İzmir Kuşadası'nda, ilkokul öğretmeni Ahmed Arif Bey ve Pakize Hanım'ın oğlu olarak doğdu. İzmir Şehit Fethi Bey İlkokulu ve İzmir Erkek Lisesi'nden mezun oldu (1934). İstanbul'a giderek Yüksek Muallim Mektebi'nin Edebiyat Şubesi'ni bitirdi (1939). Askerliğini tamamlamasının (1939-1941) ardından 1941'de Elazığ Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak tayin edildi. 1945'te Oradan Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmenliğine geçti.
1950'de Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'nin Özel Kalem müdürlüğüne getirildi. 1953'te Ankara Atatürk Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edildi. Yükseköğretim Genel Müdürlüğü'nce "bilgi, görgü ve ihtisasını arttırmak" amacıyla İngiltere'ye gönderildi (1956). Dönüşte Edebiyat öğretmenliği yanında Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine seçildi. Yurt dışı görevi sırasında "İngiltere maarifi ve kompozisyon öğretimi" üzerine bir araştırma yapmış ve bu çalışması 1959'da basılmıştır. 1958'de Ankara Ticaret Lisesi Türkçe öğretmenliğine getirilmiş, o sırada Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluşuna katkı vermiş ve burada kısa süre Türk dili ve edebiyatı ve Türkçe kompozisyon dersleri okutmuştur.
1960'ta hükümetin değişmesiyle, İzmir Namık Kemal Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiş burada aktif siyasete girmiştir. Adalet Partisi İzmir teşkilatının kurulmasına öncülük eden Cahid Okurer, 1961'de Türkiye Büyük Millet Meclisi İzmir senatörü seçilmiştir. Mecliste grup başkan vekilliği ve Millî Eğitim Komisyonu başkanlıkları yaparak eğitime katkı vermiştir. Emekliliğe intibakı 1965'te başlamışsa da Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin sona erdiği 1968'de emekli olmuştur. 1971 yılına kadar Devlet Planlama Teşkilatı Eğitim Komisyonu'nda müşavirlik yapmıştır.
Gerek aktif eğitimcilik, öğretmenlik yaptığı dönemlerde gerekse fiilî siyaset senelerinde eğitimle teorik ve pratik olarak daima ilgilenmiştir. Döneminin gazete ve dergilerinde eğitim, kültür, sanat, eleştiri, deneme vb. türlerde çok sayıda yazı kaleme almıştır. Yazı hayatına Nurettin Topçu'nun Hareket dergisinde başlamış, 1940'ların başından itibaren muhafazakâr-milliyetçi bir çevrede Nurettin Topçu, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Remzi Oğuz Arık, Mümtaz Turhan, Şevket Raşit Hatiboğlu, Mehmet Kaplan gibi aydınlarla bir arada faaliyetlerini sürdürmüştür. 1950'lerde Türk Dili ve Türk Yurdu, 1960'lardan sonra Bilgi, Hisar ve Bayrak dergilerinde yazmıştır. Ayrıca Bizim Türkiye, İleri, Millet, Yurt, Ege Ekspres, Dönüm, İş ve Felsefe, Ülkü, Son Havadis, Zafer, Yeni İstanbul, Havadis, Adalet, Kalkınan Dünya, Devlet Tiyatrosu, Türk Kültürü, Töre, Milli Işık ve Türk Edebiyatı gibi dergilerde çok sayıda makalesi yayınlanmıştır. Bu arada bazı tercümeler de yapmıştır. 22 Mayıs 1973'te Ankara'da kalp krizinden vefat etmiş, Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Okurer'in İdeal Milliyetçilik (1946), Büyük Fetih (1953), Kompozisyon Öğretimi Bakımından İngiltere Maarifi Hakkında Bir İnceleme: Neticeler ve Bazı Teklifler (1959), Milliyetçiliğimizin Temel Fikirleri (1962), Temel Fikirler (1962), Ana Hatları ile Milli Eğitim Politikamız (1965), Gerçek Politika (1969) başlıklı telif kitapları siyasî ve kültürel içerikleri yanında eğitime yaptığı vurgu ile de dikkat çekmektedir. Özellikle Ana Hatları ile Milli Eğitim Politikamız başlıklı eseri dönemin eğitim sorunlarına eğildiği kadar bazı çözüm önerileri de sunmaktadır.
1960'larda eğitim ve kalkınma arasında kurulan ilişki ve Devlet Planlama Teşkilatı'ndaki görevi sebebiyle eğitim ve kalkınma politikalarına ilgi göstermiş, Gelişen Cemiyetlerde Eğitimin Rolü (1971) başlıklı bir tercüme yapmıştır. Bunun dışında Kireçli Bahçe (oyun, 1965), Bir Tavsiye Mektubu (oyun, 1998) başlıklı tercümeleri de bulunmaktadır.
Eserleri, öğretmenliği, rehberliği, gençlere önderlik etmesi ve aktif siyasetçiliği ile iz bırakan eğitimcilerden biri sayılır. Bürokratik görevleri sırasında yeni okulların, derneklerin ve vakıfların açılmasına katkı vermiştir.
Cahid Okurer, eğitimin fikrî ve düşünsel taraflarına değinen entelektüellerden biridir. Temel Fikirler adlı eserinde "doğru düşünme"nin aşamalarını ve ilkelerini yazmıştır. Ona göre eğitim, zihniyeti inşa eder. Zihniyetin sağlıklı inşası doğru düşünme ilkelerini bilmekle mümkündür. Doğru düşünmek millet hayatının esasıdır. Doğru düşünmeye cesaret eşlik etmelidir. "Müspet düşünme realiteye dayalı" olandır. Doğru düşünmenin ilkelerini şöyle sıralamıştır: "1. Aklın prensiplerine uygunluk, 2. İlmî müspet zihniyet, 3. Konunun aslına uygunluğu, 4. Aslî görüş ve temel fikre sahip olmak ve bunlara uygun metotlu düşünmek. Eğitim ortamları doğru düşünmeyi kazandıran mekânlardır. Okulları doğru düşünme becerisi kazandıramayan bir memleket, hiçbir zaman ilmî değerlere hâkim hale gelemez" (Okurer, 1962b: 45, 47). Okullarda zihin terbiyesi ile doğru düşünme sağlanabilir.
Eğitim ve malî kaynaklar konusuna sıklıkla değinen yazar, ekonomik gelişmenin "ilim" temelli olduğunu vurgular. İlim zihniyetine sahip olmayan ülkeler teknisyenlik ve taklitle zamanlarını geçirirler. Oysa ilim ayrı, teknik ayrıdır ve ilim daima önce gelir.
Ona göre hayatta olduğu kadar eğitimde de denge esastır. Türkiye'de gündelik hayatın dengesizlikleri eğitimi de kapsamış durumdadır. En başta derslerin dağılımında dengesizlikler vardır. Öğrencilerin talebine göre ders dağılımı söz konusu değildir. Okulda, resim, müzik, beden eğitimi ve diğer derslere verilen önem ve ayrılan mekânlar arasında ciddi bir dengesizlik vardır. Derslerin amaçları, maddi ve manevi nitelikleri bakımından da dengesizlikler vardır. Oysa ilim öğrenmede denge esastır. Eğitim sisteminde bütçe dağılımında da yerel-bölgesel, harcama kalemleri vb. bakımlardan dengesizlikler vardır. Kültür faaliyetleri için ayrılan bütçe diğerlerine göre azdır. Eğitim ortamları bireylerin potansiyel yeteneklerini ortaya çıkaran mekânlar olduğu kadar, hırslarını, ihtiraslarını, menfî duygularını frenleyen, azaltan ve dengeleyen yerlerdir de. Bu da ancak eğitimde her bakımdan dengenin sağlanmasıyla mümkün olur.
1960'ların siyasî ve entelektüel gündemine uygun olarak eğitim ve planlama ilişkilerine değinen Okurer, eğitim kurumları, medeniyet, kültür, gelişme, kalkınma, verimlilik gibi hususlar arasında sıkı bir ilişki kurmuştur. Eğitim kurumları ona göre üreten insandan (müstahsil) ziyade tüketen (müstehlik) yetiştirmektedir. Oysa okulların amacı bunun tam tersi olmak zorundadır. Üreten nesillerin yetişmesi için hususiyle köy çocuklarının iyi eğitim almasını sağlayacak bir eğitim sisteminin kurgulanmasını gereklidir. Bu doğrultuda Okurer, köy ilköğretim okullarından seçilen öğrencilerin yüksek eğitim almasını ve üniversitede kalabilmesini sağlayan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluşuna büyük destek vermiştir. Bu okuldan büyük başarı sağlanması üzerine, İstanbul ve İzmir Yüksek Öğretmen okulları Ankara'daki sistemi uygulamaya başlamıştır.
Eğitim sorunları teşhisinde liselerin önemli yeri vardır. Lise eğitimi üniversiteden ayrı tutulmamalıdır. Liseler üniversitenin hazırlık aşamasıdır. Buna karşın üniversiteler ilim ve kültür alanında uzman yetiştiren kurumlar olmalıdır. Ülkenin öncelikli ihtiyacı hemen her alanda yeter sayıda ve yetkinlikte uzman insanların yetiştirilmesidir, bu da üniversitenin görevidir.
Eğitim sorunlarına bakışı, 1940'lardan itibaren içinde yetiştiği siyasî, entelektüel ve ideolojik ortamla uyumludur. O, başını Nurettin Topçu'nun çektiği milliyetçi-muhafazakâr aydın grubu içinde yer almıştır. Ülke meselelerine ve eğitim sorunlarına bakışında ise asıl benzerlik Mümtaz Turhan iledir. Turhan'ın bilim zihniyeti, bilim zihniyetinin bu ülkede hâkim kılınması, nitelikli üniversite eğitimi, bilim insanı yetiştirme projesini büyük ölçüde Okurer de tekrar etmiştir. Kültürel milliyetçilik, okulun millî hisler kazandırması ve geçmişten ziyade bugüne ve geleceğe bakma görüşlerinde de Erol Güngör ile ortak yanları görülebilir. 1960'larda başta Nurettin Topçu olmak üzere, birçok milliyetçi-muhafazakâr aydında eğitim daha soyut ve ideal düzeyde bir "dava" meselesi halinde ele alınırken Okurer, istatistik verileri kullanarak eğitimi davadan ziyade rasyonel bir sorun, politika ve eylem alanı olarak tahlil etmeye çalışmıştır.
Tanzimat'tan sonra modern eğitim sorunlarını tahlilde en büyük sorun popülizme kaçmaktır. Okurer de bu realite üzerinde durarak, siyasîlerin eğitimi popülist platforma çektiklerini dile getirmiştir. Bir sorunu ele alırken yeterli sayısal verinin önemine her fırsatta dikkat çekmiştir. Senatör olduğu sırada eğitim sorunlarını mecliste tartışırken, farklı zamanlara dair somut verileri mukayeseli halde tahlil etmiş ve buradan hareketle ülkenin eğitim sorununa çözüm aramıştır. Bu tutum, dönemin diğer birçok aydın ve siyasetçisinde fazla rastlanmayan bir farklılıktır.
Temel Fikirler ve Gerçek Politika eserinde doğru düşünme ve ilim zihniyetine bağlı olarak eğitim ve okulu birbirine bağlı halde zikreder. Ülkenin "gerçek politikasında" eğitimin temel amaçları ve ilkeleri ona göre şunlardan oluşmalıdır: 1. Türkiye'yi taşıma kapasitesine sahip insan gücünün üretimi. 2. Herkesin en temel eğitim aşamalarını hakkıyla tamamlaması. 3. Yetenekli köy çocuklarının seçilmesi ve iyi eğitim almalarının sağlanması. 4. Eğitimin her aşamasını her bakımdan dengeli hale getirmek. 5. Her eğitim aşama ve kurumunun farklı amaçları vardır ve bu amaca ulaşmak için faaliyet göstermelidir. 6. Her eğitim aşamasının bilgi seviyesi farklıdır ve bunu hedef kitleye öğretmede başarı sağlanmalıdır. 7. Zamanın ruhuna uygun, evrensel değerleri kazandıracak eğitim içeriği sağlanmalıdır. 8. Eğitim ortamları, kurumları millî, dinî ve manevi görevlerini yerine getirmelidir. 9. Bu ülke için yeter sayı ve nitelikte uzman yetiştirilmelidir. 10. İhtiyaç miktarınca ve yeterli nitelikte öğretmen yetiştirilmelidir (Okurer, 1965: 111-116).
Okurer'in ülke gelişmesi için nitelikli uzman sağlanması, yeter sayı ve vasıfta öğretmen yetiştirilmesi, meslek liselerine gereken önemin verilmesi ve geliştirilmesi, eğitimin popülist politikalara alet edilmemesi gibi önerilerinin kıymeti hâlâ devam etmektedir. Liseden itibaren ilim zihniyetinin kazandırılması, kompozisyon eğitimine âzami önem verilmesi, üniversitelerin bir plan ve program içinde açılması, eğitimde bütçenin birimlere göre dengeli dağıtılması gibi çözüm teklifleri çok önemlidir.
Vefatı üzerine kaleme alınan ihtifal yazıları, İsmail Kara'nın kısa değerlendirmesi (Kara, 2018) ve Millî Eğitim Bakanlığı sicil dosyası kullanılarak yapılan ilk biyografik çalışmanın (Gündüz, 2021) dışında hayatı ve çalışmaları araştırılmamıştır.