logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarOsman SEZGİN18 Nisan 2025 10:32
Türkçe'ye Arapça'dan girmiş nefis (nefs) kelimesi çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Hücvîrî'ye göre "lügat yönünden nefis bir şeyin varlığı, hakikati, zatı ve kendisi" mânalarına gelir. Bir şeyin nefsi o şeyin zatı, varlığı ve kendisidir (1982: 309).Nefis kelimesinin anlamlarını doğru ve tam anlayabilmek için ruh, akıl ve kalp kelimelerinin anlamlarının da bilinmesi gerekir. Nefis ilk olarak "Allah'ın zatı" mânasını işaret eder. Kur'an'da geçen "li-nefsî" (kendim için) (Tâhâ 20/41), "nefsehû" (onun kendisine) (Âl-i İmrân 3/30), "nefsike" (senin zatına) (Fecr 89/27-28) kelimeleri bu durumu içerir. Sahîh-i Buhârî'de bulunan "Ey kullarım! Zulmü kendime haram kıldığım gibi sizlerin arasında da haram kıldım" (Aynî, 1930: 47) hadisindeki "nefsî" kelimesi Allah'a izafe edilir.İkinci anlamı "insanî ruh"tur. Kelam ve hadis alanında çalışanlara göre ruh, bedende hal olan güzel bir cisimdir. "Ey itminana kavuşmuş ruh: Hoşnut etmiş ve hoşnut edilmiş olarak rabbine dön" (Fecr 89/27-28) ve "Allah ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda ruhları alır" (Zümer 39/42) âyetleri nefsin "ruh" anlamına geldiğini işaret etmektedir. Nefis kelimesinin üçüncü anlamı "kalp, göğüs" gibi kavramlardır. Kur'an'daki "fî-nefsike" (kendi kendine) ve "li-nefsin" (hiç kimse) (A'râf 7/205) kelimeleri buna birer misaldirler. Dördüncü mana "insanın bedeni"dir. "Hiç kimse yok ki ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın" (Âl-i İmrân 3/145) âyetiyle "Her nefis ölümü tadacaktır" (Ankebût 29/57) ve "Yûsuf- Hayır! O kendisi benim bedenimden murat almak istedi" (Yûsuf 12/26) âyetleri de bu anlam için örnekler teşkil ederler.Beşinci olarak, bedenle beraber ruh anlamına da gelmektedir. Kur'an'daki "ruha ve onu güzel bir biçimde şekillendirene" (Şems 91/7) ve "Allah her şahsa ancak gücü yettiği kadar mesuliyet yükler" (Bakara 2/186) âyetleri bu anlamı ifade etmektedir. Altıncı anlamı, insanın bedeninde bir şeydir. Kötülüklerin kaynağı olan bir emirdir. Bu kuvvet, insanı kötülüğe sevk ve teşvik ederek güzel işlerden vazgeçilmesine sebep olur. "Nefsimi temize çıkaramam. Çünkü rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emredicidir" (Yûsuf 12/53) âyeti, Kur'an'da Yûsuf peygamberin durumunu anlatır ve nefs-i emmâreyi yani kötülüğün kaynağı olan yönü gösterir. Özellikle mutasavvıflar/eğitimciler, nefis kelimesini nefs-i emmâre anlamında kullanırlar.Yedinci mânasında insan, hayvan ve cansız varlık olması farketmeksizin "zat" anlamını taşır. Kur'an'daki "zâtessudûr" ve "zâte leheb" kelimeleri bunu işaret eder. Zat kelimesi de bu bağı, böyle bir niteliği anlatır. Bu, çoğu zaman sadece nesnelerle ilgili olan bir durum ve tarzdır. Sekizinci anlamı "cins"tir. Kur'an'daki "Andolsun size kendi cinsinizden bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir" (Tevbe 9/128) ve "Allah size kendi cinsinizden bir temsil getirmektedir" (Rûm 30/28) âyetleri buna güzel bir misaldir.Nefis kelimesinin Arapça'da ayrıca "ceset, kan, can, su, rey, yavuz göz" gibi anlamlara da geldiği, meleklere ve müminlerin ruhlarına isim olarak verildiği ve bunlara hayırlı nefisler (nüfûs el-hayriyye), temizlenmiş nefisler (nüfûs ez-zekiyye), kutsî nefisler (nüfûs el-kudsiyye) denildiği gözlenmekte; şeytan, kötü cin ve kâfirlerin ruhlarının da şerli nefisler (nüfûs eş-şerîr), şâki nefisler (nüfûs eş-şakiyye) olarak anıldığı sözlüklerde anlaşılmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak nefis, insan vücudunda var olan bilişsel, duyuşsal ve davranışsal açıdan canlılığı temin eden, eğitildiği takdirde insanı yücelten, eğitilmediği veya var olduğu gibi bırakıldığı zaman olumsuzlukların kaynağı olan bilkuvve güç ve hareket merkezi şeklinde değerlendirilebilir.Nefis, tasavvuf kültüründe emmâre mertebesinde bedensel duyu organlarını ve onlardan oluşan zevkleri yöneten dürtü kaynağıyken, kâmile seviyesine çıkınca maddi olandan öte manevi veya metafizik duygular ve zevkleri idare eden güç merkezine dönüşür. Yönetici işlevler (executive functions) kapsamında bir hareketi başlatan, yürüten ve sonlandıran güç anlamındaki irade, şayet emmâre nefsin kontrolündeyse inada dönüşür. Bu da istenmeyen ve insana yakışmayan, bencil bir davranış şeklidir. Şayet söz konusu güç kâmile nefsin kontrolündeyse o takdirde insanların ve insanlığın faydasına olan bir özellik olan irade söz konusu olur ki bu da eğitimde hedeflenen bir husustur.Mutasavvıflara göre nefis, şayet eğitilmez, terbiye edilmezse, bedene tevdi edilerek insanı kötülüğe yönlendiren, iyiliklerden vazgeçiren, olumsuz huyların kaynaklarından olan bir kuvvettir. İslam eğitimcileri veya mutasavvıflar, Kur'an'da "Ben nefsimi temize çıkaramam, çünkü nefis, rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü emreder" (Zâriyat 51/56) şeklinde ifade edilen âyetten bu anlamı çıkarırlar.Ruh ile nefis karşılaştırıldığı zaman ruh, yaratıcı ile kul arasındaki irtibatı sağlayan ve doğrudan yaratıcının nefhettiği/onun emri/işi olan ve şayet saflık derecesinde bir düşme olmuş ise eğitimle saflaştırılması veya saflığının yükseltilmesi gereken öznel bir varlık iken; nefis, temizlenerek, temizlendiği ölçüde insanı iyi ve güzele doğru yönlendiren bir varlık veya hareket kaynağıdır denilebilir.İslam eğitimcileri ve mutasavvıflar ruh karşısında eğitilmediği takdirde olumsuz bir kavram olarak inceledikleri nefsin, yine yedi derecesi (sıfatı) olduğunu belirtirler. Bu yedi sıfatın en alt derecesinde bulunan bir nefis, eğitim yoluyla temizlenerek/tezkiye edilerek, en üst dereceye çıkabilme yeterliğindedir.Bu mertebelerden ilki nefs-i emmâredir. Bu kavramın, bugünün psikoloji kuramlarından psikanalitik psikolojinin şahsiyet ve ruh yapısı tabakalarından biri olarak kabul ettiği id kavramını çağrıştırdığı söylenir (Ülken, 1946: 198). Bu seviyedeki nefis ruha hâkim olmuş ve insanın davranışları onun kontrolüne girmiştir. Nefis, eğitilmediği takdirde hayvanî ve şehvanî arzuların ve kötü huyların kaynağı olduğundan, bu nitelikteki insan kötü ahlaklı olur. Bedensel hazlarının esiri olur, şahsiyet bütünlüğüne eremez. İslam kültüründe emmâre seviyesindeki nefsin on iki olumsuz özelliği olduğu vurgulanmaktadır. Bunlar "şirk, küfür, cehalet, gaflet, büyük günahlar, kibir, büyülenmek, hırs, cimrilik, şehvet, haset, çekememezlik, öfke ve kin"dir.Nefis eğitimine tasavvufî metotlarla yaklaşanlar rüyalara önem verirler. Gerçek rüyalar ciddi öneme sahiptirler. Nefsin bulunduğu mertebeyi belirten bazı tezahürler mevcuttur. Tasavvufî eğitimde talebenin gördüğü rüyalar nefsin hangi mertebesinde olduğuna işaret eder. Öğretmen/mürşit talebesinin rüyalarını takip ederek onun manevi (spritüel) inkişafını tayin eder (Doksat, 1983).Nefs-i levvâme nefsin ikinci derecesi olarak konumlanır, emmâreye yakındır. Bu mertebede insan insanlığın aleyhine bir iş yaparsa bundan utanmaya ve pişman olmaya başlar. Bu nefis, insanlardan isyan edenlerin ve cahillerin nefisleridir (Cürcânî, 1275: 156).Nefs-i levvâmenin, yani kendi kusurlarını farkedip otokritik yapabilenlerin niteliklerinden bazıları doğruluktan ayrılmak, zevk ve eğlencenin tutkunu olmak (Secde 32/18, 20), cehalet, büyüklenmek, (kibir) ve taşkınlık olarak ifade edilir (Lokmân 31/19). Bu duygu durumunda olanlar şahsiyet bütünlüğüne erememiş, gerçeklik algısını kaybetmiş kimselerdir.Nefs-i mülhime seviyesindeki insan artık nefsin, idin ve egonun isteklerine tâbi olmadığı gibi onlara aykırı hareket etmeye başlar, ilhamlara/içe doğmalara yatkınlık kazanır. Feraset ve basirette çok iyi bir noktadır, kararlarındaki isabet dikkat çeker (Bakara 2/3; Zümer 39/9). Bu mertebedekilerin nitelikleri "ilim, tevazu ve vakar, özür dileme/tövbe, sabır, şükür, cömertlik ve kanaat" olarak ifade edilir.Nefs-i mütmainne ruh, nefsin (idin ve egonun) kontrolünden kurtulup kulluk makamına, gerçek hürriyete ermiştir, ıstırabı dinip, şehevanîliği büsbütün terketmiştir. Bu mertebede kalp, inceliği, merhameti kazanır, kötü huyları, sıfatları terkedip güzel ahlak ile bezenir. Bu mertebenin dikkat çeken hususiyetleri tevekkül, sabır, tefekkür ve hikemî faaliyetlerdir.Nefs-i râzıye mertebesindeki insanlarda artık ruh, nefse hâkim olmuş ve nefsanî sıfatlar, kötü ahlak tamamen yok olmuştur. İhlas (Duhâ 93/5), boş ve faydasız sözleri terketmek (Muhammed 47/21) bu mertebenin sıfatlarındandır. Bu mertebede insanlar, varlık sebebini ve var edeni devamlı hatırında tutar.Nefs-i marzıye her türlü ihtirası terkedip, aklî ve deruni delillerle elde edilen bilgilere sahip olmuş nefis demektir. Bu makamdaki insan, eşyanın hakikatlerinde bulunan bütün sırları bilir (Fecr 89/28). Bu mertebedeki nefis sahibi, güzel ahlak, hataları affetme, ayıpları örtme, iyi zan, herkese iltifat ve şefkatle muamele etme sıfatlarıyla vasıflanmıştır.Nefs-i kâmile mertebesine sâliha veya sâfiye ismi de verilmiştir. Bu mertebedeki nefis sahibi her türlü olgunluğa ve halkı irşat makamına erişmiştir. Hareketleri ve durumları herhalde ve şartta iyilik ve güzellik, sözleri hikmettir.Küllî olarak değerlendirildiğinde ise nefis, maddi ve manevi hareket/motivasyon unsuru olarak görev yapan bir öz/tin olarak kabul edilmektedir. Ham hali ile insanlığın en düşük seviyesini ifade ederken, aldığı eğitimle insanlık adına psikolojik, sosyolojik, ahlakî, felsefî, dinî, estetik ve diğer açılardan olgun insan olma derecesine ermesi mümkün olmaktadır. Bu çok uzun süreli bir gayreti, dikkati ve hassasiyeti gerektirmektedir.Nefis ve eğitimi veya temizlenmesi/tezkiyesi nitel ve nicel yönleri ile tarihî süreçte uygulanmış ve örnek insan/rol model/üsve-yi hasene yetiştirmede başarılı olmuştur. Bu yolla eğitilmiş, yetiştirilmiş insanlar toplumlara yol ve yön göstermiştir.Eğitimin felsefî hedefleri açısından bu eğitimin zirvesi kâmil insan diye nitelenebilir; eli ve dili ile kimseye zarar vermez, kendisi için istediğini karşısındaki için de ister sağlam bir iradeye, dengeli bir duyguduruma ve entelektüel (bilişsel değil) bir yapıya sahiptir. Kimseyi ve hiçbir şeyi ötekileştirmez. Günümüzün psikolojik ve spiritüel kuramlarının çok ötesinde, toplumla iç içe, tabiata hükmetmek yerine uyum halinde olduğu bütün varlığı emanet şuuruyla koruyup gözeten, bir insan modelinin somutlaşmış halidir.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

NEFİS

Board Main İcon

Türkçe'ye Arapça'dan girmiş nefis (nefs) kelimesi çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Hücvîrî'ye göre "lügat yönünden nefis bir şeyin varlığı, hakikati, zatı ve kendisi" mânalarına gelir. Bir şeyin nefsi o şeyin zatı, varlığı ve kendisidir (1982: 309).



Nefis kelimesinin anlamlarını doğru ve tam anlayabilmek için ruh, akıl ve kalp kelimelerinin anlamlarının da bilinmesi gerekir. Nefis ilk olarak "Allah'ın zatı" mânasını işaret eder. Kur'an'da geçen "li-nefsî" (kendim için) (Tâhâ 20/41), "nefsehû" (onun kendisine) (Âl-i İmrân 3/30), "nefsike" (senin zatına) (Fecr 89/27-28) kelimeleri bu durumu içerir. Sahîh-i Buhârî'de bulunan "Ey kullarım! Zulmü kendime haram kıldığım gibi sizlerin arasında da haram kıldım" (Aynî, 1930: 47) hadisindeki "nefsî" kelimesi Allah'a izafe edilir.



İkinci anlamı "insanî ruh"tur. Kelam ve hadis alanında çalışanlara göre ruh, bedende hal olan güzel bir cisimdir. "Ey itminana kavuşmuş ruh: Hoşnut etmiş ve hoşnut edilmiş olarak rabbine dön" (Fecr 89/27-28) ve "Allah ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda ruhları alır" (Zümer 39/42) âyetleri nefsin "ruh" anlamına geldiğini işaret etmektedir. Nefis kelimesinin üçüncü anlamı "kalp, göğüs" gibi kavramlardır. Kur'an'daki "fî-nefsike" (kendi kendine) ve "li-nefsin" (hiç kimse) (A'râf 7/205) kelimeleri buna birer misaldirler. Dördüncü mana "insanın bedeni"dir. "Hiç kimse yok ki ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın" (Âl-i İmrân 3/145) âyetiyle "Her nefis ölümü tadacaktır" (Ankebût 29/57) ve "Yûsuf- Hayır! O kendisi benim bedenimden murat almak istedi" (Yûsuf 12/26) âyetleri de bu anlam için örnekler teşkil ederler.



Beşinci olarak, bedenle beraber ruh anlamına da gelmektedir. Kur'an'daki "ruha ve onu güzel bir biçimde şekillendirene" (Şems 91/7) ve "Allah her şahsa ancak gücü yettiği kadar mesuliyet yükler" (Bakara 2/186) âyetleri bu anlamı ifade etmektedir. Altıncı anlamı, insanın bedeninde bir şeydir. Kötülüklerin kaynağı olan bir emirdir. Bu kuvvet, insanı kötülüğe sevk ve teşvik ederek güzel işlerden vazgeçilmesine sebep olur. "Nefsimi temize çıkaramam. Çünkü rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emredicidir" (Yûsuf 12/53) âyeti, Kur'an'da Yûsuf peygamberin durumunu anlatır ve nefs-i emmâreyi yani kötülüğün kaynağı olan yönü gösterir. Özellikle mutasavvıflar/eğitimciler, nefis kelimesini nefs-i emmâre anlamında kullanırlar.



Yedinci mânasında insan, hayvan ve cansız varlık olması farketmeksizin "zat" anlamını taşır. Kur'an'daki "zâtessudûr" ve "zâte leheb" kelimeleri bunu işaret eder. Zat kelimesi de bu bağı, böyle bir niteliği anlatır. Bu, çoğu zaman sadece nesnelerle ilgili olan bir durum ve tarzdır. Sekizinci anlamı "cins"tir. Kur'an'daki "Andolsun size kendi cinsinizden bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir" (Tevbe 9/128) ve "Allah size kendi cinsinizden bir temsil getirmektedir" (Rûm 30/28) âyetleri buna güzel bir misaldir.



Nefis kelimesinin Arapça'da ayrıca "ceset, kan, can, su, rey, yavuz göz" gibi anlamlara da geldiği, meleklere ve müminlerin ruhlarına isim olarak verildiği ve bunlara hayırlı nefisler (nüfûs el-hayriyye), temizlenmiş nefisler (nüfûs ez-zekiyye), kutsî nefisler (nüfûs el-kudsiyye) denildiği gözlenmekte; şeytan, kötü cin ve kâfirlerin ruhlarının da şerli nefisler (nüfûs eş-şerîr), şâki nefisler (nüfûs eş-şakiyye) olarak anıldığı sözlüklerde anlaşılmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak nefis, insan vücudunda var olan bilişsel, duyuşsal ve davranışsal açıdan canlılığı temin eden, eğitildiği takdirde insanı yücelten, eğitilmediği veya var olduğu gibi bırakıldığı zaman olumsuzlukların kaynağı olan bilkuvve güç ve hareket merkezi şeklinde değerlendirilebilir.



Nefis, tasavvuf kültüründe emmâre mertebesinde bedensel duyu organlarını ve onlardan oluşan zevkleri yöneten dürtü kaynağıyken, kâmile seviyesine çıkınca maddi olandan öte manevi veya metafizik duygular ve zevkleri idare eden güç merkezine dönüşür. Yönetici işlevler (executive functions) kapsamında bir hareketi başlatan, yürüten ve sonlandıran güç anlamındaki irade, şayet emmâre nefsin kontrolündeyse inada dönüşür. Bu da istenmeyen ve insana yakışmayan, bencil bir davranış şeklidir. Şayet söz konusu güç kâmile nefsin kontrolündeyse o takdirde insanların ve insanlığın faydasına olan bir özellik olan irade söz konusu olur ki bu da eğitimde hedeflenen bir husustur.



Mutasavvıflara göre nefis, şayet eğitilmez, terbiye edilmezse, bedene tevdi edilerek insanı kötülüğe yönlendiren, iyiliklerden vazgeçiren, olumsuz huyların kaynaklarından olan bir kuvvettir. İslam eğitimcileri veya mutasavvıflar, Kur'an'da "Ben nefsimi temize çıkaramam, çünkü nefis, rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü emreder" (Zâriyat 51/56) şeklinde ifade edilen âyetten bu anlamı çıkarırlar.



Ruh ile nefis karşılaştırıldığı zaman ruh, yaratıcı ile kul arasındaki irtibatı sağlayan ve doğrudan yaratıcının nefhettiği/onun emri/işi olan ve şayet saflık derecesinde bir düşme olmuş ise eğitimle saflaştırılması veya saflığının yükseltilmesi gereken öznel bir varlık iken; nefis, temizlenerek, temizlendiği ölçüde insanı iyi ve güzele doğru yönlendiren bir varlık veya hareket kaynağıdır denilebilir.



İslam eğitimcileri ve mutasavvıflar ruh karşısında eğitilmediği takdirde olumsuz bir kavram olarak inceledikleri nefsin, yine yedi derecesi (sıfatı) olduğunu belirtirler. Bu yedi sıfatın en alt derecesinde bulunan bir nefis, eğitim yoluyla temizlenerek/tezkiye edilerek, en üst dereceye çıkabilme yeterliğindedir.



Bu mertebelerden ilki nefs-i emmâredir. Bu kavramın, bugünün psikoloji kuramlarından psikanalitik psikolojinin şahsiyet ve ruh yapısı tabakalarından biri olarak kabul ettiği id kavramını çağrıştırdığı söylenir (Ülken, 1946: 198). Bu seviyedeki nefis ruha hâkim olmuş ve insanın davranışları onun kontrolüne girmiştir. Nefis, eğitilmediği takdirde hayvanî ve şehvanî arzuların ve kötü huyların kaynağı olduğundan, bu nitelikteki insan kötü ahlaklı olur. Bedensel hazlarının esiri olur, şahsiyet bütünlüğüne eremez. İslam kültüründe emmâre seviyesindeki nefsin on iki olumsuz özelliği olduğu vurgulanmaktadır. Bunlar "şirk, küfür, cehalet, gaflet, büyük günahlar, kibir, büyülenmek, hırs, cimrilik, şehvet, haset, çekememezlik, öfke ve kin"dir.



Nefis eğitimine tasavvufî metotlarla yaklaşanlar rüyalara önem verirler. Gerçek rüyalar ciddi öneme sahiptirler. Nefsin bulunduğu mertebeyi belirten bazı tezahürler mevcuttur. Tasavvufî eğitimde talebenin gördüğü rüyalar nefsin hangi mertebesinde olduğuna işaret eder. Öğretmen/mürşit talebesinin rüyalarını takip ederek onun manevi (spritüel) inkişafını tayin eder (Doksat, 1983).



Nefs-i levvâme nefsin ikinci derecesi olarak konumlanır, emmâreye yakındır. Bu mertebede insan insanlığın aleyhine bir iş yaparsa bundan utanmaya ve pişman olmaya başlar. Bu nefis, insanlardan isyan edenlerin ve cahillerin nefisleridir (Cürcânî, 1275: 156).



Nefs-i levvâmenin, yani kendi kusurlarını farkedip otokritik yapabilenlerin niteliklerinden bazıları doğruluktan ayrılmak, zevk ve eğlencenin tutkunu olmak (Secde 32/18, 20), cehalet, büyüklenmek, (kibir) ve taşkınlık olarak ifade edilir (Lokmân 31/19). Bu duygu durumunda olanlar şahsiyet bütünlüğüne erememiş, gerçeklik algısını kaybetmiş kimselerdir.



Nefs-i mülhime seviyesindeki insan artık nefsin, idin ve egonun isteklerine tâbi olmadığı gibi onlara aykırı hareket etmeye başlar, ilhamlara/içe doğmalara yatkınlık kazanır. Feraset ve basirette çok iyi bir noktadır, kararlarındaki isabet dikkat çeker (Bakara 2/3; Zümer 39/9). Bu mertebedekilerin nitelikleri "ilim, tevazu ve vakar, özür dileme/tövbe, sabır, şükür, cömertlik ve kanaat" olarak ifade edilir.



Nefs-i mütmainne ruh, nefsin (idin ve egonun) kontrolünden kurtulup kulluk makamına, gerçek hürriyete ermiştir, ıstırabı dinip, şehevanîliği büsbütün terketmiştir. Bu mertebede kalp, inceliği, merhameti kazanır, kötü huyları, sıfatları terkedip güzel ahlak ile bezenir. Bu mertebenin dikkat çeken hususiyetleri tevekkül, sabır, tefekkür ve hikemî faaliyetlerdir.



Nefs-i râzıye mertebesindeki insanlarda artık ruh, nefse hâkim olmuş ve nefsanî sıfatlar, kötü ahlak tamamen yok olmuştur. İhlas (Duhâ 93/5), boş ve faydasız sözleri terketmek (Muhammed 47/21) bu mertebenin sıfatlarındandır. Bu mertebede insanlar, varlık sebebini ve var edeni devamlı hatırında tutar.



Nefs-i marzıye her türlü ihtirası terkedip, aklî ve deruni delillerle elde edilen bilgilere sahip olmuş nefis demektir. Bu makamdaki insan, eşyanın hakikatlerinde bulunan bütün sırları bilir (Fecr 89/28). Bu mertebedeki nefis sahibi, güzel ahlak, hataları affetme, ayıpları örtme, iyi zan, herkese iltifat ve şefkatle muamele etme sıfatlarıyla vasıflanmıştır.



Nefs-i kâmile mertebesine sâliha veya sâfiye ismi de verilmiştir. Bu mertebedeki nefis sahibi her türlü olgunluğa ve halkı irşat makamına erişmiştir. Hareketleri ve durumları herhalde ve şartta iyilik ve güzellik, sözleri hikmettir.



Küllî olarak değerlendirildiğinde ise nefis, maddi ve manevi hareket/motivasyon unsuru olarak görev yapan bir öz/tin olarak kabul edilmektedir. Ham hali ile insanlığın en düşük seviyesini ifade ederken, aldığı eğitimle insanlık adına psikolojik, sosyolojik, ahlakî, felsefî, dinî, estetik ve diğer açılardan olgun insan olma derecesine ermesi mümkün olmaktadır. Bu çok uzun süreli bir gayreti, dikkati ve hassasiyeti gerektirmektedir.



Nefis ve eğitimi veya temizlenmesi/tezkiyesi nitel ve nicel yönleri ile tarihî süreçte uygulanmış ve örnek insan/rol model/üsve-yi hasene yetiştirmede başarılı olmuştur. Bu yolla eğitilmiş, yetiştirilmiş insanlar toplumlara yol ve yön göstermiştir.



Eğitimin felsefî hedefleri açısından bu eğitimin zirvesi kâmil insan diye nitelenebilir; eli ve dili ile kimseye zarar vermez, kendisi için istediğini karşısındaki için de ister sağlam bir iradeye, dengeli bir duyguduruma ve entelektüel (bilişsel değil) bir yapıya sahiptir. Kimseyi ve hiçbir şeyi ötekileştirmez. Günümüzün psikolojik ve spiritüel kuramlarının çok ötesinde, toplumla iç içe, tabiata hükmetmek yerine uyum halinde olduğu bütün varlığı emanet şuuruyla koruyup gözeten, bir insan modelinin somutlaşmış halidir.

Kaynakça

Aynî, Mehmet Ali. İslâm Tasavvuf Tarihi. İstanbul 1985.
a.mlf. “Nefs Kelimesinin Manaları”. Dârülfünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası. sy. 14 (1930), s. 46-52.
Cürcânî, Seyyid Şerîf. et-Ta‘rîfât. İstanbul 1275.
Doksat, Recep. “Şahsiyet Teorileri” Ders Notları (1983). Hücvîrî. Keşfü’l-Mahcûb. çev. S. Uludağ. İstanbul 1982.
Karaman, Hayreddin v.dğr. Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli. Ankara 2004.
Uludağ, Süleyman. “Nefis”. DİA. 2006, XXXII, 526-529.
Ülken, Hilmi Ziya. “Tasavvuf Psikolojisi”. Üniversite Konferansları 1944-1945. İstanbul 1946, s. 194-206.
Sezgin, Osman. İslâm’daki Ruh ve Nefs Telâkkisinin Eğitime Tesirleri. YLT, Marmara Üniversitesi, 1985.
Osman SEZGİN, "NEFİS", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/nefis/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor