğer bir sempozyum 2016 yılında Anadolu Üniversitesi tarafından gerçekleştirilmiş olup bu konuda başka toplantılar da hazırlanmıştır. Nasreddin Hoca hakkında çeşitli yüksek lisans ve doktora tezleri de kaleme alınmış; hikâyelerin çocuklar için hazırlanmış yayımları da yapılmıştır. Metin And'ın "İlk Kısa Oyunlardan: Nasreddin Hoca'nın Mansıbı" başlıklı makalesinde belirttiği üzere Nasreddin Hoca'nın Mansıbı Taklid Oyunu adlı tiyatro oyunu ise And'ın önsözüne göre Polonya'daki Farsça ve Türkçe yazmalar kataloğunda ve Nasreddin Hoca'nın Mansıbı adlı bir yazmada yer alır. Bu mansıbı elde edebilmek için hocanın başından geçenler aynı zamanda fıkralarının da yer almasıyla güzel bir komedi haline gelir. Metnin sonundaki "ketebehü'l-fakîr Lippa" notundan anlaşıldığına göre metnin kopyasını (istinsahı) yapan kişi bellidir. Metin And da bu tiyatro oyununun bir Türk tarafından yazıldığı kanaatindedir. Eser, güzel kurgulanmış, çocukların ve aynı zamanda büyüklerin hoşuna giden bir komedidir.



1959 yılında başlanan ve 1973 yılından itibaren uluslararası bir etkinliğe dönüştürülen Nasreddin Hoca şenlikleri her yıl 5-10 Temmuz günleri arasında Konya Akşehir'de yapılmakta ve şenlik Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Konya Akşehir Belediyesi tarafından başlatılmaktadır. Şenlik genellikle Nasreddin Hoca kılığına giren birinin göle maya çalmasıyla başlar. UNESCO'nun 1996 yılını "Nasreddin Hoca Yılı" ilan etmiştir.



Nasreddin Hoca'nın latifelerinin Araplar'ın Cuhâ hikâyeleriyle karıştığı da görülür. Bu konu üzerinde duran Ulrich Marzolph, The Encyclopaedia of Islam'a yazdığı "Nasr al-Dîn Khodja" maddesinde İstanbul baskısıyla (1837) Bulak baskısı (1840) arasında pek büyük bir fark olmadığını isabetli şekilde belirtmiştir. Kut da "Nasreddin Hoca Hikâyeleri Yazmalarının Kolları Üzerine Bir Deneme" adlı makalesinde bu karşılaştırmaları yapmış ve iki yayımda da sıklıkla hikâyelerin sayfa numaralarının birbiriyle örtüştüğünü tespit etmiştir. Fakat Marzolph'un ifadesine göre 1864 yılında Arapça'ya çevrilerek Bulak'ta basılan Nasreddin Hoca hikâyelerine yüz kadar hikâye eklenmiştir ki Arabistan'da Cuhâ olarak bilinen hikâyelerden bir kısmı muhtemelen bu baskıda yer almıştır. Ayrıca İran'da Enverî (ö. 1190), Mevlânâ (ö. 1273), Ubeyd-i Zâkânî (ö. 1371) ve Hüseyin Vâiz-i Kâşifî (ö. 1532) gibi çeşitli şair ve yazarların Letâifü'l-Tevâif adlı eserlerinde de kısaca Cuhâ hikâyelerinin bulunduğu kaydedilmiştir.



Nasreddin Hoca hakkındaki müstehcen pek çok hikâye ise muhtemelen üretilen nüshalara sonradan kaydedilmiştir. Zira en eski yazma olarak tespit edilen Bodleian (Or., nr. 185) nüshasındaki kırk bir hikâye vardır. Nüshaya "Merhumun kıssası ve hissesi burada tamam oldı" ifadesinden sonra iki hikâye daha eklenmiştir. Bunlardan ikinci hikâye yarım kalmıştır. Yazmada on üç adet müstehcen hikâye bulunmakla birlikte bunlardan hocanın kısacık kaftanıyla mescide gidip imamın arkasında namaza durması konusunu işleyen hikâye çok manidardır ve düşündürücü olduğu kadar güldürücüdür. En eski tarihli sayılan Bodleian (Or., nr. 185) nüshasında 41+2 ilave ile kırk üç hikâye bulunmasının yanı sıra Fransa Bibliotheque Nationale'de (Suppl., Turc, nr. 1395) 148, İngiltere British Library'de (nr. 7885) 119 ve İstanbul baskısında (1253) 133 hikâye vardır. On altı nüshanın karşılaştırılmasıyla toplam 327 hikâye elde edilmektedir. Bu durum, hocanın hikâyelerine çeşitli şekillerde benzer hikâyelerin karıştırıldığını göstermektedir. Bodleian (Or., nr. 185) nüshasındaki  müstehcen fıkraların Nasreddin Hoca'ya ait olduğu söylenebilir. Marzolph ayrıca Cuhâ ile Nasreddin Hoca hikâyelerinin özelliklerinin benzer olmasına rağmen Türk geleneğinden esinlendiğinin söylenemeyeceğini; ancak aksinin olabileceğini belirtmiştir.



Araplar Nasreddin Hoca'ya Cuhâ lakabını vermekteyse de, bu iki şahsiyetin hayatları ve fıkraları incelendiğinde, fıkra kahramanı olmanın ötesinde aralarında bir benzerlik bulunmadığı söylenebilir. Zira Nasreddin Hoca daima hikmetli sözler söyleyen, âlim, filozof, çok zeki ve hazırcevap bir kişi olarak karşımıza çıkarken Cuhâ saf ve ahmak bir tipi canlandırmaktadır.



Nasreddin Hoca hikâyeleri olarak bilinen pek çok hikâyenin sonradan eklendiği ortada olduğuna göre öncelikle yazmaları, ilk baskıları ve eski tarihli birkaç taş baskısı üzerinde bir edisyon kritik çalışması yapılması gerekir. Böylece Nasreddin Hoca'nın gerçekten kendisine ait latifeleri ortaya çıkarılabilir. Halk tarafından üretilen fıkra ve latifeler de bir tür Nasreddin Hoca fıkrasıdır. Bunları da görmek, okumak, okurken gülmek ve düşünmek önemlidir.



Aslen bir medrese hocası olan Nasreddin Hoca'nın fıkraları yüzyıllardır eğitim uygulamalarında da yerini alır. Hem Anadolu halk kültürü içinde sözlü olarak nakledilegelen hem de planlı eğitim içinde yaygın şekilde kullanılan fıkraları pek çok açıdan etkili eğitim unsurları niteliğindedir. Özellikle yaşadığı dönem içinde eğitim uygulamalarının ve kurumlarının yapı ve işleyişleri düşünüldüğünde Nasreddin hocanın mizahı kullanıyor olması başlı başına ilgi çekicidir. Ciddiyet ve gayri ciddi olma durumlarının eğitimi zorlaştıran ikilemini mizah ile denge durumunda tutan hoca, gündelik hayatın içinden motifler taşıyan fıkraları ile her döneme hitap eder. Bu fıkraların kullanımı dün-bugün ayırımının dışına taşar ve her günün ders alınacak örneklerine dönüşür. Temalar sade, sıradan, doğal ama hayatın içindendir. Bu hali her eğitim kademesinde kullanımına imkân verdiği gibi ortak bir anlamda buluşulmasına da hizmet eder. Klasikleşmiş fıkralar değer betimlemeleri ve düşünce zeminlerinde ortak anlayış ve iletişim içeriğinin oluşmasına katkı sağlar.



Hem temsil ettiği mizahî üslup hem de bu üslubun altındaki felsefî düşünceler eğitsel açıdan da kıymetlidir. Sadece mizahın kendisi değil aynı zamanda eğitimden, nasıl bir insan yetiştirilmesinin murad edildiğini de ortaya koyar. Mizahî üslubu problemleri farklı açılardan görebilme ve problem çözme, eleştirel düşünme, özeleştiride bulunabilme, stresle başa çıkma gibi hususlarda son derece etkili bir model sunmakla birlikte değerlerin kazandırılması açısından da önem taşımaktadır. Fıkralarında yer alan mecazi unsurlar ve metaforların her yaş grubu için sorumluluk, kanaatkârlık, azim, hakkaniyet, adalet gibi pek çok değerin kazandırılmasına katkı sunduğu açıktır. Üstelik mizahî üslubun anısal belleği aktifleştiriyor olması edinilen eğitim muhtevasının kalıcılığına da destek olmaktadır.

Kaynakça

Akar, Metin. “Şeyyad Hamza Hakkında Yeni Bilgiler”. Türklük Araştırmaları Dergisi. 2 (1986), s. 2-15.
a.mlf. “Nasreddin Hoca”. Lâle. 4 (1986), s. 20-31.
Albayrak, Nurettin. “Nasreddin Hoca”. DİA. 2006, XXXII, 418-420.
And, Metin. “Bir Oyun ve Nasreddin Hoca Bibliyografyasına Ek”. Türk Folklor Araştırmaları. 12/245 (1969), s. 5485-5488.
a.mlf. “İlk Kısa Oyunlardan: Nasreddin Hoca’nın Mansıbı”. Türk Dili. 20/214 (1969), s. 316-324.
Caferoğlu, Ahmet. “Hoca Nasreddin”. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 9 (1959), s. 19-26.
Duman, Mustafa. Nasreddin Hoca Kitapları Açıklamalı Bibliyografyası (1480-2004). İstanbul 2005.
a.mlf. Bilenler Bilmeyenlere Öğretsin: Resimli Taşbaskısı Nasreddin Hoca Kitapları. İstanbul 2018.
a.mlf. “Nasreddin Hoca Bibliyografyalarının Bibliyografyası”. Müteferrika. 4 (1994), s. 91-104.
a.mlf. “Gazete ve Dergilerin Nasreddin Hoca Özel Sayı ve Eklerinin Açıklamalı Kaynakçası”. Müteferrika. 10 (1996), s. 187-200.
Evliya Çelebi. Seyahatnâme. haz. S. A. Kahraman – Y. D. v.dğr. C. I/1-6. Kitaplar, İstanbul 2011.
Gövsa, İbrahim Alaeddin. Nasreddin Hoca. Türk Meşhurları Ansiklopedisi. İstanbul 1946, s. 275.
Köprülüzâde Mehmed Fuad. Nasreddin Hoca. İstanbul 1918.
Kurnaz, Cemal. “Divan Şiirinde Nasreddin Hoca”. Türk Kültürü. 35/411 (1997), s. 421-430.
Kut, Günay. “Nasreddin Hoca Hikâyeleri Yazmalarının Kolları Üzerine Bir Deneme”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları II: Acâibü’l-mahlûkât. haz. F. Büyükkarcı Yılmaz. İstanbul 2010, s. 340-402.
Marzolph, Ulrich. “Cuha, The Arab Nasreddin in Mediaeval Arabic Literature”. III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. II. Cilt: Halk Edebiyatı, Ankara 1986, s. 251-257.
a.mlf. “Nasr al-Dîn Khodja”. EI2 (İng.). 1993, VII, 1018-1020.
Mecdî. Tercüme-i Şekāik. İstanbul 1269/1852.
Öztelli, Cahit. “Nasreddin Hoca Bibliyografyası”. Türk Folklor Araştırmaları. 6/132 (1960), s. 2182-2183.
Tecer, Ahmed Kudsi. “Nasreddin Hoca”. İA. 1964, IX, 109-114.
Günay KUT, "NASREDDİN HOCA", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/nasreddin-hoca/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor